Başbakan Yardımcısı Işık'tan TEOG Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Fikri Işık, TEOG sınav sistemi yerine sözlü veya yazılı bir sınavın gelmesi gerektiğini belirterek, “Türkiye’de eğitimde kalite istiyorsak önce merkezi seçme ve yerleştirme sisteminde çoktan seçmeli soruların, yani testlerin esaretinden kurtulmalıyız. Eğer bunu yapamazsak hangi tedbirleri alırsak alalım arzu ettiğimiz seviyeye gelmemiz mümkün olmayacaktır” dedi.
Başbakan Yardımcısı Işık, “Radyo ve Televizyonlarda Doğru, Güzel ve Anlaşılır Türkçe Kullanımının Yaygınlaştırılması Projesi” tanıtım toplantısına katıldı.
Televizyonun en etkili kitle iletişim aracı olduğuna ve RTÜK’ün araştırmalarına göre ülkemizde günlük ortalama televizyon izleme süresinin 3.5 saati geçtiğine dikkat çeken Işık, “Radyo ve televizyon yayınlarında kullanılan ifadeler ve söyleyiş biçimleri halkımızın konuşma diline doğrudan etki ediyor. Hem ulusal hem de yerel radyo ve televizyon kanallarında Türkçe’nin doğru ve güzel kullanılmasının çok önemli olduğu aşikar. Ne yazık ki ulusal kanalların geniş kitleler tarafından izlenen programlarında bile dil özensizce kullanılıyor. Eğlence programlarında olsun, dizilerde olsun anlatımdan çıkarılan veya yanlış telaffuz edilen sözcüklere çok sık rastlıyoruz. Bundan 10-15 yıl önce bile televizyon dizileriyle gençlerin lügatine suni yöntemlerle sokuşturulmuş, anlamından yoksun pek çok sözcüğün bile bugün hala sokaklarda kullanıldığını görüyoruz. Dil sadece bir fikri veya meseleyi aktarma ve iletişim kurma aracı değildir. Dil, millet olmanın, milli birlik ve bütünlüğü sürdürmenin de yegane aracıdır. Türkçe, ecdadımızın ayak izinin bulunduğu topraklarda bir kültür dili olarak mevcudiyetini sürdürüyor” dedi.
“5 tane şıkkın olduğu bir sistem asla dili geliştiremez”
Işık, TEOG sisteminin kaldırılmasına ilişkin de değerlendirmede bulundu. Sadece teste dayalı bir seçme ve yerleştirme sisteminin dilde ve eğitimde tamamen sığlık oluşturduğunu söyleyen Işık, “Eğitime bu kadar yatırım yaptığımız halde arzu ettiğimiz sonuçları alamıyorsak sorunun kaynağını görmek durumundayız. Sorunun kaynağı, bütün seçme ve yerleştirme sisteminin ulusal bazda sadece ve sadece teste dayalı çoktan seçmeli soru tipine dayalı bir mekanizma ile yapılıyor olması. Bu inanılmaz bir sığlık getiriyor. Bizim için önemli olan bilgi transferi değil. Gencecik yavrularımızın, gençlerimizin kendilerini iyi ifade edebilmeleri, düşündüklerini ister sözlü, ister yazılı olarak en güzel şekilde aktarabilmeleri, özgüven kazanabilmeleri, hayata güçlü şekilde ayağını yere basarak bakabilmiş olmaları, alacakları her türlü bilgiden daha değerlidir. 5 tane şıkkın olduğu bir sistem asla dili geliştiremez. Biz ortaokuldayken, lisedeyken kompozisyon yazdırırlardı bize. O kompozisyonda sadece ne anlattığımız değil, içerik kadar dili ne kadar güzel kullanıyorsunuz, kelime dağarcığınız ne kadar. 500-1000 kelimenin dışına çıkmayan bir konuşma dili oluştu. Bunu yaparken acaba kağıdınız, yazınız ne kadar güzel. Çoktan seçmeli soru tipinde bunlara bakma şansı var mı? Bir metin veriliyor ve bu metinde aşağıdakilerin hangisi kastedilmemiş olabilir? Öyle hale geldi ki, ‘Yavrum adın ne?’ dediğimizde ‘Hocam şıkları söyle’ pozisyonuna geldik. Bu maalesef şu anda yaptığımız tartışmadan daha derin bir tartışmadır” diye konuştu.
