'Paralel Yapı', Akademide De Mağdur Yarattı
İSTANBUL - ANDAÇ HONGUR - Aldığı davet üzerine çalışmaya başladığı Fatih Üniversitesi'nden 17 Aralık 2013'te çıkarılan, işe iade davasını kazanarak üniversiteye geri dönen Yard. Doç. Dr. Hüseyin Kalaycı, uğradığı yoğun mobbing üzerine aldığı sağlık raporunun başlangıcında ikinci kez üniversiteden atıldı.
ODTÜ İktisat Bölümü'nden mezun olduktan sonra Fransa'da master, Kanada'da doktora çalışmalarıyla milliyetçilik, çokkültürcülük ve vatandaşlık konularında uzmanlaşan Kalaycı, AA muhabirinin sorularını yanıtlarken, Eylül 2011'de part time ders vermek üzere davet aldığı Fatih Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde Aralık 2011'den itibaren tam zamanlı çalışmaya başladığını söyledi.
Kurban Bayramı öncesi derslik koordinatöründen "Hocam git kurban paranı muhasebeye yatır. Hemşire olan eşime makbuzu ver" şeklinde bir mail aldığını, yanıt vermemesi üzerine "İsterseniz taksit yaparız, maaşınızdan çekeriz" şeklinde e-postaların devamının geldiğini anlatan Kalaycı, ilk atılma sürecini şöyle özetledi:
"Kurban kesmediğimi, yanlış anlaşılma olduğunu söyledim. 'Hocam isminiz listelere gitmiş, Kenya'da sizin adınıza kurban kesilmiş' denildi. Ben de 'Rızam olmadan adıma kurban kesemezsiniz' dedim. Bayram dönüşü sürekli mail, telefon bir şekilde bu parayı tahsil etmeye çalıştılar. Bazı arkadaşlarım kurban parası vermemem halinde atılacağımı söyledi. Ödememe konusunda ısrarcı davrandım, bölüm başkanını da rızam olmadan benden zorla kurban parası alınmaya çalışıldığı konusunda bilgilendirdim. Bu para benden tahsil edilmedi ama 17 Aralık 2013 saat 15.30'da bölüm başkanlığı tarafından arandım. Bölüm başkanı sözleşmemin sonlandırıldığını söyledi. Tek kuruş tazminat ödenmeden ve derslerimi tamamlamama izin verilmeden kovuldum. Bu arada asıl öğrenciler mağdur oldu."
İşten çıkarılmasını kişisel bir mesele olarak da görmemek gerektiğini belirten Kalaycı, "Çünkü 17 Aralık sürecinde sadece ben değil, fen edebiyat fakültesinden yaklaşık 20 civarında öğretim üyesinin işine son verildi. Sadece benim gibi Marksist hocalar değil, gayet İslami gelenekten gelen, dindar olan ama cemaatçi olmayan hocaların da ilişiği kesildi" diye konuştu.
- "Hayatımda böyle bir kötülük görmedim"
Kalaycı, açtığı işe iade davasında Mayıs 2014'te mahkemenin kendisini haklı görerek yürütmeyi durdurma kararı verdiğine değinerek, Temmuz 2014'te göreve başladığını, ancak göreve başladığı ilk andan itibaren mahkeme kararına rağmen kapıdan içeri sokulmadığını, ofis verilmediğini, maaşına zam yapılmadığını, ders verdirilmediğini, bölümden tecrit edildiğini ve benzeri pek çok mobbing uygulamasına maruz kaldığını söyledi. Kalaycı 'Şu anda adaletsizlikten yakınanlar benim sürecimde hukuku ve mahkeme kararlarını hiçe saydılar" dedi.
Kalaycı, bunlarla da yetinilmediğini, kısa bir süre sonra cemaatten bir öğrencinin kendisi hakkında bir soruşturma açtırdığını ifade ederek, bunun Fen Edebiyat Fakültesi'nde bir öğrencinin bir öğretim üyesine açtığı ilk soruşturma olduğunu söyledi.
