Açık Liseden Harvard'a Uzanan Başarı Hikayesi

Liseyi sancılı yıllarda başörtüsünden dolayı yarıda bırakmak zorunda kaldı, en büyük destekçisi ailesi oldu.

Açık Liseden Harvard'a Uzanan Başarı Hikayesi
Okuduğu üniversiteyi birincilikle bitirirken aynı zamanda Harvard Üniversitesi’nden kabul alarak psikoloji bölümü klinik araştırmaları laboratuvarında araştırma asistanlığı yaptı. Başarılarıyla göz kamaştırmayı sürdüren genç kız, Boston Üniversitesi yüksek lisans programına kabul edilerek eğitim yaşamında aydınlık bir sayfa daha açtı...

Birçok kişi Saliha Büşra Selman’ı birincilikle bitirdiği üniversitenin mezuniyet töreninde yaptığı duygu dolu konuşmasıyla tanıyor. Başörtüsü zulmü sebebiyle eğitim hayatına ara vermek zorunda kalan pek çok hanımın da sesi olmuştu o konuşmasıyla. Yaşadığı zorlu eğitim sürecinden sonra üniversitede psikoloji bölümünü seçip okulu da birincilikle bitirdi üstelik. Yılmadı, okulla birlikte Harvard Üniversitesi’nden kabul alarak psikoloji bölümü klinik araştırmaları laboratuvarında araştırma asistanlığı yaptı. Bununla da yetinmeyip Boston Üniversitesi yüksek lisans programına kabul edildi.

İşte başarılarıyla hem ailesini hem de ülkesini gururlandıran Saliha Büşra Selman’ın İhlas Haber Ajansı’ndan Mustafa Arıdoru ile gerçekleştirdiği röportaj;

- Saliha Büşra Selman kimdir? Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

’’-Ben Saliha Büşra Selman. İstanbul doğumluyum. 2011 yılında İstanbul Şehir Üniversitesi Psikoloji bölümüne basladim. 2016 yılı mezuniyetinde bölüm ve okul birincisi olarak mezun oldum. Daha sonra Boston Üniversitesi Psychological & Brain Sciences mastır programına kabul aldım. Şu an yüksek lisansımı yapıyorum. Bebeklik ve erken çocukluk döneminde stresin ve kötü yaşam deneyimlerinin beyin ve bilişsel fonksiyonlarına etkilerini araştırıyorum.

"BABAM, ÇOCUKLARINI OSMANLI KÜLTÜRÜNDEKİ GİBİ BÜYÜTMEK İSTERDİ"

- Spora olan ilginiz dikkatimi çekti. Özellikle seçtiğiniz spor dalı... Nasıl desem, kadın erkek ayrımı yapmam tabi, ama o yaşlarda bir kız neden karateyi seçti ve oldukça başarılı olduğunuz bu sporu niçin bıraktınız?

’’-Spora gitmemin iki nedeni var diyebilirim. İlki babam, ikincisi fazlaca utangaç ve çekingen bir çocuk olmam. Babamın öncelikle kendisinin yıllarca güreş yapması, yani sporcu olması, biz cocuklarını spora yönlendirmesindeki en önemli etkenlerden birisi. İkincisi genel cerrahi uzmanı olarak sağlık için sporun şart olduğunun bilincinde olması. Üçüncüsü de bir albay çocuğu olarak son derece disiplinli olması ve cocuklarını Osmanlı kültüründeki gibi her alanda aktif olarak büyütmek istemesi, insanların tek tip yetiştirilmesine karşıydı, çok yönlü olmamız gerektiğini vurgulardı, bunlar bizim evde sporun okul gibi şart olmasının sebepleri diyebilirim.

Bütün bunların yanında benim çocukken çok fazla çekingen bir çocuk olmam zaman zaman ailemi endişelendirirmiş. Birisi ismimi sorsa annemin arkasına saklanırmışım, dışarı çıktığımızda anne babamın elini iki elimle sımsıkı tutar asla bırakmazmışım, çok korkak ve çok utangaç bir çocukmuşum. Ailem de bu ilerde sorun olmasın diye düşünerek, kendime güvenimin artması ve çekingenliğimi aşmam için beni spora yazdırmışlar. Sadece karate değil, 3 yıl yüzme, 4 yıl artistik jimnastik, masa tenisi, tekvandoya kadar birçok spor dalıyla ilgilendim. Hatta ortaokulda atletizim yarışmalarına da katılmış derece yapmıştım. Birçok sporla ilgilenirken karatede ilerlemeye karar verme sebebim onu daha cok sevmiş olmam ve kıyafetinin de uygun olması.

