Nimet Baş: 1980'de Komunizm, 28 Şubat'ta İrtica Tehdidi Yoktu

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu Başkanı Nimet Baş, darbeler arasında bir mantık birliği bulunduğunu, bütün detayların planlandığını, 1980'de komünizm tehdidi olmadığı gibi 28 Şubat'tta da irtica tehdidi bulunmadığını söyledi.

Komisyon Başkanı Nimet Baş, Malatya Belediyesi tarafından Belediye Konferans Salonu'nda düzenlenen '28 Şubat Süreci ve Malatya' konulu konferansta konuştu.

Yoğun ilgi gören konferansa AK Parti Malatya milletvekilleri Öznur Çalık, Mustafa Şahin, Malatya Belediye Başkanı Ahmet Çakır, Cumhuriyet Başsavcıvekili Şehmus Şat, Malatya Baro Başkanı Eyüp Kutlubay, AK Parti Malatya İl Başkanı Bülent Tüfenkci ile çok sayıda vatandaş katıldı.

Türkiye'nin yakın tarihinde şahit olduğu derin olayların perde arkasını aralayan Nimet Baş, geriye bakıldığında darbelerin tarihi bir süreklilik haliyle gerçekleştirildiğini belirtti.

27 Mayıs'tan, 12 Eylül'e, 28 Şubat'a uzanan ince bir yol olduğunu vurgulayan Baş, "Darbeler her dönemde farklı kesimlere yönelikyapılmış gözükse de hepsinin de içten dikişli olduğu görülüyor. Bir önceki darbe bir sonraki darbeyi birbirine bağlıyor." dedi.

Bütün detayları hesaplanarak, tasarlanarak, planlanarak yapılan darbeciliğin bir suç olduğunun altını çizen Baş, darbelere zemin hazırlayanların iddia ettiği gibi 1980'de bir komünizm tehdidi olmadığı gibi 28 Şubat'ta bir irtica tehdidinin de bulunmadığına işaret etti. 1980 Darbesi öncesi işlenen ilk siyasi suikast olarak tarihe geçen Hamido lakaplı Hamit Fendoğlu'nun öldürülmesine değinen Baş, "12 Nisan 1978 yılında Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu'na posta yoluyla bir bomba gönderildi. Bomba Ankara'dan gönderildi. Fendoğlu, 2 torunu ve geliniyle ilk büyük faili meçhul cinayete kurban gitti. Bu olay faili meçhul cinayetlerin ilkiydi. Neden- Çünkü Türkiye 12 Eylül darbesine hazırlanıyordu. Malatya Belediye Başkanı aslında bir büyük ittifakı temsil ediyordu. O bomba paketi kendisine Ankara'dan gönderilmişti. Paketin üzerinde de bir isim vardı. Kasım Önal'dı o isim. Kasım Önal, 1960 darbesinde Yassıada'da Hamido ile aynı koğuşta yatmış bir isimdi. Herhangi bir isim yazılmıyor bomba paketine Yassıada'daki koğuş arkadaşının ismi yazılıyor. Sadece bir siyasi cinayet işlenmiyor. Bir tarih inşa ediliyor burada. Bombalı paketin üzerine bir dostunun adını yazan kişi, belli ki onun hakkında çok fazla şey biliyor. Yassıada'dan bugünlere gelen fikri bir takip var." diye konuştu.

Darbelerle mücadele etmenin kolay olmadığına işaret eden Baş, en çok dikkat edilmesi gereken hususlardan birinin her zaman millet idaresine sahip çıkacak bir bilincin oluşturulması olduğunu kaydetti.

Baş, şöyle devam etti: "Geldiğimiz noktaya baktığımızda gerçekten büyük aşamalar kaydettik Türkiye olarak. Ama en büyük problemlerimizden bir tanesi darbe öncesinde toplumu hazırlayan o psikolojik mücadeleye bugün halen daha zaman zaman başvurulduğunu gözlemliyoruz. O yüzden hepimizin belki de en çok dikkat etmesi gereken hususlardan biri de her zaman millet idaresine sahip çıkacak bir bilincin oluşturulması. 1980'de gerçekten bir komünizm tehdidi ve tehlikesi olduğu algılattırıldı. O gün o tehdit de yoktu 28 Şubat'ta irtica tehdidi de yoktu. Sivas gibi, Madımak gibi, Taksim gibi olayların, bunların her birinin görünmeyen eller tarafından hazırlandığını ve toplumu provoke etmek amaçlı olduğunu gördük."Malatya'nın her darbe dönemi öncesinde bir pilot kent seçilerek adeta bir laboratuvar olarak kullanıldığını anlatan Baş, 28 Şubat'a gidilirken de kentin provokasyona açık hale getirilerek terörize edildiğini belirtti.

GATA eski komutanı Ömer Şarlak'ın rektör atanarak İnönü Üniversitesi'nin durup dururken kaynatıldığını dile getiren Baş, "Bir başka darbeye hazırlanılıyor 28 Şubat'a ve düğmeye basılıyor. Malatya pilot bir il, bir laboratuvar adeta. Üniversite durup dururken kaynamaya başlıyor. Devletin başındaki zat diyor ki o günlerde 'merak etmeyin siz bu işi bana bırakın' emekli bir paşayı, Ömer Şarlak'ı Malatya'ya rektör olarak gönderiyor. Plan böyle başlıyor. Böylece üniversite üzerinden şehir dışarıdan bir müdahaleyle provokasyona hazır hale getiriliyor. Darbeleri araştırma komisyonunda çalışırken bir olay öğrendik. Bir cuma günü Malatya'da bir eylem olacak diye kente 200 gazeteci getiriliyor. O 200 gazeteci buraya emir komutayla geliyor. Halk bir eylem olacağını bilmiyor. Malatya Türkiye'nin özeti bir şehir. İşte bize göre ebru gibi işlenmiş, "İşte bu Türkiye" diyebilecekken, bu şehrin bütün bu farklılıkları kanlı bir savaşın parçası haline getirilmeye çalışılmıştır. İşte bu şehre, suikasta teşebbüs eden darbeci anlayış, Türkiye'ye suikast düzenlemiştir." diye konuştu.

Günümüz Türkiye'sinde 'devlet sırrı' diyerek suç üretenlerin üzerine demir kapıların kapandığını vurgulayan Baş, devlet ile millet arasındaki mesafenin kaldırıldığını, millete tuzak kuranların kendi tuzaklarında boğuştuğunu kaydetti.