“Zengin Oldik, Zengiin”

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Merhaba değerli okurlarım.
Uzunca bir aradan sonra tekrar bu sütunlarda sizlerle karşılaşmak çok güzel. Güzel olmasının sebebi sadece sizinle karşılaşmaktan dolayı değil. Benim yeni yazımın tamamlanıp burada yayınlanması da sebeplerden biri.
Biliyorum ki yazılarımı okurken bazen gıcık oluyorsunuz ve yarısında bırakasınız geliyor. Bir de beni düşünün. Yazarken gıcık olup kaç tane yarım bıraktığım yazım var. Neler çekiyorum. İyi tarafından bakıyorum ve bu yazılar beş-altı tane olduğunda birleştirip tek yazı olarak yayınlayabiliyorum. Ama siz okurken yarım bırakıp çıkarsanız o yazı orada uçup gidiyor. İyisi mi sonuna kadar sabredin. Yazımın sonunda daha önce duymadığınız, ya da yıllar öncesinde duyup da sonunu hatırlamadığınız bir fıkra bile çıkabilir. Kim bilir?
Bizde doktorundan hemşiresine, inşaatçısına kadar çeşitli sektörlerden çalışanlarımızın hayalinde batı ülkelerine kapağı atma hevesi vardır. Oralara daha yüksek ücretler ve daha iyi bir yaşam hayaliyle giderler.
İşte bizim Temel ile Cemal'de böyle bir hayal ile geçmiş zamanın birinde henüz yeni keşfedilmiş ve yeni yerleşimlerin başladığı Amerika'ya giden bir gemiye binerler. Yol boyunca da diğer yolcularla sohbetlerinde bu yeni kıtada hangi yolla para kazanılacağının sohbetini de yaparlar. Colorado bölgesinde Kızılderililerle büyük çatışmalar yaşanmaktadır ve her Kızılderili öldürüp kafa derisini getirene adedince dolar ödenmektedir.
Temel ile cemal uzun bir yolculuktan sonra Colorado bölgesine ulaşırlar. Dağlara çıkıp Kızılderili takibi yapmaya başlarlar. Ancak günlerce dolaştıkları halde bir tane bile Kızılderili ile karşılaşamazlar. Bir sabah Cemal uyanıp çadırından dışarı çıkar ki ne görsün? Yüze yakın Kızılderili çadırı kuşatmış. Cemal hemen çadırın içine geri dönüp Temel'i uyandırır.
-“Uyan Temel uyan! Zengin oldik, zengiin!



Kızılderili katliamları Amerikan tarihinin en onurlu(!) savaşıdır.



29 Kasım 1864'te Amerika'da büyük bir soykırım yaşandı. Sand Creek Soykırımı ya da Katliamı.
Albay John M. Chivington komutasındaki yaklaşık 700 ABD gönüllü askeri, Colorado Bölgesi'nin güneydoğusundaki Sand Creek boyunca yaklaşık 750 Cheyenne ve Arapaho Kızılderilisi'nden oluşan bir köye saldırdı.



Köydeki erkeklerin büyük çoğunluğu manda avındayken, milis birlikleri köye tüfekler ve obüs ateşiyle saldırdı. Köylülerin birçoğu ilk saldırıdan kaçmayı başardıysa da diğerleri yani savaşçı olmayan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar kaçmaya çalışırken askerlerin acımasızca sıktıkları kurşunlara yenik düştü.
Askerlerin saldırısından kaçmaya çalışan bazı kadın ve çocuklar kendilerini korumak için dere yatağının her iki tarafında çukurlar ve hendekler kazdı. Bazı yetişkin erkekler ise kamptan yanlarına almayı başardıkları silahlarla saldırıları durdurmaya çalıştı. Fakat, Sand Creek boyunca mevzilenen askerler karşı kıyılardan insanları tek tek vurdu.



8 saat boyunca birlikler, çoğunlukla kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 230 Cheyenne ve Arapaho insanı katledildi.
Soykırımın bir diğer boyutu ise bu olayın kendisinden çok daha ağırdı.
Kızılderili kökenli olmaktan başka suçu olmayan bu insanlar soykırıma uğramanın yanı sıra kafatası derilerinin de yüzülmesiyle büyük bir vahşetin kurbanı oldu.
3 gün sürdüğü tahmin edilen katliamın sonunda askerler, olay yerinden ayrılmadan önce ölülere vahşet uygulayarak oralarda dolaştı.
O yerleşim yeri komple katledilerek sonlandırıldı. Diğer kamplar ve Kızılderililer için de planlar yapıldı. Kendi topraklarında avcı-göçebe yaşayan Kızılderililerin en büyük ve temel besin kaynağı bizonlardı.
-“Bizonları öldürüp, yok edersek Kızılderilileri açlık ve sefalete mahkûm ederiz, çaresiz kalıp istediklerimizi yapmak zorunda kalırlar” diye düşündü beyaz katiller. Ve bunu da bunu yaptı.