Soruşturmayı "tam bir fiyasko" şeklinde tanımlayan Kalaycı, şunları anlattı:
"Tanıklarımdan hiçbiri dinlenmedi, bunun yerine cemaatten 3 öğrenci tanık olarak dinlendi. Soruşturmayı yürüten kişi elbette cemaatten bir hocaydı ve akademik etiğe hiç yakışmayan tavırlar sergileyerek ceza almam için elinden geleni yaptı. Nitekim kınama cezası aldım. Bölümden tamamen dışlandım. Üniversiteden ilk atıldığımda haklı bir neden bulamayan yöneticiler daha sonra cemaat öğrencilerinden bazılarını suçlarına alet ederek beni ikinci kere kovmak için örgütlü bir biçimde harekete geçti. İkinci dönem Etnisite ve Çokkültürcülük Dersi'nin 10. haftasında ödev teslimi vardı. Ne tek bir derse ne de vize sınavına girmiş, izin almadığı halde derse arkadaşıyla giren bir cemaat mensubu öğrenci ödevini vermek istedi. Ödevini kabul etmedim ve gayet nazikçe devamsızlıktan kaldığını ama isterse dersi dinleyebileceğini söyledim. Herkesin içinde 'Şerefsiz' diye bir ses yükseldi. Hayrete düştüm fakat maruz kaldığım onca mobbingten sonra bunun bir kumpas olabileceği düşüncesiyle sesimi çıkarmadım. Tekrar 'Şerefsiz' dedi. Dersi başlatmak için kürsüye geçtim. 'Sana gününü gösteririm' diyerek beni tehdit etti ve kapıyı çarpıp gitti. 70 öğrencinin gözleri önünde meydana gelen bu hakaret ve tehdit olayından sonra benim hakkımda disiplin soruşturması açıldı. Hayatımda böyle bir kötülük görmedim."
Hiçbir öğrencisini disipline vermediği gibi bunu yapan öğrenciyi de disipline vermediğini vurgulayan Kalaycı, durumdan rahatsız olan diğer öğrencilerin, söz konusu öğrenci hakkında disiplin soruşturması açmak için imza topladığını, ancak üniversite yönetiminin buna izin vermediğini, sonrasında imza atan öğrencilere baskı yapıldığını dile getirdi.
Kalaycı, "Bir öğrenci hocasına 'Şerefsiz' dedikten sonra eğer hoca hakkında bir disiplin soruşturması açılıyorsa daha sonra diğer öğrencileri de zaptedemezsiniz. Hakkımda disiplin soruşturması açılınca korkunç bir itibarsızlaştırmaya maruz kaldım. Akla hayale gelmez iftiralarla, karalamalarla itibarsızlaştırılarak, ders vermesi imkansız hale gelen bir hocaya dönüştürüldüm ve istifa etmeye zorlandım. Bir öğrenci size 'Şerefsiz' diyerek hakaret ediyor, sonrasında siz disiplin cezası alıyorsunuz. O aşamadan sonra ben öğrenciler üzerinde nasıl bir otorite kurabilirim ki? Fakültenin en sevilen hocalarından biri olduğumu dekanlık da çok iyi biliyor ama sırf beni atabilmek için sanki öğrencilerle sorun yaşayan biriymişim gibi bir algı yaratılmaya çalışıldı. Bu uğurda beni rektörlüğe şikayet eden öğrenciler vize sınavına girmeden mezun edilerek ödüllendirildi. Bu ciddi bir yolsuzluk ve ahlaki olmayan bir tutumdur" diye konuştu.
Soruşturmanın ardından ofisine izinsiz girildiğini, eşyaları ile ödevlerin ve yoklama kağıtlarının bir kısmının kaybolduğunu ifade eden Kalaycı, bunun hemen ardından dekanlığın kendisinden yoklama kağıtlarını ve ödevleri istediğini belirtti.
