Beyaz Baston Körler Haftası
Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, dünyada her yıl ocak ayının ikinci haftası olan 7-14 Ocak tarihlerinin “Beyaz Baston Körler Haftası” olarak kabul edildiğini, bu kapsamda resmi ve sivil çeşitli kuruluşlar tarafından düzenlenen etkinliklerle göz sağlığının öneminin vurgulandığını ve görme engelli kişilerin yaşadıkları sorunlar için çözüm yollarının tartışıldığını belirtti.
Beyaz Baston’un 1921 yılında, Londra’da trafik kazası sonucu görme yetisini kaybeden bir fotoğraf sanatçısının dış dünyanın kendisini fark etmesi için bastonunu beyaza boyamasıyla oluşmuş bir hareket olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, bu hareketin başarılı olması nedeniyle, Fransa’da Körler Örgütü tarafından 1931 yılında simge haline gelmiş bir engelli hareketine dönüştüğünü belirtti.
“Görme sistemi vücudun en karmaşık sistemi”
Görme sisteminin vücudumuzun en karmaşık ve duyusal sistemi olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, görme eyleminin ışığı ve görüntüleri algılayan göz küresinin, görüntülerin algılanıp kimyasal ve elektriksel yolla beyne taşıyan görme yolları sinirleri ve görüntüyü algılayıp anlamlandıran beyinden oluştuğunu belirtti.
Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger şöyle devam etti: “Bu sistem üzerindeki herhangi bir yerde meydana gelen aksaklık, görme kaybı ile sonuçlanmaktadır. Bunların bazıları kalıcı olabildiği gibi bazıları da tedavi edilerek görme geriye kazandırılabilmektedir. Annenin gebeliği sırasında geçirdiği kızamıkçık (rubella), parazit enfeksiyonu (toksoplazma), su çiçeği (varisella), yüksek dozda radyasyona maruz kalmak, kazalar ve kalıtımsal etmenler körlüğün doğumsal nedenleri arasında yer almaktadır.”
“Birçok neden görme kaybına neden olabiliyor!”
Görme kaybına neden olan birçok etken bulunduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, kalıtımsal retina bozuklukları, tavukkarası, görme siniri dokusunda gerilik, doğuştan katarakt ve glokom, göz küresi küçüklüğü veya yokluğunun bu etkenler arasında olduğunu belirtti.
Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger şöyle devam etti: “Tümör, doğuştan pigment eksikliği nedeniyle deri, kıllar ve gözlerin ak renkli olması durumu, erken doğum, doğum sırasında ani sarsıntı ya da oksijensiz kalmak, sarılık geçiren yeni doğanlara uygulanan fototerapi sırasında bebeğin gözlerinin yeterince kapatılmaması, beyin zarı iltihabı (menenjit), trahom hastalığı ve A vitamini eksikliği de görme kaybına neden olabiliyor. Sonradan oluşan görme kayıplarına katarakt, göz tansiyonu, sarı nokta hastalığı, damar tıkanıklıkları, retina yırtılması, ileri evre şeker hastalığı, iş ve trafik kazaları, zehirli gazlar ve metil alkol, göz iltihapları, behçet hastalığı, beyin tümörleri, multiple skleroz (MS) ve göz kazaları örnek gösterilebilir.”
40 yaşından itibaren düzenli şekilde göz muayenesi yaptırılmalı
Göz sağlığının korunması ve hastalıkların erken teşhisi açısından 40 yaşından sonra her yıl, yenidoğan döneminden itibaren ise hekimin önerileri doğrultusunda düzenli olarak göz muayenesi yapılması gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, ani görme kayıpları, ani gelişen şiddetli ağrı ve yaralanmalarda ise en kısa sürede acil olarak göz hekimine başvurulması gerektiğini ifade etti.
Kaynak: İHA
“Görme sistemi vücudun en karmaşık sistemi”
Görme sisteminin vücudumuzun en karmaşık ve duyusal sistemi olduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, görme eyleminin ışığı ve görüntüleri algılayan göz küresinin, görüntülerin algılanıp kimyasal ve elektriksel yolla beyne taşıyan görme yolları sinirleri ve görüntüyü algılayıp anlamlandıran beyinden oluştuğunu belirtti.
Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger şöyle devam etti: “Bu sistem üzerindeki herhangi bir yerde meydana gelen aksaklık, görme kaybı ile sonuçlanmaktadır. Bunların bazıları kalıcı olabildiği gibi bazıları da tedavi edilerek görme geriye kazandırılabilmektedir. Annenin gebeliği sırasında geçirdiği kızamıkçık (rubella), parazit enfeksiyonu (toksoplazma), su çiçeği (varisella), yüksek dozda radyasyona maruz kalmak, kazalar ve kalıtımsal etmenler körlüğün doğumsal nedenleri arasında yer almaktadır.”
“Birçok neden görme kaybına neden olabiliyor!”
Görme kaybına neden olan birçok etken bulunduğunu söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, kalıtımsal retina bozuklukları, tavukkarası, görme siniri dokusunda gerilik, doğuştan katarakt ve glokom, göz küresi küçüklüğü veya yokluğunun bu etkenler arasında olduğunu belirtti.
Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger şöyle devam etti: “Tümör, doğuştan pigment eksikliği nedeniyle deri, kıllar ve gözlerin ak renkli olması durumu, erken doğum, doğum sırasında ani sarsıntı ya da oksijensiz kalmak, sarılık geçiren yeni doğanlara uygulanan fototerapi sırasında bebeğin gözlerinin yeterince kapatılmaması, beyin zarı iltihabı (menenjit), trahom hastalığı ve A vitamini eksikliği de görme kaybına neden olabiliyor. Sonradan oluşan görme kayıplarına katarakt, göz tansiyonu, sarı nokta hastalığı, damar tıkanıklıkları, retina yırtılması, ileri evre şeker hastalığı, iş ve trafik kazaları, zehirli gazlar ve metil alkol, göz iltihapları, behçet hastalığı, beyin tümörleri, multiple skleroz (MS) ve göz kazaları örnek gösterilebilir.”
40 yaşından itibaren düzenli şekilde göz muayenesi yaptırılmalı
Göz sağlığının korunması ve hastalıkların erken teşhisi açısından 40 yaşından sonra her yıl, yenidoğan döneminden itibaren ise hekimin önerileri doğrultusunda düzenli olarak göz muayenesi yapılması gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Erol Dülger, ani görme kayıpları, ani gelişen şiddetli ağrı ve yaralanmalarda ise en kısa sürede acil olarak göz hekimine başvurulması gerektiğini ifade etti.