Fast Food Ve Hazır Gıdalara Dikkat
Koru Hastaneleri Üroloji Kliniği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Biri, aşırı ve dengesiz beslenme, malnütrisyon, hazır gıda ve fast food tüketiminin ürogenital kanserlerine yakalanma riskini arttırdığını söyledi.
Uygun diyet ve beslenme alışkanlığının ürogenital tümörler üzerinde anti-tümöral etkisi olduğunun bilindiğini belirten Koru Hastaneleri Üroloji Kliniği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Biri, bunun yanında aşırı ve dengesiz beslenme, malnütrisyon, hazır gıda ve fast food tüketiminin ürogenital kanserlerine yakalanma riskini arttırdığını söyledi.
Obezite ve yağlı beslenmenin prostat ve mesane kanseri üzerinde olumsuz etkilerinin değerlendirildiği geniş çaplı çalışmalar bulunduğunu ifade eden Biri, “Obezite prostat kanseri gelişimindeki en büyük çevresel risk faktörüdür. Amerika kökenli ve geniş katılımlı bir çalışmada vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olan prostat kanseri saptanmış hastalarda kanserin daha ileri derecede ve daha ölümcül seyrettiği bildirilmiştir. Benzer bir çalışmada ise 10 yıl içinde kontrollü olarak 5 ve üzeri kilo veren hastalarda prostat kanseri gelişme sıklığının azaldığı vurgulanmıştır” şeklinde konuştu.
“Vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olduğu insanlarda böbrek kanserine yakalanma riski artıyor”
Böbrek kanserlerinin de incelendiğinde prostat kanserine benzer sonuçlar gözlendiğini vurgulayan Biri, “Yani vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olduğu insanlarda böbrek kanserine yakalanma riskinin arttığı belirtilmiştir. Obez hastalarda prostat kanseri ve böbrek kanseri görülme sıklığının arttığı bilinse de beslenmesi bozulmuş, düşkün ve vücut kitle endeksi düşük hastalarda mesane kanseri görülme sıklığının daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Ancak Koebnick ve arkadaşları, 1995 ile 2003 yılları arasında geniş katılımlı bir çalışma sonucunda obezitenin mesane kanseri riskini bir miktar arttırdığını ancak bunun istatistiksel olarak anlamlı olmadığını vurgulamış olup, benzer bir çalışmada ise vücut kitle endeksi ile mesane kanseri arasında bir ilişki olmadığı belirtilmiştir. Bu konuyla ilgili en ilginç çalışmada ise mesane kanseri gelişmesinde rol oynayan TP53 gen mutasyonunun görülme sıklığının obez ve yüksek kilolu hastalarda daha az olduğu ortaya konulmuştur” ifadelerini kullandı.
“Yüksek oranda hayvansal yağlar ve doymuş yağlarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığı arasında ciddi bir ilişki bulunuyor”
Batı Avrupa ve Amerika’da yapılan geniş katılımlı çalışmaların yağlı beslenme ile prostat kanseri görülme sıklığı arasında ciddi bir ilişki olduğunu tespit ettiğini anlatan Biri, konuya ilişkin şunları dedi:
“Buna ek olarak yağlı beslenmenin prostat kanseri tanılı hastalarda prostat kanseri ölüm sıklığını da arttırdığı vurgulanmıştır. Bu konunun detayına inilen çalışmalarda ise diyetle alınan tüm yağların değil ağırlıkla doymuş yağ oranı yüksek olan gıdalarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme riskinin arttığı savunulmuştur. Bu alanda Giovannucci ve arkadaşlarının yaptığı benzer bir çalışmada ise beslenmesinde yüksek oranda hayvansal yağ tüketen ve kısmi olarak da kırmızı ette bulunan alfa-linoleic asitin sadece prostat kanseri değil birçok kanserin gelişmesinde önemli bir risk faktörü olduğu belirtilmektedir. Bunun sonucunda yüksek oranda hayvansal yağlar ve doymuş yağlarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığı arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır. Prostat kanserine neden olan bu yağların kanseri nasıl tetikledikleri incelendiğinde androjen seviyelerini arttırdığı, proinflamatuar sitokinler olarak adlandırılan ve vücudun savunma hücrelerinden salgılanan löktrien ve prostaglandini ve kanser gelişiminde rol oynayan serbest radikallerin salınımını arttırdığı tespit edilmiştir.”
