Türkiye 'Kürt sorunu'nda aklını yeniden yitiriyor

Kürt meselesine ilişkin olumlu haberler duymuyoruz. PKK silahlı eylemler yapıyor, pusular kuruyor, gencecik askerlerin cenaze törenleri yürek paralıyor.


Kürt meselesine ilişkin olumlu haberler duymuyoruz. PKK silahlı eylemler yapıyor, pusular kuruyor, gencecik askerlerin cenaze törenleri yürek paralıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, sınır dışı operasyonlar dahil, dağları tepeleri bombalıyor, ‘şu kadar terörist ölü olarak ele geçirildi’ kalıbı, yeniden, haber bültenlerinin birincil içeriği haline geliyor.
***
15 yıl kadar önce, Genelkurmay Başkanlığı’nın davetiyle bir grup gazeteci olarak Güneydoğu’da PKK ile savaşın yoğun olarak yaşandığı bölgelere gitmiştik.
O gezi sırasında Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak’la olan bir konuşmamızda çözüm yolları üzerine tartışırken ona söylediğim şeylerin içeriği aşağı yukarı şöyleydi: “Mesela Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde bir Kürdoloji Enstitüsü kurulmalı.
Kürt kültürü ve kimliğine yönelik yasaklamalar son bulmalı. Kürtlere yasal alanda kendi kimlikleriyle siyaset yapma hakkı ve imkânı tanınmalı.”
Erol Özkasnak, benim konuşmamı hayretler içinde dinlemiş ve tepki göstermişti.
Aradan 15 yıl geçti. Milyonlarca Kürt yurttaşımızın anadillerini koruyup geliştirmelerine ilişkin yeterince ciddi bir adım atılabilmiş değil. Bu kadar meşru ve evrensel bir hak bile hâlâ Kürtlere tam anlamıyla sağlanmış değil, yakın gelecekte de kolay kolay sağlanacak gibi görünmüyor.Kürtlerin yasal alanda siyaset yapması için bir zeminin var olup olmadığına baktığımızda, en iyimser ifadeyle bir ‘mayınlı zemin’ görüyoruz. Yani, 15 yıl içinde, gerçekten de bazı noktalarda hiçbir şey değişmedi. Eğer değişmemek bir başarıysa, Türk devletinin son derece başarılı olduğu söylenebilir.
***
Geçen yılın ağustos ayında AKP hükümetinin girişmek istediği açılımlar, bazı kesimlerin içine sinmedi. Kamuoyunu açılımların anlamsızlığına ve yanlışlığına ikna etme yönündeki çabalar, kesintisiz şekilde sürdürüldü. Bu propagandayı yapan kesimlerin şimdi ‘bakın yapamadılar’ diyerek neredeyse sevinç sarhoşluğuna kapılmakta olması bizi şaşırtmıyor.
Kürt açılımının yürümemesi halinde bunun bedelini ödeyecek olanın ülkenin tamamı olduğunu defalarca dile getirdik. Türkiye, bu sorunun çözümü konusunda gereken cesareti gösteremediği sürece, içine kapanmaya, militarist çözümlere zorlanmaya ve militarist psikolojiye saplanıp kalmaya devam edecek. Ekonomik, toplumsal, psikolojik ve kültürel ağırlık merkezini şiddete ve savaşa odaklamaktan kurtulamayan, militarist felsefeyi bir kenara bırakamayan bir Türkiye’nin dünya arenasında sahip olmayı hak ettiği konumu elde etmesi hiç kolay değil.
‘Açılım zaten olmamıştı ki’ diye mutluluk şarkıları söyleyenleri okudukça, duydukça, bu ülkede ‘ortak akıl’ denen şeyin hiçbir zaman oluşamayacağı yönünde bir karamsarlığa kapılıyorum. İstiyorlar ki, ‘açılım’ başarısız olsun, bu sayede AK Parti köşeye sıkışsın, eli kolu bağlansın ve militarizme teslim olsun. Bütün hesaplarını bu temelde yaptıkları açıkça ortada.
***
Türk devletine egemen olan akıl, bugüne kadar, yasal alandaki Kürtleri hedef almaktan neredeyse hiçbir zaman tam olarak vazgeçmedi, Kürtlerin siyaset sahnesinden tasfiyesinin sağlanması için her yol denendi. Anayasa Mahkemesi Kürtlerin partilerini kapatıp, liderlerini siyaset dışına itti. Diğer mahkemeler de, yasal alandaki Kürt politikacılarını hapse atmayı kendisine görev bildi. Habur kapısından giren, dağdan inen, silahlarını bırakanların hapse atıldığını gördükçe,
Türk devletinin aklının gerçek bir değişim gösteremediğini daha net şekilde fark ettik.
Türk Silahlı Kuvvetleri, ‘PKK’nın desteğini kesiyoruz’ diyerek, bölgedeki halkı hedef aldı. Köyler boşaltıldı, yakıldı, yargısız infazlar yapıldı, faili meçhuller yaygınlaştırıldı. Bunların sonucunda, PKK’nın Kürtler üzerindeki egemenliği ve Kürtlerin PKK’ya atfettiği meşruiyet arttı. PKK, sürekli darbe yiyen yasal alan üzerindeki hakimiyeti pekiştirdi. Yani, toplamda baktığımızda, PKK’nın güç kaybettiğini söylemenin gerçekçi olmadığını net bir şekilde görüyoruz.
***
AKP hükümeti, açılımla doğru bir girişimde bulunmuştu. Arkası getirilmedi. İşlerin ucu, göründüğü kadarıyla, seçim ve oy endişesi nedeniyle bırakıldı. ‘İyi Kürtler kötü Kürtler’ teorisine paralel olarak, Güneydoğu’da bir tutuklamalar kıskacı başladı. ‘Kötü Kürtler’ içeri atılınca ‘iyi Kürtler’le ‘işin götürülebileceğini’ sanan anlayış, devlet aklına egemen olmaya başladı.
Bu tür uygulamalarla PKK’nın eylemsizleştirilemeyeceğini, PKK’nın etki alanının daraltılamayacağını, hatta PKK’nın oluşacak ‘ters etki’den beslenmesinin kaçınılmaz olduğunu defalarca söyledik. Ama bu noktanın altına çizmeye devam etmekte yarar görüyorum. Diyarbakır başta olmak üzere Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerdeki ruhsal kopuşun derinliğini Batı’dan algılamak kolay değil. Siyasi çözüm her geçen gün giderek daha da zorlaşıyor.
‘Akıl’ ihtiyacı giderek daha çok önem kazanıyor... Ama, akıl, savaştan bile daha zor kazanılan bir şey.

Radikal