ABD'deki Ulusal Sağlık Enstitüsü 2011 raporu yayınlandı

Başağrısı için kullanılan ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlarda bulunan parasetamol maddesinin, kan kanseri riskini 2 kat arttırdığı ortaya çıktı.

ABD'deki Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) 2011 yılında 1975-2008 yılları arasındaki istatiksel kanser veri ve gelecek yıllara ait tahminlerini yayımladı. Açıklanan rapora göre, 2010 yılında 43.050 insanın lösemi tanısı alacağı ve 21.840 insanın da lösemiden öleceği tahmin ediliyor. 2004-2008 yılları arasında lösemi teşhis yaşı 66 olarak bulundu.

Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, 2003-2007 yılları arasında lösemiden ölüm yaşının ortalama 74 olarak bulunduğunu söyledi. Özcan, konuşmasında şunları kaydetti: "Belirli bir zaman aralığındaki hastalık yıllık değişim oranları hesaplanabiliyor. Raporda, 1996-2009 yılları arasındaki oran hesaplandı. Oranın negatif çıkması hastalık sıklığının azalıyor olduğunu gösteriyor. 1975-2004 arasında yükselişte olan sıklığın, 2004-2008 yılları arasında düşüşe geçtiği gözlemleniyor. ABD kanser

ölüm oranlarının bu istatiksel yöntemle 1975-1980 arasında 0,6 iken 2001-2007 yılları arasında -1,3 olduğu bulundu. Sağkalım ise değişik metodlar kullanılarak hesaplandı. Görece sağkalım sağlıklı insan popülasyonu arasında kanserli hastaların sağkalım ölçümlerinden meydana geliyor. 2001-2007 yılları arasında 17 farklı coğrafik bölgelerin verileri toplanarak, 5 yıllık görece sağkalım yüzde 53,9 bulundu. 2003-2007 yılları arasında kadınlar arasında lösemi ve cilt kanseri görülme sıklığı karaciğer,

tiroid ve pankreas kanseri gibi arttı. En sık görülen 15 kanser tipinin yedisinde ölüm oranı, kadın ve erkeklerde ise son 5-10 yıllık dönemde azaldı. 2005-2007 oranlarına dayanarak bugün doğan insanların yüzde 1,3'nün hayatlarının herhangi bir döneminde lösemi teşhisi konabilir. 1 Ocak 2008'de ABD'de yaklaşık 253.350 lösemi hastasının hayatta olduğu bildirilmiştir".

NÜKLEER TEHDİT VE KAN KANSERLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Türk Hematoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Muhit Özcan, nükleer tehdit ve kan kanserleriyle ilgili olarak da şunları söyledi: "21. yüzyıla girerken gündelik hayatımıza her geçen gün daha fazla oranda giren, sağlık alanında kullanımı gittikçe yaygınlaşan radyasyon uygulamalarına bağlı radyasyon kazaları ve bu kazaların oluşturduğu hayatı tehdit eden sağlık sorunlarının çözümünde özellikle bizleri ilgilendiren hematopoietik kök hücre transplantasyonu, destek tedavisi ve bunlardan da öte yapılacak iş birliği ve organizasyon çok önemlidir.

İnsanoğlunun yeryüzünde radyasyondan kaçınması olanaklı değildir. Çoğunluğumuz yılda 1-2 mili Gray (mGy) radyasyona maruz kalmakta ve bu durum "bazal radyasyon" olarak adlandırılmaktadır. Radyasyon havada, toprakta ve suda olabilir. En sık maruz kalınan radyasyon kaynakları kozmik ışınlar gibi doğal kaynaklar ve yerkabuğundaki radondur. Diğerleri ise insanların kendisinin neden olduğu nükleer reaktörlerden kaynaklanan atıklardan, tanısal amaçlı kullanılan röntgen, tomografi veya mamografi cihazları veya kanser tedavisinde kullanılan radyoterapidir. Ayrıca daha ciddi radyasyon kaynakları ise nükleer kazalar, nükleer silah kullanımı veya nükleer testlerdir.

Yüksek dozda (1 Gy'in üzerinde) radyasyona kısa sürede vücudun tamamı veya büyük bir kısmının maruz kalması sonucu akut radyasyon sendromu gelişir. Radyasyona en hassas hücreler replikasyon kapasitesi yüksek olan lenfohematopoietik hücreler, bağırsak kript hücreleri ve spermatositler gibi hücrelerdir. Bu hücrelerin hassasiyeti bir takım klinik sendromlara neden olur, hematopoietik sendromun da bunların içinde önemli bir yeri vardır. Hastaların semptomlarının şiddeti, bu semptomlara neden olan radyasyon miktarına göre değişmektedir.

Bu sendrom kanser tedavisindeki bilgiler nedeniyle kolay anlaşılmaktadır. Kemik iliği transplantasyonu hazırlık tedavisinde hastalar benzer dozlarda radyasyon almaktadır, ancak bu protokollerde radyasyon genellikle bölünmüş (fraksiyone/hiperfraksiyone) dozlarda verilmektedir. Vücuttaki kök hücreler en radyosensitif hücrelerdir, küçük dozlar bu hücrelerde hasara yol açabilir. Bu sendroma "reproduktif ölüm" de denir, çünkü vücuttaki kök hücreler bölünme veya bölünememe girişimine kadar etki göstermez.

Semptomlar genellikle bir hafta içinde meydana gelir ve altı haftaya kadar uzayabilir, kök hücre hasarına bağlı gelişen semptomlar kök hücreler kritik düzeye ulaşıncaya kadar devam eder.

Yüksek oranda radyasyon maruziyeti sonrası ortaya çıkan geç etki lösemidir. Japon bilim adı Takuso Yamawaki Hiroşima bombasından sonra 1940'ların sonuna doğru lösemi olgularında artışa dikkat çekmiştir. Bu da 1950'lerin başında lösemi veritabanlarının yapılanmasına neden olmuştur.

Radyasyona bağlı lösemi riskleri diğer kanserlerden iki ana alanda farklılık gösterirler. İlki lösemi oranlarında daha büyük bir popülasyonu etkilemektedir. İkinci olarak maruziyetten hemen sonra özellikle çocuklarda hastalık hızla ortaya çıkar. Maruziyetten iki yıl sonra lösemi kendini göstermeye başlar ve 6-8 yıl arasında en yüksek oranda görülür.

Japonya'da 11 Mart 2011 tarihinde gerçekleşen deprem ve tsunamiden zarar gören Fukuşima nükleer santralinden kaynaklanan felaket sonrası Türk Hematoloji Derneği, Japon Hematoloji Derneği'ne üzüntülerini ve yardım önerilerini içeren bir mektup gönderdi. Meydana gelen bu nükleer kaza, Türkiye'yi de birden fazla nedenle yakından ilgilendirmekte. Türk Hematoloji Derneği bir sivil toplum örgütü olarak 24 Kasım 2006 tarihinde GATA işbirliği ile düzenlemiş olduğu "Nükleer Kaza veya Terörist Atakta Hematopoietik

Kök Hücre Transplantasyon Strateji Toplantısı"nın ardından önemli bir bilimsel belge olan "Nükleer Kaza veya Terörist Atakta Hematopoietik Kök Hücre Transplantasyon Stratejisi" isimli kitabı yayımlamıştı".

Basın toplantısına, Türk Hematoloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Mutlu Arat, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları ABD Hematoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Teoman Soysal, Arkansas Üniversitesi'nden Prof. Dr. Bart Barlogie, Northwestern Üniversitesi'nden Prof. Dr. Martin Talmann da katıldı.