"BAŞÖRTÜMLE KATILDIM, DİSKALİFİYE EDİLDİM"

Bırakma sebebim, 2007 yılında Sivas’ta Türkiye Şampiyonasına başörtülü olarak katıldım ve bu sebepten diskalifiye edilmem. Ayrıca kurallara uymama sebebiyle antrenörüm ve bana 2 yıl maçlara girmeme cezası verdiler.

- Üniversiteye hazırlanan bir öğrenci olarak kazanması kadar okuyacağınız bölüme karar vermekte zordur. Sizin psikoloji bölümünü seçme nedeniniz neydi?

’’-Üniversiteye hazırlanırken psikoloji bölümü hakkında şimdiki gibi bilgi sahibi değildim, ama ders programına baktığımda derslerin isimleri ilgimi çekmiş beni heycanlandırmıştı. Sonrasında da bölümü kazandığımda dersleri alırken konular hep çok ilgimi çekmeye devam etti, derslerden çok keyif aldım, iyi ki bu bölümü seçmişim dedim. Bölüme girdiğimde labaratuvar çalışmaları hakkında da bilgim yoktu. Ama derslere çok ilgiliydim ve çok çalışıyordum. Hocalarıma çok soru sorardım, bazen soru biriktirip gittiğimde hocalarıma yarım saat 45 dakika soru sorup not tuttuğum olurdu.

Bir gün psikoloji dersindeki hocamıza, merak ettiğim konularla ilgili soru sorarken, hoca derse çok ilgili olduğumu farketti. Okulumuzda bir laboratuvarın açılacağını söyledi, ilgilenirsen bir bak dedi, benim gibi 10-15 arkadaşımla birlikte Şehir Üniversitesindeki Noroteknoloji Laboratuvarına gitmeye basladık. Orada başka hocalarla da tanışma fırsatı ve bir sürü araştırmayı gözlemleme şansı bulduk.

"MERAKLA İZLİYORDUM, ÇOK SEVDİĞİMİ FARK ETTİM"

Sonra Noroteknoloji Laboratuvarındaki çalışmaları yazın devam etmeyince, ben de Noroteknoloji Laboratuvarındaki çalışmalarda tanıştığım Dr. Adil Deniz Duru hocanın Marmara Üniversitesindeki Sporda Norobilim ve Psikofizyoloji Laboratuvarına bir gun ziyarete gittim. Hocam bu labda neler yapıyorsunuz, yazın bazı zamanlar labınıza gelip çalışmalarınızı gözlemleyebilir miyim, sadece uzaktan bakabilir miyim diye sordum. Aklımda araştırma asistani olarak calışmak staj yapmak diye bir şey yoktu başta, aklımda olan tek şey ben burayı merak ediyorum ve ne yaptıklarına bakmak istiyorum ve eğer fırsatım olursa hele bir işin ucundan tutabilme şansım olursa fotokopi bile çekecek olsam havalara uçardım, benim için yeterliydi. Sonra baktım hergün daha heycanla gidiyorum, o laba hergün gitmeye başladım. Hocamız öğrencilerine karşı çok çok iyi, onlara çok iyi öğreten, teşvik eden, sorumluluk veren hocalardandı, beni lab toplantılarına da dahil etmeye başladı.

Bu laboratuvarda çok tecrübe kazandım ve lab calışmalarını çok sevdiğimi farkettim.

"HARVARD’A ARKADAŞIMIN TEŞVİKİYLE BAŞVURDUM"

- Harvard Üniversitesi’ne giren kaç Türk vardır ki! Ne mutlu ki sizde onlardan biri oldunuz, orada neler yaptınız, bize bu süreçten biraz bahseder misiniz?

