Yaklaşanı Vurmak Lazım!

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Beyaz adam Kızılderili bölgesi yakınlarında bir araziye yerleşir. Yaz ayları çevreyi ve insanları tanımakla geçer. Sonbahar gelip çattığında “Buralarda kış nasıl geçer? Çok soğuk olur mu acaba?” korkusu başlar. Bir miktar odun kesip evin duvarına çatı altına istifler.
-“Kışın nasıl geçeceğini bilse bilse buranın yerlileri bilir” diyerek yakınlardan geçmekte olan bir Kızılderili'yi yanına çağırır. Ona:
-“Buralarda bu sene kış soğuk olacak mı?” diye sorar. Kızılderili etrafını inceler. Sağa sola bakınıp:
-“Evet. Kış soğuk!” der ve uzaklaşır. Beyaz adam mesajı almıştır. Hemen daha fazla odun keser. Odunları istiflediği duvarda odunlar çatıya değecek kadar yükselmiştir. Bir Kızılderili daha görür. Bilgi garanti olsun diye ona da sorar:
-“Bu kış soğuk mu olacak?” O Kızılderili de etrafını inceler. Sağa sola bakınır ve:
-“Evet bu kış çok soğuk geçmek var!”
Beyaz adamı telaş basmıştır. Gider ormandan daha fazla ağaç kesip hepsini doğrar. Evin kapı yanlarını, ahırın önlerini, her boşluğu odunla doldurur. Nefes nefese odun doğrarken yaşlı bir Kızılderili eve yaklaşıp bunu seyreder. Kızılderili'yi fark eden beyaz adam ona da sorar:
-“Kış çok mu soğuk geçecek söyle?”
Yaşlı Kızılderili:
-“Bu kış hiç olmadığı kadar geçecek soğuk. Çooook soğuk”
-“Bunu nasıl bilebiliyorsunuz? Bana da anlatır mısın?”
Kızılderili istiflenen odunları göstererek:
-“Beyaz adam çok odun kesmek, kış çoook soğuk geçmek!”
***
Merhaba değerli okurlarım. Geçen hafta yazamadım. Başıma gelebilecek en güzel olay gelmişti. İkiz torunlarım yanıma gelmişlerdi. Onlarla boğuşmak, oynamak ve eğlenmek varken yazı yazıp sizin başınızı ağrıtmaya gerek duymadım. O görevi bu hafta yapayım dedim.
Hani iki erkek çocuktan sonra kızları doğan babaya kızı iki yaşına ulaştığında sormuşlar:
-“İki erkek çocuktan sonra kız çocuğu nasıl bir duygu?” Diye.
-“Biz bu kızı bulana kadar evde hayvan besliyormuşuz” diye cevap vermiş.
Torunların ikisi de erkek olunca birbirleriyle yarışıp düz duvara tırmanıyorlar. Bir ara çok bunalıp şakavari olarak oğluma:
-“Bunları biraz da doğal ortamlarına salmak mı lazım?” Diye bile sordum.
Çocuklar kız ya da erkek iyi yetiştirilmeli. Sanat yan ceplerinde durmalı.
Padişahın biri bir köyden geçerken çok güzel bir kız görmüş. Hemen sadrazamı, veziri gönderip kızı babasından istetmiş. Kızın babası:
-“Sizin padişahınız ne iş bilir?”
-“Padişahtır. Ülkeyi yönetir.”
-“Onu o makama gelen herkes üç aşağı beş yukarı yapar. Onu sormuyorum. Sanatı nedir? Bir sanatı yoksa ona kız falan vermem!” der ve heyeti geri çevirir.
Durum padişaha iletilir. İlla o kızla evlenmek isteyen padişah araştırır. En kolay sanat nedir diye. O zamanlar halı kilim dokumayı öğrenmek kolay. Hemen her yerde tezgahlar ve ustalar var. Halı sanatını öğrenmeye karar verir. Ve bir-iki ayda o işi öğrenir. Elçilerini tekrar gönderir. Artık padişahın bir sanat bildiğini öğrenen kız babası kızını padişaha vermeyi kabul eder. Düğünler yapılır. Yemekler ikram edilir. Herkes memnun.
Aradan birkaç ay geçer ki yan taraftaki komşu ülke ile savaş çıkar. Padişah ordusuyla savaşa gider. Lakin ordu yenilir. Birçok askerle beraber padişah da esir düşer. Askerlerle aynı zırhı giydiği için düşman bunun padişah olduğunu bilemez.
Esirlere birkaç gün yemek veren galip devlet, bakar ki bunları haybeye yedirip içirse bütçe tükenecek. Geri gönderse bunlar güçlenip tekrar kendi üzerlerine gelecek. Hepsini çalıştırmaya karar verir.
-“Herkes kendi bildiği işi, sanatı yapacak” diyerek herkese iş başı yaptırır. Padişah da “Ben halı dokumayı bilirim” deyince onu da halı tezgahının başına geçirirler.



Padişah dokuduğu her halının kenarına küçük bir padişahlık emaresini (bugünkü ismiyle Logosunu) işlermiş. Bu halılardan bazıları bir şekilde kendi ülkesine ulaştığında emare fark edilmiş. Saraya bilgi ulaşmış. Anlamışlar ki padişahları savaşta ölmemiş. Komşu ülkede esir. Hemen güçlü bir ordu hazırlayıp ani bir baskınla padişahlarını ve diğer esir askerlerini kurtarmışlar.
Yani gelecekte mesleği ne olursa olsun her çocuğun sanatı olmalı. Her şeyi değil bir şeyi iyi bilmesi lazım.
Üç hafta önce karikatürist Kasım Hocam Araştırma Kültür Vakfı'nda çocuklara karikatür dersleri vermeye başlamıştı. Çok da verimli geçmiş bu üç hafta.





3. Hafta diğer haftalarda gelen 2 kız çocuk gelmeyince ailesine mesaj atmış:
-“Çocuklar çok başarılıydı. Bu hafta gelmediler. Bir sıkıntı mı var?” diye. Annesi cevap yazmış:
-“Gelemedik Kasım abi biz bugün kızları okçuluk kursuna yazdırdık. Eskiden beri çok istiyorlardı. Maalesef aynı saatlere rast geldi. Eğer saatini değiştirebilirsek haftaya gelicez inşallah”
Çocuk yetiştirmek de bir sanattır. Ama bir oraya bir buraya, bir de şunu deneyelim derken karman çorman bir çocuk beyni sizi bekliyor olabilir. Kasım hocam hemen cevap yazıp konuyu kapatmış:
-“Kız çocukları için okçuluk elbette daha iyidir. İleride yaklaşanı vururlar. Babalarına ihtiyaç duymazlar”
***
Bir oradan bir buradan derken geldik yazımızın sonuna. Âdettendir diye her yazının sonunda fıkra bekliyorsunuz tabi. Her şeyi devletten beklemeyin. Araştırın, bulun, okuyun ve gülün. Çok beğendiklerinizi bana da gönderin yayınlayalım.
Yok öyle “Armut piş, ağzıma düş”
Kalın sağlıcakla.