Cemaat evlerinde kalan öğrencilere disiplin soruşturmasında kendisi aleyhimde tanıklık etmek üzere baskı başladığını anlatan Kalaycı, şöyle devam etti:
"Hala öğrenciler tarafından çok sevildiğim için beni savunmak isteyen öğrencilerden 'Hocam dekanlıktan baskı görüyoruz, aleyhinize tanıklık yapmamızı istiyorlar’ şeklinde birçok telefon ve mail geldi. Dekanlığın neredeyse bir tek 'Bu adamla sorunu olan herkes okulumuza başvursun' diye ilan vermediği kaldı. Finallerden sonra yine cemaatten iki öğrenci hakkımda çok çirkin iftiralarla başka bir disiplin soruşturması başlattı. Son derece örgütlü bir eylemle karşı karşıyaydım çünkü disiplin soruşturmalarında sarf edilen bazı sözler, daha önceki disiplin soruşturmasındakilerin aynısıydı. Bu arada disiplin soruşturması esnasında sadece özel telefon konuşmalarımda sarf ettiğim bazı sözleri soruşturma metninde karşımda gördüm. Sanki bu sözleri sınıfta etmişim gibi yazmışlar. Bu, beni dehşete düşürdü. Nasıl bazı özel telefon konuşmalarım bu metne girdi bilmiyorum. Böyle bir şeyle karşılaştığımda ürktüm ve bunun son derece örgütlü bir hareket olduğuna bir kere daha ikna oldum."
- "Celladınız aynı zamanda yargıcınız"
Hüseyin Kalaycı, haziran ayında mobbing raporu almak üzere Adli Tıp'a başvuruda bulunduğunu, 3 aylık sürecin ardından mobbinge uğradığının tespit edildiğini belirterek, "2 Temmuz'da 2,5 aylık mobbing raporumun başındayken işten atıldım. Bu yasalara aykırı. Atılma gerekçesi olarak disiplin soruşturmalarını gerekçe gösterdiler ki bunların hepsi düzmeceydi. Bölümde her zaman öğrenci performans değerlendirme notu en yüksek çıkan hocayım. Şikayeti yapan cemaatten, kabul eden bölüm başkanı cemaatten, dekanlık cemaatten, soruşturmaya atanan kişi cemaatten. Celladınız aynı zamanda yargıcınız oluyor, utanç verici bir soruşturmaydı" dedi.
Savunması alınmadan kınama cezası aldığını dile getiren Kalaycı, mobbing davası, işlemin iptali davası açtığını, mobbinge karışmış rektör, dekan, bölüm başkanları, disiplin soruşturmacılarını kapsayan 6 kişi ve kendisine iftira ve tehditte bulunan 3 öğrenci hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söyledi.
- "Muhalif dediğimiz medya içinde maalesef cemaatle ciddi bir dayanışma var"
Yaşadığı mağduriyeti anlatmak için hem ana akım medyadan hem de sol muhalif bazı gazetecilerle görüşmeler yaptığını ifade eden Kalaycı, şunları kaydetti:
"Mahkemeye vereceğim raporları, yazışmaları, cemaat evlerinde kalan öğrencilerin aleyhimde tanıklık etmek üzere baskı gördüklerine dair bazı mailleri ilk önce Türk medyasının amiral gemisi denen gazeteye sundum. Fakat Fatih Üniversitesi cemaat üniversitesi olduğu için bunu haber yapmak istemediler ve kardeş gazete dedikleri ve şu anda sadece internet üzerinden yayın yapan gazeteye yönlendirdiler. Bir ay sonra yaklaşık 100 sayfa dolusu belgelerimin kaybolduğunu kuru bir 'Kusura bakmayın' mesajıyla öğrendim. Mahkemeye sunacağım ve gizli kalması gereken belgelerimin nereye gittiğinden hala haberim yok.
Bu olay vesilesiyle Türkiye'de muhalif dediğimiz medya içinde maalesef cemaatle ciddi bir dayanışma olduğunu gözlemledim. Başka gazetecilerle de görüşmelerim oldu ve kimse bu olayı haber yapmak istemedi. Muhalif dediğimiz medyanın hiçbirinde mobbinge uğradığını Adli Tıp raporuyla belgelemiş ve elindeki yazışmalar ve dokümanlarla uğradığı mağduriyeti kanıtlayan biri olarak sesimi duyuramadım. Bir kere daha, bu sefer ana akım ve muhalif medya tarafından mağdur edildim."
Hüseyin Kalaycı, tüm siyasi partilerin seçim vaatleri arasında yer alan "Taşeronlaşmaya son" sloganının vakıf üniversitesi çalışanlarını da içermesini istediğini ifade ederek, vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanları tamamen iş güvencesinden yoksun olduğunu belirtti.