“Türkiye’de eğitimde kalite istiyorsak önce merkezi seçme ve yerleştirme sisteminde çoktan seçmeli soruların, yani testlerin esaretinden kurtulmalıyız” diyen Işık, “Bunu Türkçe’nin güzel kullanımı içinde bir gerek ve ön şart olarak görüyorum. Eğer bunu yapamazsak hangi tedbirleri alırsak alalım arzu ettiğimiz seviyeye gelmemiz mümkün olmayacaktır. Dilin güzel ve doğru kullanılmaması, Türkçe’nin zenginliğinin bizim hayatımıza yansımaması var. Bu açıdan da özellikle ümit ediyorum, önümüzdeki dönemde Milli Eğitim Bakanlığımızın üzerinde şu anda çalıştıklarını biliyorum, en önemli önceliklerinden biri sadece çoktan seçmeli soru tipine dayalı bir seçme ve yerleştirme sisteminden klasik dediğimiz, öğrencilerimizin kendini ifade ettiği, yazdığı, anlattığı, konuştuğu yönteme dönülmesi. Bunu Türkçe açısından da vazgeçilmez görüyorum” ifadelerini kullandı.
Dilin gelişiminde ve kullanımında radyo ve televizyon yayınlarının okul ve çevre kadar önemli etkisinin bulunduğunu belirten Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Prof. Dr. İlhan Yerlikaya ise, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Yayınlardaki dil yanlışları kısa sürede tüm topluma yayılmakta; reklam yıldızlarının, dizi kahramanlarının kullandıkları ifadeler toplumun diline yerleşmektedir. Radyo ve televizyon yayınlarında Türkçe’nin kurallarına uygun bir şekilde kullanılması, toplumu oluşturan bireylerin dili doğru kullanmaları açısından önem taşımaktadır. RTÜK tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye’de izleyicilerin günde yaklaşık 3 saat televizyon izlediklerini, bu rakam hafta sonları 5 saate kadar çıkmaktadır. En fazla izlenen programlar ise yerli diziler, kuşak programları, yarışmalar ve haberlerdir. Dolayısıyla programlarda kullanılan dilin toplumun dili haline geldiği söylenebilir. Bu nedenle radyo ve televizyonlarda program sunan, muhabirlik veya metin yazarlığı yapan medya çalışanlarından Türkçe’yi kurallarına uygun kullanmalarını beklemek izleyicilerin en doğal hakkıdır.”
TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin de, “Günümüzde gençlerin kullandığı dile dair yakınmalar artmıştır. Kelimeleri doğru telaffuz etmediklerine, gereksiz yabancı kelime kullandıklarına, Türkçe’nin söz varlığından yeteri kadar haberdar olmadıklarına dair yakınmalar. Ne tür bir program sunarsa sunsun mesleğini çok sayıda insan önünde icra edenlerin meslek malzemeleri olan dil konusunda yeterli bilgiye sahip olmaları kaçınılmazdır” dedi.
Kaynak: İHA
Televizyonun en etkili kitle iletişim aracı olduğuna ve RTÜK’ün araştırmalarına göre ülkemizde günlük ortalama televizyon izleme süresinin 3.5 saati geçtiğine dikkat çeken Işık, “Radyo ve televizyon yayınlarında kullanılan ifadeler ve söyleyiş biçimleri halkımızın konuşma diline doğrudan etki ediyor. Hem ulusal hem de yerel radyo ve televizyon kanallarında Türkçe’nin doğru ve güzel kullanılmasının çok önemli olduğu aşikar. Ne yazık ki ulusal kanalların geniş kitleler tarafından izlenen programlarında bile dil özensizce kullanılıyor. Eğlence programlarında olsun, dizilerde olsun anlatımdan çıkarılan veya yanlış telaffuz edilen sözcüklere çok sık rastlıyoruz. Bundan 10-15 yıl önce bile televizyon dizileriyle gençlerin lügatine suni yöntemlerle sokuşturulmuş, anlamından yoksun pek çok sözcüğün bile bugün hala sokaklarda kullanıldığını görüyoruz. Dil sadece bir fikri veya meseleyi aktarma ve iletişim kurma aracı değildir. Dil, millet olmanın, milli birlik ve bütünlüğü sürdürmenin de yegane aracıdır. Türkçe, ecdadımızın ayak izinin bulunduğu topraklarda bir kültür dili olarak mevcudiyetini sürdürüyor” dedi.
