Uzmanlar 'Hepatit'İ Masaya Yatırdı

Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) tarafından düzenlenen 7. Ulusal Viral Hepatit Sempozyumu’nda uzmanlar hepatiti ele aldı. KLİMİK Viral Hepatit Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bilgehan Aygen, hepatit B, hepatit C ve hepatit D virüslerinin başlıca parenteral yol olarak bilinen damar yoluyla, hepatit A ve E virüslerinin ise su ve yiyeceklerle yani fekal-oral yol ile bulaştığını söyledi.

Uzmanlar 'Hepatit'İ Masaya Yatırdı
Adana’da KLİMİK Viral Hepatit Çalışma Grubu (VHÇG) tarafından 22-24 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen 7. Ulusal Viral Hepatit Sempozyumu’nda kronik hepatit B, C ve D’nin tedavisindeki son gelişmeler ve yenilikler ile hepatitlerin HIV enfeksiyonu ile birlikteliğinde Türkiye’deki durum, tanı-tedavi yaklaşımları masaya yatırılıyor. KLİMİK Viral Hepatit Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Bilgehan Aygen, dünyada ve Türkiye’de hepatitlerin en önemli nedeninin viral olduğunu belirterek, ‘‘Karaciğer hastalığına yol açan ve halk arasında sarılık mikropları olarak bilinen çok sayıda virüs bulunmaktadır. Hepatit B, hepatit C ve hepatit D virüsleri başlıca parenteral yol olarak bilinen damar yoluyla bulaşan virüslerdir. Bu virüsler daha nadir olarak cinsel ilişki ve enfekte olan gebelerden bebeklerine bulaşabilir. Hepatit A ve E virüsleri ise virüsün bulaştığı su ve yiyeceklerle yani fekal-oral yol ile bulaşmaktadır. Bu etkenler dışında tanımlanmış veya üzerinde yoğun araştırmaların devam ettiği birçok viral etken olmasına karşın hepatit A, B, C, D ve E en sık görülen, bilgi birikiminin en yoğun olduğu hepatit etkenleridir” dedi.

“HEPATİT VE HIV VİRÜSÜNÜN BİRLİKTE GÖRÜLDÜĞÜ HASTA SAYISI AZ DEĞİL”

Prof. Dr. Aygen, Hepatit ve HIV virüsünün tamamen farklı virüsler olduğunu kaydederek, “Ancak bulaşma yolları benzer olduğu için HIV virüsü ile hepatit B ve C virüslerinin birlikte enfeksiyonlarını görmek olasıdır. İki enfeksiyonun bir arada görülmesini etkileyen pek çok faktör vardır. Damar içi ilaç kullanan HIV enfeksiyonlu hastalarda hepatit C virüs sıklığı yüzde 72-95 arasındadır. Avrupa’da HIV enfeksiyonlu olguların yaklaşık yüzde 8’i hepatit B virüsü, yüzde 35’i ise hepatit C virüsü ile enfektedir. Ülkemizde ise HIV ile enfekte kişilerin yüzde 40’nın hepatit B virüsü ile karşılaştığı ve hastaların yüzde 4’ünde kronik hepatit B enfeksiyonu saptandığı bildirilmiştir” şeklinde konuştu.

HEPATİT C’NİN TEDAVİSİNDE DEVRİM

Prof. Dr. Bilgehan Aygen, kronik viral hepatitlerin erken tanı ve tedavisi ile bu enfeksiyona bağlı ölüm oranlarını azaltmanın mümkün olduğunu kaydederek, “Kronik hepatit B enfeksiyonunda ağız yoluyla kullanılan, etkinliği yüksek, yan etkileri az olan birçok tedavi seçeneği bulunmaktadır. İnterferon diye bilinen iğne tedavisi nadir hasta gruplarında tercih edilen tedavi şeklidir. Bu hastalığın ağız yoluyla verilen ilaçlarla tedavisini virüs kaybolana kadar devam ettirmek gerekir. Bu yıllarca, belki yaşam boyu tedavinin sürmesi anlamını taşır” dedi.

