'Trump PYD Yerine Türkiye İle Çalışmayı Tercih Edecektir'
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Yalçın: “Trump yönetiminin çözümsüzlüğün aracı olacak PYD ile çalışmaktansa çözümün ortağı olabilecek Türkiye ile çalışmayı daha fazla tercih edeceği sonucuna varıyorum” Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aktürk: “Esed yönetimi halk desteğinden o kadar yoksun ki bütün Rus hava kuvvetlerine, İranlı generallere, on binlerce Afgan, Yemenli, Pakistanlı Şii dış savaşçı ve Hizbullah’a ihtiyaç duydu. Süreç Suriye’yi, Rusya ve İran’ın ortak uydu devletine dönüştürdü” GENAR Yönetim Kurulu Başkanı Aktaş: “İran, Suriye’de Amerikan aklına karşı “Esed giderse El Kaide gibi örgütler gelir” oyununu oynadı ve başarılı oldu”
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın, ABD başkanı seçilen Donald Trump’un Suriye politikasına ilişkin olarak, “Trump yönetiminin çözümsüzlüğün aracı olacak PYD ile çalışmaktansa çözümün ortağı olabilecek Türkiye ile çalışmayı daha fazla tercih edeceği sonucuna varıyorum.” dedi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından, “Halep katliamı sonrası Suriye nereye?” başlıklı panel gerçekleştirildi.
SETA İstanbul’da gerçekleştirilen ve yöneticiliğini Veysel Kurt’un yaptığı panele konuşmacı olarak Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şener Aktürk, GENAR Araştırma Danışmanlık ve Eğitim Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın katıldı.
-“Trump PYD yerine Türkiye ile çalışacaktır”
ABD’nin Suriye konusundaki tavrına değinen Yard. Doç. Dr. Yalçın, Rusya’nın Halep’e yoğun bir şekilde müdahalede bulunması karşısında ABD’nin hiçbir şey yapmamasını geçiş hükümetine bağladı.
“ABD şu an otomatik pilotta ilerliyor” diyen Yalçın, Donald Trump’un politikasına ilişkin olarak ise şunları kaydetti:
“Bürokrasi inisiyatif almak yerine yeni gelecek başkanın ne tür bir pozisyon alacağına odaklanıyor. Trump’ın Suriye’ye ya da Rusya ile ilişkilerine yönelik kullandığı ifadeler, maalesef pek iç açıcı değil. Soğuk Savaş sonrasında Amerikan başkanlarının ya aşırı ilgisizlik ya da aşırı müdahalecilik arasında savrulduklarını görürüz. Bu da sıralı bir düzen içerisinde devam eder. Trump, Suriye’de çözümsüzlüğün değil çözümün taraftarı olacaktır. Kendi kafasındaki çözümü diğer aktörlere rağmen ortaya koymaya çalışan bir Trump’la karşılaşabiliriz. Trump’un bütün söylemlerine rağmen aşırı müdahaleci bir tavırda olmasını çok daha yüksek bir ihtimal olarak görüyorum. Bu nedenle de Trump yönetiminin çözümsüzlüğün aracı olacak PYD ile çalışmaktansa çözümün ortağı olabilecek Türkiye ile çalışmayı daha fazla tercih edeceği sonucuna varıyorum.”
-“Süreç Suriye’yi, Rusya ve İran’ın ortak uydu devletine dönüştürdü”
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aktürk, savaş öncesi Suriye’de Ortadoğu’da yaygın olan silah zoruyla ideolojik bir azınlığın tahakkümü olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“Savaş sürecinde artık Suriye ilelebet dış askeri destekle ancak ayakta kalabilecek azınlık diktatörlüğüne dönüştü. Esed yönetimi halk desteğinden o kadar yoksun ki bütün Rus hava kuvvetlerine, İranlı generallere, on binlerce Afgan, Yemenli, Pakistanlı Şii dış savaşçı ve Hizbullah’a ihtiyaç duydu. Süreç Suriye’yi, Rusya ve İran’ın ortak uydu devletine dönüştürdü.”
