Chp Lideri Kılıçdaroğlu Sosyalist Enternasyonal Konseyi'nde Konuştu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sosyalist Enternasyonal Konseyi'nde yaptığı konuşmada Türkiye'nin büyümesini dış açıklarla finanse ettiği için 2007 krizine kırılgan bir yapıda yakalandığını ve krizden en çok etkilenen ülkelerin ilk sıralarında yer aldığını söyledi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sosyalist Enternasyonal Konseyi'nde yaptığı konuşmada Türkiye'nin büyümesini dış açıklarla finanse ettiği için 2007 krizine kırılgan bir yapıda yakalandığını ve krizden en çok etkilenen ülkelerin ilk sıralarında yer aldığını söyledi.
Sosyalist Enternasyonal Konseyi'nin Paris'teki toplantısına katılan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, "Küresel Ekonomi ve Türkiye" konulu bir konuşma yaptı. Toplantının gerçekleştirildiği tarih diliminin, dünyada hem siyasi hem ekonomik hem de çevresel düzlemlerde önemli değişimlerin olduğu, küresel ekonomide bir kırılma ve yeniden yapılanma sürecinden geçildiği bir ana denk geldiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, "Bu bakımdan, Paris'teki toplantıda yapılacak tartışmaların, ikili görüşmelerin, ortaya çıkacak sonuç
bildirgesinin ayrıca büyük önem taşıyacağına inanıyorum. Küresel ekonomi 2007'den başlamak üzere önemli bir kriz sürecinden geçmektedir. Henüz krizin artçı dalgaları tamamen ortadan kalkmış değildir. Yükselen ekonomilerde kriz öncesine dönüşler olmakla birlikte, krizin çıkış ülkesi olan ABD'de ve diğer gelişmiş ülkelerde ekonomik toparlanma henüz genellikle zayıftır ve gelecek beklentileri tam olarak iyimserliğe dönmüş değildir" dedi.
2000'li yıllarda ABD'den başlamak üzere ortaya çıkan aşırı finansallaşma eğilimlerinin, üretim ile finansal işlemler arasındaki bağlantıyı kopardığını ve bunun sonucunda kırılgan, ekonomik ve mali yapılar oluşturduğunu belirten Kılıçdaroğlu, "Bu finansal şişkinlik 2007'den itibaren bir mali krize neden oldu ve bunun etkileri hala sürmekte. Mali kriz, Mart 2009'a kadarki dönemde sıcak para akımlarının gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere geri dönmesine yol açtı. Bu ters akımın etkisiyle bu
ülkelerin paraları, döviz karşısında hızla değer yitirdi. Ancak metropol ülkelerdeki sıfıra yakın faizli likiteden Mart 2009 sonrasında hızla çevre ekonomilerine geri aktı. Bu kez bu ülkelerin, Çin hariç, ulusal paraları aşırı değerlenme sürecine girdi. Son olarak geçen hafta Amerikan Merkez Bankası'nın 600 milyar dolarlık yeni bir genişleyici para politikası kararı alması da doların ucuzlamasıyla sonuçlanabilecektir ve bu bakımdan haklı kaygılar ortaya çıkmaktadır" ifadelerini kullandı.
"Sıcak para akımlarının çevre ekonomilerinin paralarını aşırı değerlemeye zorlamasının en olumsuz sonuçları, bu ülkelerin ithalata daha açık hale gelmeleri, sanayiden başlamak üzere üretken sektörlerinin aşınması ve işsizlik artışı olmaktadır" diyen Kılıçdaroğlu, "Üstelik Türkiye gibi yüksek dış ticaret ve cari açıklar veren ülkelerde 'istihdam yaratmayan büyüme' olarak adlandırılan bu model sadece kriz sonrasında değil tüm 2000'li yıllarda geçerli olmuştur. Sıcak para, başta Türkiye olmak üzere, yurtiçi
üretimin önündeki en büyük engel konumuna gelmiştir. Bu kısır döngüden çıkılması ve işsizliğin yönetilebilir bir düzeye çekilmesi gerekmektedir. Bunun sadece Türkiye'nin ve benzer ekonomik yapıdaki ülkelerin sorunu olmadığını, tüm gelişmiş ülkeler ve Sosyalist Enternasyonalin de ortak sorumluluk alanı içinde olduğunu düşünüyorum. Çünkü işsizlik, sosyal güvencesiz istihdam ve yoksullaşma süreci sadece ekonomileri değil, demokrasileri de tehdit etmektedir" diye konuştu.
