Hanut Ve Hanutçu Ne Demektir? (Hanutçular)
Almanya Fransızca Hollywood Ayasofya Kapalıçarşı Dizisi
Bu da bir meslek olarak kabul edilirse, bu işin adı ' hanut ' oluyor, bu mesleğe de hanutçuluk deniyor.Yolu Sultanahmet'e düşen herkes saçları jölenin ağırlığı altında ezilen ve güneş gözlükleri altından turistleri kesen 'o' gençlere aşinadır.Onlar Sultanahmet'in demirbaşlarıdır.Gözlerine kestirdikleri bir turistin yanına yaklaşır, gülümser ve ' hello my friend ' derler, arkası gelir.
Eğer sabırlıysanız -ya da gazeteci- gözlemleriniz sonucunda bu turist radarlarının sadece İngilizce değil, İtalyanca, İspanyolca, Almanca filan da konuşabildiklerini görürsünüz.Sakın ola bu arkadaşların Sultanahmet ' bodyguard ' ları veya turizm gönüllüleri olduklarını sanmayın.Tarihi mekanların bu sadık müdavimlerine piyasa tabiri ile ' hanutçu ' deniyor, amaçları kazanmak; ama bu kazanımın konusu tarih bilinci filan değil tabii ki...
Bu mesleğin ' modern ' literatürdeki karşılığı nedir bilemiyoruz; ama yaygın tabirle hanutçu, meydanda yakaladığı turistle hoşbeş ederek onu belli dükkanlardaki malları görmeye ikna eden kişiye deniyor.Görülmesi istenen mal genel olarak ' halı ' oluyor. Hanutçu, getirdiği turist alışveriş yaparsa dükkan sahibinden satılan malın değeri oranında bir komisyon alıyor.
İşin ilginç yanı keskin gözleri ile meydanın dört bir yanını kolaçan eden bu zıpkın delikanlıların ortaokulu bile bitirmemiş olmalarına rağmen yedi sekiz dili nasıl konuşabildikleri?Fakat sakın ola ki, ne diye o kadar dershaneye para veriyorum, gideyim ben de hanutçuluk yapayım, hem dil öğrenirim hem de biraz para kazanırım gibi bir hırsa kapılmayın.
Bu işin pirlerinden öğrendiğimiz kadarıyla, hanutçuluk yapıp da bir yere gelebilen kişi sayısı son derece az.Güneydoğu ' dan ve Doğu ' dan çocuk yaşta gelen ve ihtiyaç yüzünden bu işe başlayanların çoğu elenip gidiyor, ancak güçlü olanlar ayakta kalıyor. Hanutçuluk, sosyal Darwinizm denilen şeyin bütün acımasızlığıyla işlediği, büyük balığın küçük balığı yuttuğu bir arena.
Hanut deyince Sultanahmet ' in yolu gösteriliyor, hanutçu deyince de Faruk Sönmez ' in adı telaffuz ediliyor hemen.1975 yılında daha 9 yaşında iken Van ' dan gelir gelmez kendini Sultanahmet Meydanı ' nda kartpostal satarken bulduğunu söylüyor Sönmez.İlkokul yüzü görmeyen Sönmez, kartpostal satmaya çabalarken İngilizcesini geliştirmeye başlamış. Şimdi halıcı cenneti olan Sultanahmet Camii arkasında Arasta Çarşısı ' nda harabe durumda ve civarda da sadece üç halıcı dükkanı varmış. Hanutçuluğa 1980 ' de başlamış.
Halı soran bir turisti bir halıcı dükkanına bırakmış ve o zamanın parasıyla iyi bir meblağ olan 3.000 TL ' yi kazanınca bu onun mesleği olmuş. 1986 yılında Arasta Çarşısı ' nda Van Halıcılığı açtıktan sonra işleri iyice büyütmüş. İşleri büyütmenin yolu haliyle turistleri dükkana çekmekten geçtiğinden konuşabildiği dil sayısını da artırmış.
Sönmez İngilizce, Almanca, İspanyolca ve İtalyancayı akıcı konuşuyor. Fransızca ve Japoncadan da anlıyor. “Bizim meslek çene işidir. Sürekli konuşa konuşa dili geliştiriyorsunuz. Bilmediğiniz kelimeleri sorup öğreniyorsunuz.” diyor. Yeni jenerasyon dil konusunda eski hanutçuları aşmış vaziyette imiş. Sönmez aralarında en az sekiz dili yazıp konuşabilenler olduğunu aktarıyor. Ama bu saçları jöleli dil makinelerinin yüzde 60 ' ı ilkokulu bile bitirmemiş olduğunu söylediğinde hayretlerimizi sunuyoruz saygıyla. Sönmez ' in bu hayrete vereceği bir cevap yok, daha doğrusu cevap şu: “... İşte yani, Doğu ' dan gelir gelmez kapağı buradaki tanıdıklar vasıtasıyla Sultanahmet ' e atıyorlar, öğreniyorlar.”
