Paşam Gönderdi. İçilecek!

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Merhaba değerli okurlarım.
Temel konuşma yapmaya hazırlanıyormuş, kürsüye çıkmış bakmış ki özenle hazırladığı konuşma metni yanında yok. Dönmüş topluluğa:
-“Buraya çıkarken konuşmamı bir Allah biliyordu bir ben, şimdi artık sadece Allah biliyor”
Makaleme başlarken hafta boyunca aldığım notlar vardı. Hepsi harika konular, olaylar. Ancak yazıya başladığımda notları yanıma almadığımı fark ettim. İşimiz Temel'in işine döndü. Allah size sabırlar versin.
***
Yatırıldığı akıl hastanesinde ölü olduğuna inanan, bu nedenle de yemek yemeyen ve hiç bir yaşamsal faaliyete katılmayan bir akıl hastası, tüm uzman psikiyatristlerce girişilen her çabaya rağmen, ölü olmadığı konusunda bir türlü ikna edilememiş.
Hastanın bu kararından vazgeçmeyeceğini anlayan ve tedavisini üstlenen psikiyatristlerden biri, sonunda hastaya, ölülerin kanlarının kanayıp kanamayacağına dair bir soru yöneltir. Hasta
-'Tabii ki kanamaz, çünkü, ölülerin tüm hayat fonksiyonları durmuştur' der.
Bunun üzerine psikiyatrist, bir iğne alıp hastanın parmağına batırır. Bir müddet şaşkınlıkla parmağına bakan ve parmağından kan fışkırdığını gören hastanın tepkisi ilginçtir:
-'Lanet olsun! Ölülerde de kanarmış.' Abraham Maslow.
'Hiç kimse görmek istemeyen kadar kör, duymak istemeyen kadar sağır olamaz.'
Türkiye'mizde öyle bir kesim var ki, doğruları araştırmak yerine, taraftarı olduğu kesimden gelen her bilgiyi yalan olduğu ayan beyan ortada olsa da doğru olarak kabullenip beğeniyor ve paylaşıyor.

1938 yılında vefat eden “Atatürk'ün 1939 yılında zeytin kanununu çıkarttığı”nı TBMM kürsüsünden söyleyen zata orada grup toplantısında bulunanların hiçbirinin düzeltmeye gitmemiş olması, hatta bunu alkışlamaları, sonrasında “dil sürçmesi” bile diyemeyen bir kesimden bahsediyoruz.
Adamın biri Sosyal Medyada aynen şöyle yazmış;
-'Atam 1930 yılında çiftçiye bedava mazot dağıttı' Bravo. Şak,şak,şak. Alkışlar, alkışlar… “İşte Atamın farklılığı” diyerek de binlerce kişi de paylaşmış.
Peki. Tamam. Diyelim ki verdi. Bir kişi de çıkıp:
-'Yav arkadaş bu çiftçi mazotu alıp öküze mi veriyordu?' diye sormaz mı?

Öyle ya... O dönemde savaştan yeni çıkmış fukara çiftçide traktör mü vardı? Varlık vergisi diye öküzüne bile CHP çöküp el koymuş. Öküzü yok! Kara sabana bile adam koşuyorlardı.
1940 yılında yapılan sayımda Türkiye'de 1000 adet traktör vardı. 1930 yılında Türkiye'de traktör sayısı da muhtemelen taş çatlasa 20'yi geçmiyordu. Bu traktörler de çiftçide değil malum kesimde ve devlette idi.
Düşünme yetisi sıfır, Her poha bodoslama atlayan, kandırılmaya hazır at gözlüklü bir kitle var. Önlerine ne konsa yiyor. On binlerce beğeni ve paylaşım alıyor.
Gerçekten acınası bir durum.
***
Sokak röportajları çok popüler son zamanlarda. Bunlardan birinde röportajcı vatandaşa tuzak bir soru soruyor. Dayı uyanık. Tepkisini koyuyor:
-“Bu senin yaptığın devlet düşmanlığı. Ya git yaa. Kelime oyunları yapma! Ben seni tanıyom! Ben senin sülaleni tanıyorum” deyince Röportajcı pis pis sırıtarak:
-“Kimlerdenim ben?” diye sorar. Gitmekte olan dayı dönüp:
-“Mustafa Kemal var ya! Çok doğru söylemiş. Geldikleri gibi giderler demiş ya; Yunan gitmiş ama itini, piçini, puştunu bırakıp da gitmiş”

Bu taife maalesef böyle. Diyeceksiniz ki Ersoy siyaset yapmazdın. Ama karşı tarafa atıp tutuyorsun. Lafla olmaz bu. İspatla. Küçük ama bariz bir ispat:
Her fırsatta “Yunan'ı denize dökme edebiyatı yaparlarken Çanakkale'de ve Kadıköy Belediyesi'nin düzenlediği etkinlikte Yunan milli dansı olan Sirtaki ile kutlama yaptılar.

***
Bu hafta bir şeylere dokunmam gerektiğini hissettim. Osmanlı'nın yıkılmasına sebep olan Sultan Abdülhamid Han'a yapılan darbenin tekrarını yapmak istediklerini bir siyasi parti genel başkanı bağıra bağıra söyleyince merak ettim. Bu genel başkan Sultan Abdülhamid Han'a darbe yaparak Osmanlı Devletinin yıkımını başlatan (İçlerinde Yahudi, Rum, ermeni vs. olan ama hiç Türk olmayan) o 5 Masondan hangisinin torunu? Veya hangisinin rolünü üstlendi ve bunu meclis çatısı altında Devletin başındaki insana tehditler savurarak söyledi?
Devlete karşı bu tehditleri yapmaya cesaret edenler olabiliyorsa Ersoy Baba da elbette konulara dalmak zorundadır.
***
Sizi güzel bir fıkra ile neşelendirerek makalemi bitiriyorum.
Padişahın biri avlanmaya çıkmış. Şuradan, buradan derken birlikte yola çıktığı adamlarından kopmuş. Biraz da karnı acıkmış. Dönme hazırlığı yaparken bakmış bir han. Hana girmiş. Hancı padişahı görünce eli ayağına dolanmış.
-“Bu..Buyrun pa.. Padişahım. E.. emredin”
-“Hancı, karnım çok aç. Ne yemeklerin var getir bakalım”
Hancı mahcup bir şekilde:
-“Padişahım, yemeklerim tamamen bitti. Ama 3 tane yumurtam var. Arzu ederseniz hemen güzel bir şekilde tavalarım.”
Padişah tavalanmış üç yumurta ile yetinerek karnını doyurur. Kalkarken hancıya borcunu sorar. Hancı ezile büzüle:
-“Borcunuz 3 altın efendim” der. Padişah 3 yumurtaya 3 altın istenmesine fazlasıyla şaşırır:
-“3 yumurtaya 3 altın çok değil mi? Buralarda yumurta az mı bulunuyor?”
Hancı boynunu bükmüş ve:
-“Hayır efendim. Padişah az bulunuyor”
***
Kalın sağlıcakla