Omega-3 prostat kanserini önlüyor
Ritch ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada yağ asitlerinin prostat kanseri üzerindeki etkilerinin araştırıldığını ve Omega- 6 yağ asitleri içeren besinlerle beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişiminin daha sık, Omega-3 yağ asitleri ile beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığının ise daha az olduğunun tespit edildiğini ifade eden Biri, şunları kaydetti:
“Omega-3 yağ asitleri en çok soğuk iklimlerde yetişen somon, sardalya, uskumru, ton balığı gibi balıkların yağ dokusunda bulunmakta olup Omega-6 ise bitkisel yağlarda daha çok bulunmaktadır. Aslında bu iki yağ asidinin vücutta dengeli olarak bulunması gerekir. Bu oran Omega-6 lehine bozulduğundan kanser riskini arttırdığı savunulmaktadır. Omega-6 ayçiçek yağı, susam yağı ve ceviz yağı gibi besinlerde yüksek oranda bulunmaktadır. Prostat kanserindeki gibi mesane kanserinin gelişmesinde de doymuş yağ asitleri ile beslenmenin ve beslenme ile alınan farklı tip lipitlerin rolü bulunmaktadır. Yapılan çalışmaların ortak noktası yüksek yağ oranına sahip hayvansal et tüketiminin yüksek olduğu bireylerde mesane kanserinin görülme sıklığında artış olduğudur.”
“Yağlı besinlerin günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 30’dan fazlasını içermemesine dikkat etmeliyiz”
Yağların, doymuş yağlar ve doymamış yağlar olarak iki grupta incelendiğini aktaran Biri, “Daha çok hayvansal besinlerde bulunan doymuş yağlar, insan sağlığı için zararlı yağlardır. Daha çok bitkisel besinlerde ve balıklarda bulunan doymamış yağlar ise insan sağlığı için yararlıdırlar. Yağlı besinleri tüketirken günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 30’dan fazlasını içermemesine dikkat etmeliyiz” diye konuştu.
“Doymamış yağlar vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinin en iyi kaynaklarıdır”
“Doymamış yağlar vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinin en iyi kaynaklarıdır” diyen Prof. Dr. Biri, “Oda sıcaklığında sıvı haldedirler ve büyük çoğunluğu bitkisel kaynaklıdır. Zeytin ve kabuklu yemişler (fındık, fıstık, ceviz), kabuklu yemiş yağları (yer fıstığı ve badem yağları) ve avokado gibi besinler doymamış yağları içerir. Oda sıcaklığında katı olan yağlar ‘doymuş yağ’ adını alır. Hayvansal ürünlerde bulunan veya bu ürünlerden yapılan yiyeceklerdeki yağlar bu grup içinde yer alır. Tereyağ, margarin, iç yağ (et, sakatat), süt ve süt ürünleri (süt-peynir-yoğurt-krema-kaymak, dondurma), Hindistan cevizi, palmiye yağı, kakao yağı, kümes hayvanlarının derisi ve yumurta sarısında bulunur” değerlendirmesinde bulundu.
Yağlı beslenme böbrek kanserini tetikliyor
Böbrek kanseri ile yağlı beslenme arasındaki ilişki incelendiğinde diğer ürolojojik kanserler gibi yağlı beslenmenin kanser gelişme riskini arttırdığının tespit edildiğini söyleyen Biri, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Böbrek kanseri patogenezini araştıran İngiliz araştırmacılar çalışmalarında balık yağı içinde bulunan DHA maddesinin böbrek kanseri dokusunda Metalloproteinaz-1 maddesinin oranını arttırarak kanser dokularının böbrek dışına doğru ilerlemelerini azalttığını tespit etmişlerdir.”
