Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın Açıklaması 'Eğitim İdeolojik Biçimleme Aracı Olarak Kullanıldı'
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “Türkiye’nin eğitim tarihinde milli irade ve vesayet arasında yaşanan bir çekişme vardır. Eğitim Türkiye’de yıllarca ideolojik bir aygıt ve biçimleme aracı olarak kullanıldı. Modernleşmeye değil, değerlerden uzaklaştırarak Batıllılaşmaya hizmet etti. Bu bilinçli bir tercihti” dedi.
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği tarafından organize edilen “Eğitim Meselemiz” başlıklı panelde konuştu.
Programa Kültür Memur-Sen Genel Başkanı Mecit Erdoğan, eski Kütahya Milletvekili, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Başkanı Abdullah Erdem Cantimur, eski Kütahya Milletvekili, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Yönetim Kurulu üyesi Alaattin Güven, eski Urfa Milletvekili ve Türkiye Yazarlar Birliği eski Başkanı Mehmet Atilla Maraş’ın yanı sıra çok sayıda eğitimci, yazar ve genç katıldı.
“EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİMİZ MİLLİ İRADEDEN YANADIR”
Konuşmasında Osmanlı Devleti’nden başlamak üzere Türkiye’nin eğitim sistemini bölüm bölüm işleyen Yalçın, ilk dönemi pozitivizm yoluyla değerlerden uzaklaşma, ikinci dönemi Batı’ya yönelme, üçüncü dönemi 2. Abdulhamid’le öze dönme çalışmaları, dördüncü dönemi ırkçılık ve batıcılığa yöneliş, beşinci dönemi ise vesayetten arındırma ve yeni arayış dönemi olarak nitelendirdi. Eğitimin stratejik bir mesele olduğunu belirten Yalçın, “Eğitimi bölüm bölüm işlersek Türkiye’deki eğitim sisteminin durumunu daha iyi tahlil ederiz. Türkiye’nin eğitim tarihinde milli irade ve vesayet arasında yaşanan bir çekişme vardır. Eğitim Türkiye’de yıllarca ideolojik bir aygıt olarak kullanıldı. Modernleşmeye değil, değerlerden uzaklaştırarak Batıllılaşmaya hizmet etti. Bu bilinçli bir tercihti. Cumhuriyet Türkiye’sinde eğitim hiçbir zaman ödevsiz bırakılmadı. Eğitimde 1950, 1973, 1983, 2002 ve 2007’den sonra yaşanan gelişmeler milli iradenin eğitim üzerindeki olumlu etkisini hissedildi. Bu dönemlerin dışında özellikle tek parti döneminde ve darbe dönemlerinde yoğun bir endokrinasyon yaşandı. Eğitimde AK Parti hükümetleriyle birlikte 1950’deki Demokrat Parti dönemine benzer gelişmeler yaşandı” diye konuştu.
“TEK PARTİ DÖNEMİNDE TOPLUM FORMATLANDI”
Tek parti döneminin anti-demokratik uygulamalarına da değinen Yalçın, alfabe değişikliği ile milletin formatlandığını savunarak, “Tek parti döneminde yeni bir toplum inşa edilmek istendi. Okuma yazma bilenler ertesi gün cahil olarak uyandı. Bu dönemde toplum topyekûn dönüştürülmek istendi ve bunu da muallimlerle yaptılar. Bu dönemde eğitimde yapılan değişiklikler sıradan ve tesadüfî değildir. Örneğin bu dönemde başlayan ve hala devam eden bütün ders kitaplarında kadın resimlerinin başı açık olması tesadüfî değil. Bilinçaltına rol model dayatmasıdır. Çocukların dedeleri sakallı iken, dedelerin sakalsız ve şapkalı resmedilmesi, anneleri başörtülü iken Batı tipi kadın resimlerinin olması bilinçsizce yapılmış bir şey değildir. Bilinçli olarak toplum formatlandı ve kendi kültür, inanç ve değerlerine yabancılaştırıldı” şeklinde konuştu.
“28 ŞUBAT ÇOK YIKICI OLDU”
Yalçın, “Türkiye’de her 10 yılda bir yapılan darbelerle devlet-millet kaynaşması ötelendiği gibi darbelerle mühendislikler tahkim edildi aynı zamanda. En yıkıcı ve yakıcı darbe 28 Şubat oldu. Can kaybı açısından demiyorum, zemin kayması açısından diyorum” dedi.
28 Şubat’ta bütün ayrıntıların düşünülerek gerçekleştirildiğini belirten Yalçın, “Eğitim de nasibini aldı. Bu süreç ‘Bin yıl sürecek’ denildi. İmam Hatip binalarının bir kısmına el konuldu. İmam hatiplilere katsayı engeli getirildi.
Orta kısımları kapatıldı. 8 yıllık kesintisiz eğitim MGK kararıyla dayatıldı. Üniversitelerin önü nizamiye kapılarına çevrildi. Üniversiteler kışlalaştırıldı.12 yaş altına Kur’an-ı Kerim eğitimi yasaklandı. Almanya’da yüzyılın pedagojik yanlışı denilmesine ve dayatmadan uzaklaşılmasına rağmen Türkiye’de ‘karma eğitim’ dayatıldı. Özellikle İslam ülkelerinde eğitim gören öğrencilerin aldıkları üniversite diplomalarının denkliği kaldırıldı. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği eğitimi ilköğretim için eğitim fakültelerinin içerisine kaydırıldı. Birçok vakfın mal varlıklarına el konuldu. Başörtülü avı başlatıldı. YAŞ kararlarıyla gümüş yüzük takanlar ordudan atıldı. Milli güvenlik dersi üzerinden eğitim ortamları yoğun bir denetime, gözetime ve fişlemeye tabi tutuldu. Talim Terbiye de ödevsiz bırakılmadı” değerlendirmesini yaptı.
“EĞİTİMİN GELİŞMESİ İÇİN BİRÇOK ADIM ATTIK”
Büyük sıkıntıların yaşandığı 28 Şubat sürecinden sonra yeniden milli iradenin söz sahibi olduğunu söyleyen Yalçın, “Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’in Türkiye’de eğitimdeki vesayet uygulamalarının, bariyer ve barikatların ortadan kaldırılmasında çok önemli katkısı oldu. 18 ve 19. Şuralardaki tekliflerimiz ve alınan kararlar yeniden öze dönüşe yol açtı. And’ın kaldırılması dâhil az önce ifade ettiğimiz bütün dayatmaların birer birer ortadan kaldırılmasının altında gayretlerimiz ve rehberliğimiz var. Bunlara ilaveten kamusal alan yalanının bitirilmesindeki toplumsal tepkinin organize edilmesi ve siyasi iradenin zorlanması noktasındaki 12 milyon 300 bin imza ve sivil itaatsizliğimiz kamuoyunun yoğun desteği ile gerçekleşti ve neticeye ulaştı” dedi.
“YENİYİ ÜRETME ÇABAMIZ OLMALI”
Eğitim konusunun etraflıca tartışılması gerektiğini kaydeden Yalçın, ders programları ve müfredatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirterek sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Hala ders kitaplarına ilişkin bazı tartışmalar yaşanıyor. Ders kitaplarında bazı subliminal mesajlar var. Kitaplarımızda verilen örneklemelere bakmak lazım, değerlerimiz mi öğretiliyor yoksa Batı değerleri mi öğütleniyor. Önceden üniversite sınavlarında çıkan sorularda Osmanlı’nın gerileme dönemlerine ilişkin sorulara ağırlık verilmesi tesadüf değildi. Eğitimde tesadüfe yer yoktur. Çocuklarımıza faiz ve havuz problemleri soruyoruz durmadan fakat zekât problemleri, fitre problemleri çözdürmüyoruz. Artık eskiyi tekrarlama değil, yeniyi üretme gibi bir ihtiyaç var. Rol modeller değişmeli. Kendi kültürümüzün ve toprağımızın değerleri örneklenmeli ve öğütlenmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı bu dönem en fazla beklentinin yoğunlaştığı bakanlıktır. Devamlı değişiklik değil, bilinçli ve sistemli işe yarayan, dişe dokunan değişiklik gerekiyor. Müfredat ve ders kitapları dâhil millete yaslanan, kendi değerlerinden beslenen değişikliklere ihtiyaç var."