ABD’de Neo-Conların ileri gelenlerinin savaşın hiç bitmesini istemediğini dile getiren Aktürk, “Neo-Conlar Esed tarafı kazanırsa İran yerleşir, muhalifler kazanırsa Mısır’daki İhvan’a yakın çoğunluğun temsil edildiği güçlü bir iktidar oluşur, bu da Amerika için tehdit olur. En iyisi ikisi de kazanmasın düşüncesinde.” dedi.
-“İran ince siyasetle karşı şiddeti organize etti”
GENAR Yönetim Kurulu Başkanı Aktaş ise Suriye’deki savaşta İran’ın rolüne dikkat çekerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Süreç içerisinde muhalefetin gücü yüzde 80, İran ve rejimin gücü ise yüzde 20 civarındaydı. Dünya üzerinde de Suriyeli muhaliflere önemli bir destek vardı. O günlerde muhaliflere ağır silahlar verilmiş olsaydı belki de bugün Esed rejimi kalmayacaktı. İran ve Esed rejimi çok önemli bir iş yaptı. Doğrudan şiddete başvurarak karşı şiddeti organize ettiler. Bir halk hareketini kolay kolay durduramazsınız. Suriye’nin Alevisi de, Sünnisi de, aristokratı da, köylüsü de Esed rejimine karşıydı fakat İran’ın çok ince bir siyasetle rejime şiddet uygulatması karşı şiddeti doğurdu. Böylece halk hareketi silahlı bir operasyona dönüştü. İran, Suriye’de Amerikan aklına karşı, “Esed giderse El Kaide gibi örgütler gelir” oyununu oynadı ve başarılı oldu. Sonra DEAŞ ortaya çıkarıldı. İran’da tam muadili olan Haşdi Şabi gibi azgınlaştırılmış, ırkçı, faşist, cani bir örgütü oluşturdu ve Irak ve İran’da demografiyi değiştirmeye çalışıyor.”
Dünyada yeni bir düzen kurulana kadar bütün savaşların Nazilerin Yahudilere yaptığının benzeri şeklinde sonuçlanacağını öne süren Aktaş, “Sırpların, Boşnaklara yaptıkları gibi şimdi Suriye’de Esed rejimi ve İran bunu yapıyor. Devletler DEAŞ postuna büründü. İran böyle bir savaş ahlakını da bölgeye taşımış oldu.” ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından, “Halep katliamı sonrası Suriye nereye?” başlıklı panel gerçekleştirildi.
SETA İstanbul’da gerçekleştirilen ve yöneticiliğini Veysel Kurt’un yaptığı panele konuşmacı olarak Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şener Aktürk, GENAR Araştırma Danışmanlık ve Eğitim Yönetim Kurulu Başkanı İhsan Aktaş ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Hasan Basri Yalçın katıldı.
-“Trump PYD yerine Türkiye ile çalışacaktır”
ABD’nin Suriye konusundaki tavrına değinen Yard. Doç. Dr. Yalçın, Rusya’nın Halep’e yoğun bir şekilde müdahalede bulunması karşısında ABD’nin hiçbir şey yapmamasını geçiş hükümetine bağladı.