- Üniversitenin açıklaması
Fatih Üniversitesi'nden konuya ilişkin yapılan açıklamada, Yard. Doç. Dr. Hüseyin Kalaycı'nın raporunun bitmesi beklendikten sonra işten çıkarıldığı ve Kalaycı'nın savunmasının farklı dosyalar aracılığıyla alındığını ifade edilerek, Kalaycı'nın İş Kanunu'nun 18. maddesine göre işten çıkarıldığı belirtildi.
Kaynak: AA
Kurban Bayramı öncesi derslik koordinatöründen "Hocam git kurban paranı muhasebeye yatır. Hemşire olan eşime makbuzu ver" şeklinde bir mail aldığını, yanıt vermemesi üzerine "İsterseniz taksit yaparız, maaşınızdan çekeriz" şeklinde e-postaların devamının geldiğini anlatan Kalaycı, ilk atılma sürecini şöyle özetledi:
"Kurban kesmediğimi, yanlış anlaşılma olduğunu söyledim. 'Hocam isminiz listelere gitmiş, Kenya'da sizin adınıza kurban kesilmiş' denildi. Ben de 'Rızam olmadan adıma kurban kesemezsiniz' dedim. Bayram dönüşü sürekli mail, telefon bir şekilde bu parayı tahsil etmeye çalıştılar. Bazı arkadaşlarım kurban parası vermemem halinde atılacağımı söyledi. Ödememe konusunda ısrarcı davrandım, bölüm başkanını da rızam olmadan benden zorla kurban parası alınmaya çalışıldığı konusunda bilgilendirdim. Bu para benden tahsil edilmedi ama 17 Aralık 2013 saat 15.30'da bölüm başkanlığı tarafından arandım. Bölüm başkanı sözleşmemin sonlandırıldığını söyledi. Tek kuruş tazminat ödenmeden ve derslerimi tamamlamama izin verilmeden kovuldum. Bu arada asıl öğrenciler mağdur oldu."
İşten çıkarılmasını kişisel bir mesele olarak da görmemek gerektiğini belirten Kalaycı, "Çünkü 17 Aralık sürecinde sadece ben değil, fen edebiyat fakültesinden yaklaşık 20 civarında öğretim üyesinin işine son verildi. Sadece benim gibi Marksist hocalar değil, gayet İslami gelenekten gelen, dindar olan ama cemaatçi olmayan hocaların da ilişiği kesildi" diye konuştu.
- "Hayatımda böyle bir kötülük görmedim"
Kalaycı, açtığı işe iade davasında Mayıs 2014'te mahkemenin kendisini haklı görerek yürütmeyi durdurma kararı verdiğine değinerek, Temmuz 2014'te göreve başladığını, ancak göreve başladığı ilk andan itibaren mahkeme kararına rağmen kapıdan içeri sokulmadığını, ofis verilmediğini, maaşına zam yapılmadığını, ders verdirilmediğini, bölümden tecrit edildiğini ve benzeri pek çok mobbing uygulamasına maruz kaldığını söyledi. Kalaycı 'Şu anda adaletsizlikten yakınanlar benim sürecimde hukuku ve mahkeme kararlarını hiçe saydılar" dedi.
Kalaycı, bunlarla da yetinilmediğini, kısa bir süre sonra cemaatten bir öğrencinin kendisi hakkında bir soruşturma açtırdığını ifade ederek, bunun Fen Edebiyat Fakültesi'nde bir öğrencinin bir öğretim üyesine açtığı ilk soruşturma olduğunu söyledi.
