Meclis-İ Nisa Toplantısı Sona Erdi
Konya’nın merkez Meram İlçe Belediyesi tarafından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın katılımıyla düzenlenen Meclis-i Nisa programı dün yapılan oturumlarla sona erdi.
Meram Belediyesi’nin ev sahipliğinde Dedeman Otel’de yapılan ve açılışına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın katıldığı Meclis-i Nisa toplantısında yurt içi ve yurt dışından çok sayıda akademisyen ile aktivist sunum yaptı.
“İslamofobi Müslüman karşıtı bir ırkçılıktır"
Toplantının 1’inci oturumunun moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Edibe Sözen, İslamfobinin aslında bir ırkçılık yani Müslüman karşıtı bir ırkçılık olduğuna dikkat çekerek, “İslamofobi batı dünyasında sürekli gündeme getirilen, sokak partilerinde, dijital dünyada, mizah dünyasında sürekli bir İslam üzerinden yeni bir algı oluşturuluyor. İslamın tehditkar olduğu ifade ediliylor, cinsiyet ayrımı olduğu ifade ediliyor. Artı Boko Haram, DAEŞ gibi terör örgütlerinin ön plana çıkmasında da olduğu gibi bütün terör örgütleri de İslami kimliklerle anılıyor. Bölgeye baktığınızda bu coğrafyaya gerçekten ses verebilecek, Müslüman dünyanın barışçıl bir şekilde yaşamasını sağlayabilecek ülkenin de Türkiye olduğunu görüyorsunuz. Yükümüz ağır, sorumluluğumuz yüksek ama inanan bir milletiz. Bu uğurda her şeyi yapmaya hazır bir milletiz, o anlamda da ben önemli bir insan gücümüz olduğunu ve tabi bunun yanında entelektüel gücümüzün de buna ilave olarak kullanılması gerektiğini söyleyebilirim” dedi.
“Halepli annenin yerine kendinizi koyun"
‘Adalet, Kadın ve İslamofobi’ konulu sunum yapan İHH Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Gülden Sönmez, “Bugün benim sizden bugün anısına bir talebim olsun, akşam bir Halepli kadının yerine kendinizi koyun, abluka altında olduğunuzu düşünün. Canınızın namusunuzun tehlikede olduğunu düşünün. Dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanların ne yapmasını beklerseniz onu yapın, en azından dünyaya insan hakları sağladığını iddia edenler var ya birilerini kınayın, ya birilerinden yardım isteyin. Başka türlü biz birbirimize sahip çıkmadıkça kimse çıkmayacak ve biz en azından kadınlar olarak birbirimizin sesine ses gücüne güç olmak zorundayız” diye konuştu.
“Müslüman kadınlar olarak susmayacağız"
Kadını ve erkeği tek bir nefisten yaratan, eşini ondan yaratan, kadın ve erkeği bu anlamda bir bütünün parçaları olarak gören İslam dininin kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi de adalet ve hakkaniyet üzerine inşa ettiğine dikkat çeken KADEM Başkan Yardımcısı Pınar Hacıbektaşoğlu da, “Ben özellikle Halep’te yaşanan olaylar karşısında şunu demek istiyorum; dünyanın var olduğu günden bugüne kadar her bir yüzyıl gerçekten kendi zaman dilimi içerisinde çok büyük barbarlıklar gördü, zulümler gördü, katliamlar gördü, mutluluklar da gördü. Ama bugün 16 yılını geride bıraktığımız bu 21. Yüzyıl’da biz Suriye’de yaşanan katliamlara sessiz kalanların vicdanlarındaki sessizliğe şahitlik etmekteyiz. Bugün sözde Müslümanların, değişim diyenlerin, demokrasi diyenlerin ve bugün Birleşmiş Milletler’in insan hakları, çocuklar temelinde birleşemeyen milletlerin Mısır’da esma şehit düştüğünde, dün evladına şehadet getir diyen annenin, kendi evladının son nefesini koklayan annenin, Halep’te daha oyun oynarken şehit düşen ölen kız çocuklarının, yüzlerindeki o son nefeslerin tükeniş anında dünya vicdanının da yok oluşuna şahitlik ediyoruz. Bizler sadece kadın ve demokrat kimliklerimizle değil, insan olma kimliklerimizle, vicdanlarımızdan akan bu gözyaşlarımızla bu katliamlara dur demeye devam edeceğiz. Hiçbir zaman Müslüman kadınlar susmayacağız” şeklinde konuştu.