Prof. Dr. Aygen, son yıllarda hepatit tedavisindeki en önemli gelişmelerin hepatit C’nin tedavisinde olduğunu belirterek, şunları söyledi:

“Günümüzde tedavi süresini 6, hatta 3 aya indiren çok etkili tedavi seçenekleri bulunmaktadır. İnterferon tedavisi ile birlikte veya interferon içermeyen, hatta birkaç ilacın tek tablette birleştirildiği tedavi rejimleri mevcuttur. Bu yeni tedavi seçenekleri ile hem tedavi başarısı çok yüksektir hem de hastalar tarafından kolay tolere edilebilmektedir. Ne yazık ki ülkemizde bu seçeneklerden bazıları için Sağlık Bakanlığı’ndan onay alınmasına rağmen, geri ödeme koşulları netleştirilemediğinden kullanma şansımız bulunmamaktadır. Çok az sayıda hasta güncel tedavi seçeneklerine ya ücretlerini kendileri ödeyerek, ya da bazı uluslararası çalışmalara dahil edilme şansı bularak ulaşmaktadır. Ülkemizdeki en önemli sorun tedavi bekleyen hastaların daha önce defalarca tedavi alıp, yanıt vermeyen ve yeni tedavi seçenekleri dışında tedavi şansı olmayan ileri evre karaciğer hastaları olmasıdır. Acil olarak bu sorunun çözülmesi gerekmektedir.”

YENİ İLAÇLARLA TEDAVİ 100 BİN TL’Yİ BULUYOR

KLİMİK Başkanı Prof. Dr. Önder Ergönül, kronik hepatitin tedavisinde yeni çıkan ilaçlarla yeni bir çağa geçildiğini belirterek, “Kronik hepatit C’nin tedavisinde yeni çıkan birkaç ilaçla çok önemli bir çağa geçiyoruz. Yani kronik hepatit C’nin tedavisinde 20 sene önce yüzde 50 yarar görüyorken, şuanda 2-3 aylık tedavi sonucunda muazzam yararlar göreceğimize inanıyoruz. İlaçlar en az 100 bin liraya mal oluyor. Geri ödemesi sağlanırsa ilaçların ciddi yararı olacaktır. Geri ödemesinin dikkate alınacağını umuyorum. Gelişmiş ülkeler bunu yapabiliyorlar. Türkiye’nin de bunu yapabileceğini düşünüyoruz” dedi.

Prof. Dr. Önder Ergönül, hepatit B’nin aşılama sonrası ciddi bir şekilde azaldığına dikkat çekerek, “Türkiye’de her 100 kişiden 4’nde hepatit B taşıyıcılığı vardır. Bu rakam bölgeden bölgeye değişmekte. Güneydoğu’ya gittikçe yüzde 9’lara çıkmakta. Aile içi geçiş de olabileceği için özellikle sorun artabilmektedir. Kalabalık ailelerde ve birbirine çok yakın ilişkisi olan kişilerde artabilir. Risk altında olan kişilerin aşılanması çok önemli” diye konuştu.

‘‘BİZİ EN KORKUTAN ŞEY HASTANIN GECİKMİŞ OLMASI’’

Sempozyum Başkanı Doç. Dr. Neşe Demirtürk, viral hepatitte siroz ya da kanser gelişmişse tedavi şansının azaldığını belirterek, “Bir diğer konu bu hastalıkların, hastaları çok rahatsız edici önemli bir şikayete yol açmamaları. Hasta siroz ya da kanser gelişene kadar hafif halsizlik ve müphem karın ağrıları dışında hiçbir yakınma hissetmiyor. Bu nedenle de hastalık fark edilemeyebiliyor. Ya da bazen hastalık bilinse bile, hastalar belirgin şikayetleri olmadığı için tedaviden kaçabiliyor ya da takiplerine düzenli gelmeyebiliyorlar. Unutulmaması gereken önemli bir konu hastalığın karaciğeri etkileme derecesi ile şikayetlerin paralel olmaması. Hiçbir yakınması olmayan bir kronik hepatit hastası acilen tedaviye ihtiyacı olan bir karaciğer taşıyor olabilir’’ ifadelerini kullandı.

