İlk özür Özal'dan ikincisi Erdoğan'dan
Erdoğan'ın Dersim olaylarıyla ilgili açıklamaları ''devlet adına özür'' kavramını gündeme taşıdı.
Dönemin Başbakanı Özal, Cezayir'in bağımsızlığı konusunda BM'deki oylamada Türkiye'nin çekimser oy kullanması nedeniyle, Başbakan Erdoğan ise vatandaşlık hukukundan istifade edemeyen Roman vatandaşlardan özür dilemişti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dersim olaylarıyla ilgili ''Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum'' sözleri, ''devlet adına özür'' kavramını gündeme taşıdı. Daha çok siyasi tabir olarak kullanılan ''devlet adına özür'', uluslararası alanda bağlayıcı olarak niteleniyor ve olayların kabul edilmesi anlamına geliyor.
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Bölümü'nden Dr. Mehmet Karlı, AA muhabirine uluslararası hukuk alanındaki ''devlet adına özür'' kavramını değerlendirdi.
Özür dilenmesinin geçmişte yaşanan eylemin kabul edilmesi anlamına geleceğini ve bu konuda delil teşkil edeceğini belirten Karlı, cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanlarının yaptıkları açıklamaların bir devlet için bağlayıcı açıklamalar olduğunu söyledi.
Karlı, ''Cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanlarının yaptıkları açıklamalar, bir devleti doğrudan bağlayan açıklamalardır. Devlet adına tek taraflı bağlanma iradesi de gösterebilirler. Özellikle Dersim olayı özelinde bakıldığında Dersimliler, bu olayın mağdurları, ileride hukuki bir şekilde haklarını aramaya çalışırlarsa Türkiye Cumhuriyeti adına dava açacaklar, çünkü Türkiye Cumhuriyeti hukuki bir kişiliktir. Kişilerden bağımsız olarak 1923'ten beri devam eden aynı hukuki kişiliktir. Bağlayıcı bir kişi çıkıp 'özür diliyorum' derse, bu iş kabul edilmiş olur. Gerçi Başbakan Erdoğan, 'literatürde varsa özür diliyorum' diyerek ucunu biraz açık bıraktı'' dedi.
Bu süreçten sonra, orada yaşananların insanlığa karşı suç teşkil edip etmeyeceğinin tartışılacağını belirten Karlı, insanlığa karşı suçun uzun süredir uluslararası hukukun bir parçası olduğunu, bu suçların 2005 yılında kabul edilen Türk Ceza Kanununa da girdiğini hatırlattı.
Bu suçlarda zaman aşımının işleyip işlemeyeceğinin de yeni bir tartışma başlayacağına işaret eden Karlı,uluslararası hukukun bu konudaki en önemli anlaşmalarından birisinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin statüsünü belirleyen 1998 tarihli Roma Statüsü olduğunu anlattı. Karlı, şunları söyledi:
''Orada bütün suçların ileriye yönelik olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Bizim ceza kanunumuz açısından da ceza kanunlarının geçmişe yürümeyeceği genel prensibi var. TCK'da da bu açıkça belirtilmiş ve 'ceza kanunları geriye yürümez' denmiştir. Bu çok tartışılacaktır ama TCK'nın içindeki zaman aşımı hükümlerini geriye yürütmek zor olacaktır, Türk iç hukuku açısından.
Bu konuda ikinci bir düşünce ekolü de şöyle diyor; (Her hak, hakkın aranması yoluyla birlikte gelir. Şu anda geçmişe yönelik yürümese bile şu anda devam etmekte olan bir ihlal vardır. Eğer hak arama yolu tanınmadıysa devam etmekte olan bir ihlal vardır, hak arama yolu açılmadığı için hala hakkın ihlali söz konusudur. Bundan ötürü hak arama yolları açılmalıdır).''
Bu aşamadan sonra girilecek tartışmanın hukukun çok yerleşik olmadığı bir alanda yapılacağına işaret eden Karlı, Arjantin'de, cuntanın geçmişte yaptığı suçları yargılamak için ceza hükümlerinin geçmişe yürütüldüğü örneğini verdi.
-''Erdoğan'ın açıklaması delil''-
Karlı, ''İleride bir gün bir Türk savcısı bu konuda bir soruşturma başlatırsa, Arjantin'den de kendine örnek alırsa veya mağdurların aileleri tazminat talebiyle dava açarlarsa hakimin vereceği karar büyük önem taşıyacaktır. Hakim bu kararı verirken, öncelikle hükümlerin geçmişe yönelik yürütülüp yürütülmeyeceğine karar verecektir. Geçmişe yönelik yürütmeye karar verirse, Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklama büyük önem kazanacaktır, çünkü delil niteliği taşıyacaktır'' diye konuştu.