Çok dile yatırım yapıp müşteri profilini genişleten olduğu gibi bir dil ve bir pazarda sebat edip, piyasaya adını öyle duyuranlar da var. Semtin en ünlü Japonca satıcı Olcay Ocaklı bu isimlerden birisi. Ortaokulu yarısında terk eden Ocaklı, babasının baskısı ile zorla İngilizce kurslara giderek yolu Sultanahmet ' e düşenlerden. İlk hanutunu 1991 yılında yapmış. İlk satışını şöyle anlatıyor: “Yağmurlu bir akşam üstü cami avlusunda müşteri bekliyordum. Camiyi ziyarete gelen genç bir Japon dikkatimi çekti. Üzerinde sadece ince bir tişört vardı. Üşüdüğü için dükkana davet ettim. Tek bir kelime Japonca bilmezdim. Çalıştığım dükkanın sahibi Japonca kurslarına gidiyormuş. Bundan da haberim yoktu. İlk önce (daha önce böyle bir halı satılma tecrübesi olduğundan) korktu ve kabul etmedi. Halı satmayacağıma söz verdikten sonra aşağıya dükkana indik. Hoş beş dedikten sonra bir halı satın aldı. Çok sevinmiştim.”
Bu satıştan sonra ilgisini Japoncaya yönelten Ocaklı, Japonlara sorarak dilini geliştirmeyi başarıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesindeki Japonca kurslarına kısa bir süre devam ettikten sonra ise soluğu Japonya ' da alıyor. Yanında götürdüğü halıları orada da satarak seyahat parasını çıkaran Ocaklı, bu sefer Japon alfabesine el atıyor, Hiragana ve Katagana ' yı öğreniyor. Japoncada işleri ilerleten Ocaklı, bu azminin semeresini geçtiğimiz yıl Japonya ' ya halı dükkanı açarak almış.
Hayalleri zengin bir turistle evlenmek
Sönmez ve Ocaklı, Sultanahmet ' teki hanutçuların en iyi örnekleri. Sakın yukarıda okuduklarınıza kanıp ' iyi bir meslek edindirme ' adına çocuklarınızı Sultanahmet ' e yollamaya kalkmayın. Çünkü bu meydanda her hanutçunun hikayesi böyle mutlu sonla bitmiyor. Sönmez, hanutçuluk mesleğini yapanların rahat bir gün bile geçiremediklerini söylüyor. Bir gün işe gitmemek ' ya hayatımın vurgununu bugün yapacak idiysem? ' rahatsızlığını getiriyor. Çünkü hepsinin hayallerinde bir altın vurgun yapmak var. Dolayısıyla haftanın yedi günü hanutçular meydanda cirit atıyor. Para birden geliyor ve birden gidiyor, çünkü parayı tutma ya da onu düzgün bir yatırım için kullanabilme kültürü yok. Durum böyle olunca hayat çizgisi son derece dengesiz ve istikrarsız oluyor hanutçunun. Genç yaşta birçok delikanlı, uyuşturucu batağında erimiş. Birçokları da ilerleyen yaşlarına rağmen muratlarına erememiş ve hanutçuluk mutlak kaderleri olmuş. Şanslı olan(!) bazıları da evlenerek yurtdışına yelken açmış. Emektar hanutçu çarşıdan tanıdığı 10 kişinin Japonlarla evlenerek Japonya ' ya yerleştiklerini söylüyor. Bir o kadarı da Amerika ' da yaşıyormuş. Bunların kâr amaçlı evlilikler olduğunu da söylemeye gerek yok sanırım.
Sultanahmet bölgesindeki hanutçular cami avlusunda ve Ayasofya ' nın önünde toplanırken Kapılıçarşı ' nın hanutçuları daha ziyade kapı önünü tercih ediyorlar. Kapalıçarşı ' da 25 yıldır hanutçuluk yapan Fethi Arslan, bu işte o kadar ustalaşmış ki, uzaktan bir bakışla ' hangi turistin cebinde ne kadar para olduğunu ' bile tahmin edebiliyor. Müşterilerin hangi ülkeden geldiklerini daha konuşmadan anlayabiliyor. Çarşıda çalışanların birçoğunun sigortası bile olmamasına karşılık Arslan ' ın arslan gibi bir halı dükkanından sigortası var. Kendisine hanutçu denilmesini istemiyor. Çünkü artık hemen hemen bütün esnafın hanutçu olduğunu söylüyor. Hanut artık çarşıda bir sistem haline gelmiş. “Bazı esnaf kendisine gelen müşterilerin aynı zamanda halı, kuyum (altın gümüş pırlanta gibi mücevherler) alıp almak istemediklerini soruyorlar; olumlu cevap alırlarsa bu turistleri bu kez ' hanutçu ' sıfatıyla o malların satıldığı dükkanlara götürüp hanutluyorlar. Ama bizim adımız çıkmış. Çarşıda ne zaman yönetim değişse, bizi içeri alıp nezarethanede tutuyorlar, bir gözdağı vermek ve kurallara uymamızı sağlamak için böyle bir yöntem uyguluyorlar.” diye sitem ediyor.