“5 tane şıkkın olduğu bir sistem asla dili geliştiremez”
Işık, TEOG sisteminin kaldırılmasına ilişkin de değerlendirmede bulundu. Sadece teste dayalı bir seçme ve yerleştirme sisteminin dilde ve eğitimde tamamen sığlık oluşturduğunu söyleyen Işık, “Eğitime bu kadar yatırım yaptığımız halde arzu ettiğimiz sonuçları alamıyorsak sorunun kaynağını görmek durumundayız. Sorunun kaynağı, bütün seçme ve yerleştirme sisteminin ulusal bazda sadece ve sadece teste dayalı çoktan seçmeli soru tipine dayalı bir mekanizma ile yapılıyor olması. Bu inanılmaz bir sığlık getiriyor. Bizim için önemli olan bilgi transferi değil. Gencecik yavrularımızın, gençlerimizin kendilerini iyi ifade edebilmeleri, düşündüklerini ister sözlü, ister yazılı olarak en güzel şekilde aktarabilmeleri, özgüven kazanabilmeleri, hayata güçlü şekilde ayağını yere basarak bakabilmiş olmaları, alacakları her türlü bilgiden daha değerlidir. 5 tane şıkkın olduğu bir sistem asla dili geliştiremez. Biz ortaokuldayken, lisedeyken kompozisyon yazdırırlardı bize. O kompozisyonda sadece ne anlattığımız değil, içerik kadar dili ne kadar güzel kullanıyorsunuz, kelime dağarcığınız ne kadar. 500-1000 kelimenin dışına çıkmayan bir konuşma dili oluştu. Bunu yaparken acaba kağıdınız, yazınız ne kadar güzel. Çoktan seçmeli soru tipinde bunlara bakma şansı var mı? Bir metin veriliyor ve bu metinde aşağıdakilerin hangisi kastedilmemiş olabilir? Öyle hale geldi ki, ‘Yavrum adın ne?’ dediğimizde ‘Hocam şıkları söyle’ pozisyonuna geldik. Bu maalesef şu anda yaptığımız tartışmadan daha derin bir tartışmadır” diye konuştu.
“Türkiye’de eğitimde kalite istiyorsak önce merkezi seçme ve yerleştirme sisteminde çoktan seçmeli soruların, yani testlerin esaretinden kurtulmalıyız” diyen Işık, “Bunu Türkçe’nin güzel kullanımı içinde bir gerek ve ön şart olarak görüyorum. Eğer bunu yapamazsak hangi tedbirleri alırsak alalım arzu ettiğimiz seviyeye gelmemiz mümkün olmayacaktır. Dilin güzel ve doğru kullanılmaması, Türkçe’nin zenginliğinin bizim hayatımıza yansımaması var. Bu açıdan da özellikle ümit ediyorum, önümüzdeki dönemde Milli Eğitim Bakanlığımızın üzerinde şu anda çalıştıklarını biliyorum, en önemli önceliklerinden biri sadece çoktan seçmeli soru tipine dayalı bir seçme ve yerleştirme sisteminden klasik dediğimiz, öğrencilerimizin kendini ifade ettiği, yazdığı, anlattığı, konuştuğu yönteme dönülmesi. Bunu Türkçe açısından da vazgeçilmez görüyorum” ifadelerini kullandı.
Dilin gelişiminde ve kullanımında radyo ve televizyon yayınlarının okul ve çevre kadar önemli etkisinin bulunduğunu belirten Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Prof. Dr. İlhan Yerlikaya ise, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Yayınlardaki dil yanlışları kısa sürede tüm topluma yayılmakta; reklam yıldızlarının, dizi kahramanlarının kullandıkları ifadeler toplumun diline yerleşmektedir. Radyo ve televizyon yayınlarında Türkçe’nin kurallarına uygun bir şekilde kullanılması, toplumu oluşturan bireylerin dili doğru kullanmaları açısından önem taşımaktadır. RTÜK tarafından gerçekleştirilen kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye’de izleyicilerin günde yaklaşık 3 saat televizyon izlediklerini, bu rakam hafta sonları 5 saate kadar çıkmaktadır. En fazla izlenen programlar ise yerli diziler, kuşak programları, yarışmalar ve haberlerdir. Dolayısıyla programlarda kullanılan dilin toplumun dili haline geldiği söylenebilir. Bu nedenle radyo ve televizyonlarda program sunan, muhabirlik veya metin yazarlığı yapan medya çalışanlarından Türkçe’yi kurallarına uygun kullanmalarını beklemek izleyicilerin en doğal hakkıdır.”
TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kaçalin de, “Günümüzde gençlerin kullandığı dile dair yakınmalar artmıştır. Kelimeleri doğru telaffuz etmediklerine, gereksiz yabancı kelime kullandıklarına, Türkçe’nin söz varlığından yeteri kadar haberdar olmadıklarına dair yakınmalar. Ne tür bir program sunarsa sunsun mesleğini çok sayıda insan önünde icra edenlerin meslek malzemeleri olan dil konusunda yeterli bilgiye sahip olmaları kaçınılmazdır” dedi.