Birçok ülkenin ve ABD hükümetinin kanun çıkararak yerli kabilelerden resmen özür dilediğini de anımsatan Karlı, şöyle devam etti:
''Bir komite kurar, ihlalleri tanır ve verilen hasarın tazminini öngören bir kanun çıkarırsınız. Tazminat miktarını ve ihlallerin ne olduğunu belirlemek üzere de, yargı gibi değil ama yargı benzeri işlev gören komiteler oluşturulur. Eğer Türkiye Cumhuriyeti gerçekten Dersim ile yüzleşmek istiyorsa, eğer gerçekten böyle bir siyasi irade varsa, eğer gerçekten burada birçok insanın mağdur olduğuna inanılıyorsa yapılabilecek şeylerden bir tanesi bu konuda bir kanun çıkarılmasıdır.''
-Prof. Dr. Oran: ''İleri bir hareket''-
Prof. Dr. Baskın Oran da Başbakan Erdoğan'ın devlet adına özür dilemesinin son derece ileri bir hareket olduğunu belirterek, Türkiye'de böyle bir şeyin ilk defa yapıldığını söyledi.
''Dersim'de yaşananlar insanlığa karşı suçtur ve zaman aşımı işlemez'' diyen Oran, cumhurbaşkanı, başbakan ve dışışleri bakanının her demecinin uluslararası alanda Türkiye'yi bağlayacağını da vurguladı.
Prof. Dr. Oran, ''Bundan sonrasında devletin yaptığı tüm olumsuz hareketlerde af dilemek Türkiye Cumhuriyeti'ni yüceltecektir, bu kadar basit. Önemli olan bir devletin özür dilemesidir'' diye konuştu.
-Dünyadan örnekler-
Devlet adına özrün dünyadaki örnekleri arasında ABD'nin, maruz bırakıldıkları kötü muameleler ve şiddet eylemleri yüzünden yerli kabilelerden yasa çıkararak resmen özür dilemesi önemli bir yer tutuyor.
Geçmişte yapılan hatalar nedeniyle halkından özür dileyen devlet başkanları arasında Kanada Başbakanı Stephen Harper da bulunuyor. Başbakan Harper, Kanada'da 19. yüzyıldan 1970'lere dek 150 binden fazla yerli çocuğun, Kanada toplumuna asimile edilmeleri amacıyla uygulanan bir program çerçevesinde devlet tarafından kurulan Hristiyan okullarına gönderilmesi nedeniyle yerli Kanadalılardan ''devlet adına resmen özür'' diledi.
Avustralya Parlamentosu da ''ülkenin yerlileri aborjinlerden'' yıllar sonra resmi özür diledi. Kıtanın ilk halkı ve sahibi olan aborjinlere geçmişte yaptığı katliam ve asimilasyondan dolayı devlet adına dilenen özrü, Parlamentonun açılışında konuşan ülkenin 26. Başbakanı Kevin Rudd gözyaşlarını tutamayarak dile getirdi.
Eski Peru Devlet Başkanı Alan Garcia da devlet başkanlığı döneminde, ''sömürge döneminden beri siyahlara reva görülen muamelelerden ötürü Peru devleti adına resmen özür'' diledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Dersim olaylarıyla ilgili ''Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür dilerim ve diliyorum'' sözleri, ''devlet adına özür'' kavramını gündeme taşıdı. Daha çok siyasi tabir olarak kullanılan ''devlet adına özür'', uluslararası alanda bağlayıcı olarak niteleniyor ve olayların kabul edilmesi anlamına geliyor.
Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Bölümü'nden Dr. Mehmet Karlı, AA muhabirine uluslararası hukuk alanındaki ''devlet adına özür'' kavramını değerlendirdi.
Özür dilenmesinin geçmişte yaşanan eylemin kabul edilmesi anlamına geleceğini ve bu konuda delil teşkil edeceğini belirten Karlı, cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanlarının yaptıkları açıklamaların bir devlet için bağlayıcı açıklamalar olduğunu söyledi.
Karlı, ''Cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanlarının yaptıkları açıklamalar, bir devleti doğrudan bağlayan açıklamalardır. Devlet adına tek taraflı bağlanma iradesi de gösterebilirler. Özellikle Dersim olayı özelinde bakıldığında Dersimliler, bu olayın mağdurları, ileride hukuki bir şekilde haklarını aramaya çalışırlarsa Türkiye Cumhuriyeti adına dava açacaklar, çünkü Türkiye Cumhuriyeti hukuki bir kişiliktir. Kişilerden bağımsız olarak 1923'ten beri devam eden aynı hukuki kişiliktir. Bağlayıcı bir kişi çıkıp 'özür diliyorum' derse, bu iş kabul edilmiş olur. Gerçi Başbakan Erdoğan, 'literatürde varsa özür diliyorum' diyerek ucunu biraz açık bıraktı'' dedi.
Bu süreçten sonra, orada yaşananların insanlığa karşı suç teşkil edip etmeyeceğinin tartışılacağını belirten Karlı, insanlığa karşı suçun uzun süredir uluslararası hukukun bir parçası olduğunu, bu suçların 2005 yılında kabul edilen Türk Ceza Kanununa da girdiğini hatırlattı.