’’-Şehir Üniversitesi ve Marmara Üniversitesindeki laboratuvar çalışmaları beni çok heycanlandırıyordu. Bir gün okulda sınıf arkadaşım Merve Armağan Amerika’daki üniversitelere laboratuvarda çalışmak için başvuru yaptığını ve kabul aldığını söyledi.

Bana sen de başvursana hem ilgilisin de bu konulara, hem de belki birlikte gideriz dedi.

Ben de yurt dışı hayatta olmaz dedim, hem büyük üniversiteler beni kabul etmez, niye kabul etsinler, ben kabul alamam dedim. Merve yine de her karşılaştığımızda bana başvurdun mu diye sorardı. En sonunda tamam dedim bir bakayım en azından ve laboratuvarları araştırmaya başladım. Üniversitelerin sitelerine girip hocaların yaptığı araştırmalara, laboratuvarlarına bakmaya başladım. Sonra beğendiğim hocaların laboratuvarlarına başvuru yaptım. Kendimi tanıtıp tecrübelerimi anlatarak, sizin şu yayınınız araştırmalarınız ilgimi çok çekti ve laboratuvarlarınızda gözlemleme yapabilir miyim şeklinde mailler gönderdim. Yaklaşık 100’den fazla mail attım dünyaya.. Olumsuz dönüşlerle beraber olumlu dönüşler de gelmeye başladı.

Mülakatlara girdim. Once Oxford, sonra da Harvard Üniversitesindeki laboratuvardan kabul aldım. Tabi kabul edildiğime önceleri inanamadım. Herhalde bir hata oldu diyecekler diye bekliyordum, ta ki laboratuvara ayak basana kadar. Hatta kimliğim gelene kadar da emin olamadım zaten. Sonra kimliğim gelince tamam artık diyerek Harvard Üniversitesinde Youth Mental Health Laboratory de calismaya basladim. Burada çok güzel calışmaların parçası olma fırsatı buldum, ekip arkadaşlarımız çok iyi ve çok özverililerdi. Hiçbir zaman işi kısa yoldan yapmıyorlardı, her şeyi dikkatlice, özenle yapıyorlardı. Bana çok soru sormamı tavsiye ediyorlardı ve bu beni çok rahatlatıyordu. Her şeyi yaparken soru soruyordum böylece çok daha fazla öğreniyordum.

- Peki Boston Üniversitesi süreci nasıl başladı?

’’-Yazın labda çalışırken bir yandan da yurt dışı programlarıyla ilgili bilgi sahibi olmaya başladım. Nasıl başvuru yapabileceğimi araştırdım. Ve dördüncü sınıfa başladığımda yüksek lisans programlarında başvurular yapmaya basladım. Yurt dışındaki okullara kabul süreçleri için farklı prosedürler var. Öncelikle dil sınavlarını almamız gerekiyor, ben Toefl aldım. Sonra yüksek lisans başvuruları için GRE sınavına girdim. Ondan sonra başvuru mektubumu yazdım, neden bu okulda bu bölumde çalışmak istiyorum, neden bu program için uygun bir öğrenci olduğumu anlattım. Ondan sonra hocalarımdan referans mektupları aldım, bu mektupları yazan hocalarım benim daha önce birlikte projelerde çalıştığım hocalar, referans mektuplarında benim nasıl çalıştığımı, çalışma ahlakımı, bir iş verilirse nasıl yaptığımı vs anlatıyorlar. Transkriptimi vs gibi birkaç gerekli belgeyi de tamamladıktan sonra başvurularımı tamamladım. Öncelikle Tufts Üniversitesi, sonra Boston Üniversitesinden kabul aldım.

"NELER YAPMAM GEREKTİĞİNİ TECRÜBE EDEREK ÖĞRENDİM"

’’-Buralara kadar ilerleyebileceğiniz aklınızdan geçer miydi?

