CHP Aydın Milletvekili Baydar, TBMM Genel Kurulu’nda Konuştu

CHP Aydın Milletvekili Prof. Dr. Metin Lütfi Baydar, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmayla ülke gündeminde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

CHP Aydın Milletvekili Baydar, TBMM Genel Kurulu’nda Konuştu
CHP’nin verdiği kanun teklifiyle otuz ilde kırk bir tematik üniversite kurulmasını önerdiklerini ancak komisyonda bile görüşülmediğini savunan Metin Lütfi Baydar, “Türkiye için gerekli olduğuna inanıyoruz ancak doğruyu biz söylediğimiz için her zaman iktidarın engeliyle karşılaşıyoruz. Megalomani ya da büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu ya da kibir, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Narsistik kişiliğin temel özellikleri, üstünlük duygusu, beğenilme gereksinimi ve empati yapamamasıdır. Az sonra açıklayacağım özelliklerden en az beşinin birlikteliği, narsistik, kendini beğenmiş, kibirli kişilik tanısı için yeterlidir. Narsistik kişiler, kendilerinin diğerlerinden üstün olduğuna inanırlar. Sürekli güç, başarı ve cazibe fantezileri kurarlar. Başarılarını ve becerilerini sürekli abartma eğilimi gösterirler. Üstün ve özel olduklarına inanır ve buna göre davranırlar. Sürekli övgü ve hayranlık beklerler, gerçekçi olmayan amaçlar saptar, başkalarının da kendi düşünce ve planına uygun davranmasını bekler, değersiz olduğunu düşündüğü kişileri küçümser, başkalarının duygularına değer vermez ve değerlendiremezler, kıskançtırlar, başkalarının kendilerini kıskandığına inanırlar, amaçları doğrultusunda insanları kendi çıkarları için kullanırlar, katı ve duygusuz görünürler, kırılgan oldukları için de kolay incinirler. Bunları niçin anlattım? Bugün mübarek Miraç Kandili. Öncelikle, hepinizin ailelerinizle birlikte kandilinizi kutluyorum. Kandil geceleri insanlar ibadet ederken bir iç muhasebe yapma fırsatı bulurlar, kendilerini gözden geçirirler” dedi.

Bir hekim olarak ortamda gördüğü bulguları paylaşan Baydar, “Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetleri ve özellikle de Başbakanın uygulamaları sonucunda ülkemizin geldiği nokta hakikaten içler acısıdır. Başbakanın, ülkenin huzurunu ve refahını ayaklar altına aldığı iktidarı dönemince her kurumu ele geçirme hevesi ve tutkusu sonucunda, maalesef ülkemiz yangın yerine dönmüştür. Demokrasiyi sadece sandıktan ibaret görmesi, ‘Ben yaptım, oldu’ anlayışıyla yaptığı tavırları, 4+4+4 eğitim sistemindeki komisyonda sergilenmesini istediği faşizan ve diktatör tavırlar sonucunda geldiğimiz nokta, Başbakan ve ne yazık ki partisi için yüz kızartıcı olmuştur.Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine seslenmek istiyorum: Gözlerinizi ve kulaklarınızı lütfen açın, ustanızın peşinden giderek kendinizi de uçuruma sürüklemeyin. Hepimizin siyasi görüşleri farklıdır ve bu da doğaldır. Bizler bu ülkeyi yönetecek yasaları çıkarmak ve Hükümeti denetlemek için buradayız, yoksa sadece 1 kişinin el hareketine göre hareket edecek kişiler değiliz. İktidara geldiği andan itibaren bu ülkeyi kendi malı gibi gören ve bunu her ortamda açıkça ifade eden bir kişi tarafından yönetilmektesiniz. İşine geldiği zaman milliyetçi, işine geldiği zaman dinî söylemler, işine geldiği zaman da tüm milliyetçi görüşleri ayaklarının altına aldığını övünerek söyleyen bir Başbakana sahip olunması Adalet Kalkınma Partisi milletvekillerinin düşünmesi gereken bir durumdur. ‘NATO’nun Libya’da ne işi var?’ dedikten sonra, İzmir’i NATO’nun Libya harekâtının üssü yaparak Kaddafi’nin linç edilmesini sağlayan BOP’un Eş Başkanı Başbakandır. Yüce Meclisin çatısı altında ‘Benim milletimin dili tektir, bu da Türk milleti’ diyen de, ‘Ben ne tek dil dedim ne de tek din dedim’ diyen de, sonra tekrar dönüp ‘Tek din dedim’ diyen de Başbakandır. ‘Parası olan bastıracak, askerlikten kurtulacak, parası olmayan da gidecek askerlik yapacak’ diyen de, ‘Bedelliyle ilgili yasayı çıkaracağız’ diyerek çıkartan da Başbakandır. Patriot’ların komuta sisteminin ülkemizde olacağını söyleyen de, daha sonra dönerek komuta merkezinin NATO’da olması gerektiğini söyleyen de Başbakandır. ‘Egemenlik, kayıtsız şartsız milletin değildir’ diyen de, sonradan dönüp ‘Evet, milletindir’ diyen de aynı Başbakandır. Bir Başbakan düşünün ki demokratik haklarıyla gösteri yapanlara ‘çapulcu’ diyebilmekte, bir Başbakan düşünün ki bir iki kadeh içenleri ‘ayyaş’ olarak niteleyebilmekte bir Başbakan düşünün ki televizyonda karşısına oturttuğu maaşlı kuklalarına soru sordurtarak reklam vermeyen aracı kuruluşlara hesabını soracağını ifade edebilmekte, bir Başbakan düşünün ki yapılan tüm gösterileri, bu düşüncedeki Başbakanı istemeyen ve her kesimden temsilcisi olan, yediden yetmiş yediye insanların oluşturduğu halk kitlelerini görmezden gelebilmekte, onların taleplerini dinlemek yerine kendi taraftarlarını sokağa dökmekle tehdit edebilme aymazlığını gösterebilmektedir” diye konuştu.