Bu suçlarda zaman aşımının işleyip işlemeyeceğinin de yeni bir tartışma başlayacağına işaret eden Karlı,uluslararası hukukun bu konudaki en önemli anlaşmalarından birisinin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin statüsünü belirleyen 1998 tarihli Roma Statüsü olduğunu anlattı. Karlı, şunları söyledi:
''Orada bütün suçların ileriye yönelik olarak değerlendirilebileceği belirtilmiştir. Bizim ceza kanunumuz açısından da ceza kanunlarının geçmişe yürümeyeceği genel prensibi var. TCK'da da bu açıkça belirtilmiş ve 'ceza kanunları geriye yürümez' denmiştir. Bu çok tartışılacaktır ama TCK'nın içindeki zaman aşımı hükümlerini geriye yürütmek zor olacaktır, Türk iç hukuku açısından.
Bu konuda ikinci bir düşünce ekolü de şöyle diyor; (Her hak, hakkın aranması yoluyla birlikte gelir. Şu anda geçmişe yönelik yürümese bile şu anda devam etmekte olan bir ihlal vardır. Eğer hak arama yolu tanınmadıysa devam etmekte olan bir ihlal vardır, hak arama yolu açılmadığı için hala hakkın ihlali söz konusudur. Bundan ötürü hak arama yolları açılmalıdır).''
Bu aşamadan sonra girilecek tartışmanın hukukun çok yerleşik olmadığı bir alanda yapılacağına işaret eden Karlı, Arjantin'de, cuntanın geçmişte yaptığı suçları yargılamak için ceza hükümlerinin geçmişe yürütüldüğü örneğini verdi.
-''Erdoğan'ın açıklaması delil''-
Karlı, ''İleride bir gün bir Türk savcısı bu konuda bir soruşturma başlatırsa, Arjantin'den de kendine örnek alırsa veya mağdurların aileleri tazminat talebiyle dava açarlarsa hakimin vereceği karar büyük önem taşıyacaktır. Hakim bu kararı verirken, öncelikle hükümlerin geçmişe yönelik yürütülüp yürütülmeyeceğine karar verecektir. Geçmişe yönelik yürütmeye karar verirse, Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklama büyük önem kazanacaktır, çünkü delil niteliği taşıyacaktır'' diye konuştu.
Birçok ülkenin ve ABD hükümetinin kanun çıkararak yerli kabilelerden resmen özür dilediğini de anımsatan Karlı, şöyle devam etti:
''Bir komite kurar, ihlalleri tanır ve verilen hasarın tazminini öngören bir kanun çıkarırsınız. Tazminat miktarını ve ihlallerin ne olduğunu belirlemek üzere de, yargı gibi değil ama yargı benzeri işlev gören komiteler oluşturulur. Eğer Türkiye Cumhuriyeti gerçekten Dersim ile yüzleşmek istiyorsa, eğer gerçekten böyle bir siyasi irade varsa, eğer gerçekten burada birçok insanın mağdur olduğuna inanılıyorsa yapılabilecek şeylerden bir tanesi bu konuda bir kanun çıkarılmasıdır.''
-Prof. Dr. Oran: ''İleri bir hareket''-
Prof. Dr. Baskın Oran da Başbakan Erdoğan'ın devlet adına özür dilemesinin son derece ileri bir hareket olduğunu belirterek, Türkiye'de böyle bir şeyin ilk defa yapıldığını söyledi.
''Dersim'de yaşananlar insanlığa karşı suçtur ve zaman aşımı işlemez'' diyen Oran, cumhurbaşkanı, başbakan ve dışışleri bakanının her demecinin uluslararası alanda Türkiye'yi bağlayacağını da vurguladı.
Prof. Dr. Oran, ''Bundan sonrasında devletin yaptığı tüm olumsuz hareketlerde af dilemek Türkiye Cumhuriyeti'ni yüceltecektir, bu kadar basit. Önemli olan bir devletin özür dilemesidir'' diye konuştu.
-Dünyadan örnekler-
Devlet adına özrün dünyadaki örnekleri arasında ABD'nin, maruz bırakıldıkları kötü muameleler ve şiddet eylemleri yüzünden yerli kabilelerden yasa çıkararak resmen özür dilemesi önemli bir yer tutuyor.
Geçmişte yapılan hatalar nedeniyle halkından özür dileyen devlet başkanları arasında Kanada Başbakanı Stephen Harper da bulunuyor. Başbakan Harper, Kanada'da 19. yüzyıldan 1970'lere dek 150 binden fazla yerli çocuğun, Kanada toplumuna asimile edilmeleri amacıyla uygulanan bir program çerçevesinde devlet tarafından kurulan Hristiyan okullarına gönderilmesi nedeniyle yerli Kanadalılardan ''devlet adına resmen özür'' diledi.
Avustralya Parlamentosu da ''ülkenin yerlileri aborjinlerden'' yıllar sonra resmi özür diledi. Kıtanın ilk halkı ve sahibi olan aborjinlere geçmişte yaptığı katliam ve asimilasyondan dolayı devlet adına dilenen özrü, Parlamentonun açılışında konuşan ülkenin 26. Başbakanı Kevin Rudd gözyaşlarını tutamayarak dile getirdi.
Eski Peru Devlet Başkanı Alan Garcia da devlet başkanlığı döneminde, ''sömürge döneminden beri siyahlara reva görülen muamelelerden ötürü Peru devleti adına resmen özür'' diledi.