Kordon Kanının Saklanması
Medicana Anne, Çocuk Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Can Şener, kordon kanını saklamanın gerekli olup olmadığını cevaplandırdı.
İlerde bebekleri kanser olursa endişesiyle bebeklerinin kordon kanını saklatmak isteyen çiftlere verilen cevabın teknik bilgilerle dolu olduğunu berten Şener, "Ancak bu soruya verilecek kısa cevap bize göre net değildir. Belki, ama büyük ihtimalle gerekmez" dedi.
Göbek kordonu kanının hemopoetik sisteme ait kök hücreleri barındırdığının keşfedilmesinin üstünden yaklaşık 30 sene geçtiğini hatırlatan Şanar, "Bu zaman zarfında anlaşılmıştır ki kök hücrelerin donorden alınan kemik iliğine kıyasla avantajları artık çok nettir. Kemik iliğine kıyasla çok kolay ulaşılabilmesi ve doku uyumu sağlama oranının da çok yüksek olması büyük önem taşımaktadır. Kordon kanındaki hücrelerin immunolojik immatürlükleri ve kemik iliğine kıyasla kordon kanında çok daha yüksek oranda kök hücre bulunması da bu önemi artırmaktadır.
Bu kadar belirgin avantajlar dikkate alındığında hükümetlerin sağlık politikaları içinde ulusal kordon kanı bankaları oluşturması ilik nakli için gerek donor gerekse ekonomik koşullar yüzünden çaresizce bekleyen hastalar için çok önemli bir müjde olacaktır.
Aksi yönde kişilerin kendi kordon kanlarını kendileri için saklatmaları aynı oranda mantıklı gözükmemektedir. Kordon kanı nakli için aday olan kanser dışı hastalıkların tamamı genetik orijinli olup otolog (kişinin kendisinden alınıp saklanmış) kök hücre nakline uygun değildir.
Bugün birçok lösemi ve lenfoma artık konvansiyonel kemoterapi veya radyoterapi yöntemleri ile çok yüksek başarı oranları ile tedavi edilmekte olup ilik nakline gerek duyulmamaktadır. Ayrıca habis değişiklikler göstermiş aynı kök hücrelerin tedavi amaçlı nakli de şu anki bilgiler ışığında cevaplanmamış birçok soruyu da beraberinde getirmektedir.
Doğacak herhangi bir çocuğun kemik iliği nakli gerektirecek bir hastalığa yakalanma riski yüzde 0,04 olarak hesaplanırken kardeşler veya anne baba da bu orana dahil edilirse oran hala yüzde 1’in altında kalmaktadır. Görüldüğü gibi saklanan kanın saklanma bedeli ile kullanılma oranı şu anki teknoloji dikkate alındığında saklanma yönünde tercih yapmayı zorlaştırmaktadır. İleriki yıllarda muhtemel tıbbi gelişmeler sonucu yeni kullanım gerekçeleri oluşabileceği yönündeki tezlerde kordon kanının yedi seneden uzun saklanması sonrası akıbetinin belirsizliği gerçeğine takılmaktadır.
Henüz ülkemizde çok fazla gündeme getirilmeyen başka bir konu da etik sorunlardır. Saklanan numunenin sahibi harcamayı yapan aile mi yoksa kanın sahibi bebek midir? Özellikle üçüncü şahıslara nakle kimin izin vereceği konusu etik konulara çok önem veren ülkeler için tartışma konusudur.
Kadın doğum uzmanlığı ahlaki kararlar verecek veya finansal danışmanlıklar yapacak bir pozisyon değildir kuşkusuz ancak kordon kanının saklanması konusunda sorularla karşı karşıya kalan her doktor, hasta ailelerine, sağlıklı karar verebilmelerine yardımcı olacak teknik bilgiyi verecek dağarcığa sahip bulunmalı ve bu konuda istekli olmalıdır" dedi.
Kaynak: İHA
Göbek kordonu kanının hemopoetik sisteme ait kök hücreleri barındırdığının keşfedilmesinin üstünden yaklaşık 30 sene geçtiğini hatırlatan Şanar, "Bu zaman zarfında anlaşılmıştır ki kök hücrelerin donorden alınan kemik iliğine kıyasla avantajları artık çok nettir. Kemik iliğine kıyasla çok kolay ulaşılabilmesi ve doku uyumu sağlama oranının da çok yüksek olması büyük önem taşımaktadır. Kordon kanındaki hücrelerin immunolojik immatürlükleri ve kemik iliğine kıyasla kordon kanında çok daha yüksek oranda kök hücre bulunması da bu önemi artırmaktadır.
Bu kadar belirgin avantajlar dikkate alındığında hükümetlerin sağlık politikaları içinde ulusal kordon kanı bankaları oluşturması ilik nakli için gerek donor gerekse ekonomik koşullar yüzünden çaresizce bekleyen hastalar için çok önemli bir müjde olacaktır.
Aksi yönde kişilerin kendi kordon kanlarını kendileri için saklatmaları aynı oranda mantıklı gözükmemektedir. Kordon kanı nakli için aday olan kanser dışı hastalıkların tamamı genetik orijinli olup otolog (kişinin kendisinden alınıp saklanmış) kök hücre nakline uygun değildir.
Bugün birçok lösemi ve lenfoma artık konvansiyonel kemoterapi veya radyoterapi yöntemleri ile çok yüksek başarı oranları ile tedavi edilmekte olup ilik nakline gerek duyulmamaktadır. Ayrıca habis değişiklikler göstermiş aynı kök hücrelerin tedavi amaçlı nakli de şu anki bilgiler ışığında cevaplanmamış birçok soruyu da beraberinde getirmektedir.
Doğacak herhangi bir çocuğun kemik iliği nakli gerektirecek bir hastalığa yakalanma riski yüzde 0,04 olarak hesaplanırken kardeşler veya anne baba da bu orana dahil edilirse oran hala yüzde 1’in altında kalmaktadır. Görüldüğü gibi saklanan kanın saklanma bedeli ile kullanılma oranı şu anki teknoloji dikkate alındığında saklanma yönünde tercih yapmayı zorlaştırmaktadır. İleriki yıllarda muhtemel tıbbi gelişmeler sonucu yeni kullanım gerekçeleri oluşabileceği yönündeki tezlerde kordon kanının yedi seneden uzun saklanması sonrası akıbetinin belirsizliği gerçeğine takılmaktadır.
Henüz ülkemizde çok fazla gündeme getirilmeyen başka bir konu da etik sorunlardır. Saklanan numunenin sahibi harcamayı yapan aile mi yoksa kanın sahibi bebek midir? Özellikle üçüncü şahıslara nakle kimin izin vereceği konusu etik konulara çok önem veren ülkeler için tartışma konusudur.
Kadın doğum uzmanlığı ahlaki kararlar verecek veya finansal danışmanlıklar yapacak bir pozisyon değildir kuşkusuz ancak kordon kanının saklanması konusunda sorularla karşı karşıya kalan her doktor, hasta ailelerine, sağlıklı karar verebilmelerine yardımcı olacak teknik bilgiyi verecek dağarcığa sahip bulunmalı ve bu konuda istekli olmalıdır" dedi.