'Sükut Evi' Filmi AKM'de Konuşuldu
Sakarya Büyükşehir Kültür Sanat Etkinlikleri ‘Sükut Evi’ filminin gösterimi ve ardından gerçekleşen söyleşi ile devam etti.
Adapazarı Kültür Merkezinde (AKM) gerçekleştirilen ve moderatörlüğünü Enver Gülşen’in yaptığı programda Yönetmen Cafer Özgül kültür sanat dostlarıyla buluştu. Sinema macerasına nasıl başladığını anlatan Yönetmen Cafer Özgül, “Benim sinema maceram TRT’de başladı.
Ben bir film prodüktörüyüm orada da televizyon filmi ve diziler yaptım. Sinema yapabilmek için 2010’da TRT’den ayrıldım. Bu filme başlarken bizim geleneksel anlatımımızdaki menkıbe geleneğinin sinemadaki yansımasını konu alan bir film çekmek istedim. Dramatik bir akışa değil hikayenin getirdiği açılımlara göre nasihat veren, parantez açan, zaman zaman karakterin iç dünyasına giren bir hikaye oluşturmak istedim. Diğer taraftan da günümüz insanların kaçırdıkları, geleneklerle, tasavvufla ilgili gün yüzüne çıkartacağım bir konu anlatımı yolunu izledim” dedi.
Özgül, “Senaryo yazmak, film çekmek aslında yönetmen için de terbiye edici ve geliştirici oluyor. Bu senaryoyu yazmak için doğu kültürüne ait klasik metinlerimizden epeyce bir yararlanmam gerekti. İnsanın varoluşu üzerine düşünmem ve sorgulamam senaryo ile bağdaştırıp uygun yerlerinde kullanmam, senaryoyu zenginleştirdi. Açıkçası bu süreç benim açımdan epeyce bir faydalı oldu. Benim filmde ilk yapmak istediğim karakterin köye düştüğünde bakış açısıyla ve zihniyle, köyde gördükleri arasında bir paralellik kurmaktı. Onun için köy ortamı yaşanılamayacak, bir an önce kurtulması gereken bir yerdi ama karakter adım adım zihnindeki kalıpları aştıkça çevresindeki güzellikleri gördüğünü fark ediyor. Karakterin köye yaklaşımı ön yargılıydı ama insanlar bu önyargılarını kırdıkça etrafındakileri daha başka daha gerçekçi görüyor, aydınlanıyor” diye konuştu.
Kaynak: İHA
Ben bir film prodüktörüyüm orada da televizyon filmi ve diziler yaptım. Sinema yapabilmek için 2010’da TRT’den ayrıldım. Bu filme başlarken bizim geleneksel anlatımımızdaki menkıbe geleneğinin sinemadaki yansımasını konu alan bir film çekmek istedim. Dramatik bir akışa değil hikayenin getirdiği açılımlara göre nasihat veren, parantez açan, zaman zaman karakterin iç dünyasına giren bir hikaye oluşturmak istedim. Diğer taraftan da günümüz insanların kaçırdıkları, geleneklerle, tasavvufla ilgili gün yüzüne çıkartacağım bir konu anlatımı yolunu izledim” dedi.
Özgül, “Senaryo yazmak, film çekmek aslında yönetmen için de terbiye edici ve geliştirici oluyor. Bu senaryoyu yazmak için doğu kültürüne ait klasik metinlerimizden epeyce bir yararlanmam gerekti. İnsanın varoluşu üzerine düşünmem ve sorgulamam senaryo ile bağdaştırıp uygun yerlerinde kullanmam, senaryoyu zenginleştirdi. Açıkçası bu süreç benim açımdan epeyce bir faydalı oldu. Benim filmde ilk yapmak istediğim karakterin köye düştüğünde bakış açısıyla ve zihniyle, köyde gördükleri arasında bir paralellik kurmaktı. Onun için köy ortamı yaşanılamayacak, bir an önce kurtulması gereken bir yerdi ama karakter adım adım zihnindeki kalıpları aştıkça çevresindeki güzellikleri gördüğünü fark ediyor. Karakterin köye yaklaşımı ön yargılıydı ama insanlar bu önyargılarını kırdıkça etrafındakileri daha başka daha gerçekçi görüyor, aydınlanıyor” diye konuştu.