“Kolesterol ile böbrek kanserleri arasındaki ilişki halen araştırma konusu”
Biri, hiperkolesteroleminin prostat kanserini arttırıcı bir risk faktörü olduğuna dikkat çekerek, “Hiperkolesteroleminin tedavisinde statin olarak adlandırılan ilaç grubu kullanılır. Statinlerin kanser hücreleri üzerindeki etkilerini araştıran hayvan ve insan çalışmaları mevcuttur. Bu çalışmalarda statinlerin hücre büyümesini G1 fazında durdurup kanser hücrelerinin bölünmesini yavaşlatıcı etkide bulunduğu öne sürülmüştür. Geniş katılımlı çok merkezli bir çalışmada ise hiperkolesterolemi nedeni ile statin grubu ilaç kullanan hastalarda prostat kanseri gelişme riskinin kullanmayanlara göre yüzde 7 oranında daha düşük olduğu bildirilmiştir. Mesane kanserinde de hiperkolesterolemi tedavisinde kullanılan statinlerin anti-proliferatif, antioksidan ve anti-inflamatuar etkilerinden dolayı mesane kanserinden koruyucu ve görülme sıklığını azaltıcı etkileri olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur. Kolesterol ile böbrek kanserleri arasındaki ilişki ise halen araştırma konusudur” ifadelerini kullandı.
“Diyabetik hastalarda sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları mesane kanseri gelişme riskini arttırıcı etki yapıyor”
“Yüksek glikoz içeren besinlerle beslenme sonucu oluşan yüksek kan şekeri düzeyleri kanser oluşumunda risk faktörü olarak bilinmektedir” diyen Prof. Dr. Biri, “Epidemiyolojik çalışmalar göstermiştir ki Tip II Diyabet; pankreas, karaciğer, meme, kolon ve kadın üreme organları kanserlerini arttırmaktadır. Ürogenital sistem kanserleri için yapılan çalışmalarda da kontrolsüz diyabetin özellikle böbrek ve mesane kanserlerinin riskini arttırdığı gözlenmiştir. Diyabetik hastalarda sıkça gözlenen hiperinsülinemi, obezite ve hipertansiyon bir süre sonra böbrek fonksiyonlarını bozmaya başlayarak böbrek kanseri gelişmesinde öncü bir hal alır. Öte yandan hiperinsülinemi mesane kanserlerinde de riski arttırıcı bir etkendir. Diyabetik hastalarda sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları da mesane kanseri gelişme riskini arttırıcı etki yapmaktadır” şeklinde konuştu.
Kanser türlerini önleyici gıdalar
Bazı minerallerin kanser oluşumu riskini arttırırken, bazı minerallerin kanser oluşum riskini azalttığına dikkati çeken Prof. Dr. Biri, “Örneğin kirli hava koşullarının yoğun olduğu sanayi bölgelerinde yaşayan insanların sıkça maruz kaldığı kadmiyum, nikel, asbest, kurşun ve arsenik gibi mineraller ürogenital sistem kanserlerinin görülme sıklığını arttırmakla beraber diğer tüm kanserlerin oluşmasında da öncü moleküllerdir. Kanserden koruyucu minerallerden bahsedecek olursak; kepekli tahıl ürünlerinde ve su ürünlerinde bulunan selenyum, ayçiçeği, yumurta ve kuru bakliyat içinde bulunan çinko, yeşil sebzelerde bolca bulunan molibden ve bunların yanında demir ve kalsiyum gibi minerallerin de vücut için uygun miktarlarda tüketildiğinde ürogenital kanserlerle birlikte diğer kanser türlerini de önleyici etkiler oluşturduğu bildirilmiştir. Ürogenital kanserlerden olduğu kadar diğer kanser türlerine yakalanma oranın da obeziteden ve yağlı besinlerden kaçınarak, hayvansal gıdaların tüketimini azaltarak, yeterli ve dengeli beslenip 4 besin grubundan yiyeceklerin mevcut olduğu menüler hazırlayarak, işlenmiş yüksek yağlı et tüketimini sınırlandırıp, balık, tavuk, sebze, meyve ve kuru bakliyatı tercih edilerek, doymuş yağ oranı yüksek besinlerden uzak durularak ve yüksek oranda glikoz içeren ve boya ile renklendirilmiş içeceklerden uzak durularak en aza indirilebilir” bilgilerini aktardı.