Mevcut tedavilerin yetersiz kaldığı, hastalığı ilerlemiş hastalarda tek seçeneğin karaciğer nakli olduğunu kaydeden Doç. Dr. Neşe Demirtürk, “Nakilden sonra da yeni karaciğerin tekrar enfekte olmaması için hastaların bir süre hepatit tedavileri alması gerekiyor. Avrupa ülkelerinde nakillerin önemli bir kısmında, yaklaşık yüzde 30’unda neden HCV’ye bağlı karaciğer yetmezliği iken, ülkemizde karaciğer nakillerinin en sık nedenini hepatit B’ye bağlı sirozlar oluşturuyor” dedi.

“ÖPMEKLE HEPATİT BULAŞMAZ”

Prof. Dr. Bilgehan Aygen, halkın hepatitle ilgili yeterli bilgi düzeyine sahip olmaması nedeni ile birçok yanlış inanış ve kabul edilemez tedavi şekillerinin olduğunu vurguladı. ‘‘Bunlardan en sık rastlananlar hepatit B enfeksiyonunun ilerleyerek hepatit C enfeksiyonuna döneceği, hepatitlerin bazı bitkisel ilaçlarla iyileşebileceği, viral hepatitlerin ırsi (genetik) geçişli hastalıklar olduğu, hepatit B ve C’nin yakınlarına sarılma, öpme, onlarla aynı mekanı kullanma, aynı sofrada yemek yeme gibi nedenlerle bulaşabileceği, bazı bölgelerimizde hastanın alnının usturayla veya jiletle kesilerek mikroptan kurtarılacağı, hepatit B aşısının sürekli tekrarlanması gerektiği, hepatit C’nin aşısının bulunduğu gibi inanışların yanı sıra yeni doğan sarılığının bulaşıcı sarılıklarla karıştırılması bu konuda verilebilecek başlıca örneklerdir. Bir diğer problem de işverenlerin bulaş yolları açısından bilgi sahibi olmadan hepatiti olan kişileri işe almamaları veya işten çıkarmalarıdır. Çalışan birçok hepatit hastası da aynı çalışma ortamındaki kişilere virüsü bulaştırma endişesi taşımaktadır.’’

Doç. Dr. Neşe Demirtürk ise, viral hepatit olduğunu öğrenen hastalarda panik hali ile karşılaştıklarını vurgulayarak, “Hasta bu bulaşıcı hastalığı nedeni ile toplumdan dışlanacağı endişesine kapılıyor. Ayrıca zaman zaman bazı iş yerlerinde viral hepatitli hastaların çalıştırılması konusunda endişeler doğuyor. Hepatit B ve C virüsleri sadece kan ve cinsel temasla, taşıyıcı annelerden de doğum öncesi ya da doğum sırasında bebeğe bulaşabilir. Bunun dışında solunum ya da temasla, yani günlük aktiviteler ve ortak eşya kullanımı ile bulaşmaz. Bu yüzden toplumsal alanlarda bulunma hiçbir sakınca doğurmaz. Hepatitli hastalar her alanda çalışabilir, hastalık nedeni ile bir kısıtlamaya gerek yoktur. Ayrıca hepatit B aşılaması bulaşı engelleyecek önemli bir korunma yoludur. Hepatit A ve E virüsleri ise daha çok mikropla kirlenmiş su ve yiyecekler aracılığı ile ağız yolu ile bulaşırlar. Zaman zaman su kaynaklı salgınlara rastlanabilir. Her iki etken de sadece akut hepatit yapar, kronik hastalık ve kanser etkeni değildirler” dedi.

Kaynak: İHA