Akademik Ve Sosyal Gelişim Merkezi'nin Bu Haftaki Konuğu Prof. Dr. Lütfi Şeyban Oldu

Sakarya Üniversitesi Akademik ve Sosyal Gelişim Merkezi’nin (SASGEM) bu haftaki konuğu Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Lütfi Şeyban oldu.

Akademik Ve Sosyal Gelişim Merkezi'nin Bu Haftaki Konuğu Prof. Dr. Lütfi Şeyban Oldu
Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen etkinlikte ‘Endülüs Kültürü ve Convivencia’ konusu ele alındı. Endülüs medeniyetinin dünyaya katkılarını anlatan Prof. Dr. Şeyban Endülüs’ün Akdeniz kültürel dünyasının mükemmel bir sentezi olduğunu söyledi.



AKDENİZ KÜLTÜREL DÜNYASININ MÜKEMMEL BİR SENTEZİ

Endülüs’ün Akdeniz kültürel dünyasının mükemmel bir sentezi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Şeyban, “Doğu- Batı medeniyetlerinin buluştuğu Akdeniz coğrafyasında İslam, Afrika ve Avrupa dünyalarının batısında yaklaşık sekiz asırlık bir tarih bulunmaktadır. Bu, İslam ve Avrupa’nın bir parçası olarak gelişip büyüyen ve medeniyet tarihine yaptığı katkılarla ebedileşen ve bugünkü Portekiz, İspanya ve hatta Güney Fransa bölgesini kapsayan tarihi yarımadadır, Endülüs’tür. Endülüs gerçekte bir Akdeniz kültürel dünyasının mükemmel bir sentezidir. Akdeniz dünyası ise doğuyla batının birleşimi bir medeniyeti ifade eder. Üç büyük semavi dini barındıran, dünyanın merkezi sayılan Ortadoğu, aynı zamanda Doğu Akdeniz’in de komşusudur. Doğal olarak böyle bir coğrafyada oluşan dinler, dinlerin oluşturduğu medeniyetler ve kültürler bu merkezden tüm dünyaya yayılmıştır” dedi.

"HRİSTİYAN OLMAYA ZORLANDILAR"

Endülüslülerin askeri güçlerini kaybetmeye başladıktan sonra önce topraklarını sonra da kültürlerini kaybettiklerini belirten Şeyban, “Yaklaşık bir asır kadar kültürlerini korumak ve yaşatabilmek için direnseler de o sürede Katolik İspanya Krallığı idarecileri ve kardinaller, yürüttüğü devlet politikası ile baskı uygulayarak Endülüslülere Müslümanca yaşamayı yasakladılar, onları Hristiyan olmaya zorladılar. Bu süreçte önce Endülüslülerin kitapları papazların öncülüğünde meydanlarda dev yığınlar halinde yakıldı. Ayrıca domuz eti yemeye ve Hristiyan kıyafetlerini giymeye de zorlandılar. Ardından Hristiyan adetlerine uymayanlar Engizisyon Mahkemesinde mahkemelerinde yargılanarak pek çoğu ağır işkencelere tabi tutuldu ve yüzlercesi sokaklarda yakıldı, büyük bir kısmını da sürgün edildi” diye konuştu.

"CANLARI PAHASINA KİMLİKLERİNİ MUHAFAZA ETTİLER"

Prof. Dr. Lütfi Şeyban, Endülüslerin üçüncü büyük mirasının kaba güçle kendilerini yendikten sonra hayat tarzlarını zorla değiştirmek isteyen Katolik güçlere karşı kendi kültür ya da kimliklerini canları pahasına muhafaza etmeleri (conservacia cultural) olduğunu söyleyerek, “Askeri, siyasi gücünü kaybettiklerinde Endülüs şehirlerinin Hristiyan krallıkların eline geçmeye başladığını söylemiştik. O süreç, Hristiyanların Endülüs’ü geri alıp yeniden İspanya yapma idealinden (Reconquista) ibaretti ve bu idealleriyle beş asırlık süreç sonunda Endülüs’ün onda yedisini geri aldılar, ancak güney şeridinde küçük bölge Müslümanlara (Nasrîler dönemi) kaldı. Artık güç Hıristiyanlarda olduğu için Endülüs de onlara haraç ödeyen bağımlı bir devletçik olarak iki buçuk asır yaşama şansı buldu. Ancak sonunda 1492’de son kale Gırnata da düştü ve ülkeden göç edemeyen 800 bin civarında Müslüman (Müdeccen, Morisko) ve Endülüs Yahudisi (Sefarad, Konverso) şiddetli Katolik-Hristiyan baskısı altında canlarını, kimlik-kültürlerini ve yurtlarını kaybettiler. İşte bu üçüncü miras böyle ortaya çıktı. Şunu da belirtmek gerekir ki her ne kadar kültürlerini korumada başarılı olamasalar da direnenlerin ve öldürülenlerin sayısı, teslim olanlardan ve kimliklerini yitirenlerden daha fazladır” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA