Üç Ülke 'Dünya Ebru Günü'ne Talip

Dünya Ebru Günü'nün ve ebru sanatının UNESCO'ya kabulünün mimarı ebru sanatçısı Can: 'İdeallerim ve gayem farklıydı, insanları yadırgamıyorum. Ebru sanatının UNESCO'da kabul edilmesi hayalimde uzun süre yalnız kaldım çünkü yolladığım dilekçeler, tıpkı sonsuzluğa mektup atmak gibiydi' 'Bu yıl 'Dünya Ebru Günü'nün beşincisini yapacağız ve şimdiden projeye destek veren, eserleriyle katılmak isteyen birçok ülke var, heyecanımız ise hala ilk günkü gibi'

SALİHA ÖZDEMİR - Ebru sanatının UNESCO 'Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne girme başarısının arkasındaki isim Atilla Can, 'Amerika, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda bu yıl 'Dünya Ebru Günü'ne talip. Ben bu projeye başlarken 'Türkiye’deki sanatçıları yan yana getirebilir miyim?' diye düşünürken, bugün inanılmaz bir domino etkisi yaratarak dünyadaki sanatçıları bir araya getirmesinin sevincini yaşıyorum' dedi.

Kasım 2014'te UNESCO 'Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne giren ebru sanatı, geleneksel Türk sanatları içerisinde UNESCO tarafından kabul görmüş ilk sanat olarak yerini aldı. Sanat dünyasında günlerce konuşulan bu başarının arkasında ise, bugüne kadar bu başarıyı dillendirmemiş bir isim, ebru sanatçısı Atilla Can var. Can, son dört yıldır Türkiye'nin çeşitli illerinde kutlanan 'Dünya Ebru Günü' başarısıyla da tanınan bir sanatçı. Geçtiğimiz yıl Yalova'da düzenlenen bu günde, ebru ile yapılan 'dünyanın en büyük Türk bayrağı'nın Guinness Rekorlar Kitabı'na girmesinin arkasındaki isim Atilla Can, 'Dünya Ebru Günü'nün mimarı.

Ebru sanatçısı Can ile bir araya geldik ve ebru sanatını icra etmenin yanı sıra, uluslararası sanat ortamına taşıma çabasını konuştuk. Yurt içi ve yurt dışında birçok koleksiyonda kendi ebrularının yer aldığından bahseden Can, bundan yaklaşık altı yıl önce kendi eserlerinin belki yüzyıllar boyu koleksiyonlarda kalacağını düşündüğü bir anda aklına gelen düşünceleri şöyle anlatıyor:

'Ebru sanatının evrensel bir sanat olduğunu hep hissediyordum. Çünkü atölyeme gelen farklı milletten insanlar ebru yaptığımda bu sanatın çok kıymetli bir sanat olduğunu söylerlerdi. Bir süre sonra aslında bu sanatın dünyada çok bilinmediğini ve bir şeyler yapılması gerektiğini, 'ebru sanatının bir iki kişinin tekelinde monopolleşmemesi' gerektiğini düşündüm.'

İlk olarak dünyada bir günün 'Dünya Ebru Günü' olarak anılması yönünde harekete geçen 'Can', 'bu fikir aklıma geldiğinde günlerce sevinçten uyuyamadım' diyerek, sonraki süreci şöyle özetliyor:

'Fakat bunun bir şekilde resmi bir dili olmalıydı. Vakit kaybetmeksizin Birleşmiş Milletlere ve UNESCO'nun Paris'teki merkezine bir dilekçe yazdım. Ebru sanatının tahmini olarak bin yıllık bir sanat olduğunu, tekniği açısından diğer sanatlardan çok farklı olduğunu, gelecek kuşaklara aktarılması gerektiğini, korunması gerektiğini anlattım. Ayrıca her yıl Eylül ayının ikinci cumartesi gününün 'Dünya Ebru Günü' olarak kutlanmasını istedim.'

Can'ın dilekçe dediği şey ise, aklımıza geldiği şekilde bir dosya kağıdına yazılmış herhangi bir dilekçe değil. UNESCO'ya yıllarca ısrarla yolladığı dilekçeler, 'ebru sanatının görsel değerini göstermek' için kendi yaptığı ebruların boş bıraktığı bir kısmında hat yazısıyla kaleme alınan ve her biri ayrı bir sanat eseri olan dilekçeler.

- 'Sonsuzluğa mektup atmak gibiydi'

UNESCO'ya onbeş kadar 'ebru dilekçe' yollayan Can, o günlerde bu projesinden etrafındaki insanlara bahsettiğinde 'çılgın bir proje olarak' karşılandığını hala hatırlıyor ve 'bu hayalimden bahsettiğimde bana inanmayan gözleri halen zihnimden silebilmiş değilim' diyor.

Atilla Can, projesinin 'sanki Amerika’yı keşfetmek gibi' karşılanmasına aldırmadığından bahsederek, ‘’Mucize inananlara gelir derler, ben hayalime inanıyordum' sözleriyle, konuşmasını şöyle sürdürüyor:

'İdeallerim ve gayem farklıydı, insanları yadırgamıyorum. Ebru sanatının UNESCO'da kabul edilmesi hayalimde uzun süre yalnız kaldım çünkü yolladığım dilekçeler, tıpkı sonsuzluğa mektup atmak gibiydi.'