YALÇIN’DAN BİLDİRİYE SERT TEPKİ
Bin 128 akademisyenin imza attığı bildiriye de tepki gösteren Yalçın, “Akademik unvanı taşıyan insanlar, ilimle bilimle, toplumu birleştirmekle uğraşmalıdırlar, teröre paratoner olmakla, kamuflaj yapmakla, milleti bölmekle değil” ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA
Programa Kültür Memur-Sen Genel Başkanı Mecit Erdoğan, eski Kütahya Milletvekili, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Başkanı Abdullah Erdem Cantimur, eski Kütahya Milletvekili, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Yönetim Kurulu üyesi Alaattin Güven, eski Urfa Milletvekili ve Türkiye Yazarlar Birliği eski Başkanı Mehmet Atilla Maraş’ın yanı sıra çok sayıda eğitimci, yazar ve genç katıldı.
“EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİMİZ MİLLİ İRADEDEN YANADIR”
Konuşmasında Osmanlı Devleti’nden başlamak üzere Türkiye’nin eğitim sistemini bölüm bölüm işleyen Yalçın, ilk dönemi pozitivizm yoluyla değerlerden uzaklaşma, ikinci dönemi Batı’ya yönelme, üçüncü dönemi 2. Abdulhamid’le öze dönme çalışmaları, dördüncü dönemi ırkçılık ve batıcılığa yöneliş, beşinci dönemi ise vesayetten arındırma ve yeni arayış dönemi olarak nitelendirdi. Eğitimin stratejik bir mesele olduğunu belirten Yalçın, “Eğitimi bölüm bölüm işlersek Türkiye’deki eğitim sisteminin durumunu daha iyi tahlil ederiz. Türkiye’nin eğitim tarihinde milli irade ve vesayet arasında yaşanan bir çekişme vardır. Eğitim Türkiye’de yıllarca ideolojik bir aygıt olarak kullanıldı. Modernleşmeye değil, değerlerden uzaklaştırarak Batıllılaşmaya hizmet etti. Bu bilinçli bir tercihti. Cumhuriyet Türkiye’sinde eğitim hiçbir zaman ödevsiz bırakılmadı. Eğitimde 1950, 1973, 1983, 2002 ve 2007’den sonra yaşanan gelişmeler milli iradenin eğitim üzerindeki olumlu etkisini hissedildi. Bu dönemlerin dışında özellikle tek parti döneminde ve darbe dönemlerinde yoğun bir endokrinasyon yaşandı. Eğitimde AK Parti hükümetleriyle birlikte 1950’deki Demokrat Parti dönemine benzer gelişmeler yaşandı” diye konuştu.
“TEK PARTİ DÖNEMİNDE TOPLUM FORMATLANDI”
Tek parti döneminin anti-demokratik uygulamalarına da değinen Yalçın, alfabe değişikliği ile milletin formatlandığını savunarak, “Tek parti döneminde yeni bir toplum inşa edilmek istendi. Okuma yazma bilenler ertesi gün cahil olarak uyandı. Bu dönemde toplum topyekûn dönüştürülmek istendi ve bunu da muallimlerle yaptılar. Bu dönemde eğitimde yapılan değişiklikler sıradan ve tesadüfî değildir. Örneğin bu dönemde başlayan ve hala devam eden bütün ders kitaplarında kadın resimlerinin başı açık olması tesadüfî değil. Bilinçaltına rol model dayatmasıdır. Çocukların dedeleri sakallı iken, dedelerin sakalsız ve şapkalı resmedilmesi, anneleri başörtülü iken Batı tipi kadın resimlerinin olması bilinçsizce yapılmış bir şey değildir. Bilinçli olarak toplum formatlandı ve kendi kültür, inanç ve değerlerine yabancılaştırıldı” şeklinde konuştu.
“28 ŞUBAT ÇOK YIKICI OLDU”
Yalçın, “Türkiye’de her 10 yılda bir yapılan darbelerle devlet-millet kaynaşması ötelendiği gibi darbelerle mühendislikler tahkim edildi aynı zamanda. En yıkıcı ve yakıcı darbe 28 Şubat oldu. Can kaybı açısından demiyorum, zemin kayması açısından diyorum” dedi.
28 Şubat’ta bütün ayrıntıların düşünülerek gerçekleştirildiğini belirten Yalçın, “Eğitim de nasibini aldı. Bu süreç ‘Bin yıl sürecek’ denildi. İmam Hatip binalarının bir kısmına el konuldu. İmam hatiplilere katsayı engeli getirildi.
