DİYABETLİ HAYATLAR - Şeker Hastalarında Gözü, Düzenli Kontrol Koruyor
Kudret Göz İstanbul Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Simavlı: 'Diyabet hastalarının herhangi bir şikayeti olmasa da düzenli olarak göz muayenesi yaptırması gerekir. Diyabet teşhisi konmuş bütün hastalara 6 ayda bir göz muayenesi yaptırmaları için sesleniyorum. Ayrıca diyabet hastalığı olan fakat tanısı konmamış kişiler için de düzenli göz muayenesi, diyabetin erken aşamada teşhisini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır' 'Hemen hemen her hastalıkta olduğu gibi diyabetik retinopatinin tedavisinde de erken teşhis, tedavide başarı şansını arttırıyor. Kalıcı görme kayıplarının önüne geçebilecek en etkili metot, düzenli muayene ve koruyucu tedavidir'
HATİCE ŞENSES - Kudret Göz İstanbul Göz Hastalıkları Uzmanı Opr. Dr. Hüseyin Simavlı, diyabet hastalarının herhangi bir şikayeti olmasa da düzenli olarak göz muayenesi yaptırması gerektiğini belirterek, "Diyabet teşhisi konmuş bütün hastalara 6 ayda bir göz muayenesi yaptırmaları için sesleniyorum. Ayrıca diyabet hastalığı olan fakat tanısı konmamış kişiler için de düzenli göz muayenesi, diyabetin erken aşamada teşhisini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır." dedi.
Simavlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, vücudun yeterli miktarda insülin üretemediği ya da üretilen insülinin etkili biçimde kullanılamadığı durumlarda ortaya çıkan diyabetin birçok hastalık riskini de beraberinde getirdiğini söyledi.
Kalp ve damar hastalıklarının yanı sıra, dolaşım bozuklukları, böbrek yetmezliği, yüksek tansiyon ve görme kayıplarının diyabete bağlı olarak ortaya çıkabildiğine işaret eden Simavlı, "Şeker hastalığının ciddi hasara yol açtığı organların başında gözlerimiz geliyor. Diyabet hastalığı tüm dünyada kalıcı görme kayıplarının en yaygın sebebidir. Göz merceği, optik sinir, retina tabakası, makula alanı başta olmak üzere gözümüzün bütün bölümlerini etkileyerek körlüğe varan görme kayıplarına yol açabilmektedir." ifadelerini kullandı.
Kan şekerinin uzun süre normal değerlerinin üzerinde seyretmesi halinde diyabetin ortaya çıktığını, yüksek kan şekerinin de gözün retina tabakasındaki kan damarlarına hasar verdiğine dikkati çeken Simavlı, bu durumda diyabetik retinopatinin ve buna bağlı olarak gelişen makula ödeminin ortaya çıktığını kaydetti.
Diyabetin ayrıca glokom, katarakt ve göz kuruluğuna zemin hazırlayan ciddi bir risk faktörü olduğunu ifade eden Simavlı, şöyle devam etti:
"Katarakt, diyabet hastalarında hem daha genç yaşlarda ortaya çıkmakta hem de iki kat daha fazla görülmektedir. Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokomun da görülme riski diyabete bağlı artmaktadır. Hastalarda herhangi bir şikayete yol açmadan ilerleyerek gözün optik sinirlerine hasar veren bu sinsi hastalık da gözlerimiz için büyük tehdit oluşturmaktadır. Özellikle glokomun neovasküler dediğimiz tipine diyabet hastalarında sıklıkla rastlamaktayız. Hastalığın bu tipinde anormal damar oluşumu, göz içi basınca neden olarak göz tansiyonunun yükselmesine yol açar."
- "Düzenli muayeneyle birçok hastalığın ilk teşhisinin konması da mümkün"
Hüseyin Simavlı, diyabetik retinopatinin tedavi edilmediği takdirde kalıcı görme kayıplarına yol açtığının altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Diyabetik retinopati, genellikle ileri aşamalarda belirtiler vermektedir. Dolayısıyla diyabet hastalarının herhangi bir şikayeti olmasa da düzenli olarak göz muayenesi yaptırması gerekmektedir. Diyabet teşhisi konmuş bütün hastalara 6 ayda bir göz muayenesi yaptırmaları için sesleniyorum. Ayrıca diyabet hastalığı olan fakat tanısı konmamış kişiler için de düzenli göz muayenesi diyabetin erken aşamada teşhisini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır. Dünyada yaklaşık 400 milyon, ülkemizde ise 7 milyonun üzerinde şeker hastası var. Ne yazık ki bu rakamların her geçen gün artması bekleniyor. Her birimiz diyabet adayıyız. Düzenli göz muayenesi ile çeşitli göz hastalıklarının neden olabileceği görme kayıplarından korunabileceğimiz gibi diyabet de dahil genel sağlığımızı etkileyen birçok hastalığın ilk teşhisinin konması da mümkündür."
- "Her evredeki tedavinin başında kan şekerinin kontrolü geliyor"
Diyabetik retinopatinin tedavi metotlarının hastalığın evresine göre değiştiğini kaydeden Simavlı, her evrede uygulanacak yöntemin kan şekerinin kontrol altında tutulmasına dayandığını dile getirdi.