Prof. Dr. Biri, kanser riskini arttıran ve azaltan besinleri ise şöyle sıraladı:
“Yaşlı koyun, sığır, keçi, tavuk, domuz eti, domuz pastırması, hamburger, sucuk, salam, sosis, tereyağı, iç yağı, yağda kızartılmış besinler, tuzlanmış besinler, tütsülenmiş besinler, nitrit, nitrat eklenmiş besinler, ateşe çok yakın pişirilmiş kebaplar kanser riskini arttıran besinlerdir. Soğan, sarımsak, lahana, havuç, ıspanak, marul, kıvırcık, salatalık, pazı, asma yaprağı, karnabahar, pırasa, şalgam, turp, biber, maydanoz, tere, nane, roka, taze-kuru fasulye, bezelye, bakla, mantar, patlıcan, enginar, kabak, yenebilen otlar kanser riskini azaltan sebzelerdendir. Portakal, greyfurt, limon, kuşburnu, böğürtlen, kızılcık, elma, armut, ayva, erik, kiraz, vişne, çilek, kavun, karpuz, üzüm, incir, nar, dut, muz, hurma, yeni dünya kanser riskini azaltan meyvelerdir. Kanser riskini azaltan kuru yemişler ise; leblebi, kestane, badem, fındık, fıstık, ceviz.”
Kaynak: İHA
Obezite ve yağlı beslenmenin prostat ve mesane kanseri üzerinde olumsuz etkilerinin değerlendirildiği geniş çaplı çalışmalar bulunduğunu ifade eden Biri, “Obezite prostat kanseri gelişimindeki en büyük çevresel risk faktörüdür. Amerika kökenli ve geniş katılımlı bir çalışmada vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olan prostat kanseri saptanmış hastalarda kanserin daha ileri derecede ve daha ölümcül seyrettiği bildirilmiştir. Benzer bir çalışmada ise 10 yıl içinde kontrollü olarak 5 ve üzeri kilo veren hastalarda prostat kanseri gelişme sıklığının azaldığı vurgulanmıştır” şeklinde konuştu.
“Vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olduğu insanlarda böbrek kanserine yakalanma riski artıyor”
Böbrek kanserlerinin de incelendiğinde prostat kanserine benzer sonuçlar gözlendiğini vurgulayan Biri, “Yani vücut kitle endeksinin 30 kg/m2’nin üzerinde olduğu insanlarda böbrek kanserine yakalanma riskinin arttığı belirtilmiştir. Obez hastalarda prostat kanseri ve böbrek kanseri görülme sıklığının arttığı bilinse de beslenmesi bozulmuş, düşkün ve vücut kitle endeksi düşük hastalarda mesane kanseri görülme sıklığının daha yüksek olduğu düşünülmektedir. Ancak Koebnick ve arkadaşları, 1995 ile 2003 yılları arasında geniş katılımlı bir çalışma sonucunda obezitenin mesane kanseri riskini bir miktar arttırdığını ancak bunun istatistiksel olarak anlamlı olmadığını vurgulamış olup, benzer bir çalışmada ise vücut kitle endeksi ile mesane kanseri arasında bir ilişki olmadığı belirtilmiştir. Bu konuyla ilgili en ilginç çalışmada ise mesane kanseri gelişmesinde rol oynayan TP53 gen mutasyonunun görülme sıklığının obez ve yüksek kilolu hastalarda daha az olduğu ortaya konulmuştur” ifadelerini kullandı.
