Eğitim-bir-sen’in Kuruluşunun 20. Yılı

Eğitim-Bir-Sen Erzincan Şube Başkanı Nebi Gül, Eğitim-Bir-Sen’in kuruluşunun 20. yılı dolayısıyla bir açıklama yaparak çalışanların haklarının iyileştirilmesi ve daha demokratik bir Türkiye için çıktıları yolda 20 yılı geride bıraktıklarını söyledi

Eğitim-bir-sen’in Kuruluşunun 20. Yılı
Gül açıklamasında; “Her eylem yeniden diriltir beni/Nehirler düşlerim göl kenarında” diyerek toplumu tepki vermeye, harekete geçmeye ve haklarını aramaya çağıran Mehmet Akif İnan ve bin yıllık medeniyetimizin havzasından beslenmiş bir grup arkadaşı tarafından 14 Şubat 1992 tarihinde kurulan ve bugün duruşu, ufku, misyonu, vizyonuyla Türkiye 'nin en saygın ve en büyük sivil toplum kuruluşu olan sendikamız, hak ve özgürlük mücadelesiyle geçen 20 yılı geride bırakmış bulunmaktadır. Eğitim-Bir-Sen geçen yıl itibariyle genel yetkili sendika olmuştur.

“Amaç ve değerlerimizin hakkını vermek için sınırlarımızı zorlayarak bedelini ödemeye çalıştık. Eğitim-Bir-Sen tarafından temsil edilmiş değer ve ideallerin savunucusu olarak her türden yeni olgu ve gelişmeleri doğru yorumladık. Gerektiğinde mücadelemizi en etkili şekilde sürdürdük ve nihayetinde de hakkımız olan yetkiyi aldık. Yetkiyi almada emeği geçen bütün teşkilatımıza çok teşekkür ediyorum”. Devlet, sivil toplum kuruluşlarıyla istişarede bulunmadan yaptığı işlerde hata üstüne hata yapmaktadır. Bunlardan biri de 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname oldu. Eşit işe eşit ücret uygulaması, aynı unvanla farklı kurumlarda görev yapan kamu görevlilerinin ücretlerinin eşitlenmesi yanında ilave ödemesi bulunmayan kamu görevlilerinin ücretlerinde artış yapılması aracı olarak hayata geçirilmişti. 666 sayılı KHK ile aynı unvanla çalışan farklı kurumlardaki personele yönelik ücret eşitsizliği büyük oranda giderildi. Ancak, ücretleri iyileştirilmesi gereken öğretmen ve öğretim elemanlarının ek ödemelerinin artırılmaması nedeniyle, söz konusu personelin görev yaptığı kurumlarda bir ücret dengesizliği oluştu. Diğer bir dengesizlik ise, yüksek ücretli bürokratlara daha fazla ek ödeme verilerek oluşturuldu. Öğretmen ve öğretim elemanlarının unutulduğu 666 sayılı KHK 'nın oluşturduğu adaletsizliği mutlaka gidereceğiz ve ücret artışını sağlayacak düzenleme, inşallah toplu sözleşme yasamız çıkar çıkmaz masada elde edeceğimiz ilk haklardan olacaktır.”4688 sayılı Kanun 'da değişiklik öngören ve 26 maddeden oluşan tasarının bugüne kadar çıkmaması/çıkarılmaması kamu görevlilerini derinden yaralamıştır. “12 Eylül 2010 referandumunun üzerinden 16 aydan fazla bir süre geçmesine rağmen ikincil mevzuat düzenlemesi yapılmayan konuların sadece Ekonomik ve Sosyal Konsey, ombudsmanlık ve toplu sözleşmeyle ilgili maddeler olmasına şimdilik başka anlamlar yüklemek istemiyoruz. Ancak, içinde bulunduğumuz süreçte iyi niyet göremiyoruz. Memur-Sen 'in, toplu görüşme gibi bir yöntemde dahi masaya getirdiği hemen tüm talepleri kazanıma çevirmesinden rahatsız olan sivil bürokratik oligarşi; hem Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu 'nun çıkmasını geciktirmek için her yolu denedi hem de toplu görüşmeden bile geri bir kanunun çıkması için yoğun bir çaba sarf etti. Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen olarak, biz askeri bürokrasiye ve vesayet anlayışına yıllarca karşı çıktık ve buna karşı mücadele verdik. Aynı şekilde sivil bürokratik oligarşinin dayatmalarına ve siyaset üzerinde vesayet oluşturma girişimlerine karşı da mücadelemizi veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz. Sivil bürokratik oligarşinin çelmelerine boyun eğmeyeceğiz, kamu görevlilerinin haklarını bu elitist bürokratlara yedirmeyeceğiz. Kamu çalışanlarının çok önemsediği bu kanunun, bürokrasinin vesayetine takılmasına izin vermeyeceğiz. Çalışma hayatının üzerindeki bu bürokratik kara bulutları mutlaka kaldıracağız. Milletin egemenliğinin üzerine çöken vesayet sisini kaldırmaktan imtina etmedik. Toplu sözleşme hakkımızın üstüne çöken kara bulutları dağıtmaktan da imtina etmeyiz. Toplu sözleşme hakkımızın içini boşaltmaya çalışanları uyarıyorum: Kimsenin hakkına göz dikmeyecek kadar kanaat etmeyi de, kimseye hakkını yedirmeyecek kadar dik durmayı da biliriz” Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile yüzde yüz uzlaştıkları konuların bir avuç bürokratın etkisiyle Bakanlar Kurulu 'nda kuşa çevrilerek Meclis 'e sevk edilen tasarı bu haliyle, kamu görevlilerinin ve sendikaların beklentilerini karşılamaktan çok uzak ve kadük bir tasarıdır. “İktidar, verdiği sözü tutmalı ve 12 Eylül referandumuyla elde ettiğimiz toplu sözleşme hakkına uygun, uluslararası sözleşmelere paralel bir yasayı en kısa zamanda çıkarmalıdır. Biz, kamu görevlilerinin hakkını yedirmeyeceğiz, onlara sahip çıkacağız. Bu kapsamda, aday memurlara sendika yolunu açan, 100 ve daha fazla kamu görevlisinin çalıştığı kurumların amirlerini sendika üyesi olma yasağından kurtaran tasarıda, hizmet kolu toplu sözleşmesi olmazsa olmazımızdır. Her türlü mücadeleyi vererek, 'Aylık ve ücretler ile diğer mali ve sosyal haklara ilişkin sistemde değişiklik öngören talepler sözleşmenin kapsamı dışındadır ' ifadesini tasarıdan mutlaka çıkaracağız. Bunların yanında dayanışma aidatı, iktidar yanlısı Hakem Kurulu yerine Başkanı kanunla belirlenen tarafsız karar verecek Kamu Görevlileri Hakem Kurulu 'nun oluşturulmasını istiyoruz. Bugüne kadar bütün dayatmalara nasıl tepki verdiysek, böyle bir dayatmaya da sessiz kalmayız, seyirci olmayız” “Türkiye 'de değerler erozyonunun yaşandığını, insani değerlerin yeniden inşa edilmesinin ne kadar gerekli olduğunu otobüste, sokakta, sınıflarda gençlerin haline bakarak, gazetelerin üçüncü sayfa haberlerine göz gezdirerek görebiliriz”. Çocuklarımızın ve gençlerimizin anne ve babalarıyla ilişkileri, örfümüze, medeniyetimize ve nihayetinde dinimize uygun olmayan bir çizgiye doğru ilerliyor. Kin, korku, öfke, nefret, düşmanlık, hırs, kıskançlık ve şiddet dili başta gençler olmak üzere toplumda gittikçe yaygınlaşıyor. Türkiye 'nin bu gidişata dur demesini, 'iyi insan yetiştirme ' noktasında değerler eğitimi ile karakter eğitiminin eğitim sistemi içinde yer almasını sağlamak zorundayız. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içeriği zenginleştirilmeli, kalitesi artırılmalı, bu derse ilave olarak da isteğe bağlı din eğitimi dersine eğitim müfredatı kapsamında yer vermeliyiz. Dindar gençlerin ve özellikle de başörtülü kızlarımızın ve kadın çalışanların önüne konulan engellere ses çıkarmayanlar, 'dindar nesil yetiştirme ' iradesi seslendirildiğinden bu yana kesintisiz ses çıkarıyorlar. Biz çıkan sesleri değil, söylenen sözü önemsiyoruz. Bu noktada, iktidara bir hatırlatma yapmakta fayda var. 18. Milli Eğitim Şurası 'nda bizim tekliflerimiz üzerine alınan din eğitimi ve öğretimi ile değerler eğitimine ilişkin kararları bir an önce hayata geçirin, dindar nesil kendiliğinden yetişir.”
Kaynak: İHA