Simavlı, ayrıca yüksek tansiyon, kan yağı yüksekliği gibi risk faktörlerinin de normal seviyeye getirilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
"Diyabetik retinopatinin en yaygın tedavisi lazer olmasına rağmen son yıllardaki gelişmelerle göz içi iğne tedavisinin, lazer tedavileri kadar etkili olduğu görülmüştür. İleri aşamalarda ise vitrektomiye başvurulabilinir. Diyabetik retinopatiyle birlikte neovasküler glokomun (göz tansiyonu) geliştiği vakalarda ise vitreo-retinal cerrahiyle, tüp implantasyonları ve krio uygulamalarına başvurulabilir. Hemen hemen her hastalıkta olduğu gibi diyabetik retinopatinin tedavisinde de erken teşhis ve erken tedavi başarı şansını arttırıyor. Kalıcı görme kayıplarının önüne geçebilecek en etkili metot, düzenli muayene ve koruyucu tedavidir."
Kaynak: AA
Simavlı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, vücudun yeterli miktarda insülin üretemediği ya da üretilen insülinin etkili biçimde kullanılamadığı durumlarda ortaya çıkan diyabetin birçok hastalık riskini de beraberinde getirdiğini söyledi.
Kalp ve damar hastalıklarının yanı sıra, dolaşım bozuklukları, böbrek yetmezliği, yüksek tansiyon ve görme kayıplarının diyabete bağlı olarak ortaya çıkabildiğine işaret eden Simavlı, "Şeker hastalığının ciddi hasara yol açtığı organların başında gözlerimiz geliyor. Diyabet hastalığı tüm dünyada kalıcı görme kayıplarının en yaygın sebebidir. Göz merceği, optik sinir, retina tabakası, makula alanı başta olmak üzere gözümüzün bütün bölümlerini etkileyerek körlüğe varan görme kayıplarına yol açabilmektedir." ifadelerini kullandı.
Kan şekerinin uzun süre normal değerlerinin üzerinde seyretmesi halinde diyabetin ortaya çıktığını, yüksek kan şekerinin de gözün retina tabakasındaki kan damarlarına hasar verdiğine dikkati çeken Simavlı, bu durumda diyabetik retinopatinin ve buna bağlı olarak gelişen makula ödeminin ortaya çıktığını kaydetti.
Diyabetin ayrıca glokom, katarakt ve göz kuruluğuna zemin hazırlayan ciddi bir risk faktörü olduğunu ifade eden Simavlı, şöyle devam etti:
"Katarakt, diyabet hastalarında hem daha genç yaşlarda ortaya çıkmakta hem de iki kat daha fazla görülmektedir. Halk arasında göz tansiyonu olarak bilinen glokomun da görülme riski diyabete bağlı artmaktadır. Hastalarda herhangi bir şikayete yol açmadan ilerleyerek gözün optik sinirlerine hasar veren bu sinsi hastalık da gözlerimiz için büyük tehdit oluşturmaktadır. Özellikle glokomun neovasküler dediğimiz tipine diyabet hastalarında sıklıkla rastlamaktayız. Hastalığın bu tipinde anormal damar oluşumu, göz içi basınca neden olarak göz tansiyonunun yükselmesine yol açar."
- "Düzenli muayeneyle birçok hastalığın ilk teşhisinin konması da mümkün"
Hüseyin Simavlı, diyabetik retinopatinin tedavi edilmediği takdirde kalıcı görme kayıplarına yol açtığının altını çizerek, şu bilgileri verdi:
"Diyabetik retinopati, genellikle ileri aşamalarda belirtiler vermektedir. Dolayısıyla diyabet hastalarının herhangi bir şikayeti olmasa da düzenli olarak göz muayenesi yaptırması gerekmektedir. Diyabet teşhisi konmuş bütün hastalara 6 ayda bir göz muayenesi yaptırmaları için sesleniyorum. Ayrıca diyabet hastalığı olan fakat tanısı konmamış kişiler için de düzenli göz muayenesi diyabetin erken aşamada teşhisini ve kontrol altına alınmasını sağlayacaktır. Dünyada yaklaşık 400 milyon, ülkemizde ise 7 milyonun üzerinde şeker hastası var. Ne yazık ki bu rakamların her geçen gün artması bekleniyor. Her birimiz diyabet adayıyız. Düzenli göz muayenesi ile çeşitli göz hastalıklarının neden olabileceği görme kayıplarından korunabileceğimiz gibi diyabet de dahil genel sağlığımızı etkileyen birçok hastalığın ilk teşhisinin konması da mümkündür."
- "Her evredeki tedavinin başında kan şekerinin kontrolü geliyor"
Diyabetik retinopatinin tedavi metotlarının hastalığın evresine göre değiştiğini kaydeden Simavlı, her evrede uygulanacak yöntemin kan şekerinin kontrol altında tutulmasına dayandığını dile getirdi.
Simavlı, ayrıca yüksek tansiyon, kan yağı yüksekliği gibi risk faktörlerinin de normal seviyeye getirilmesi gerektiğine işaret ederek, şunları kaydetti:
"Diyabetik retinopatinin en yaygın tedavisi lazer olmasına rağmen son yıllardaki gelişmelerle göz içi iğne tedavisinin, lazer tedavileri kadar etkili olduğu görülmüştür. İleri aşamalarda ise vitrektomiye başvurulabilinir. Diyabetik retinopatiyle birlikte neovasküler glokomun (göz tansiyonu) geliştiği vakalarda ise vitreo-retinal cerrahiyle, tüp implantasyonları ve krio uygulamalarına başvurulabilir. Hemen hemen her hastalıkta olduğu gibi diyabetik retinopatinin tedavisinde de erken teşhis ve erken tedavi başarı şansını arttırıyor. Kalıcı görme kayıplarının önüne geçebilecek en etkili metot, düzenli muayene ve koruyucu tedavidir."