Hanutçu gözüyle turist profili
Hanutçuların en gözde müşterisi Amerikalı turisttir. Pazarlık etmez. Malı beğenirse alır. Bol para harcar. Amerikalıları İtalyan ve İspanyollar takip eder. Bunlar Türkler gibi alışveriş etmeyi sever. Halı aldığı zaman yedi göbek akrabasına da alır. Yüksek sesli konuşur ve kesinlikle pazarlık ederler. Japonlar en sevilen turisttir. Çok dürüst olurlar ve yalan nedir bilmezler. Lügatlerinde yok diye bir kelime yok. Bu yüzden malı almak istemedikleri zaman ' biraz düşüneyim ' derler.
Alışverişin de milliyeti var
*Almanlar altın ve deri alır. Altın Almanların ol-
mazsa olmazı; çünkü Almanya ' da altın fiyatları Türkiye ' nin iki katı.
*Belçikalılar deri alır.
*Amerikalılar her şeyi alır, yeter ki beğensin.
*Japonlar el işçiliği olan ürünleri severler, turkuaz halı kilime meraklılar.
*Rus turist para yemeye gelir.
*Hollandalı halı almaz. Ona göre en güzeli makine halısıdır.
Hanutçuluğun yazılı olmayan kuralları
İyi bir hanutçu turistin kılık kıyafetine önem vermez. Çünkü paranın kimde olduğu bilinmez.
Bir hanutçu bir diğerinin müşterisine göz dikmez.
Dükkan kapısının önünde görev yapan, yani turistin dikkatini içerdeki mallara çekmeye çalışan çağrıcı hanutçu her müşteriden yüzde 10 alır. Dışarıdan dükkana getirilen müşteri ise dükkan sahibinin kazancına göre daha yüksek bir yüzdeye tabiidir.
İki hanutçu beraber volta atarken hanutladıkları turistin hanutuna ortak olurlar. Satılan mallardan elde edilen kâr, kardeş payı yapılır.
Hanutçunun ' olta ' lügatı
Hanutçuluk mesleğinde turistle diyaloğa nasıl girildiği çok önemli. Turistin soruya veya espriye yanıt vermesine mükabil uzun bir sohbet başlayacak ve bu sohbet, bir alışverişe neden olacaktır. İşte atılan bazı oltalar:
Hello my friend, how are you? (Merhaba arkadaşım, nasılsın?)
You remind me a Hollywood star! (Sen bana bir Hollywood yıldızını anımsatıyorsun.)
Look, I tell you what? (Bak sana ne anlatacağım?)
Do you want to buy this mosque? (Bu camiyi satın almak ister misin?)
You don ' t have to buy, just look. (Satın almak zorunda değilsin, bakman yeterli.)
Kapalıçarşı Dizisi Hakkında
Kapalıçarşıda çalışan, bu memlekette yaşayan çoğu insan gibi parasızlıkla boğuşan ve yine çoğu insan gibi bu halden yırtmaya çalışan üç adamın, ve kasabasından kopup bu üç adamla bir maceraya atılan genç bir kızın hikayesini anlatır. Bu üç adam, buldukları küçük bir kız çocuğuna, tamamlanabilse mucize sayılacak bir halı dokutturup zengin olma hayalleri kurarlarken asıl zenginliğin ne olduğu konusunda kendilerini sorgulamak zorunda kalacaklardır....
devamı
6 Şubat 2013 Çarşamba günü yayınlandı
Kapalıçarşıda çalışan, bu memlekette yaşayan çoğu insan gibi parasızlıkla boğuşan ve yine çoğu insan gibi bu halden yırtmaya çalışan üç adamın, ve kasabasından kopup bu üç adamla bir maceraya atılan genç bir kızın hikayesini anlatır. Bu üç adam, buldukları küçük bir kız çocuğuna, tamamlanabilse mucize sayılacak bir halı dokutturup zengin olma hayalleri kurarlarken asıl zenginliğin ne olduğu konusunda kendilerini sorgulamak zorunda kalacaklardır....
devamı