Soruşturmayı "tam bir fiyasko" şeklinde tanımlayan Kalaycı, şunları anlattı:
"Tanıklarımdan hiçbiri dinlenmedi, bunun yerine cemaatten 3 öğrenci tanık olarak dinlendi. Soruşturmayı yürüten kişi elbette cemaatten bir hocaydı ve akademik etiğe hiç yakışmayan tavırlar sergileyerek ceza almam için elinden geleni yaptı. Nitekim kınama cezası aldım. Bölümden tamamen dışlandım. Üniversiteden ilk atıldığımda haklı bir neden bulamayan yöneticiler daha sonra cemaat öğrencilerinden bazılarını suçlarına alet ederek beni ikinci kere kovmak için örgütlü bir biçimde harekete geçti. İkinci dönem Etnisite ve Çokkültürcülük Dersi'nin 10. haftasında ödev teslimi vardı. Ne tek bir derse ne de vize sınavına girmiş, izin almadığı halde derse arkadaşıyla giren bir cemaat mensubu öğrenci ödevini vermek istedi. Ödevini kabul etmedim ve gayet nazikçe devamsızlıktan kaldığını ama isterse dersi dinleyebileceğini söyledim. Herkesin içinde 'Şerefsiz' diye bir ses yükseldi. Hayrete düştüm fakat maruz kaldığım onca mobbingten sonra bunun bir kumpas olabileceği düşüncesiyle sesimi çıkarmadım. Tekrar 'Şerefsiz' dedi. Dersi başlatmak için kürsüye geçtim. 'Sana gününü gösteririm' diyerek beni tehdit etti ve kapıyı çarpıp gitti. 70 öğrencinin gözleri önünde meydana gelen bu hakaret ve tehdit olayından sonra benim hakkımda disiplin soruşturması açıldı. Hayatımda böyle bir kötülük görmedim."
Hiçbir öğrencisini disipline vermediği gibi bunu yapan öğrenciyi de disipline vermediğini vurgulayan Kalaycı, durumdan rahatsız olan diğer öğrencilerin, söz konusu öğrenci hakkında disiplin soruşturması açmak için imza topladığını, ancak üniversite yönetiminin buna izin vermediğini, sonrasında imza atan öğrencilere baskı yapıldığını dile getirdi.
Kalaycı, "Bir öğrenci hocasına 'Şerefsiz' dedikten sonra eğer hoca hakkında bir disiplin soruşturması açılıyorsa daha sonra diğer öğrencileri de zaptedemezsiniz. Hakkımda disiplin soruşturması açılınca korkunç bir itibarsızlaştırmaya maruz kaldım. Akla hayale gelmez iftiralarla, karalamalarla itibarsızlaştırılarak, ders vermesi imkansız hale gelen bir hocaya dönüştürüldüm ve istifa etmeye zorlandım. Bir öğrenci size 'Şerefsiz' diyerek hakaret ediyor, sonrasında siz disiplin cezası alıyorsunuz. O aşamadan sonra ben öğrenciler üzerinde nasıl bir otorite kurabilirim ki? Fakültenin en sevilen hocalarından biri olduğumu dekanlık da çok iyi biliyor ama sırf beni atabilmek için sanki öğrencilerle sorun yaşayan biriymişim gibi bir algı yaratılmaya çalışıldı. Bu uğurda beni rektörlüğe şikayet eden öğrenciler vize sınavına girmeden mezun edilerek ödüllendirildi. Bu ciddi bir yolsuzluk ve ahlaki olmayan bir tutumdur" diye konuştu.
Soruşturmanın ardından ofisine izinsiz girildiğini, eşyaları ile ödevlerin ve yoklama kağıtlarının bir kısmının kaybolduğunu ifade eden Kalaycı, bunun hemen ardından dekanlığın kendisinden yoklama kağıtlarını ve ödevleri istediğini belirtti.
Cemaat evlerinde kalan öğrencilere disiplin soruşturmasında kendisi aleyhimde tanıklık etmek üzere baskı başladığını anlatan Kalaycı, şöyle devam etti:
"Hala öğrenciler tarafından çok sevildiğim için beni savunmak isteyen öğrencilerden 'Hocam dekanlıktan baskı görüyoruz, aleyhinize tanıklık yapmamızı istiyorlar’ şeklinde birçok telefon ve mail geldi. Dekanlığın neredeyse bir tek 'Bu adamla sorunu olan herkes okulumuza başvursun' diye ilan vermediği kaldı. Finallerden sonra yine cemaatten iki öğrenci hakkımda çok çirkin iftiralarla başka bir disiplin soruşturması başlattı. Son derece örgütlü bir eylemle karşı karşıyaydım çünkü disiplin soruşturmalarında sarf edilen bazı sözler, daha önceki disiplin soruşturmasındakilerin aynısıydı. Bu arada disiplin soruşturması esnasında sadece özel telefon konuşmalarımda sarf ettiğim bazı sözleri soruşturma metninde karşımda gördüm. Sanki bu sözleri sınıfta etmişim gibi yazmışlar. Bu, beni dehşete düşürdü. Nasıl bazı özel telefon konuşmalarım bu metne girdi bilmiyorum. Böyle bir şeyle karşılaştığımda ürktüm ve bunun son derece örgütlü bir hareket olduğuna bir kere daha ikna oldum."