“Yüksek oranda hayvansal yağlar ve doymuş yağlarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığı arasında ciddi bir ilişki bulunuyor”
Batı Avrupa ve Amerika’da yapılan geniş katılımlı çalışmaların yağlı beslenme ile prostat kanseri görülme sıklığı arasında ciddi bir ilişki olduğunu tespit ettiğini anlatan Biri, konuya ilişkin şunları dedi:
“Buna ek olarak yağlı beslenmenin prostat kanseri tanılı hastalarda prostat kanseri ölüm sıklığını da arttırdığı vurgulanmıştır. Bu konunun detayına inilen çalışmalarda ise diyetle alınan tüm yağların değil ağırlıkla doymuş yağ oranı yüksek olan gıdalarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme riskinin arttığı savunulmuştur. Bu alanda Giovannucci ve arkadaşlarının yaptığı benzer bir çalışmada ise beslenmesinde yüksek oranda hayvansal yağ tüketen ve kısmi olarak da kırmızı ette bulunan alfa-linoleic asitin sadece prostat kanseri değil birçok kanserin gelişmesinde önemli bir risk faktörü olduğu belirtilmektedir. Bunun sonucunda yüksek oranda hayvansal yağlar ve doymuş yağlarla beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığı arasında ciddi bir ilişki bulunmaktadır. Prostat kanserine neden olan bu yağların kanseri nasıl tetikledikleri incelendiğinde androjen seviyelerini arttırdığı, proinflamatuar sitokinler olarak adlandırılan ve vücudun savunma hücrelerinden salgılanan löktrien ve prostaglandini ve kanser gelişiminde rol oynayan serbest radikallerin salınımını arttırdığı tespit edilmiştir.”
Omega-3 prostat kanserini önlüyor
Ritch ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada yağ asitlerinin prostat kanseri üzerindeki etkilerinin araştırıldığını ve Omega- 6 yağ asitleri içeren besinlerle beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişiminin daha sık, Omega-3 yağ asitleri ile beslenen erkeklerde prostat kanseri gelişme sıklığının ise daha az olduğunun tespit edildiğini ifade eden Biri, şunları kaydetti:
“Omega-3 yağ asitleri en çok soğuk iklimlerde yetişen somon, sardalya, uskumru, ton balığı gibi balıkların yağ dokusunda bulunmakta olup Omega-6 ise bitkisel yağlarda daha çok bulunmaktadır. Aslında bu iki yağ asidinin vücutta dengeli olarak bulunması gerekir. Bu oran Omega-6 lehine bozulduğundan kanser riskini arttırdığı savunulmaktadır. Omega-6 ayçiçek yağı, susam yağı ve ceviz yağı gibi besinlerde yüksek oranda bulunmaktadır. Prostat kanserindeki gibi mesane kanserinin gelişmesinde de doymuş yağ asitleri ile beslenmenin ve beslenme ile alınan farklı tip lipitlerin rolü bulunmaktadır. Yapılan çalışmaların ortak noktası yüksek yağ oranına sahip hayvansal et tüketiminin yüksek olduğu bireylerde mesane kanserinin görülme sıklığında artış olduğudur.”
“Yağlı besinlerin günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 30’dan fazlasını içermemesine dikkat etmeliyiz”
Yağların, doymuş yağlar ve doymamış yağlar olarak iki grupta incelendiğini aktaran Biri, “Daha çok hayvansal besinlerde bulunan doymuş yağlar, insan sağlığı için zararlı yağlardır. Daha çok bitkisel besinlerde ve balıklarda bulunan doymamış yağlar ise insan sağlığı için yararlıdırlar. Yağlı besinleri tüketirken günlük enerji ihtiyacımızın yüzde 30’dan fazlasını içermemesine dikkat etmeliyiz” diye konuştu.
