Kıbrıs’ımızı Atay Ve Fatma’dan Çok Daha Önce Defnetmişiz.

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Merhaba gazetemizin okurlarının yazı köşeme denk gelip tıklayan en değerli kısmı.
Geçen haftamız acılarla doldu. Çok büyük bir deprem felaketi yaşadık. Böyle felaketlerin bir daha yaşanmamasını dilerken; bunun için de ABD uçak gemilerinin ve savaş gemilerinin Türkiye'ye yaklaştırılmamasını net bir şekilde istiyorum. Müslüman aynı delikteki yılan tarafından 2 defa ısırılamazdı. Isırıldık. Acılarımız büyük. Milletimize başsağlığı yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.



Daha önceki bir yazımda bahsettiğim Kıbrıslı Atay Arkan ve eşi Fatma Arkan kardeşlerimi dün Lefkoşa'da toprağa verdik. Kendileri bir dost ziyareti için bulundukları Hatay'da enkaz altında kalarak ebedi aleme göç eylediler. Üzüntümü kelimelerle tarif edemem. 40 yılı aşkın dostluğumuz ebedi alemde en güzel yerde buluşabilmek ümidiyle bir safhayı devretti. Yakınlarına uzun, hayırlı ve güzel ömürler diliyorum.
***
Bu vesile ile gitmiştim Kıbrıs'a. Dostlarımızı defnettiğimiz Kıbrıs'ta Kıbrıs'ımızı çok daha önce defnettiğimizi fark ettim. Şehirlerimizde, yollarımızda, mağazalarımızda tabelalar, markalar sanki bu toprakları ödünç almışız da geri verdiğimizde Rumlar zorluk çekmesin anlayışı ve görüntüsü içindeydi. Yol tabelalarında Türkçe ismin altında Rumcasının yazması iğrenç idi. Düşünün Adapazarı'ndan İstanbul'a doğru gidiyorsunuz. Yol tabelasında “İstanbul/Konstantinopolis 150 km.” yazsa ne hissederdiniz onu hissettim.



İzmir'e “Smyrna” eklense (gerçi İzmir B. Belediye başkanı Soyer İzmir'de bir iskeleye Agamemnon adlı yunan zırhlı savaş gemisinin adını vererek daha beterlerini de yaptı ya), Trabzon tabelasının altında “Pontus” yazılırsa kendinizi işgalci, bu zirtoları da bu toprakların asıl sahibi gibi hissettirmez mi?



Kıbrıs'ın Türk kesimindeki bu tabela çirkefliğinde mazeret; güneyden çokça turist gelmesi olarak belirtiliyor. Türkler de Güney'e turist olarak gittiğinde zorlukları çekmemeleri için acaba şehirlerin eski Türk isimleri tabelalarda yer alıyor mu? Cevabı kocaman bir HAYIR!
2017 yılında Kendilerine “Dayanışma Aktivisti” diyen, Kıbrıslı Türk ve Rum gençlerinden oluşan bir grup, “Mücadele sokakta başlar” sloganıyla yasa dışı bir hareket başlatarak Lefkoşa'nın Türk kesiminde bazı sokak isimlerini “Türkçe ve Rumca” yazılı yeni isimlerle değiştirdi İkinci Selim Sokağı'nın adı “Kostis Ahniotis” oldu. Atatürk Meydanı'ndaki Ankara Sokak “Ulus Baker” olarak değiştirildi. İnönü Meydanı'ndaki İstanbul Sokak “Federal Kıbrıs” oldu. Hamitköy'de Vatan Sokağının adı “Mişaoulis ve Kavazoğlu” Sokak olurken, Gönyeli'de 12 Haziran Sokağı “Rum kayıplar” ve 1 Ağustos Sokağı ise “8 Mart” olarak değiştirildi. Aktivistler, bu yasa dışı eylemi videoya kaydederek, Güney Kıbrıs'taki Politis gazetesine ulaştırdı. Politis gazetesi aynı gece internet sayfasında video görüntülerini “İşgal altındaki Lekoşa sokak tabelaları değiştirildi” başlığıyla duyurdu.
Peki Türk ve Rum gençlerden oluşan “Dayanışma Aktivistleri” karşıt işlemi de Güneyde Rum sokaklarında yaptı mı? Yani Rum sokaklarına Türkçe isimler ve Türkler için önemli olan tarihler kondu mu? Hayır. Elbette ki hayır!
Türkiye'de olduğu gibi orada da aynı. Düşmanlarının kapı köpekliğini yapacak kadar alçalan, ayaklarıyla önlerine itilen çanağı yaladıktan sonra kuyruklarını sallayarak yalakalık yapan aşağılık yaratıklar sadece bizde var. Bunlar hangi şartta olursa olsun, tüm gerçekler önlerine sunulursa sunulsun bu gavurun çanak yalayıcı kapı köpekleri olmaktan vaz geçemezler.
Onların itleri onların paçalarını yalayıp bize havlarken bizim itlerimiz de aynını yapıp onların paçalarını yalayıp bize havlıyorlar.