"AK Parti ile Nahdha hareketi benzerliği"
Tunus’taki Nahdha İslami hareketinden bahseden Aktivist Hamida Bessaad, AK Parti ile benzerliklerine dikkat çekerek şunları söyledi: “Bizim hareketimizle Ak Parti arasında benzerlikler söz konusu. En çok da kadın konusunda benzerlikler söz konusu iki partinin. AK Parti’deki kadınlar iki dava uğruna kimlikle savaşıyordunuz. Bir İslam kimliğiydi, bir de başörtüsüydü. Bu konuda çok mücadele ettiniz. Bizim mücadelemiz de aynı şekilde oldu.”
“Son 12 yılda baskı azaldı”
Türkiye’deki kadın algısını medyada ve edebiyattaki kadın algısı üzerinden yaşamış kişiler olduklarına değinen Gazeteci Yazar Sibel Eraslan, “Şu anda hala bu baskıyla hareket ediyoruz, kadının modernleştirilmesi bizim için çok önemli bir sorun. 100 yıllık Türkiye modernleşmesinin sorunu aslında bu. Çok önemli iki fay hattı var, birisi İslami kimlik, biri etnik kimlik. Bu iki fay hattı üzerinde kesişen kadın kimliği. Hele ki bu İslam kimliğiyse, hele ki bu etnik kimliği tamamen dışlanmış bir kadınsa. Bütün ötekileştirmeler o kadının üzerinde birikiyor, büyük bir basınç sağlıyor ama Allah’ın izniyle son 12 yıldır siyasal anlamda bu riskler, bu fay hatlarının basınçları kısmen de olsa kaldırıldı ve demokratikleşme serüvenine girdik. Dolayısıyla genel olarak hem rejimin hem kadınların üzerindeki bu baskı azaldıkça biz burada böyle bir toplantıyı yapar halde bulduk kendimizi. Uluslararası bir toplantıya bir kadın belediye başkanı imza atar oldu” dedi.
KAGEM Müdürü Hicret Toprak da, “İslam ve kadın” konusunu tartışırken düşülen handikaplara dikkat çektiği konuşmasında, “İslam ve kadın dediğimizde, bugün İslamofobik söylemleri de besleyen şekilde iki zıt yaklaşım söz konusu. Bunlardan bir tanesi, İslamofobik söylem diyoruz ama bu oryantalist söylemin, İslam’ın ve aslında dinlerin genel olarak baktığımızda, kadınları mağdur ettiği, genel olarak dinlerin kadınların bugün yaşamakta olduğu bütün problemlerin sorumlusu olduğu yönündeki anlayış ve benim üzerinde durmak istediğim, bunun tam karşısındaki savunmacı anlayış. Bunun karşısında kendisini daima açıklama yoluna giden, kendini bir hizaya çekme yolunda gören biz Müslümanların yaklaşık iki asırdır baş etmeye çalıştığımız bir söylem aslında bu. Nedir o; İslam kadına bütün haklarını vermiştir, İslam kadını öyle bir mertebeye adeta yükseltmiştir ki bu söylemlerde zaman zaman kadın insanüstü bir mertebede tanımlanıyor ne yazık ki” diye konuştu.
"Bütün dünya gözünü yumduğu anda siz yanımızdaydınız"
Suriye’de yaşanan dramı istatistiklerle yansıtan Suriyeli Aktivist Nedya Cuma ise, “Son 5 yıl içerisinde 22 bin 823 kadın öldürülmüştür Suriye’de. Bunlar tabii ki rejim güçleri tarafından öldürülmüştür. Aynı biçimde Rusya’nın silahlı güçleri, PYD VE DAEŞ gibi terör örgütlerinin eylemleriyle öldürüldü. Buna ek olarak 8 bin 413 kadın şu an rejim güçleri tarafından tutuklu. 2418 kayıp çocuk vardır. 93 kadın da rejim güçleri tarafından işkenceyle öldürülmüştür. Yine Kürt özerk yönetim yetkilileri de 1819 kadını tutuklamışlardır. Bütün dünya gözünü yumduğu anda siz yanımızdaydınız. Topraklarının kurtarılması için savaşmaktadırlar. Şu an sığınmacıyız ama siz Ensar’ların yanında bir muhaciriz ve gerçekten bir varoluş mücadelesi ve savaşı yaşamaktayız. Halep kentim, herkesin gözü önünde yanmaya devam ediyor. Bütün karanlık şer güçler oraya abanmış durumda, ambargo üzerine ambargo, kuşatma üzerine kuşatma, taş üstünde taş kalmadı. Hizmet verecek tek bir hastane bile kalmadı, tıbbi malzeme ve gıda malzemesi tükendi. Buna rağmen saldırmaya devam ediyorlar, havadan, karadan, savunmasız silahsız halka. Her türlü silahı kullanarak şehri yakmaya devam etmektedirler” şeklinde konuştu.
