``yelek Cebinde Unutulan Nostalji``

Esra Altınmakas - Hollandalı bilim adamı Christian Huygens tarafından 6 Ekim 1675 yılında patenti alınan cep saati, günümüzde yerini kol saatine bıraksa da halen nostalji meraklılarının ilgisini çekiyor.

Altın, gümüş ve farklı malzemelerden kutuları, el yapımı işlemeleriyle bir zamanlar şık beyefendilerin gözdesi olan saatler, artık yeleklerin küçük cepleri ve kuşaklar yerine ancak meraklısının koleksiyonunda kendisine yer bulabiliyor.Ankara`da 37 senedir baba mesleği saatçilikle uğraşan Mehmet Reşat Akyol da en eskisi 1787 yılına ait yaklaşık bin köstekli saatten oluşan koleksiyonunu özenle koruyor.Mehmet Reşat Akyol, AA muhabirine yaptığı açıklamada, saatçilik mesleğini babasından öğrendiğini, çıraklık ve ustabaşılıktan sonra babasının vefatıyla işi devraldığını söyledi.Köstekli saat merakının da babasından geldiğini anlatan Akyol, Türkiye`de köstekli saat imalatının yapılmadığını, bu saatleri imal etmenin ekonomik anlamda getiri sağlamadığını belirtti.Cep saatlerinin kullanımının daha çok 1850-1950 arasındaki yüz yıllık dönemde yoğunlaştığını ifade eden Akyol, ``Zamanında köstekli saatler gerçekten çok pahalıymış. O dönemde ekonomik seviyesi yüksek insanlar, her yerde duvar ya da masa saati olmadığından kullanım kolaylığı açısından cep saatine yönelmişler. Tabii bir de zamanı yanlarında taşımak adına`` diye konuştu.Köstekli saatlerin bir dönem Türkiye`de yaygın kullanım alanlarından birinin de Demiryolları olduğunu dile getiren Akyol, ``Demiryollarında, trenin hareketini, zamanında istasyona gelip gitmesini sağlamak için kondüktörler ve diğer demiryolcular tarafından kullanılırdı. Bu nedenle çoğunlukla demiryolcularla ilgili cep saati kullanımı vardır diye bilinir ancak eskiden her kesimden insanda bu saatleri görmek mümkündü`` dedi.Daha sonraki dönemlerde ise kol saatinin yaygınlaşmasıyla köstekli saatlerin kullanılmamaya başlandığını belirten Akyol, ``Bu saatler, şimdi dede saati olarak biliniyor`` dedi

-Koleksiyonda ya da dede hatırası olarak duvarda- Artık köstekli saatlerin sadece koleksiyonerlerin ilgisini çektiğini ifade eden Akyol, ``Şimdi ya meraklısının koleksiyonunda bulunuyor ya da dede hatırası olarak zincirinden duvara asılı şekilde duruyor`` dedi.Kendisinde de en eskisi 1787 yılına ait yaklaşık bin köstekli saatin olduğunu belirten Akyol, ``Babam da saat koleksiyonculuğu yapıyordu. Yani bu saatler, iki ömür karşılığında bu sayıya ulaştı`` diye konuştu.Tunalı Hilmi Caddesi`ndeki pasajda bulunan iş yerinde küçük kutularda sakladığı bazı antika saatler hakkında bilgi veren Akyol, 1820 yılına ait İngiliz yapımı cep saatini anlatırken şu ifadeleri kullandı: ``Saat dörtlü kasa şeklinde, yani makine dört kabın içinde. Saatin tüm iç aksamı el işi. Tamamen el kalemi oymasıyla yapılmıştır. Saat, bir bisiklet zinciriyle açılır ve kurulur. Dışı da tamamen el yapımıdır. Saatin kaplaması, altın ve gümüşten de ilginç. Kasasının üstündeki kaplama, gümüş üstüne kaplumbağa kabı giydirilerek yapılmıştır. Bu saati para karşılığında yapacak insan yoktur herhalde, çünkü ince sanat, çok büyük emek ve zaman gerektirir.`` Tamamen el yapımı, her biri adeta sanat eseri köstekli saatlerin 1.5 ile 2.5 yıl arasında tamamlanabildiğini bildiren Akyol, günümüzde saate sanattan çok ekonomik yönüyle bakıldığını söyledi.Koleksiyonunu sergilemeyi düşündüğünü de anlatan Akyol, ``Ancak bir zaman sonra insanın evladı gibi oluyor. Sergilersem, zarar gelebileceğinden çekiniyorum. Yine de bundan 10-20 yıl sonra, bu saatler iyice unutulunca sergilemeyi istiyorum`` dedi.(ESA-JM)
Kaynak: AA