Sözünü ettiği yalnızlığa rağmen, projesinden etrafındaki insanlara bahsetmeye devam ettiğini aktaran Can, 'Bir gün cesaret toplayıp 'Dünya Ebru Günü' projesini başlattığımı ilan ettim. İlan ettiğim bu projenin yaşatılması, her yıl tekrarlanması, devam ettirilmesi de gerekiyordu. Kendi kendime 'Atilla ışığı önüne al yürü, gölgen arkandan ister gelsin, ister gelmesin' dedim' düşüncesiyle hayaline bir adım daha yaklaştığının altını çiziyor.

Can, 'Bu sürdürülebilirliği sağlamak için dünyanın en büyük ebru teknesini kurup Guinnesse girme fikri aklıma geldi' dedikten sonra, 2012 yılında dünyanın ilk ebru günü kutlanmasının arkasındaki süreci şöyle özetliyor:

'2012 yılında birçok sanatçı dostumun katılımıyla İstanbul'da dünyanın en büyük teknesini kurduk. Böylelikle ebru serüvenimiz başladı, ülkemizin ve dünyanın konuştuğu bir proje haline dönüştü.'

'Dünya Ebru Günü'nün ilkini gerçekleştiren Can, sonrasında ise 'Ünlü bir aşçının yaptığı yemek vardır. Kullandığı farklı leziz baharatları vardır. Her yıl 'Atilla Can', her yıl aynı baharatlarla aynı sunum olsun istemedim' düşüncesiyle bu projesini her yıl farklı şehirlere taşıdığına dikkati çekiyor.

- 'Ebrular UNSESCO'ya sağanak gibi yağdı'

Can, ebru sanatının 2104 yılında UNESCO, 'Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'ne girmesi sürecinde yaşadıklarını ise şu sözlerle ifade ediyor:

'Ebru günü kutlamalarını yaparken bir yandan da UNESCO'ya dilekçe yollamaya devam ediyordum. Artık hayalimi anlattıkça, ebru sanatçısı dostlar da benim yaptığımı yapmaya başladılar. Bir süre sonra Türkiye'nin dışında, Amerika, Fransa, Almanya, İşviçre, Rusya, Ukrayna, Gürcistan, Brezilya, Cezayir, Güney Afrika ve başka pek çok ülkeden 'ebru dilekçe'ler sağanak gibi UNESCO'ya yağmaya başladı.'

UNESCO'ya gönderilen ebrular sonrası, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın projesinden haberdar olarak, destek olduğunu gururla ifade eden Can, 'Bakanlığımız UNESCO'ya ebru dosyasını sundu ve 27 kasım 2014 günü Unesco tarafından oy birliği ile listeye alındı. Böylece ilk kez bir Türk sanatı Unesco korumasına alındı ve sanatımız ülkemizden UNESCO korumasına alınan onikinci unsurumuz oldu' diye konuşarak, o günkü heyecanı yeniden yaşıyor.

Can, bütün dünyanın ebru sanatından haberdar olması hayali gerçekleştiğinde, UNESCO salonunda yaşadığı büyük heyecanı ise 'Orada sevinçten kalp krizi geçireceğimi zannettim, yaklaşık iki saat salondan çıkamadım, hayalimin gerçekleştiği o anı yeniden, yeniden yaşadım' sözleriyle dile getiriyor.

- Çini sanatı da UNESCO'ya başvuruyor

Miras listesine giren ebru sanatının dünyanın pek çok ülkesinde resmi olarak tanıtılacak olmasının sevincini yaşayan Atilla Can, ebrunun 'evrensel bir sanat' olmasının ardından geleneksel sanatları icra eden sanatçıları harekete geçirdiğini, kendisini arayarak, izlediği yoldan UNESCO'ya başvurmak için çalışmalara başladıklarını belirterek, yakın zamanda çini sanatının aynı başarıya imza atmasını heyecanla beklediğini kaydediyor.

- '33 ülkeden davet var'

Can, UNESCO 'zaferinin' henüz birinci yılı olduğuna dikkati çekerek, bu yıl yurt dışından 33 ülkeden davet geldiği bilgisini paylaşıyor.

'Bu yıl 'Dünya Ebru Günü'nün beşincisini yapacağız ve şimdiden projeye destek veren, eserleriyle katılmak isteyen birçok ülke var, heyecanımız ise hala ilk günkü gibi' diyen Can, bu ülkeler hakkında şu bilgiyi veriyor:

'Amerika, Çek Cumhuriyeti ve Hollanda bu yıl 'Dünya Ebru Günü'ne talip. Ben bu projeye başlarken 'Türkiye’deki sanatçıları yan yana getirebilir miyim?' diye düşünürken, bugün inanılmaz bir domino etkisi yaratarak dünyadaki sanatçıları bir araya getirmesinin sevincini yaşıyorum.'

Ebru gününün nerede yapılacağına henüz karar verilmediğini dile getiren Can, yapacakları görüşmeler sonrası önümüzdeki günlerde ilan edileceğini söylüyor.

Can, ebru sanatının 'evrensel bir sanat olması' hayalinin gerçekleşmesinde kendisine destek olan herkese minnettar olduğunu belirterek, teşekkürünü 'Başta çok kıymetli aileme, UNESCO Büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalı beyefendiye, Kültür ve Turizm Bakanlığımıza, Unesco Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Öcal Oğuz beyefendiye ve tüm sanatçı dostlarıma çok teşekkür ediyorum' sözleriyle ifade ediyor.
Kaynak: AA