"Vay Başımıza Düşenler!"

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Gazetemizin değerli, benim makaleme tıklayıp okuyan çok çok değerli okurları merhaba Sosyal medyada dolaşırken insanın başına neler düşüyor neler...

Deprem alanlarında kurtarma ekiplerinin yaralanmasına ve ölümüne sebep olan; “Yetim bırakan” olarak adlandırılmış olan enkazdaki demirlere tutunmuş olan beton parçaları gibi. Demirden kurtulunca aşağıda birilerini yaralayıp öldürmesi o kadar yaygın ki. Aynen onun gibi. İnsanın başına çok değişik bilgiler düşüyor. Bu bilgiler, resimler, fotoğraflar hoşumuza gidiyorsa ve siyasi görüşümüze eccik dahi olsa destek veriyor ve karşı tarafı rencide ediyorsa hemen “forward” edip paylaşıyoruz. İşte bu hiç araştırmadan sırf hoşumuza gitti, nefsimizi okşadı diye yaptığımız paylaşımlar gerçek değil ve yayınlanması sakıncalı ise birinin fikrini bozuyor ve beynini iğfal ediyorsa “vay başımıza düşenler!”
Bazen haber; doğru haber. Ancak arkadaşım bu haberi alıp paylaştığı yer devlet ve millet düşmanı birinin sayfasından ya da medyasından. Arkadaşımız, dostumuz paylaşmış. Okumasam olmaz. Tıklayınca o Türkiye düşmanının sayfasına gidiyor. Neyse. Sabredip haberi okuyorum. Sonra bir altındakine göz kayıyor. Sonra diğerine. Bir doğru haberin ardından onlarca yalan ve algı haber de kafamıza düşmüş oluyor. Bana ve yakın dostlarımıza paylaşım yaparken bazı noktalara aman dikkat edelim:

• Paylaştığımız konu gerçek ve doğru bir konu olsa bile bunu yayınlayan kişi devlet ve millet düşmanı; Türkiye düşmanı ise bu kaynağı değiştirin. Tarafsız ve objektif bir kaynakta o haber varsa onu tercih edin. Bunu yapmazsanız paylaşımın kısa yolunu görenler haber doğru bile olsa “Yalan ve Algı” gözüyle bakıp okumayabilir.

• Eğer bir devlet ve millet düşmanının yayınladığından farklı bir kaynak bulamadınızsa haberin doğru olma olasılığı yüksek olsa bile onu gene de paylaşmayın. Çünkü arkadaş
kitlenizi o kişinin sayfasına yönlendiriyorsunuz. Bunun iki net zararı vardır.

1) O devlet ve millet düşmanı kişinin veya medyanın okunma oranlarını artırmış ve ona katkıda bulunmuş oluyorsunuz.

2) O sayfaya giren arkadaşınıza ister istemez yalan ve algı dolu diğer paylaşımları da okutmuş ve zihinlerinde yanlış bir algının oluşmasına katkı yapmış oluyorsunuz.

Bizler inançlı insanlarız. Bir kâfirin İslam ile şereflenmesini sağladığınızda Allah katında nasıl büyük bir ödülü varsa, bir Müslümanı kâfirlerin yalanları ve algılarıyla donatırsanız o kadar da büyük bir cezası ve vebali vardır. Siyasi bakış açınız sebebiyle Hükümete kızgın olabilirsiniz. Bu sebeple onlar aleyhindeki her paylaşımı dağıtarak rahatlıyor olabilirsiniz. Yukarıdaki ölçülere bağlı kalarak yaydığınız doğru bilgilerin başımızın üstünde yeri vardır. Ancak yukarda yazdığım ölçülere uymadan paylaşacağınız bilgiler dostlarınızın sizlere olan saygısını zedeleyebilir.

Yeşilçam filmlerini bilirsiniz. Türk isimleriyle sanat dünyamızı işgal etmiş olan Ermeni ve Rum sanatçı(!)ların işgali altındaki Yeşilçam filmlerinde “en tipsiz ve çirkin” olanlarını İmam rolünde oynatıyorlardı. Bu rollerde de İmamlar Hocalar sahtekâr, rüşvetçi, dolandırıcı ve cahil olarak işleniyordu. İnsanlarımızın beyinleri bunlarla dolduruluyor ve dininden uzak, boş kafalı bir kitlenin olması sağlanıyordu. Hani Temel ilk defa İngiltere'ye gitmiş. Bir araba kiralayıp otobana çıkmış. Trafiğin tersten aktığını bilmediğinden geliş istikametinde gitmeye çalışıyor. O sırada radyoya polis anonsu girmiş. Anonsta:

“Dikkat dikkat! Otobanda bir araç ters istikamette gitmektedir. Dikkat ediniz!” diyormuş. Bunu duyan Temel:

-“Ne birisi? Hepisi, hepisiii!” diye bağırmış.