Kanlı ve bitip tükenmek bilmeyen bir bizon katliamı başladı. Bizon türü neredeyse tamamen yok olma noktasına geldi. Böylece Kızılderililer gerçekten açlık ve yokluktan kırılmaya başladılar. Çaresizce beyaz adamın kendilerine biçtiği sefil hayata boyun eğdirildiler.
Bu barbarlık size muhtemelen tanıdık geldi. Günümüzde binlerce kat fazlasını yaptılar. İşin kötü yanı bu barbarlığa alıştılar. Onlara artık normal geliyor. Hayatın akışında gerekli bir organizasyona dönüştü bu katliamlar.
Önceleri güç gösterileriyle dünyayı susturdular. Ama artık susturamıyorlar. Kendi aralarındaki vicdanlı insanlar da artık susmuyor. Hem katliam yapıp hem de suçu başkalarına atma
devri de bitti. Artık her haber çok hızlı ve doğru bir şekilde yayılıyor. Katliam ve zulümler bütün dünyada zalimlerin ilmek ilmek beyinlere işlediği “İslam=Terörizm” algısını silip atıyor. Saldırılarda en yakınlarını kaybedenlerin inançlarına sahip çıkmaları, Allah'a tevekkül etmeleri dünyayı oldukça şaşırtıyor. Batı ülkelerinde İslam'ı araştıran ve Müslüman olanların sayısı da her geçen gün artıyor.
Aşağıdaki fotoğrafta iki Müslüman kadın namazlarını eda etmekteler. Onlara özenerek aynı hareketleri yapmaya gayret eden bir ABD'li öğrenci de yanlarında. Bu fotoğraf aslında kimin kazandığının belgesi durumunda.



Gazze unutulmamalı. Çocuklarımıza özellikle anlatılmalı. Ebu Ubeyde anlatılmalı. Kassam Tugaylarının, Hamas askerlerinin kahramanlık öykülerini çocuklarımıza sıkça anlatmalıyız.
Bu konularda çocuk kitapları yazılmalı. Ressamlar bu çocuk kitaplarını harika çizimlerle bezemeli. Bu kitaplar çocuklarımızın ellerinden düşmemeli. Onların hayal dünyalarına nakış nakış işlenmeli.
Gelelim haftanın fıkrasına. Diyeceksiniz ki yukarda anlatmıştın bir tane diye. Olsun. Bazen tek fıkra kafa açmıyor. İki tane gerekiyor. Beyin cerrahlarına döndüm. Onlar da kafa açıyor. Ama bir seferde işlemi tamamlıyorlar. Ben o kadar iyi değilim. İki, bazen de üç kerede sonuca anca ulaşabiliyorum. Beyin cerrahları açtıkları kafayı geri kapatıyorlar. Ben olduğu gibi bırakıyorum.
***
Temel inşaatta usta olarak çalışıyordu. İnşaatın dış cephesi yapılıyordu ve Temel de iskeledeydi.
Bir ara daha üst katta çalışan bir usta nasıl olduysa elinden keseri düşürdü. Keser daha alt katta çalışan Temel'in kulağına çarpıp aşağı düştü. Usta keserini almak için koşarak aşağı indi. Tam keseri alırken baktı ki keserin yanında bir de kulak duruyor. Kan içinde. Hemen herkese seslendi:
-”Heeeey! Burada bir kulak var. Kimin kulağı?”
Meraklılar hemen toplandı. Temel de aşağı inip merakla yaklaştı. Baktılar ki Temel'in kulağı yok. Kafasının kulak kısmı kan içinde kalmış.
-“Temel bu senin kulağın olmalı.”
Temel hemen reddetmiş.
-“Mumkünati yok, o kulak benum değil!”



-”Başka herkesin kulağı yerinde. Seninki yerinde değil ve kanıyor.” Diyerek ikna etmeye çalışmışlar. Temel ısrarlı:
-“Bu kulak benum değil. Benumkinde kalem takiliydi.”



Kalın sağlıcakla.