“Doymamış yağlar vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinin en iyi kaynaklarıdır”
“Doymamış yağlar vücudun gereksinim duyduğu zorunlu yağ asitlerinin en iyi kaynaklarıdır” diyen Prof. Dr. Biri, “Oda sıcaklığında sıvı haldedirler ve büyük çoğunluğu bitkisel kaynaklıdır. Zeytin ve kabuklu yemişler (fındık, fıstık, ceviz), kabuklu yemiş yağları (yer fıstığı ve badem yağları) ve avokado gibi besinler doymamış yağları içerir. Oda sıcaklığında katı olan yağlar ‘doymuş yağ’ adını alır. Hayvansal ürünlerde bulunan veya bu ürünlerden yapılan yiyeceklerdeki yağlar bu grup içinde yer alır. Tereyağ, margarin, iç yağ (et, sakatat), süt ve süt ürünleri (süt-peynir-yoğurt-krema-kaymak, dondurma), Hindistan cevizi, palmiye yağı, kakao yağı, kümes hayvanlarının derisi ve yumurta sarısında bulunur” değerlendirmesinde bulundu.
Yağlı beslenme böbrek kanserini tetikliyor
Böbrek kanseri ile yağlı beslenme arasındaki ilişki incelendiğinde diğer ürolojojik kanserler gibi yağlı beslenmenin kanser gelişme riskini arttırdığının tespit edildiğini söyleyen Biri, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Böbrek kanseri patogenezini araştıran İngiliz araştırmacılar çalışmalarında balık yağı içinde bulunan DHA maddesinin böbrek kanseri dokusunda Metalloproteinaz-1 maddesinin oranını arttırarak kanser dokularının böbrek dışına doğru ilerlemelerini azalttığını tespit etmişlerdir.”
“Kolesterol ile böbrek kanserleri arasındaki ilişki halen araştırma konusu”
Biri, hiperkolesteroleminin prostat kanserini arttırıcı bir risk faktörü olduğuna dikkat çekerek, “Hiperkolesteroleminin tedavisinde statin olarak adlandırılan ilaç grubu kullanılır. Statinlerin kanser hücreleri üzerindeki etkilerini araştıran hayvan ve insan çalışmaları mevcuttur. Bu çalışmalarda statinlerin hücre büyümesini G1 fazında durdurup kanser hücrelerinin bölünmesini yavaşlatıcı etkide bulunduğu öne sürülmüştür. Geniş katılımlı çok merkezli bir çalışmada ise hiperkolesterolemi nedeni ile statin grubu ilaç kullanan hastalarda prostat kanseri gelişme riskinin kullanmayanlara göre yüzde 7 oranında daha düşük olduğu bildirilmiştir. Mesane kanserinde de hiperkolesterolemi tedavisinde kullanılan statinlerin anti-proliferatif, antioksidan ve anti-inflamatuar etkilerinden dolayı mesane kanserinden koruyucu ve görülme sıklığını azaltıcı etkileri olduğunu bildiren çalışmalar mevcuttur. Kolesterol ile böbrek kanserleri arasındaki ilişki ise halen araştırma konusudur” ifadelerini kullandı.
