Sen Nasıl Sam Amcasına Laf Giydirirsin?

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Bundan 40 sene kadar önce arıcılık yapan dayım İsa Baydın ile Ardahan'a arı kovanları götürmüştük. Çiçek balı için en verimli topraklara kovanlarımızı yerleştirdikten birkaç gün sonra Kars'ın Hanak ilçesine balık tutmak üzere yola çıktık. Hanak Çayı yakınına kadar arabamızla gittik. Çay boyunca serpme ile balık tuta tuta 8-10 km. kadar yukarılara tırmandık. Yeterince avlandıktan sonra geri döndük. İniş daha kolaydı. Ancak bir yağmur başladı ki tepeden tırnağa sırılsıklam olmuştuk. Hanak dağlarında sığınacak tek bir ağaç bile yoktu. O ıslaklıkla inerken yağmur kesildi. Arkasından soğuk bastırdı. Titreye titreye aracımıza zor ulaştık. Aracımıza o ıslak halimizle binip Ardahan'daki kovanlarımızın olduğu köy evimize geldik. Büyük kuzine sobamızı yakıp bir yandan ısınıp, kururken bir yandan da yakaladığımız alabalıkları da kızartıp doyasıya yedik. Hayatım boyunca bu kadar ıslandığım az olmuştur. Bir de yağmur sonrası ayazda donduğum.
Birkaç ay sonra Ankara'ya döndüğümde gazetenin ofisinde bu olayı anlattım. O zamanlar hukuk Fakültesi öğrencisi olan pratik zekasına her zaman hayran olduğum Avukat Fatih Turan abim sordu:
-“Beşiniz de erkek değil miydiniz? Yağmur başlarken soyunsaydınız. Üzerinizde sadece alt çamaşırlarınız kalsaydı, bütün giysilerinizi de birbiri üzerine sarıp yuvarlasaydınız elbiselerinizin sadece en dışta kalanı ıslanırdı. Yağmur bittiğinde de açar, kuru kuru elbiselerinizi giyerdiniz. Üşümezdiniz.”
Müthiş bir fikirdi. Ama orada bunu hiçbirimiz akıl edememiştik.

Aradan bir yıl kadar geçmişti. Arhavi'de rahmetli İsmail eniştem balığa çıkıyordu. Ona takıldım. Ben de tekneyle açılıp bu zevki yaşamak istedim. Altı metrelik büyük olmayan, ama küçük de sayılmayacak bir tekne ile açıldık. Teknede gene 5 kişi idik. Kıyıdan hayli uzaklaşmıştık. Serpme ağının ortasından 100-150 metrelik ip bağlamışlar ve serpmeyi düzgün bir şekilde suya indirmeye başlamışlardı. Bu mezgit avının yöntemi imiş. Serpme aşağı doğru indikçe açılıyor, mezgit balıkları da onu yem sanıp altına giriyorlarmış. Sonra serpme ip ile geri çekildiğinde de her seferde 20-30 tane yetişmiş mezgidi tekneye alıyor kasalara koyuyorduk. Harika bir av oluyordu. Lakin…
Biraz sonra motoru tekrar çalıştırmak istediğimizde motor çalışmadı. Kıyıdan fazlaca uzaktık. Kürek çekmeyle bu koca tekne pek de kımıldamazdı. İsmail eniştem motoru tamir için uğraşmaya başladı. Bu sırada Arhavi'nin komşu ilçesi Fındıklı tarafında hava kapanmıştı. Şimşekler çakıyordu. Bir karmaşa vardı. Ve bu karmaşa açık denizdeki bize doğru geliyordu.
-“Fırtına geliyor” diye bağırdı biri. İsmail eniştem bana döndü. “Ersoy sen yüzme biliyor musun?” diye sordu.
-“Çat pat” dedim. Bana tekneyi asla bırakmamamı, devrilsek bile ahşap teknemiz batmayacağı için bir şekilde tekneye tutunmamı söyledi. Herkes yükselmeye başlayan dalgalara bakıp kendine göre bir yerlere tutunmaya başladı. Ben bir sene önceki macerayı ve Fatih abimin söylediklerini hatırlayıp hemen gömleğimi, atletimi, pantolonumu çıkardım. Üzerimde tek şortla kalmıştım. Çıkardıklarımı rulo yapıp teknenin bir kuytusuna sokuşturdum. Benim halimi görenler “tekne devrilirse suda rahat hareket edebilmek için soyunduğumu” düşünmüş olmalılar ki pek umursamadılar.
Birkaç dakika sonra fırtına bizim bulunduğumuz yere ulaştı. Hayatımda yaşadığım en zevkli korkuyu yaşıyordum. 3 metre yüksekliğe ulaşan dalgalarda tekne bir o tarafa yükseliyordu, bir bu tarafa. Gök ve deniz simsiyah, ama denizin üstü yağmur damlaları sebebiyle bembeyazdı. Herkes bir yandan tutunuyor bir yandan da dua ediyordu. Yaklaşık 15 dakika “Aha şimdi devrildik, aha şimdi…” diye çığlıklarla geçti.