"Kadının özne olduğu bir toplantı"
2’nci oturumun moderatörlüğünü yapan Zeynep Bayramoğlu, “Bugün bu güzel kadın meclisinde sadece kadınların sorunlarını değil, dünyanın sorunlarını kadınlar konuşuyor, tartışıyor. Kadının subje olmaktan çıkıp özne olduğu bir ortamda ancak dünyanın sorunlarını konuşabiliriz ve evet bugün biz birer özneyiz. Bu gerçekten önemli bir gelişme” dedi.
Dünyadaki tüm kadınların sorunlarına ilaveten Filistin kadınının bütün haklarından yoksun oluş sorunu olduğuna vurgu yapan Filistinli Aktivist Tagrit Mosaa, “Mescid-i Aksa’yı İslam ümmetinden ayırmaya çalışan girişimler vardır. Sultan Abdulhamid’in torunları olarak size görev düşmektedir. Filistinli kadın birçok örnek vermektedir, bütün tarihi eserlere sahip çıkmaktadır, sesini yükseltmektedir. Ezan sesini bile kısan İsraillilere karşı Filistinli kadın duasıyla devam etmektedir, varlığını, duruşunu. Bu katil Siyonistlerin bizim ilk kıblemize karşı neler yaptıklarını görüyoruz. Filistin davası bir kuşakla bitmez, gelecek kuşaklar da aynı tasayı taşımaktadırlar” şeklinde konuştu.
Sudanlı aktivistten Türk kadınına övgü
Sudanlı Aktivist Ibtissam Khalid Fadlalla ise, Türk kadınını övdüğü konuşmasında, “15 Temmuz’daki başarısız darbe konusuna baktığımda Türkiye’deki kadın dimdik durduğuna şahit olduk. Ben buna canlı tanık olmuştum aslında ama yanlarında da olmak istiyordum ve gurur duydum bu duruşlarından dolayı. Türk kadını İslamiyetini ve dinini korumasıyla ön plandadır. Türk kadınından bir isteğimiz vardır bizim dolayısıyla bütün Müslüman kadınlarla yan yana durmasını isteriz” ifadelerini kullandı.
"Avrupa’da Müslüman kadın daha fazla şiddete maruz kalıyor"
508 milyon Avrupa nüfusunun sadece yüzde 6’sının Müslüman olmasına rağmen Müslümanlara karşı işlenen şiddet suçlarının arttığını dile getiren Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkan Yardımcısı Asiye Bilgin, “İstatistiklere göre Müslüman kadın, Müslüman erkeğe oranla daha fazla nefret suçuna maruz kalıyor. Almanya’da başörtü takan kadınların yüzde 99’u iş bulamıyor maalesef. İş başvuruları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Fransa’da toplumun yüzde 80’i başörtüsünü büyük bir problem olarak algılıyor. İngiltere’de 2014-2015 arası 34 Müslüman karşıtı saldırı oldu ve çoğu başörtü takan Müslüman kadınlara karşı yapıldı” diye konuştu.
“Avrupa’da İslamofobi yükseliyor"
Avrupa’da İslamofobinin gün geçtikçe arttığını tartışmanın artık dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmak gibi bir hal aldığına işaret eden Belçika’nın ilk başörtülü milletvekili olan Mahinur Özdemir de, “Paris saldırıları, Brüksel saldırıları ve göç kriziyle beraber bu İslamofobinin gittikçe yükseldiğini görüyoruz. Verilere baktığımızda, Müslüman toplumun içinde şiddete en çok uğrayan kesimin kadınlar olduğunu söyleyebiliriz. Görünür bir sembol taşıyorlar başörtüden dolayı. Ben İslamofobinin önemli bir cinsiyetçi rolünün de olduğunu ve bu konuya yeterince yer verilmediğini söylemek istiyorum” dedi.