Başbakan Erdoğan’ın son yurt dışı seyahatini de eleştiren Baydar, “Bir Başbakan mert ise, sözünün eri ise ülkesini bırakıp kaçmaz, Fas Kralı görüşmeyince Cezayir’e gitmez. Bir Başbakan ülkesini seviyorsa vatandaşlarına kin duygusu aşılamaya çalışmaz, milletine nefret tohumları ekmez. Başbakan ülkesini yönetir, sorunları çözmeye çalışır, bu ülkenin değerlerine, kurucularına savaş açmaz, yabancı bir devlet başkanının karşısında ilkokul çocukları gibi şirinlik yapmaya çalışmaz.

Bir haftadır devam eden olayların tek sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır.’Dış politikada sıfır sorun’ diye diye yola çıkıp 2-0 mağlup olan bir Başbakan ‘Ülkeye barış getireceğim’ diyerek, tüm etnik unsurlara savaş açan bir Başbakan Türkiye Cumhuriyeti devletinin laik bir yapıda olduğunu asla içine sindirememiş ve bunu her fırsatta dile getirmiş bir Başbakan. ‘Din emrediyorsa buna karşı çıkılmaz’ diyerek şeriat özlemini dile getiren bir Başbakan, insanların her türlü yaşam alanlarına müdahil olan bir Başbakan bu ülkede artık hayırlara vesile olamaz. Başbakan, halkın haklı taleplerini görmezden gelerek kendi sonunu hazırlamaktadır. Yalnızca yürüyüş yapan insanların üzerine binlerce biber ve portakal gazı atmak ne demektir? Anayasal bir hak olan toplantı ve yürüyüş hakkı ne zamandan beri askıya alınmıştır? Biz Cumhuriyetiz, biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz. Biz Tiranlık değiliz, biz diktatörlük hiç değiliz ama Başbakanın bu anlayışı Tiranlık ve diktatörlük hevesleridir. Başbakanın söylemleri ve iktidarın eylemleri sonucunda düdüklü tencere patlama noktasına gelmiştir. Toplumun taleplerini dikkate almak, mesajlarını doğru yorumlayabilmek Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekillerinin sorumluluğundadır. Ülkemizin, Başbakanın baskıcı tavrından kurtulması, despotik yönetiminden vazgeçmesi, Parlamentonun Başbakana bağlı olmadığının anlaşılabilmesi için sizlerin bu duruma müdahil olması gerekmektedir. Zaman daha çok geç değildir.Ben, tarihe not düşmek adına, bir kardeşiniz olarak samimi uyarılarımı yapıyorum. Suriye tarafından bile ‘Kardeş Türk halkı böyle bir barbarlığı hak etmiyor’. ‘Türk halkının istekleri, uygulanan şiddetin gerekçesi olamaz ve eğer Erdoğan şiddet içermeyen metotlar kullanmaktan acizse görevini bırakmalı. Erdoğan ülkesini şiddetle yönetiyor’, ‘Türk halkının sahip olduğu medeniyeti ve başarıları yok ediyor’ şeklinde yapılan açıklamaların hak etmemek için Başbakandan bir an önce kurtulmamız gerekmektedir. Uluslararası kamuoyunda artık yeni bir soru gündeme gelmektedir. Acaba hangisi önce gidecek, Esad mı Tayyip mi?”
Kaynak: İHA