Önce yağmur kesildi. Sonra dalga azaldı. Sonra deniz duruldu. İsmail Eniştem tekrar motoru tamire yöneldiğinde ben de kuytuda korumaya aldığım elbiselerimi çıkardım. Giyinmeye başladım. Herkes sırılsıklam bir vaziyette tir tir titrerken ben kuru elbiselerimi giyinmiştim. O anda herkesin pis pis bana baktığını gördüm. Biri dayanamadı ve kızarak :
-“Ula anlatsaydun da biz de çikarsayduk, şimdi kuru kuru otursayduk kötü mi olurdi?”
Elbette daha iyi olurdu:
-“Bu anlatılmaz. Yaşanır. Artık unutmazsınız.” Dedim.
***
Pratik fikirleri severim. Denk gelirsem unutmamaya çalışırım. Ola ki bir gün lazım olur. Eskiler demiş ya; “Kırk nasihattense bir musibet” diye. Başa gelirse zaten unutulmaz.
Pratik fikirler kadar pratik cevaplar da çok önemlidir. Muhatabını ters köşe yapar;
Amerika'da yapılan gösteri uçuşundan sonra televizyon spikeri hanım; Türk yıldızları gösteri pilotumuz Evren Ayna'ya muzipçe gülerek ve tepeden bakarak sorar:
“Uçaklarınızın altındaki kartal figürünü (ABD gösteri filosu) Thunder birds'lerden mi aldınız?”
Pilotumuz Evren Ayna'nın cevabı aynen şöyledir:
''Uçaklarımızın altındaki çift başlı kartal figürü tarihteki büyük Türk imparatorluklarından biri olan Selçuklu'lardan gelmektedir. Aynı zamanda Hava kuvvetlerimizin de sembolüdür. Doğunun ve batının hakimi olmayı betimler ve bizim kültürümüzde de 1000 yıllık bir geçmişe sahiptir. Amerika ise 246 yıl önce kuruldu. Çift başlı kartal figürünü biz bin yıldır kullanıyoruz. Ama Thunder birds bu figürü nereden aldı? Hangi tarihsel geçmişe (!) dayanarak kullanıyor? Bilmiyorum. İsterseniz onlara sorun. Nereden bulduklarını “belki” anlatırlar.''
Bu pilotumuzun böyle rahat konuşup laf giydirebilmesi sırtını dayadığı devletinin güçlü oluşundandır. Devleti güçlü. Devletini yönetenler dirayetli. “Sen nasıl ağababamız ABD'ye laf giydirirsin” deyip hemen adamı görevden uzaklaştıracak üzerinde baskı kuracak uşak kültürlü amirleri yok. Bu millet dik durmayı ve gerektiği yerde gerektiği gibi davranmayı biliyor. Hani bir söz var:
“Elbise yürümeyi, para konuşmayı öğretirmiş.” Şimdi buna yenisi eklendi. Devletinin başındakiler de vatandaşına dik durmayı, gerektiği yerde gerektiği gibi davranmayı öğretiyor.
Bu haftalık bu kadar. Anılarla tınılarla geçen makale. Ama herkesin bir şeyler öğrenebildiği, bilgi dağarcığına küçük küçük de olsa bir şeyler eklediği bir yazı oldu sanırım. Benden çıktı. Şimdi okudunuz ya; paylaşmak tavsiye etmek de size kaldı.
İbretlik, bir şeyler öğreten güzel hatıralarınızı yazmanız herkes için yararlı olacaktır. Yaşadığınız güzellikleri paylaşın. Yazın. Anlatın. Biz de onları (gerekeceğini sanmam ama) edebi bir dil ile buradan paylaşırız. Herkes nasiplenir.
Bencil olmadan kalın sağlıcakla…
ersoybabayazar@yandex.com