Dünyanın En Eski Bayramı: Nevruz

Yüzlerce toplulukta, farklı adlarla 5 bin yıldan bu yana kutlanan ‘‘nevruz‘‘, kültürel miras yoluyla günümüze kadar ulaşan, Türk dünyasının millet bağını güçlendiren en önemli bayramlardan biri olarak kabul ediliyor.

Dünyadaki birçok toplulukta farklı inanışlarda ve farklı isimler altında şenliklere konu olan dünyanın en eski bayramı ‘‘Nevruz‘‘, Avrasya‘nın geniş coğrafyasında yaşayan halklarda baharın müjdecisi ve ‘‘yeni gün‘‘ olarak biliniyor.

Yeniden canlanmaya başlayan doğanın insanlara sunduğu bolluğu, bereketi, sevgiyi, kardeşliği, paylaşmayı ve dostluğu simgeleyen Nevruz, Azerbaycan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan‘da Milli Bayram olarak kutlanıyor.

Toprak Ana‘nın tekrar nefes alarak yeşerdiği ve dirilişin tekrar başladığı gün olarak Farsça ‘‘yeni gün‘‘ anlamına gelen Nevruz, dünyadaki çeşitli Türk topluluklarında en ulu gün olarak biliniyor ve ‘‘Navrız‘‘, ‘‘Yeni Gün‘‘, ‘‘Ulu Kün‘‘, ‘‘Mart Dokuzu‘‘, ‘‘Çıl Pazı‘‘, ‘‘Şagaa‘‘, ‘‘Isıah‘‘, ‘‘Yengi Kün‘‘ gibi adlarla anılıyor.

Kimi topluluklar, bu günü Tanrı‘nın dünyayı yarattığı gün, kimileri Nuh Peygamber‘in yere ilk ayak bastığı gün, kimileri ise ilk insanın yaratıldığı gün olarak kutlarken, bazı topluluklar gece ile gündüzün eşit olduğu bu günü, bir bahar müjdecisi kabul ediyor.

Yeni bir yılın başlangıcı olarak yeniden doğuşu simgeleyen bu bayram, geleceğe dair umut, arzu ve temennileri de içinde barındırıyor. Bu yönüyle dünyada tek ve özgün olan Nevruz Bayramı doğadaki dirilişin yanı sıra insana dair umudu ve en güzel dilekleri de temsil ediyor.

Eski Türklerle İranlılar‘ın yılbaşı olarak kabul ettikleri gün, Farsça ‘‘Nevruz‘‘ olarak adlandırılıyor. Nevruz geleneği başta Türkler‘in ilk takvimi olan Oniki Hayvanlı Türk Takvimi‘nde görüldüğü üzere çok eskiden beri biliniyor.

-NEVRUZLA İLGİLİ EFSANELER VE DİNSEL İNANIŞLAR-

Nevruz, kapalı bir mekandan açık bir mekana doğru hareket etmeyi, güneşe, ısıya ve bolluğa duyulan özlemi gösteriyor. Efsane ve inanışlarda geçen ateşin doğması, Buzul Çağı‘nda insanın ateşi icadını, dağları eritme Maden Çağı‘na girişi, tarlanın sürülmesi, hayvanların evcilleştirilmesi Neolotik Çağ‘a girişi sembolize ediyor.

Bugün de ateş, su, toprak, mağara gibi Nevruz söylencelerinde geçen unsurlar tüm insanlığın vazgeçilmezleri arasında bulunuyor.

Ancak özellikle ateş Türkler için hangi din veya inanıştan olurlarsa olsunlar büyük önem taşıyor. Altay halklarından Tatarlar‘a, Azeriler‘den Karaimler‘e, Gagauzlar‘a kadar pek çok Türk halkı tarafından ateş ve su ruhsal ve bedensel arınma için gerekli görülüyor. Bu nedenle Türk coğrafyasında Nevruz‘da ateş yakmak ve iyi dileklerde bulunarak ateş üzerinden atlamak bir gelenek sayılıyor.

Bütün Türk dünyasının coşku içinde kutladığı, gönüllerin geleceğe yönelik neşe, sevinç ve ümitle dolduğu bu özel günde, kederli olmak en büyük ayıp ve suç olarak kabul ediliyor. Kutlama törenlerinde bölgelere göre çok farklı oyunlar oynanırken, bu güne özel bazı yemekler pişiriliyor ve eğlenceler düzenleniyor. Topluca yenilen Nevruz yemeğinden sonra insanlar birbirlerinin yeni yılını kutluyor ve mezar ziyaretleri yapılıyor.   

Bu günde dargınlar barıştırılırken, parçalanmak üzere olan aileler mahallenin ileri gelenleri tarafından barıştırılıyor. Fakirlere, kimsesizlere ve yaşlılara maddi ve manevi yardım eli uzatılıyor. Gençler, yakılan Nevruz ateşinin üzerinden atlıyorlar.

Türk topluluklarında yüzlerce yıldır kutlanan Nevruz, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de farklı gelenekler oluşturdu. Osmanlı Sarayı‘nda yaptırılan ve ‘‘Nevruziyye‘‘ denilen macunlar, yılbaşlarında ileri gelenlere ve halka sunuluyordu. Daha sonraları, üzerlerine altın tozu dökülmüş kırmızı renkli nevruz şekerleri de hazırlanarak halka dağıtıldı. 

-YÖRELERDE VE TÜRK DÜNYASINDA NEVRUZ...-

Kaynak: AA