Bırakın Yemeği, Çay Bile Ismarlamazdı

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Ankara'nın kelli felli esnaflarından Kayserili bir abimiz vardı. Atilla. Atilla abimiz bir seyahat sırasında kaza geçirdi. Aracı 7 takla attı. Kelli felli esnaflardan olduğu için aracı da kelli felliydi. 7 takla atmasına rağmen içindekilerin burnu bile kanamamıştı. Sadece Atilla abinin pencereden dışarı sarkıtarak gezdirdiği kolu birkaç yerinden kırılmıştı.
Aylar süren tedavi sürecinde kolunda 4-5 ameliyat gerçekleştirildi. Zaman zaman bu ameliyatlarda kan lazım olduğunda da kan grubu uyduğundan dolayı Siteler esnafından arkadaşı Laz Yalçın hemen kan vermeye koşardı. Ameliyatların faydası da oldu. Kolu biraz çarpık kalmış olsa da, işlevlerini yerine getirebiliyor, parmaklarını kullanabiliyordu.

Bir akşam Laz Yalçın'ı tanımadığı bir numara aradı. Yalçın telefonu açtı. Karşıdaki birkaç kelimeden sonra onun Laz yalçın olduğunu anladığında minnetle:
-“Atilla kardeşimize kan vermişsiniz. Çok teşekkürler. Sağ olun var olun.” Deyip telefonu kapatmış.
Ertesi akşam bir başkası başka bir telefondan arayıp, aynı şekilde:
-“Yalçın Bey, Atilla beyin ameliyatında kan verdiğiniz için çok teşekkürler. Allah sizden razı olsun.”
Bu aramalar 3-5 gün sürmüş. Her seferinde bir başkası arıyor ve “verilen kan” için çok çok teşekkür ediyorlarmış. Son aramada artık Yalçın'da şiraze kaymış. Arayanı sıkıştırmış:
-“Nedir bu arkadaş? Her gün biri arıyor ve kan verdiğim için teşekkür ediyor. Kimsiniz? Neden böyle aramaya ihtiyaç duyuyorsunuz? Anlat hele!”
-“Sinirlenmeyin Yalçın Bey. Biz samimiyetle teşekkür ediyoruz verdiğiniz kandan dolayı. Bu Kayserili Atilla ile hemen her akşam birlikte olur bir şeyler yer, sohbet-muhabbet ederdik. Ama buna tövbe billah yemek parası ödettiremezdik. Bir kere olsun yemek ısmarlamışlığı yoktur. Bırakın yemeği, çay bile ısmarlamaz. Hep bize çakar hesabı. Çok zorladığımızda da kendi yediğinin parasını atar masaya, o kadar.”
-“Atilla abi bu. Öyledir. Biliyoruz”
-“Öyleydi. Ama siz kan verdiniz ya. Ondan sonra Atilla'nın Kayseriliği bozuldu. Artık ne zaman yemek yesek hemen “Bendensiniz arkadaşlar” deyip hesabı ödüyor. Kimseye para harcatmıyor. Bu nedenle her seferinde sizi arayıp teşekkür etmek boynumuzun borcudur. Sağ olun, var olun.”
Kayseriliye sormuşlar “çay mı içersiniz kahve mi?” Kayserilinin cevabı “çayı şimdi içelim de kahveyi de yemekten sonra içeriz.” Olmuş.

Kayserilerle başladık makaleye. Anlatıldığında “abartıyorlar” diyordum. Denk geldiğimde de “Birkaç taneden biri, o da bana denk geldi” diye içimden geçiriyordum. Diğer yönleri bir yana bir Kayserilinin misafiri olmuşsanız gerçekten çok şanslı ve kısmetlisiniz. Onların misafirperverliğini, cömertliğini bi onlarda bir de Şanlıurfalılarda bulabilirsiniz. Her ikisinde de ağırlandım, oradan biliyorum. Ama Kayserililerin anlatılacak özellikleri her yerden daha fazladır. Bu da gerçek.
Kayserililer ticarete yatkındır. Ama ne biri, ne de ikisi. Benim tanıdıklarımın büyük çoğunluğu çok acayip tüccar. Fazla açıkgöz.
Kayserinin önemli esnaflarıyla bir toplantı sırasında sohbet etmiştik. Onlardan biri gençken babasından gizli mobilet almış. Babası duysa kızacak. Duyurmadan arada bir sürüyor. Ama benzin için de para lazım. Bayağı da yakıyor mobilet. O aralar da babası yeni bir araba almış. Atilla abininki gibi kelli felli bir araba. Bu genç arkadaş da “arabayı yıkayım, sileyim” ayaklarıyla anahtarı alıp aracın deposundan hortumla mobilete koymak için benzin çekmiş. Bu birkaç hafta böyle devam etmiş. Bir gün baba eve arabasız gelmiş.
-“Baba araba nerede?”
-“Yahu bu arabaya benzin dayanmıyor. Çok yakmaya başladı. Servisine verdim. Bakacaklar”
“Tabiatıynan arabada bir şey bulamamışlar. Babam ertesi gün arabayı servisten çıkardı. Bir hafta daha kullandı. Ben de deposundan benzin çekmeye devam ettim. Baba işe giderdi. Ben Gayseri sokaklarında mobiletle tur atardım. Bir hafta sonra babam yepyeni arabasını sattı. Ben de çok vicdan azabı çekmeme rağmen gerçeği kendisine hiçbir zaman söyleyemedim. İlk defa kaç yıl sonra burada anlatıyorum.” Demişti.
Bazı illerin, ilçelerin enteresan ünvanları vardır. Oralı biriyle tanışınca peşin hükümle davranır gardınızı ona göre alırsınız.
Geçen yıl Ankara'da yeğenime bir işyeri kiralamak için yer arıyoruz. Önümüze bir bina çıktı. Kaba inşaatı bitmiş. Ama ince işler devam ediyor. Arka sokaklarda. Ama yeğenimin işini görebilecek durumda. 10-15 bin civarında aylık kira istenebilecek, ama asla 20 bin istenmeyecek bir binaydı. Mal sahibi içerdeymiş. Binayı gezdirdi. İş kirayı öğrenmeye geldi. Sorduk. Mal sahibi bir bize baktı, bir binaya baktı. 40 Bin dedi. O rakama ana caddede bunun iki katı yer veriyorlar. Ama adam arka sokaklarda bu rakamı söyleyince ben kendimi tutamadım ve:
-“Ağa sen Geredeli misin?” Diye nokta atışı yaptım. Adam:
-“Hee. Daha önce tanışmış mıydık? Nerden bildin?”
Geredelilerden büyük kazıklar yeme aşamasına kadar gelip her seferinde direkten dönmüş biriyim. Kazıklama hevesleri olmadan normal ticaret yapmak akıllarından geçmez. Onları iyi tanıdım.
Bizde bir Kayserili Mustafa abimiz vardı. Allah rahmet eylesin. Onun sözünü hiç unutmam:
-“Deliler çeşit çeşittir. “Deli, zırdeli, Niğdeli, Geredeli. En tehlikelisi Geredelidir.” Derdi. Sözüm meclisten dışarı ama halk arasında benzer deyimler ve önyargılar maalesef çokça var. 2 haftadır geçerli mazeretlerimle yazılarımı yazamamış biri olarak hemen bana saldırmayın. Ben pek ön yargılı değilimdir. Ön yargılı davrandıklarımın da suçlusu ben değilim. Suç varsa oralardan çıkıp bu ön yargılara sebep olanların suçu. Kızacaksanız fazla açıkgöz ve aç hemşerilerinize kızın.
Kalın sağlıcakla…