Diyceğim odur ki bu Türkiye düşmanlarının alçaklıkları sadece Sosyal medya ve Yeşilçam filmleri ile mi sınırlı? Her yerdeler bunlar!
Geçenlerde Nasrettin Hoca fıkralarını anlatan birkaç kitap geçti elime. Enteresandır ki çocukluğumda okuduğumuz fıkralar günümüzde de aynen devam ediyor. Bir Allahın kulu da düzeltmemiş diyecektim ki düzeltmiş.



Fıkrada; Nasrettin Hoca komşudan kazanını ödünç alır. Komşuya kazanını iade ederken içerisine bir tencere koyar. Komşusu “Bu nedir?” diye sorduğunda:

-“Senin kazan doğurdu” der. Bu söz daha sonra kazanı komşusuna vermemek için “Senin kazan öldü. Doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne mi inanmıyorsun” diye biten fıkrası.

Bu fıkrada Nasrettin Hocamızı başkasının kazanını gasp etmek için planlı üç kağıtçılık yapan biri halinde sunulmuştur. Bu fıkrayı okuyan çocuklarımızın aldığı mesaj: Bir şeye kolayca sahip olmak istiyorsan planlı olarak üç kağıtçılık yapabilirsin. Nasrettin Hoca bile yapmış!

Olayın aslında Nasrettin Hoca'nın komşusu ödünç verdiği kazanı Hoca'dan geri ister. Hoca hızla mutfağa girip kazanı kaptığı gibi kapıda bekleyen komşusuna getirip verir. Kazanı alan komşu bakar ki içinde küçük bir tencere unutulmuş. Hoca da tencereyi fark eder. Espri olsun diye:

-“Aaa senin kazan doğurmuş!” Der. Demesine der ama komsusu espriyi anlamamış gibi davranıp “eyi öyleyse” der ve tencere ile kazanı alıp uzaklaşır. Hoca o anda bozulur ama bir şey demez. Aradan bir süre geçince kazanı tekrar ister. Komşusu “Belki gene doğurur” diye düşünüp seve seve kazanını verir. Birkaç gün sonra komşusu Nasrettin Hocamızdan kazanını almaya gelir. Hoca boynunu bükmüş çok üzgün bir şekilde:

-“Senin kazan öldü!” der. Komşusu şaşkın ve hayret içinde:

-“Hocam hiç kazan ölür mü?” diye sorar. Hoca o zaman o meşhur cevabı verir:

-“Kazanın doğurduğuna inanıyordun da öldüğüne neden inanmıyorsun!” der. Ve ekler:

-“Getir tenceremi al kazanını”…

Nasrettin hocamız hırsız değildi. Sahtekâr, ya da dolandırıcı da değildi.
Bir fıkrası da: göle maya çalan ve “Ya tutarsa!” diyen Hoca. Nasrettin Hoca İmamlık ve kadılık yapmış biri olarak göle maya çalacak kadar salak değil. Fıkranın özünde yanlış kurgu var. Yanlış kurgular düzeltilmeli. Nasrettin hoca göl kenarında yemeğini yer. Kapları yıkamak için gölün kenarına iner. Elindeki son yıkanacak kapta yoğurt bulaşığı vardır. Tam onu yıkarken arkadaşları denk gelirler. Yoğurt bulaşığı suyun az birazını beyazımsı yapmıştır. Arkadaşları biraz Hocaya takılınca Hoca da:

-“Meşgul etmeyin. Göle maya çalıyorum” der. “Ya tutarsa” ile biten fıkrasının aslı da budur.

“Kazan doğurdu” fıkrasının da, “Göle maya çalma” olayının da, diğer bazı fıkralarının da aslının değişik olduğunu biz bazı eski kaynakların yanı sıra günümüzde de Sayın Recep Kiriş'in Nasrettin Hoca Fıkraları kitap serisinden öğreniyoruz. Yeşilçam filmlerinde olduğu gibi, sanal medya teröristlerinin sosyal medyada yaptığı gibi Nasrettin Hoca'da ve diğer halk kahramanlarında da yapılan dezenformasyon ortadadır. Bize düşen toplumun kılcal damarlarına kadar işlemiş olan Türkiye düşmanlarının yazdıklarını, yaptıklarını körü körüne kabullenmeden doğruları araştırmak, doğrusunu bulamıyorsak en azından yanlışı örtüp kapatmak, gelecek nesillerimizi korumaktır.
Kalın sağlıcakla.