“İslamofobiden önce kendimize bakmalıyız"
Aile ve toplumsal yaşamda kadının rolüne değinen Dr. Ayşenur Kurtoğlu ise, “Müslüman kadın, İslamofobiye falan gerek yok, biz kendi içimizde nasıl fenalıklar yapıyoruz, hangi kavramlar üzerinde bizim durmamız lazım, birbirimize merhamet ediyor muyuz, birbirimize hakikaten İslamın gerektirdiği ölçütlerde davranabiliyor muyuz, birbirimize selam verebiliyor muyuz? Nefsi bir takım isteklerimizi akli şeylerle kendimize kabul ettirmedikçe bence çok İslamofobiye gerek kalmadan kendi kendimizi halledeceğiz diye düşünüyorum. Benim bu anlamda insan hayatı için, toplumsal hayatta hepimizin temel ihtiyacı olan iki kavramı çok önemsiyorum. Birbiriyle o kadar ortak ki harfler. Merhamet ve mahremiyet” dedi.
"Kadın olarak güçlü olmalıyız"
İkinci oturumda son konuşmayı yapan ÖNDER Genel Başkan Yardımcısı Serap Dönmez ise, İslam coğrafyasında yaşananlara üzülerek şahit olduklarını kaydettiği konuşmasında şunları söyledi: “Evet biz belki onların o onurlu savaşında onların yanında değiliz fakat bizim de onurumuzu kurtarmamız gerekir diye düşünüyorum. Anne olarak, bir kadın olarak. Evet, kadın olmak çok yorucu bir şey, doğru. Kadın sağlığı çok önemi, sadece fiziksel değil. Bizim de aynı bu şekilde güçlü, her açıdan sağlıklı, hem ruhen hem bedenen hem sosyal açıdan çok sağlıklı hanımlara ihtiyacımız var. Çünkü bu yaşadığımız acıları çocuklarımızı bilinçlendirmek açısından bir fayda sağlamak açısından bir şeyler yapacaksak bu anlamda güçlü olmamız gerekiyor.”
Toplantıdan sonra Meram Belediye Başkanı Fatma Toru, konuşmacılara plaket verdi.
Kaynak: İHA
“İslamofobi Müslüman karşıtı bir ırkçılıktır"
Toplantının 1’inci oturumunun moderatörlüğünü yapan Prof. Dr. Edibe Sözen, İslamfobinin aslında bir ırkçılık yani Müslüman karşıtı bir ırkçılık olduğuna dikkat çekerek, “İslamofobi batı dünyasında sürekli gündeme getirilen, sokak partilerinde, dijital dünyada, mizah dünyasında sürekli bir İslam üzerinden yeni bir algı oluşturuluyor. İslamın tehditkar olduğu ifade ediliylor, cinsiyet ayrımı olduğu ifade ediliyor. Artı Boko Haram, DAEŞ gibi terör örgütlerinin ön plana çıkmasında da olduğu gibi bütün terör örgütleri de İslami kimliklerle anılıyor. Bölgeye baktığınızda bu coğrafyaya gerçekten ses verebilecek, Müslüman dünyanın barışçıl bir şekilde yaşamasını sağlayabilecek ülkenin de Türkiye olduğunu görüyorsunuz. Yükümüz ağır, sorumluluğumuz yüksek ama inanan bir milletiz. Bu uğurda her şeyi yapmaya hazır bir milletiz, o anlamda da ben önemli bir insan gücümüz olduğunu ve tabi bunun yanında entelektüel gücümüzün de buna ilave olarak kullanılması gerektiğini söyleyebilirim” dedi.
“Halepli annenin yerine kendinizi koyun"
‘Adalet, Kadın ve İslamofobi’ konulu sunum yapan İHH Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Gülden Sönmez, “Bugün benim sizden bugün anısına bir talebim olsun, akşam bir Halepli kadının yerine kendinizi koyun, abluka altında olduğunuzu düşünün. Canınızın namusunuzun tehlikede olduğunu düşünün. Dünyanın diğer yerlerindeki Müslümanların ne yapmasını beklerseniz onu yapın, en azından dünyaya insan hakları sağladığını iddia edenler var ya birilerini kınayın, ya birilerinden yardım isteyin. Başka türlü biz birbirimize sahip çıkmadıkça kimse çıkmayacak ve biz en azından kadınlar olarak birbirimizin sesine ses gücüne güç olmak zorundayız” diye konuştu.