Bu konuda bir plan yaptığımı söyleyemem. Sadece o gün neyden sorumluysam ona çalıştım. O gün önümde hangi dersler varsa, önümde ne varsa onu elimden gelenin en iyi şekilde yapmaya gayret ettim. Sonra üniversitede ders dışında da merak ettiğim konularla ilgili araştırmalar yaptım, daha fazla okumaya, öğrenmeye çalıştım. Merak ettiğim konularla ilgili yaptığım araştırmalar ve okuduklarımdan sonra hocaların yanına gidip sorular sordum. Onlar da bana tavsiyeler verdiler. Bazen bir kitap önerdiler, bazen o konuyla ilgili başka bir hocaya yönlendirdiler. Bu şekilde önce araştırarak ve daha fazla okuyarak, sonrasında sorarak bir sürü alanı gözlemleme ve tecrübe etme fırsatım oldu. Üniversite hayatım boyunca stajlarımı genelde bu şekilde yaptım. İlgimi çeken bir konuyu araştırıp, o konuda çalışan hocalara ulaştım, onlara konuyla ilgili yaptığım araştırmaları, okumaları ve konuya olan merakımı anlattım, sonra izin verdikleri takdirde onların laboratuvarlarında birkaç ay çalıştım. Böylece eğer ileride bu konuda çalışmak istersem neler yapmam gerekeceğini bizzat tecrübe ederek öğrendim. Dolayısıyla bu stajlar, ileride o konuda çalışmalar yapmak isteyip istemediğimi tecrübe ederek karar verebilmeme olanak sağladı. Stajlarımın çoğunda 3-4 ay geçtikten sonra evet bu alan güzel ama ben bunu yapmak istemiyorum dedim ve başka bir alana yöneldim. Bazısında evet bu alan çok güzel ve bu konuda daha fazla çalışmak istiyorum diyerek stajıma devam ettim. Lisans dönemini bu şekilde üniversitede ders almanın yani sıra sahada birçok alanda ufak ufak çalışarak geçirdim. Yani önceden yapılmış bir kariyer plandan ziyade, merak ettiğim konuları araştırarak, okuyarak, sorarak, bir sürü kez tecrübe ederek, çokça yanılarak ve aslında bir bakımdan da yapmak istemediklerime karar vererek ileride yapmak istediğim işe karar vermiş oldum.

-Neden ABD, neden Boston?

"İSTANBUL’A BENZER YÖNLERİ ÇOK..."

Yazı Harvard Üniversitesinde geçirirken, Boston şehrine alışmıştım. İstanbul’a benzer yönleri çok diyebilirim. Bir de Amerika’daki üniversitelerin başvuruları çok erken oluyor, ben de yüksek lisans programlarına başvurmaya başladığım zaman başvuruların bitmesine çok az bir zaman kalmıştı. O yüzden çok az üniversiteye hatta sadece 2 üniversiteye başvuru yapabildim, sonra ikisinden de kabul aldım. Boston şehrine başvurmamın sebebi de hem orayı daha önceden bildiğim için hem de başka şehre başvuru yapmak için o dönemde vaktimin kalmamasındandı.

"ÇOK İYİ NOT TUTUP, ELEŞTİRİ VE ANALİZ YAPIYORLAR"

-Amerika’nın iki büyük üniversitesinde de eğitim gören biri olarak Türkiye’deki egitim ile kıyas yapalım desem, neler söylemek istersiniz?

’’-Orada farkettiğim şeylerden birisi öğrencilerin derste çok ama çok iyi not tutmaları. Bizdeki gibi hocanın tahtaya yazıp öğrencilerin defterlerine geçirmeleri için vakit vermesini beklemeleri gibi bir durum yok. Hocanın dersi anlatırken anında çok sıkı not alıyorlar ve bunlara iyi çalışıyorlar.

Bir diğer fark, okudukları neredeyse her şey için analiz ve eleştiri yazıları ödevlerinin olması. Yani derse gelmeden önce o derste işlenecek konu için hocanın belirlediği okumaların üzerine analiz ve eleştiri ödevlerini hazırlayıp derse öyle gidiyorlar. Dersten sonra ödevleri olduğu gibi derse gelmeden once ödevleri de oluyor. Yani okuduklarının özetlemeleri değil, okudukları şeyleri eleştirmeleri ve analiz etmeleri, farklı düşünceler ortaya koymaları bekleniyor.

"HOCALARIMIN HASSASİYETİ VE HOŞGÖRÜSÜ BENİ ÇOK ETKİLEDİ"

-Amerika’daki insanlarin genel bakış açısından bahseder misiniz? İnanç noktasında, eğitime bakışları ve Türkiye ile kıyaslaman gerekirse?