“ABD şu an otomatik pilotta ilerliyor” diyen Yalçın, Donald Trump’un politikasına ilişkin olarak ise şunları kaydetti:
“Bürokrasi inisiyatif almak yerine yeni gelecek başkanın ne tür bir pozisyon alacağına odaklanıyor. Trump’ın Suriye’ye ya da Rusya ile ilişkilerine yönelik kullandığı ifadeler, maalesef pek iç açıcı değil. Soğuk Savaş sonrasında Amerikan başkanlarının ya aşırı ilgisizlik ya da aşırı müdahalecilik arasında savrulduklarını görürüz. Bu da sıralı bir düzen içerisinde devam eder. Trump, Suriye’de çözümsüzlüğün değil çözümün taraftarı olacaktır. Kendi kafasındaki çözümü diğer aktörlere rağmen ortaya koymaya çalışan bir Trump’la karşılaşabiliriz. Trump’un bütün söylemlerine rağmen aşırı müdahaleci bir tavırda olmasını çok daha yüksek bir ihtimal olarak görüyorum. Bu nedenle de Trump yönetiminin çözümsüzlüğün aracı olacak PYD ile çalışmaktansa çözümün ortağı olabilecek Türkiye ile çalışmayı daha fazla tercih edeceği sonucuna varıyorum.”
-“Süreç Suriye’yi, Rusya ve İran’ın ortak uydu devletine dönüştürdü”
Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aktürk, savaş öncesi Suriye’de Ortadoğu’da yaygın olan silah zoruyla ideolojik bir azınlığın tahakkümü olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
“Savaş sürecinde artık Suriye ilelebet dış askeri destekle ancak ayakta kalabilecek azınlık diktatörlüğüne dönüştü. Esed yönetimi halk desteğinden o kadar yoksun ki bütün Rus hava kuvvetlerine, İranlı generallere, on binlerce Afgan, Yemenli, Pakistanlı Şii dış savaşçı ve Hizbullah’a ihtiyaç duydu. Süreç Suriye’yi, Rusya ve İran’ın ortak uydu devletine dönüştürdü.”
ABD’de Neo-Conların ileri gelenlerinin savaşın hiç bitmesini istemediğini dile getiren Aktürk, “Neo-Conlar Esed tarafı kazanırsa İran yerleşir, muhalifler kazanırsa Mısır’daki İhvan’a yakın çoğunluğun temsil edildiği güçlü bir iktidar oluşur, bu da Amerika için tehdit olur. En iyisi ikisi de kazanmasın düşüncesinde.” dedi.
-“İran ince siyasetle karşı şiddeti organize etti”
GENAR Yönetim Kurulu Başkanı Aktaş ise Suriye’deki savaşta İran’ın rolüne dikkat çekerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Süreç içerisinde muhalefetin gücü yüzde 80, İran ve rejimin gücü ise yüzde 20 civarındaydı. Dünya üzerinde de Suriyeli muhaliflere önemli bir destek vardı. O günlerde muhaliflere ağır silahlar verilmiş olsaydı belki de bugün Esed rejimi kalmayacaktı. İran ve Esed rejimi çok önemli bir iş yaptı. Doğrudan şiddete başvurarak karşı şiddeti organize ettiler. Bir halk hareketini kolay kolay durduramazsınız. Suriye’nin Alevisi de, Sünnisi de, aristokratı da, köylüsü de Esed rejimine karşıydı fakat İran’ın çok ince bir siyasetle rejime şiddet uygulatması karşı şiddeti doğurdu. Böylece halk hareketi silahlı bir operasyona dönüştü. İran, Suriye’de Amerikan aklına karşı, “Esed giderse El Kaide gibi örgütler gelir” oyununu oynadı ve başarılı oldu. Sonra DEAŞ ortaya çıkarıldı. İran’da tam muadili olan Haşdi Şabi gibi azgınlaştırılmış, ırkçı, faşist, cani bir örgütü oluşturdu ve Irak ve İran’da demografiyi değiştirmeye çalışıyor.”
Dünyada yeni bir düzen kurulana kadar bütün savaşların Nazilerin Yahudilere yaptığının benzeri şeklinde sonuçlanacağını öne süren Aktaş, “Sırpların, Boşnaklara yaptıkları gibi şimdi Suriye’de Esed rejimi ve İran bunu yapıyor. Devletler DEAŞ postuna büründü. İran böyle bir savaş ahlakını da bölgeye taşımış oldu.” ifadelerini kullandı.