- "Celladınız aynı zamanda yargıcınız"
Hüseyin Kalaycı, haziran ayında mobbing raporu almak üzere Adli Tıp'a başvuruda bulunduğunu, 3 aylık sürecin ardından mobbinge uğradığının tespit edildiğini belirterek, "2 Temmuz'da 2,5 aylık mobbing raporumun başındayken işten atıldım. Bu yasalara aykırı. Atılma gerekçesi olarak disiplin soruşturmalarını gerekçe gösterdiler ki bunların hepsi düzmeceydi. Bölümde her zaman öğrenci performans değerlendirme notu en yüksek çıkan hocayım. Şikayeti yapan cemaatten, kabul eden bölüm başkanı cemaatten, dekanlık cemaatten, soruşturmaya atanan kişi cemaatten. Celladınız aynı zamanda yargıcınız oluyor, utanç verici bir soruşturmaydı" dedi.
Savunması alınmadan kınama cezası aldığını dile getiren Kalaycı, mobbing davası, işlemin iptali davası açtığını, mobbinge karışmış rektör, dekan, bölüm başkanları, disiplin soruşturmacılarını kapsayan 6 kişi ve kendisine iftira ve tehditte bulunan 3 öğrenci hakkında suç duyurusunda bulunduğunu söyledi.
- "Muhalif dediğimiz medya içinde maalesef cemaatle ciddi bir dayanışma var"
Yaşadığı mağduriyeti anlatmak için hem ana akım medyadan hem de sol muhalif bazı gazetecilerle görüşmeler yaptığını ifade eden Kalaycı, şunları kaydetti:
"Mahkemeye vereceğim raporları, yazışmaları, cemaat evlerinde kalan öğrencilerin aleyhimde tanıklık etmek üzere baskı gördüklerine dair bazı mailleri ilk önce Türk medyasının amiral gemisi denen gazeteye sundum. Fakat Fatih Üniversitesi cemaat üniversitesi olduğu için bunu haber yapmak istemediler ve kardeş gazete dedikleri ve şu anda sadece internet üzerinden yayın yapan gazeteye yönlendirdiler. Bir ay sonra yaklaşık 100 sayfa dolusu belgelerimin kaybolduğunu kuru bir 'Kusura bakmayın' mesajıyla öğrendim. Mahkemeye sunacağım ve gizli kalması gereken belgelerimin nereye gittiğinden hala haberim yok.
Bu olay vesilesiyle Türkiye'de muhalif dediğimiz medya içinde maalesef cemaatle ciddi bir dayanışma olduğunu gözlemledim. Başka gazetecilerle de görüşmelerim oldu ve kimse bu olayı haber yapmak istemedi. Muhalif dediğimiz medyanın hiçbirinde mobbinge uğradığını Adli Tıp raporuyla belgelemiş ve elindeki yazışmalar ve dokümanlarla uğradığı mağduriyeti kanıtlayan biri olarak sesimi duyuramadım. Bir kere daha, bu sefer ana akım ve muhalif medya tarafından mağdur edildim."
Hüseyin Kalaycı, tüm siyasi partilerin seçim vaatleri arasında yer alan "Taşeronlaşmaya son" sloganının vakıf üniversitesi çalışanlarını da içermesini istediğini ifade ederek, vakıf üniversitelerinde çalışan öğretim elemanları tamamen iş güvencesinden yoksun olduğunu belirtti.
- Üniversitenin açıklaması
Fatih Üniversitesi'nden konuya ilişkin yapılan açıklamada, Yard. Doç. Dr. Hüseyin Kalaycı'nın raporunun bitmesi beklendikten sonra işten çıkarıldığı ve Kalaycı'nın savunmasının farklı dosyalar aracılığıyla alındığını ifade edilerek, Kalaycı'nın İş Kanunu'nun 18. maddesine göre işten çıkarıldığı belirtildi.