Güççücük Hainlerimiz Oldu!

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Neler kaçırmışız neler?
Bizimkiler canlarını dişlerine takmış, her evden şehitler gaziler vermiş, varını yoğunu seferber edip vatanı kurtardıktan sonra tarlada iş yorgunluğundan kenardaki tek ağacın altında gölgede dinlenirken '200 bin' Yahudi, '800 bin' Ermeni'ye kimsenin ruhu duymadan isim soy isimleri Türkçe'ye çevrilerek Türk kimliği verildi. Bunlar önemli ve kilit noktalara yerleştirildi. Ticaret yapanların önü açıldı. Devlet himayesinde tekelleşmeleri sağlandı. Rakipleri olan (gerçekten) Türk ve Müslümanlara ait firmalar bir şekilde ezilerek küçük kalmaları sağlandı.



Bir kısmı Milletvekili yapıldı. Bu Ermeni ve Yahudilerin dişilerinin itirazları ve hırsları sebebiyle kadınlara da seçilme hakkı verilip 18 tanesi milletvekili yapıldı. Zaten tamamı da 18 kadındı. 19.su olmadı. Olsaydı inanın bir de Fransız bulup ismini Türk ismi ile değiştirip onu da milletvekili yaparlardı. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi derken yanlış anlamayın. Halk seçmiyor. Onlar belli makamlar tarafından tercih ediliyor, adaylıkları onaylanıyor ve sadece o kadarı seçim sandığında halk tarafından oylanıyor. Oylanıyor derken bunu da yanlış anlamayın. Oylanıp seçilecekler zaten miktarı kadar yazılı. Ne fazla, ne eksik. Açıkta, görevlilerin gözü önünde evet mührünü basmak zorundasın. Boş pusula, ya da farklı bir karalama yaparsan tarlanın kenarındaki ağacın gölgesini özletirler adama.

Hani “Gençliğe hitabesinde” yazıyor ya: “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” Olabilir'i fazla. Adeta olmuş.

Nereden mi anladım:
1928 yılında bu malum milletvekilleri zamanın hükümetinin emriyle bir komisyon kurar ve bazı kararlar alırlar. Sen misin “Allah Allah!” Diyerek kurtuluş savaşı yapıp bağımsız ve özgür olacağını zanneden! Önce “Allah” kelimesi yasaklanır.

“Tanrı” deyin derler. Otobüslerde, kamyonlarda bile “Allah korusun” yerine

“Tanrı korusun” yazılır.

Komisyonun aldığı kararlar enteresandır:
 Camilere ayakkabı ile girilecek. Yerde değil uzun tahta kanepelerde ibadet yapılacak. Kiliselerde öyle. Camilerde neden olmasın. Onlar öyle yapıyorlarsa muhteşem gavurların bir bildiği vardır. Bizim de bu muhasır medeniyetlerinin en azından oturma seviyesine çıkmamız şarttır!
 Camilere enstrümanlar konacak ve ibadetler müzik eşliğinde yapılacaktır. Muhtemelen enstrüman olarak da Kilise Orgu en uygun olanıdır. Farklı arayışlarla zaman kaybedilmemeli. Aptallar deneye deneye öğrenir. Milletvekillerimiz akıllı(!)
 Cuma namazları Pazar gününe hatta sabah 09:00'a alınacaktır. Bütün Hristiyan alemi Pazar günü saat 09:00'da toplanıp ibadet ediyorlardı. (Haşa) Tanrı'yı 2 ayrı günde meşgul etmenin gereği yoktu!
 Kur'an-i Kerim'in büyük bir kısmı kaldırılıp Atatürk'ün söylev ve demeçlerinin kullanılması ve yoğunlukla ibadetlerde bu bölümlerin okunması kararı bile çıkmıştı. Bunlar o malum komisyon tarafından alınan kararlar. Biliyor musunuz ki; Süleymaniye Camii'nde Cuma hutbesinde smokin, frak ve papyonlu olarak hutbe bile okundu. Hutbede okunan Kur'an ayetleri Fransızcaya çevrilmiş Kur'an-i Kerimden Türkçeye çevrilerek okunmuştur. “Çorbanın suyunun suyu” Fransızları çeviri yaparken İncil'deki alışkanlıklarıyla neleri değiştirip yazdıklarını bilmiyoruz. Bir de bunu malum kesimin Fransızcadan Türkçe 'ye çevirdiklerini göz önüne alırsak durumu daha iyi anlarsınız. Bütün bunları Fatih Camii'nde okunarak başlatılan Türkçe ezan takip etmişti.

Bütün bunlar devlet arşivlerinde mevcut gerçeklerdendir. Daha ötesi de vardır. Ama bu Ersoy Baba makalesi ile anlatılacak kadar sığ değil. Fındık kabuğunu doldurmayan konulardan Türkiye'nin üzerine yığılmış bu alçaklıklara dalış yaptık. Onlar cehennemin odunu olarak hak ettikleri yerdeler. Ancak ihanetler artık onların nesilleri tarafından devam ettiriliyor. Ve yakın çevremize kadar sızmış olduklarından bu sızıntıyı yalayan, nemalanmaya çalışan düne kadar “abi, abla” dediklerimiz tarafından da devam ettiriliyor. Bir masanın etrafındaki güççücük adamların “Vatan, Millet” diyerek kurdukları partilerde görev alan bu abilerin ve ablaların Türkiye düşmanı; eli kanlı katillerin sivil temsilcilerinin ayaklarını
yaladıkça, el eteklerini öptüklerini duydukça da içim cız ediyor. Bilmesi gerekenler bilsin ki tarlanın kenarındaki tek ağacın altında oturup her şeyin olup bitmesini beklemeyecek çok büyük bir kitle var.

Güççücük adamları çöpe atalım ki biz ve nesillerimiz sağlıcakla kalabilelim.

Kalın sağlıcakla.