İSTANBUL SEÇİMİ VE ABD

Mehmet Orhan

Mehmet Orhan

Herkes İstanbul seçimlerini konuşuyor.
Aslında konuşulacak hiçbir şey yok. Herkes hukukun vereceği karara saygılı olursa bu iş aklı selimle sonuçlanır. Hem Ak Parti hem de CHP, toplumu gerecek açıklamalardan ziyade herkese hukuku işaret etmeli. Nihai karar mekanizması olarak YSK bu işi sonucu bağlayacak. Ne karar verirse versin herkes bu karara saygı duymalı.
Seçimler kadar, belki daha da önemli olan Türkiye`nin ABD tarafından sürekli köşeye sıkıştırılmak istenmesi.
Amerika gittikçe haddini aşıyor.
Gün geçmiyor ki, bir bahane ile Türkiye`ye tehdit yağdırmasınlar. Son aylardaki tehdit konusu malum. S-400`ler üzerinden F-35 üzerinden Türkiye`yi köşeye sıkıştırmaya çalışıyor.
ABD`nin Türkiye`ye yaptığı ya da yapmaya çalıştığı kelimenin tam anlamıyla diplomatik namussuzluktur. Türkiye`nin ihtiyacı olduğu dönemde parasıyla almak istediği Patriot`ları vermeyeceksin, sonra da “Nasıl Rusya`dan S-400 alırsın” diye bas bas bağıracaksın. İşin komik yanı, S-400 anlaşması sonuçlandıktan sonra, “Vazgeç sana Patriot vereyim” demesi.
Cumhurbaşkanı, Trump`ı tam da Anadolu ağzıyla tanımladı: “Ali kıran baş kesen”.
Bu söz Anadolu`da 19`ncu yüzyılın sonlarına kadar yaygın olarak kullanılan, “Yaş kesen baş keser” sözünden günümüze bir yansımadır. Sonraları bu söz, külhanbeylik taslayanlara karşı kullanılmaya başlanmış. Daha çok da haksız yere efelik taslayanlara. İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan da Trump`a, dolayısıyla Amerika`nın egemen güçlerine diyor ki; “Ali kıran baş kesen misin? Tanımıyorum senin sahte külhanbeyliğini”.
Bazıları, “Tanısan ne olar tanımasan ne olur. ABD bildiğini okumaya devam ediyor.”
Peki ne yapılmalı?
ABD`nin dünyanın geri kalanına “Maraba” muamelesini kabul mu etmeliyiz?
“Eyvallah” mı demeliyiz?
Köprünün bir ucunda ABD diğer ucunda İsrail, ne zaman köprüyü havaya uçuracaklarını çaresiz bekleyip, bu iki zalimin Deli Dumrul oynamasına rıza mı göstereceğiz?
Sonuç alınsa da alınmasa da ABD ve İsrail`in posta konulmaz kabadayılar olmadıkları anlaşılmıştır.
Cumhurbaşkanı`nın tavrı işte bu noktada önemlidir.
İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra kurdukları yeni dünya düzeninde kimseye söz hakkı tanımayan ABD, bu devranın ilelebet böyle gitmeyeceğini bilmelidir. Sihirli zincirleri bir yerde kopacak ve halkalar birer birer benliklerine kavuşacaktır.
Sudan`daki darbeyi ABD`den bağımsız düşünebilir miyiz?
27 Mayıs`ı, 12 Eylül`ü ABD`siz düşünemeyeceğimiz gibi.
Bir gün Sudan`ın yakın tarihini yazanlar da, darbenin ardından ABD`de, “Sudan`da bizim çocuklar başardı” dediklerini de not edeceklerdir mutlaka.
Türkiye S-400 konusunda geri adım atmıyor.
ABD de bedel ödetmeye kararlı olduğunu her seferinde açıklıyor. Bu bedel ne olabilir?
Türkiye`nin ekonomisi ile oynamaları ilk akla gelen.
Peki ne yapacağız? Oturup bekleyecek miyiz?
Elbette hayır. Anlaşıldı ki, ABD ve diğer Türkiye düşmanları ilk olarak ekonomiyi hedef alıyor.
Öyleyse öncelikli hedef ekonomiyi kırılgan olmaktan çıkarmak. Çünkü sokaktaki insanın ekonomisi bozulduğunda, diğer önemli konulara odaklanamıyor.
Sonuçta Türkiye büyük bir ülke, mutlaka her saldırıya bir karşı hamlesi olacaktır, olmalıdır da.
Aklı selimle bu mücadele sürdürülmek zorunda. Aksi halde başa dönülürse, Türkiye bir yıl, on yıl değil, yüz yıl daha kaybedecektir.