“Müslüman kadınlar olarak susmayacağız"
Kadını ve erkeği tek bir nefisten yaratan, eşini ondan yaratan, kadın ve erkeği bu anlamda bir bütünün parçaları olarak gören İslam dininin kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi de adalet ve hakkaniyet üzerine inşa ettiğine dikkat çeken KADEM Başkan Yardımcısı Pınar Hacıbektaşoğlu da, “Ben özellikle Halep’te yaşanan olaylar karşısında şunu demek istiyorum; dünyanın var olduğu günden bugüne kadar her bir yüzyıl gerçekten kendi zaman dilimi içerisinde çok büyük barbarlıklar gördü, zulümler gördü, katliamlar gördü, mutluluklar da gördü. Ama bugün 16 yılını geride bıraktığımız bu 21. Yüzyıl’da biz Suriye’de yaşanan katliamlara sessiz kalanların vicdanlarındaki sessizliğe şahitlik etmekteyiz. Bugün sözde Müslümanların, değişim diyenlerin, demokrasi diyenlerin ve bugün Birleşmiş Milletler’in insan hakları, çocuklar temelinde birleşemeyen milletlerin Mısır’da esma şehit düştüğünde, dün evladına şehadet getir diyen annenin, kendi evladının son nefesini koklayan annenin, Halep’te daha oyun oynarken şehit düşen ölen kız çocuklarının, yüzlerindeki o son nefeslerin tükeniş anında dünya vicdanının da yok oluşuna şahitlik ediyoruz. Bizler sadece kadın ve demokrat kimliklerimizle değil, insan olma kimliklerimizle, vicdanlarımızdan akan bu gözyaşlarımızla bu katliamlara dur demeye devam edeceğiz. Hiçbir zaman Müslüman kadınlar susmayacağız” şeklinde konuştu.
"AK Parti ile Nahdha hareketi benzerliği"
Tunus’taki Nahdha İslami hareketinden bahseden Aktivist Hamida Bessaad, AK Parti ile benzerliklerine dikkat çekerek şunları söyledi: “Bizim hareketimizle Ak Parti arasında benzerlikler söz konusu. En çok da kadın konusunda benzerlikler söz konusu iki partinin. AK Parti’deki kadınlar iki dava uğruna kimlikle savaşıyordunuz. Bir İslam kimliğiydi, bir de başörtüsüydü. Bu konuda çok mücadele ettiniz. Bizim mücadelemiz de aynı şekilde oldu.”
“Son 12 yılda baskı azaldı”
Türkiye’deki kadın algısını medyada ve edebiyattaki kadın algısı üzerinden yaşamış kişiler olduklarına değinen Gazeteci Yazar Sibel Eraslan, “Şu anda hala bu baskıyla hareket ediyoruz, kadının modernleştirilmesi bizim için çok önemli bir sorun. 100 yıllık Türkiye modernleşmesinin sorunu aslında bu. Çok önemli iki fay hattı var, birisi İslami kimlik, biri etnik kimlik. Bu iki fay hattı üzerinde kesişen kadın kimliği. Hele ki bu İslam kimliğiyse, hele ki bu etnik kimliği tamamen dışlanmış bir kadınsa. Bütün ötekileştirmeler o kadının üzerinde birikiyor, büyük bir basınç sağlıyor ama Allah’ın izniyle son 12 yıldır siyasal anlamda bu riskler, bu fay hatlarının basınçları kısmen de olsa kaldırıldı ve demokratikleşme serüvenine girdik. Dolayısıyla genel olarak hem rejimin hem kadınların üzerindeki bu baskı azaldıkça biz burada böyle bir toplantıyı yapar halde bulduk kendimizi. Uluslararası bir toplantıya bir kadın belediye başkanı imza atar oldu” dedi.
