Uluslararası Çalışma Konferansı

Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, "Bugün birçok ülke, işçi hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan demokratik değerlerden yoksun. Türkiye, komşu ülkelerdeki savaş ve krizlerden, çalışma hayatı en fazla etkilenen ülkelerden biri. Bu ülkelerde savaş çıkaranlardan da bu ülkelere silah satanlardan da barış getirmesini bekleyemezsiniz" değerlendirmesinde bulundu.

Türk-İş'ten yapılan yazılı açıklamada, Türk-İş Başkanı Atalay'ın, Cenevre'de gerçekleştirilen Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) 104. Uluslararası Çalışma Konferansı'ndaki değerlendirmelerine yer verildi.

Küresel düzeyde eşitsizliğin, adaletsizliğin ve örgütsüzlüğün artmasının emekçinin sabrını zorladığını ve sosyal diyaloğa olan inancını zedelediğini belirten Atalay, ILO Genel Direktörü'nün hazırladığı raporu son derece önemli bulduğunu ifade etti.

Raporda, başta genç işsizliği olmak üzere kayıt dışılığın artması, büyüyen işsizlik sorunu, kadınların işgücüne katılımının düşük olması, iş yerlerinin sağlıklı ve güvenli olmaması, örgütsüz toplum yaratma çabaları, güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaşması gibi sorunların Türkiye'de de yaşandığına dikkati çeken Atalay, şunları kaydetti:

"Geçen yıl Soma, Ermenek ve Türkiye'nin başka yerlerinde yaşanan iş kazaları sonucu hayatını kaybeden işçi kardeşlerimizi buradan bir kez daha rahmetle anıyorum. Türkiye, daha önce onaylamış olduğu ILO sözleşmelerine ek olarak; geçtiğimiz aylarda, 167 ve 176 sayılı inşaat ve madenlerde iş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen iki önemli sözleşmeyi onaylamıştır.

Türkiye böylece, iş kazalarının en fazla yaşandığı iş kollarında önemli bir adım atmıştır. Rekabet, insan hayatı ve işgücü maliyetleri üzerinden hesaplanamaz. Elde edilen hiçbir kar, işçinin canından ve sağlığından önemli değildir. Kazalar yaşanmadan önlem almak ve insanların işyerlerinde güvenli bir şekilde çalışmasını sağlamak insanlık görevidir. Bunu tüm dünya işverenlerine ve hükümetlere, bir kez daha hatırlatmak isterim."

Sendikal örgütlenme ve grev hakkı konusunda sıkıntılarının devam ettiğini vurgulayan Atalay, "İşçileri kapsayan 6356 ve kamu görevlilerini kapsayan 4688 sayılı kanunlarda kısıtlamalar, engellemeler, ayırımcı yaklaşımlar bulunmaktadır. Kamu görevlilerinin grev hakkı olmadığından toplu görüşme müzakerelerinin etkisi sınırlı kalmaktadır. Türkiye'de taşeron uygulaması, özelleştirme ve kayıtdışı çalıştırmanın yaygın olması, bu tür çalıştırma biçimlerinin örgütsüz ve daha düşük maliyetli işçi çalıştırmak için kullanılması, çalışanların karşılaştığı hak ihlallerini artırmaktadır" ifadelerini kullandı.

Atalay, Türkiye'nin Kasım ayında G20 Zirvesine ev sahipliği yapacağını anımsatarak, şu ifadeleri kullandı:

"Bizler, L20 olarak, bir araya gelecek ve çalışan kesim ve aileleri için adalet, eşitlik, güvenli işyerleri ve insan onuruna yakışır iş talebimizi kendilerine ileteceğiz. Dünya işçisinin 'artık yeter' deme noktasında olduğunu hatırlatacağız. ILO'nun, genel direktörün raporunda ifade edilen tarihi rolünü son derece önemsiyor, bugüne kadar üç taraflı yapısı ile pek çok sorunun başarıyla üstesinden geldiğini biliyoruz. Artan eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı yeni bir yönetim anlayışının yanı sıra adil düzen yaratma çabalarının yine ILO'nun çatısı altında gerçekleşebileceğine inanıyoruz. ILO'nun işçi dışındaki diğer bileşenlerinin de ortak faydanın, karşılıklı saygının ve itibarı yüksek sosyal diyaloğun sağlıklı bir endüstri ilişkileri sistemi için tek çare olduğunu gördüklerine, bildiklerine inanıyoruz."

Atalay, şöyle devam etti:

"Bugün birçok ülke, işçi hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan demokratik değerlerden yoksun. Türkiye, komşu ülkelerdeki savaş ve krizlerden çalışma hayatı en fazla etkilenen ülkelerden biri. Bu ülkelerde savaş çıkaranlardan da bu ülkelere silah satanlardan da barış getirmesini bekleyemezsiniz. Sadece siyasi çıkarlar nedeniyle ülkeleri asılsız bir şekilde soykırımla suçlamak, kendi vatandaşı idam edilirken ayağa kalkıp, başka insanların idam edilmesine sessiz kalmak, insan haklarında taraf tutmaktır. En temel haklarda dahi taraf tutulduğunu görmek, insanların adalete ve uluslararası topluma olan güvenini sarsmaktadır. Artık, uluslararası toplum hiç bir ülkeyi birbirinden ayırmadan tüm haksızlıklara aynı mesafede durmalı, insanlığın güvenini kazanmalıdır. Konuşmanın ötesinde çözüm için somut adımlar atmalı, savaş ve kaostan nemalananların inadına, dünyada barışı ve demokrasiyi egemen kılmalıdır."

Kaynak: AA