Orta kısımları kapatıldı. 8 yıllık kesintisiz eğitim MGK kararıyla dayatıldı. Üniversitelerin önü nizamiye kapılarına çevrildi. Üniversiteler kışlalaştırıldı.12 yaş altına Kur’an-ı Kerim eğitimi yasaklandı. Almanya’da yüzyılın pedagojik yanlışı denilmesine ve dayatmadan uzaklaşılmasına rağmen Türkiye’de ‘karma eğitim’ dayatıldı. Özellikle İslam ülkelerinde eğitim gören öğrencilerin aldıkları üniversite diplomalarının denkliği kaldırıldı. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği eğitimi ilköğretim için eğitim fakültelerinin içerisine kaydırıldı. Birçok vakfın mal varlıklarına el konuldu. Başörtülü avı başlatıldı. YAŞ kararlarıyla gümüş yüzük takanlar ordudan atıldı. Milli güvenlik dersi üzerinden eğitim ortamları yoğun bir denetime, gözetime ve fişlemeye tabi tutuldu. Talim Terbiye de ödevsiz bırakılmadı” değerlendirmesini yaptı.
“EĞİTİMİN GELİŞMESİ İÇİN BİRÇOK ADIM ATTIK”
Büyük sıkıntıların yaşandığı 28 Şubat sürecinden sonra yeniden milli iradenin söz sahibi olduğunu söyleyen Yalçın, “Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen’in Türkiye’de eğitimdeki vesayet uygulamalarının, bariyer ve barikatların ortadan kaldırılmasında çok önemli katkısı oldu. 18 ve 19. Şuralardaki tekliflerimiz ve alınan kararlar yeniden öze dönüşe yol açtı. And’ın kaldırılması dâhil az önce ifade ettiğimiz bütün dayatmaların birer birer ortadan kaldırılmasının altında gayretlerimiz ve rehberliğimiz var. Bunlara ilaveten kamusal alan yalanının bitirilmesindeki toplumsal tepkinin organize edilmesi ve siyasi iradenin zorlanması noktasındaki 12 milyon 300 bin imza ve sivil itaatsizliğimiz kamuoyunun yoğun desteği ile gerçekleşti ve neticeye ulaştı” dedi.
“YENİYİ ÜRETME ÇABAMIZ OLMALI”
Eğitim konusunun etraflıca tartışılması gerektiğini kaydeden Yalçın, ders programları ve müfredatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirterek sözlerini şu şekilde sürdürdü:
“Hala ders kitaplarına ilişkin bazı tartışmalar yaşanıyor. Ders kitaplarında bazı subliminal mesajlar var. Kitaplarımızda verilen örneklemelere bakmak lazım, değerlerimiz mi öğretiliyor yoksa Batı değerleri mi öğütleniyor. Önceden üniversite sınavlarında çıkan sorularda Osmanlı’nın gerileme dönemlerine ilişkin sorulara ağırlık verilmesi tesadüf değildi. Eğitimde tesadüfe yer yoktur. Çocuklarımıza faiz ve havuz problemleri soruyoruz durmadan fakat zekât problemleri, fitre problemleri çözdürmüyoruz. Artık eskiyi tekrarlama değil, yeniyi üretme gibi bir ihtiyaç var. Rol modeller değişmeli. Kendi kültürümüzün ve toprağımızın değerleri örneklenmeli ve öğütlenmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı bu dönem en fazla beklentinin yoğunlaştığı bakanlıktır. Devamlı değişiklik değil, bilinçli ve sistemli işe yarayan, dişe dokunan değişiklik gerekiyor. Müfredat ve ders kitapları dâhil millete yaslanan, kendi değerlerinden beslenen değişikliklere ihtiyaç var."
YALÇIN’DAN BİLDİRİYE SERT TEPKİ
Bin 128 akademisyenin imza attığı bildiriye de tepki gösteren Yalçın, “Akademik unvanı taşıyan insanlar, ilimle bilimle, toplumu birleştirmekle uğraşmalıdırlar, teröre paratoner olmakla, kamuflaj yapmakla, milleti bölmekle değil” ifadelerini kullandı.