KAGEM Müdürü Hicret Toprak da, “İslam ve kadın” konusunu tartışırken düşülen handikaplara dikkat çektiği konuşmasında, “İslam ve kadın dediğimizde, bugün İslamofobik söylemleri de besleyen şekilde iki zıt yaklaşım söz konusu. Bunlardan bir tanesi, İslamofobik söylem diyoruz ama bu oryantalist söylemin, İslam’ın ve aslında dinlerin genel olarak baktığımızda, kadınları mağdur ettiği, genel olarak dinlerin kadınların bugün yaşamakta olduğu bütün problemlerin sorumlusu olduğu yönündeki anlayış ve benim üzerinde durmak istediğim, bunun tam karşısındaki savunmacı anlayış. Bunun karşısında kendisini daima açıklama yoluna giden, kendini bir hizaya çekme yolunda gören biz Müslümanların yaklaşık iki asırdır baş etmeye çalıştığımız bir söylem aslında bu. Nedir o; İslam kadına bütün haklarını vermiştir, İslam kadını öyle bir mertebeye adeta yükseltmiştir ki bu söylemlerde zaman zaman kadın insanüstü bir mertebede tanımlanıyor ne yazık ki” diye konuştu.
"Bütün dünya gözünü yumduğu anda siz yanımızdaydınız"
Suriye’de yaşanan dramı istatistiklerle yansıtan Suriyeli Aktivist Nedya Cuma ise, “Son 5 yıl içerisinde 22 bin 823 kadın öldürülmüştür Suriye’de. Bunlar tabii ki rejim güçleri tarafından öldürülmüştür. Aynı biçimde Rusya’nın silahlı güçleri, PYD VE DAEŞ gibi terör örgütlerinin eylemleriyle öldürüldü. Buna ek olarak 8 bin 413 kadın şu an rejim güçleri tarafından tutuklu. 2418 kayıp çocuk vardır. 93 kadın da rejim güçleri tarafından işkenceyle öldürülmüştür. Yine Kürt özerk yönetim yetkilileri de 1819 kadını tutuklamışlardır. Bütün dünya gözünü yumduğu anda siz yanımızdaydınız. Topraklarının kurtarılması için savaşmaktadırlar. Şu an sığınmacıyız ama siz Ensar’ların yanında bir muhaciriz ve gerçekten bir varoluş mücadelesi ve savaşı yaşamaktayız. Halep kentim, herkesin gözü önünde yanmaya devam ediyor. Bütün karanlık şer güçler oraya abanmış durumda, ambargo üzerine ambargo, kuşatma üzerine kuşatma, taş üstünde taş kalmadı. Hizmet verecek tek bir hastane bile kalmadı, tıbbi malzeme ve gıda malzemesi tükendi. Buna rağmen saldırmaya devam ediyorlar, havadan, karadan, savunmasız silahsız halka. Her türlü silahı kullanarak şehri yakmaya devam etmektedirler” şeklinde konuştu.
"Kadının özne olduğu bir toplantı"
2’nci oturumun moderatörlüğünü yapan Zeynep Bayramoğlu, “Bugün bu güzel kadın meclisinde sadece kadınların sorunlarını değil, dünyanın sorunlarını kadınlar konuşuyor, tartışıyor. Kadının subje olmaktan çıkıp özne olduğu bir ortamda ancak dünyanın sorunlarını konuşabiliriz ve evet bugün biz birer özneyiz. Bu gerçekten önemli bir gelişme” dedi.
Dünyadaki tüm kadınların sorunlarına ilaveten Filistin kadınının bütün haklarından yoksun oluş sorunu olduğuna vurgu yapan Filistinli Aktivist Tagrit Mosaa, “Mescid-i Aksa’yı İslam ümmetinden ayırmaya çalışan girişimler vardır. Sultan Abdulhamid’in torunları olarak size görev düşmektedir. Filistinli kadın birçok örnek vermektedir, bütün tarihi eserlere sahip çıkmaktadır, sesini yükseltmektedir. Ezan sesini bile kısan İsraillilere karşı Filistinli kadın duasıyla devam etmektedir, varlığını, duruşunu. Bu katil Siyonistlerin bizim ilk kıblemize karşı neler yaptıklarını görüyoruz. Filistin davası bir kuşakla bitmez, gelecek kuşaklar da aynı tasayı taşımaktadırlar” şeklinde konuştu.
