Düşük Büyüme ve Cari Açık Riski

Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar AB ve dünya ekonomisindeki gelişmeler dikkate alındığında 2012 yılında da büyümenin lokomotifinin iç talep olması zorunluluğunun ortaya çıktığını ancak bu iç talep artışının daha çok ülke içinde üretilen ürünlere yönlendirilmesi gerektiğini aksi halde daha düşük bir büyüme hızı ve yine yüksek bir cari açık ile karşılaşmanın sürpriz olmayacağını söyledi.

“Büyüme verileriyle oldukça paralellik göstermesi ve “öncü” niteliği taşıması nedeniyle sanayi üretim endeksinin dikkatle değerlendirilmesi gerektiği inancındayım” diyen Yorgancılar sanayi üretim endeksindeki artış oranı; AB ülkelerinde yaşanan ekonomik çalkantılar, ülke içinde kurlarda yaşanan dalgalanmalar ve ekonomik birimlerin daha düşük bir artış beklentisiyle birlikte değerlendirildiğinde daha önemli hale geldiğini ifade etti. Merkez Bankası`nın ekonomiyi soğutma politikalarına karşılık, mevsim geçişinin bazı ürünlerde getirdiği zorunlu talep artışı ve kredi genişlemesinin devam ediyor olmasının da iç talepteki artışı desteklemesi sonucunda sanayi sektöründe üretim artışına sebep olduğunu hatırlatan Yorgancılar, “Endeks son yedi yılın aynı dönemine göre en yüksek düzeyine ulaşsa da, bu artışın geçici olabileceğini vurgulamakta fayda görmekteyim. Dayanıklı tüketim mallarındaki yüksek değer, üretim artışının daha çok iç talepten beslendiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte, sanayi üretim endeksindeki yıllık yüzde 12`lik artış bize; Sanayi üretiminde dış girdi bağımlılığının arttığını, ihracatın da büyük ölçüde ithal girdi kullanılarak gerçekleştirildiğini, sanayi sektörünün kullandığı ithal girdilerin çoğunun iç talebin karşılanması, azının ise ihracat için değerlendirdiğini göstermektedir” diye konuştu.İç talebe dayalı büyümenin en önemli kaynağının kredilerdeki hızlı genişleme olduğu dikkate alındığında her 2 verinin de paralel seyir izlediğinin görüldüğünü, kredi hacmi ile sanayi üretiminin artış kaydettiği dönemin önemli bir özelliğinin de kredi artışları istikrarını korurken sanayi üretimindeki artışların nispi olarak daha az istikrarlı olması ve makasın krediler lehine açılması olduğunu anlatan Yorgancılar, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da yine kredilerin daha çok ithal girdi ve/veya ürünlere yöneldiği şeklinde değerlendirilebilir. Bu kapsamda; Üçüncü çeyreğe ilişkin yüzde 7 düzeyinde bir büyümenin sürpriz olmayacağı ve dış ticaret açığı ile cari açıkta beklenen gerilemenin görülmeyeceği, ekim ayından sonra kredi faizlerinde yaşanan önemli artışlar, dünya ekonomisindeki artan riskler ve halkın beklentilerinin kötüleşmesine bağlı olarak son çeyrekte büyümenin önemli ölçüde yavaşlayabileceği, 2011 yılı genelinde sanayi üretimindeki yüksek oranlı artışın getireceği baz etkisiyle 2012 yılında sektörün büyüme hızında ekonominin geneline oranla daha fazla gerileme görülebileceği, AB ve dünya ekonomisindeki gelişmeler dikkate alındığında 2012 yılında da büyümenin lokomotifinin iç talep olması zorunluluğunun ortaya çıktığı, ancak, bu iç talep artışının daha çok ülke içinde üretilen ürünlere yönlendirilmesi gerektiği, aksi halde daha düşük bir büyüme hızı ve yine yüksek bir cari açık ile karşılaşmanın sürpriz olmayacağı, Eylül itibari ile açıklanan cari açığın yılın ilk 9 ayında yüzde 100,7 artarak 60,66 milyar dolara 12 aylık cari açığın 77.5 milyar dolara yükselmiş olmasına karşın Eylül ayında 7.4 milyar dolarlık kredi kullanılması, cari açığın finansmanı açısından önemlidir. Kısa vadede sorun olarak görünmeyen cari açığın Türkiye için uzun vadede risk teşkil edeceğini ve mutlaka ithalattaki hızlı artışın önüne geçilmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizmek isterim. AB ülkelerindeki borç krizi çözümsüzlüğünü devam ettirdiği sürece, cari açık riskinin de hep yanı başımızda olacağı,Bu nedenle para ve maliye politikalarının kısa vadede iç talebin ülke içinde daha fazla katma değer bırakacak şekilde yönlendirilmesi, orta ve uzun vadede ise dış girdi ve ürün bağımlılığını azaltacak yatırım teşvik sistemini oluşturacak şekilde dizayn edilmesi gerektiği, Yunanistan örneğinde de görüldüğü gibi, bir ülke ekonomisinin gerçek gücünü reel sektörünün gücünün belirlediği, Türkiye`nin kısa vadeli dış kaynağa bağımlı ve finans sistemi öncelikli politikalarını daha fazla zaman kaybetmeden ve büyük bedeller ödemeye gerek kalmadan reel sektör öncelikli bir perspektife dönüştürmesi gerektiği görülmektedir.”
Kaynak: İHA