Bu haritaya Lefkoşa'da sevgili kardeşlerim Atay ve Fatma'nın cenaze namazlarını kıldığımız camide rastladım. Haritada kırmızı noktalarla belirtilenler; 1878 yılında Kıbrıs'ta hizmet veren Vakıf camileri. Bugün ise bunların hemen hemen tamamı yok edilmiş. Milletlerarası anlaşmalarla Vakıf eserlerinin korunması gerektiği halde özellikle tarumar edilmiştir. Ama Kuzey'de Türk tarafında kiliseler aynı ihlalleri yaşamamışlardır. Bütün olanlara rağmen onları demokrat görüp, kendi anne babalarını katliamdan kurtaranları işgalci görmek bizim yemeğimizden yiyip bize havlayan, saldıran itlerimizin özelliği. Sokak köpeklerimizi bu terimden tenzih ederim. O sadık canlarımız bizim için değerlidir.
Türkiye'ye dönüşte benim ilgi alanım dışında olduğu için fark etmediğim bir detayı da abim fark etti. Ercan Havalimanında “Duty Free” denilen mağazalar var. Hemen hemen tamamı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini devlet olarak tanımayan ülkelere ait. KKTC'yi devlet olarak tanımayan bu ülkelerin markalarının Ercan Havalimanında bulunmasına ve buraya gelip gidenlerden bunların nemalanmasına neden izin veriliyor? Bu da açmazlarımızdan biri.
Çok kısa zamanda acı ve hüzün içinde iken denk geldiklerim. Yazmak zorundaydım. Anı yazmak ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.
***
Çözüm bulunamayan en önemli sorunları size yazarak çözüm üretebilecekleri harekete geçirmek benim görevim. Az önce çay aldım. Sehpaya koyarken hafiften sehpanın üzerine döküldü. Hemen kâğıt havludan iki parça koparayım dedim. Orada fark ettim. Bu kâğıt havluları koparırken altta bir parça yerinden kopmuyor. Bir kısmı yırtılarak ruloda kalıyor. Ruloda kalanı geri koparıp ruloyu düzlesen kopan parça bir işe yaramıyor. Öylece elindekini alıp gitsen kullanırken o eksiklik rahatsız ediyor. İnsanlık aleminin en büyük sorunlarından biri de bu. Yazmasam olmazdı.
Çözüm üretmek bazen kalıcı garipliklere de sebep olabiliyor.
Bir sanayi kuruluşunda kaynak ustasına herkes “doktor” diye sesleniyor. “Doktor şu parça kaynayacak, doktor aşağı, doktor yukarı”. Yeni gelen personel eskilere soruyor:
-“Kaynakçı ustaya neden doktor diyorlar?”
-“Eskiden doktormuş. Bir hastası vefat edince üzüntüden işi bırakmış. Kaynakçılık yapmaya başlamış.”
Yeni personel şaşırıyor tabi. Bir doktor hastası vefat etti diye doktorluktan vaz geçer de kaynakçı mı olurmuş? Hayret! Eski personel gülerek:
-“Şaka len şaka. Bu usta ilk işe başladığında üzerindeki kıyafetler yeni ve temizmiş. O arada ona bir iş önlüğü ayarlayamamışlar. Personel müdürü Musa Bey ofis çalışanlarından birinin bıraktığı beyaz önlüğü tutuşturmuş kaynakçının eline. O da karaların, is ve yağların çokça olduğu kaynak atölyesinde bembeyaz önlükle çalışırken diğerleri ona “doktor” diye isim takmışlar.”
Ustanın adının Murat olduğunu kimse hatırlamaz olmuş. Bir günlük de olsa üretilen çözüm 15-20 yıllık kalıcı isme sebep olmuş.
Hayatta her şey olabiliyor. Üstü başı kapkara olup yüreği akça olanları, dışından insan görünüp yüreği kararmışlara tercih edenlerden olmanız dileğiyle.

Kalın sağlıcakla.