Sudanlı aktivistten Türk kadınına övgü
Sudanlı Aktivist Ibtissam Khalid Fadlalla ise, Türk kadınını övdüğü konuşmasında, “15 Temmuz’daki başarısız darbe konusuna baktığımda Türkiye’deki kadın dimdik durduğuna şahit olduk. Ben buna canlı tanık olmuştum aslında ama yanlarında da olmak istiyordum ve gurur duydum bu duruşlarından dolayı. Türk kadını İslamiyetini ve dinini korumasıyla ön plandadır. Türk kadınından bir isteğimiz vardır bizim dolayısıyla bütün Müslüman kadınlarla yan yana durmasını isteriz” ifadelerini kullandı.
"Avrupa’da Müslüman kadın daha fazla şiddete maruz kalıyor"
508 milyon Avrupa nüfusunun sadece yüzde 6’sının Müslüman olmasına rağmen Müslümanlara karşı işlenen şiddet suçlarının arttığını dile getiren Avrupa Türk Demokratlar Birliği Başkan Yardımcısı Asiye Bilgin, “İstatistiklere göre Müslüman kadın, Müslüman erkeğe oranla daha fazla nefret suçuna maruz kalıyor. Almanya’da başörtü takan kadınların yüzde 99’u iş bulamıyor maalesef. İş başvuruları başarısızlıkla sonuçlanıyor. Fransa’da toplumun yüzde 80’i başörtüsünü büyük bir problem olarak algılıyor. İngiltere’de 2014-2015 arası 34 Müslüman karşıtı saldırı oldu ve çoğu başörtü takan Müslüman kadınlara karşı yapıldı” diye konuştu.
“Avrupa’da İslamofobi yükseliyor"
Avrupa’da İslamofobinin gün geçtikçe arttığını tartışmanın artık dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmak gibi bir hal aldığına işaret eden Belçika’nın ilk başörtülü milletvekili olan Mahinur Özdemir de, “Paris saldırıları, Brüksel saldırıları ve göç kriziyle beraber bu İslamofobinin gittikçe yükseldiğini görüyoruz. Verilere baktığımızda, Müslüman toplumun içinde şiddete en çok uğrayan kesimin kadınlar olduğunu söyleyebiliriz. Görünür bir sembol taşıyorlar başörtüden dolayı. Ben İslamofobinin önemli bir cinsiyetçi rolünün de olduğunu ve bu konuya yeterince yer verilmediğini söylemek istiyorum” dedi.
“İslamofobiden önce kendimize bakmalıyız"
Aile ve toplumsal yaşamda kadının rolüne değinen Dr. Ayşenur Kurtoğlu ise, “Müslüman kadın, İslamofobiye falan gerek yok, biz kendi içimizde nasıl fenalıklar yapıyoruz, hangi kavramlar üzerinde bizim durmamız lazım, birbirimize merhamet ediyor muyuz, birbirimize hakikaten İslamın gerektirdiği ölçütlerde davranabiliyor muyuz, birbirimize selam verebiliyor muyuz? Nefsi bir takım isteklerimizi akli şeylerle kendimize kabul ettirmedikçe bence çok İslamofobiye gerek kalmadan kendi kendimizi halledeceğiz diye düşünüyorum. Benim bu anlamda insan hayatı için, toplumsal hayatta hepimizin temel ihtiyacı olan iki kavramı çok önemsiyorum. Birbiriyle o kadar ortak ki harfler. Merhamet ve mahremiyet” dedi.
"Kadın olarak güçlü olmalıyız"
İkinci oturumda son konuşmayı yapan ÖNDER Genel Başkan Yardımcısı Serap Dönmez ise, İslam coğrafyasında yaşananlara üzülerek şahit olduklarını kaydettiği konuşmasında şunları söyledi: “Evet biz belki onların o onurlu savaşında onların yanında değiliz fakat bizim de onurumuzu kurtarmamız gerekir diye düşünüyorum. Anne olarak, bir kadın olarak. Evet, kadın olmak çok yorucu bir şey, doğru. Kadın sağlığı çok önemi, sadece fiziksel değil. Bizim de aynı bu şekilde güçlü, her açıdan sağlıklı, hem ruhen hem bedenen hem sosyal açıdan çok sağlıklı hanımlara ihtiyacımız var. Çünkü bu yaşadığımız acıları çocuklarımızı bilinçlendirmek açısından bir fayda sağlamak açısından bir şeyler yapacaksak bu anlamda güçlü olmamız gerekiyor.”
Toplantıdan sonra Meram Belediye Başkanı Fatma Toru, konuşmacılara plaket verdi.