“Diyabetik hastalarda sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları mesane kanseri gelişme riskini arttırıcı etki yapıyor”
“Yüksek glikoz içeren besinlerle beslenme sonucu oluşan yüksek kan şekeri düzeyleri kanser oluşumunda risk faktörü olarak bilinmektedir” diyen Prof. Dr. Biri, “Epidemiyolojik çalışmalar göstermiştir ki Tip II Diyabet; pankreas, karaciğer, meme, kolon ve kadın üreme organları kanserlerini arttırmaktadır. Ürogenital sistem kanserleri için yapılan çalışmalarda da kontrolsüz diyabetin özellikle böbrek ve mesane kanserlerinin riskini arttırdığı gözlenmiştir. Diyabetik hastalarda sıkça gözlenen hiperinsülinemi, obezite ve hipertansiyon bir süre sonra böbrek fonksiyonlarını bozmaya başlayarak böbrek kanseri gelişmesinde öncü bir hal alır. Öte yandan hiperinsülinemi mesane kanserlerinde de riski arttırıcı bir etkendir. Diyabetik hastalarda sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları da mesane kanseri gelişme riskini arttırıcı etki yapmaktadır” şeklinde konuştu.
Kanser türlerini önleyici gıdalar
Bazı minerallerin kanser oluşumu riskini arttırırken, bazı minerallerin kanser oluşum riskini azalttığına dikkati çeken Prof. Dr. Biri, “Örneğin kirli hava koşullarının yoğun olduğu sanayi bölgelerinde yaşayan insanların sıkça maruz kaldığı kadmiyum, nikel, asbest, kurşun ve arsenik gibi mineraller ürogenital sistem kanserlerinin görülme sıklığını arttırmakla beraber diğer tüm kanserlerin oluşmasında da öncü moleküllerdir. Kanserden koruyucu minerallerden bahsedecek olursak; kepekli tahıl ürünlerinde ve su ürünlerinde bulunan selenyum, ayçiçeği, yumurta ve kuru bakliyat içinde bulunan çinko, yeşil sebzelerde bolca bulunan molibden ve bunların yanında demir ve kalsiyum gibi minerallerin de vücut için uygun miktarlarda tüketildiğinde ürogenital kanserlerle birlikte diğer kanser türlerini de önleyici etkiler oluşturduğu bildirilmiştir. Ürogenital kanserlerden olduğu kadar diğer kanser türlerine yakalanma oranın da obeziteden ve yağlı besinlerden kaçınarak, hayvansal gıdaların tüketimini azaltarak, yeterli ve dengeli beslenip 4 besin grubundan yiyeceklerin mevcut olduğu menüler hazırlayarak, işlenmiş yüksek yağlı et tüketimini sınırlandırıp, balık, tavuk, sebze, meyve ve kuru bakliyatı tercih edilerek, doymuş yağ oranı yüksek besinlerden uzak durularak ve yüksek oranda glikoz içeren ve boya ile renklendirilmiş içeceklerden uzak durularak en aza indirilebilir” bilgilerini aktardı.
Prof. Dr. Biri, kanser riskini arttıran ve azaltan besinleri ise şöyle sıraladı:
“Yaşlı koyun, sığır, keçi, tavuk, domuz eti, domuz pastırması, hamburger, sucuk, salam, sosis, tereyağı, iç yağı, yağda kızartılmış besinler, tuzlanmış besinler, tütsülenmiş besinler, nitrit, nitrat eklenmiş besinler, ateşe çok yakın pişirilmiş kebaplar kanser riskini arttıran besinlerdir. Soğan, sarımsak, lahana, havuç, ıspanak, marul, kıvırcık, salatalık, pazı, asma yaprağı, karnabahar, pırasa, şalgam, turp, biber, maydanoz, tere, nane, roka, taze-kuru fasulye, bezelye, bakla, mantar, patlıcan, enginar, kabak, yenebilen otlar kanser riskini azaltan sebzelerdendir. Portakal, greyfurt, limon, kuşburnu, böğürtlen, kızılcık, elma, armut, ayva, erik, kiraz, vişne, çilek, kavun, karpuz, üzüm, incir, nar, dut, muz, hurma, yeni dünya kanser riskini azaltan meyvelerdir. Kanser riskini azaltan kuru yemişler ise; leblebi, kestane, badem, fındık, fıstık, ceviz.”