’’-Amerika’daki özellikle üniversite ortamlarında farklı inançlara kültürlere karşı çok açık görüşlü, hoşgörülü ve saygılılar. Harvard Üniversitesinde staja gittiğim ilk gün, laboratuvarı bana tanıttıkları sırada hemen bana ibadet edebileceğim odanın hangisi olduğunu ben sormadan gösterdiler. Başka bir unutamadığım anım da bir gün laboratuvardaki hoca evine bizi yemeğe davet ettiğinde oldu. Hocamız yemekleri öğrencileriyle birlikte hazırlayıp masaya koyduktan sonra beni çağırdı ve sen de ikinci bir göz olarak kontrol eder misin diye bana sordu. Elbette hocam diyerek yanına gittim ve bana sırayla her yemeğin içinde ne olduğunu, hangisinin vejeteryanlara uygun olduğunu, hangisinde domuz eti olduğunu, bunun içinde şu var bunun içinde bu var diyerek gösterdi ve galiba herkes için uygun yemeğimiz var değil mi diye sordu. Benim gözlerim doldu ve evet hocam herkes için uygun yemeğimiz var çok teşekkür ederim dedim. Bana ben sormadan yemek yemeden önce iceriklerinde nelere dikkat etmem gerektiğini kibarca göstermişti.

Maalesef bizim ülkemizde hala bizi başörtüsüyle görünce küçümseyen, başörtüyü yakıştıramayan, başörtüyü neden taktığımı sorgulayıp dini değerlerimi önemsediğim için başörtüsü taktiğımı söylediğimde din ile bilimin bir arada olamayacağını söyleyen hocalarımız var. Yurt dışında ise dini değerlere ve farklı yaşam tarzına saygı gösteriyorlar.

"KİŞİ NE YAPIYORSA, ONU EN İYİ ŞEKİLDE YAPMAK İÇİN ÇALIŞMALI"

-Son olarak böylesine başarılarla dolu bir özgeçmişe sahip olan birisi, gençlerimize ne gibi tavsiyelerde bulunur?

’’-Bana sorarsanız öncelikle kişi ne yapıyorsa onu en iyi yapmaya calışmak çok önemli. Konu her ne olursa olsun, hangi alanda çalışıyorsa çalışsın önümüzde ne iş varsa onu en iyi şekilde yapmaya çalışmak çok önemli.

İkinci olarak da bence bir alanda kişinin en iyisi olması, en iyisini yapması için o işi sevmesi en önemli adımlardan birisidir. Bu yüzden üniversite tercihlerinde ya da çalışma konusuna karar verirken önemli olan, kişinin ilerde yaptığında mutlu hissedeceği, ertesi gün olsa da o konuda çalışmaya devam etsem diyeceği alanı seçmesi diye düşünüyorum.

Üçüncü olarak peki kişi seveceği işi nasıl bulabilir diye sorarsanız, benim tecrübelerime göre bircok alanı gözlemlemek, farklı alanlarda tecrübe kazanmak, az ya da çok merak ettiği alanda çalışmak, kişinin sevdiği ve sevmediği işlerin neler olduğunu saptamasına yardımcı bir yol olacaktır.

Bu yüzden bütün ögrenci arkadaşlarıma nacizane tavsiyem merak ettikleri konularla, ilgilerini çeken konularda, bu konuyla ilgili çalışan kişilerin çalışma ortamlarını gidip gözlemlemeleri, bu alandaki kişilere deneyimlerini sormaları ve mümkünse deneyimlemeleri. Eğer onlar yaptıkları işi anlattıklarında heyecan duyuyorlarsa, kendileri deneyimledikleri kadarıyla, evet ben bu işi yapmak isterim diyorlarsa onu seçip devam edebilirler diye düşünüyorum. En azından benim için böyle olmuştu, şu an çalışmak istediğim konuya bu şekilde karar vermiştim, birçok staj yaparak, birçok farklı alanı tecrübe ederek, yerinde gözlemleyerek.

Ve bir insan sevdiği bir işi bulduysa zaten o alanda çok çalışmak için motivasyonunu bulabilir ve bu da alanında en iyi olmak için önemli adımlardan birisi diye düşünüyorum.

(Mustafa Arıdoru /İHA)
Kaynak: İHA