Çevre ekonomilerinde sıcak paraya ödenen aşırı kar ve faiz transferlerinin yol açtığı dışa kanamanın da istihdamsız büyümenin yanına ek bir fatura olarak karşılarına çıktığını ifade eden Kılıçdaroğlu, "Türkiye büyümesini dış açıklarla finanse ettiği için 2007 krizine kırılgan bir yapıda yakalanmıştır. Bu nedenle krizden en çok etkilenen ülkelerin ilk sıralarında yer almaktadır. 'Türkiye'de son 10 yılın ekonomik politikalarının en büyük mağdurlarını, emekçiler, çiftçiler, emekliler, esnaf, işsizler gibi
yani geniş halk kitleleri oluşturmuştur. Küresel ekonominin getirdiği acımasız rekabet ilişkileri, işsizliği ve yoksulluğu arttırıp kronik bir soruna dönüştürürken, buna çözüm olabilecek sosyal devleti de geriletmiş, aile birimini sarsmış, mutsuz çoğunluğun saflarını genişletmiştir. Türkiye'de sosyal harcamalar yetersiz ve keyfidir. Toplumun gereksinmelerine göre değil, iktidarın siyasi gereksinmelerine göre ayarlanmaktadır. O nedenle iktidar hukuki düzeneklere bağlı olan sosyal yardımlardan, aile
sigortasını uygulamaktan kaçınmaktadır. İşsizlik Sigortası Fonu'nda son 10 yılda biriken 40 milyar doların sadece 2 milyar doları yani sadece yüzde 5'i işsizlere bir hak olarak aktarılmıştır. Benim partim bütün bunları düzeltmeye, sadaka tarzı yardımlardan sosyal hak kavramına geçişi sağlamaya, aile sigortasını uygulamaya, başta sağlık ve eğitim olmak üzere insani gelişme araçlarına yatırım yapmaya, kadının toplumdaki ve iş yaşamındaki durumunu desteklemeye, sendikal hakları genişletmeye, kısacası sosyal
devleti yeniden inşa etmeye taliptir" dedi.
Ele alınan konunun temel sorunu hakkında konuşan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Kimsenin ticaret avantajını kaptırmak istemediği bir dünyada, durgunluğa ve korumacılığa dönüş riski büyüyecek midir, büyümeyecek midir? Bize göre tüm tarafların ortak çıkarları karşılıklı ödünlerden ve bir bütün olarak dünya ekonomisini büyüme rampasına yeniden sokmaktan geçiyor. Düşük ücret ve düşük sosyal haklar koşullarında rekabet avantajı elde etme anlayışından vazgeçmeyi gerektiriyor. Sosyal ve çevresel sorunlara daha fazla çözüm üretmeye odaklanmayı gerektiriyor. İç talebin tüm ülkelerde
desteklenmesini, bunun için de geniş emekçi kesimlerin satın alma güçlerinin yükseltilmesini, gelir bölüşümünü düzeltici, sosyal hakları genişletici politikaların öne çıkmasını gerektiriyor. İşsizlikle, kayıt dışı istihdamla, çocuk istihdamıyla, kadın işçilere yönelik ayırımcılıkla, kölelik koşullarında işçi çalıştırma uygulamalarıyla, insan hakları ihlalleriyle kararlı bir mücadeleyi gerektiriyor. Kısacası, insana öncelik veren sosyal yönetimlerin işbaşına geçmesini, zaten işbaşında olanların ise ellerinin
güçlenmesini gerektiriyor. Bu nedenle bugün burada toplanan Sosyalist Enternasyonal Konseyi, tarihi bir momentumda bir araya gelmektedir. Dünyanın geleceğinin barışçı, çevreci, kalkınmacı, eşitlikçi bir iklimde gerçekleşebilmesi için hepimize tarihi sorumluluklar düşmektedir."