Emzirmek, Meme Kanseri Riskini Azaltıyor
Özel Kastamonu Anadolu Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Metin Baş, erkeklerin de meme kanseri tehdidi altında olduğunu belirterek, kadınlarda emzirmenin meme kanseri riskini azalttığını söyledi.
Baş, ayrıca obezitenin de meme kanseri riskini tetiklediğini ve bu yüzden alınan kilolara dikkat edilmesini istedi.
Özel Kastamonu Anadolu Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Metin Baş, Ekim ayı itibariyle ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ olduğunu ifade ederek, meme kanseri hakkında bilgiler verdi. Erkeklerde de meme kanseri riskinin olduğunu ifade eden Op. Dr. Metin Baş, erkeklerin göğsünde şişkinlik hissettiğinde hekime başvurması gerektiğini söyledi.
Erkeklerde meme kanseri riskine dikkat çeken Op. Dr. Baş, meme kanserinin kadınlarda erkeklere oranla yüz kat daha fazla olduğunu belirterek, “Erkeklerde meme kanseri yüzde 1’dir. Genelde kendine yakıştıramadıkları için ya da kadınlar gibi meme kanseri olduklarını söyleyemez. O yüzden erkek meme kanserlerini biraz daha geç dönemlerde görürüz. Meme kanseri erkeklerde de tabii ki önemli. Tek önerimiz erkeklerde göğsünde şişkinlik olduğunda bir an önce hekimlere görünmeleridir” dedi.
“AİLESİNDE MEME KANSERİ GÖRÜNENLER DAHA FAZLA RİSK ALTINDADIR”
80 yaşına kadar yaşayan her 8 kadından birinin meme kanseri riski taşıdığını ifade ede Op. Dr. Baş, “Erkeklerde nasıl prostat kanseri daha fazlaysa kadınlarda da meme kanseri riski daha fazladır. Örneğin ailesinde meme kanseri görünenler daha fazla risk altındadır. Özellikle birinci derece yakınında meme kanseri ve yumurtalık kanseri olanlarda risk daha da artar. Hiç doğum yapmamış kadınlar daha riskli, erken adet görenler ya da geç menopoza giren kadınlar da risk altında bulunuyor. Kanser hücresi var vücudumuzda ama eğer genlerimiz sağlamsa bu hücrenin ölüm emrini veriyor. Kanserli hücre çoğalmadan, agresifleşmeden onu öldürüyor. Bu immün sistemde var, genetik faktörlerde var” şeklinde konuştu.
“KADINLARDA 40 YAŞINDAN SONRA HER YIL MAMOGRAFİ TAKİBİ YAPILMASI GEREKİR”
Meme kanserini ele gelmeden tespit etmeye çalıştıklarını kaydeden Metin Baş, “Tarama testi olarak önerilen rutin kontroller ve kendi kendine dediğimiz yöntem hastalara anlatılıyor. İşte bu yöntem aynanın karşısına geçerek ayın belli dönemlerinde memesini kontrol etmesi anlatılıyor. Her 3 yılda bir hekim kontrolü de öneriliyor. Meme kanseri erken yaşlarda görülmeye başlandığından her 2 yılda bir ya da her yıl mamografi takibi ve hastanın gene her ay kendini muayene etmesi gerekir. 50 yaşından sonra her kadının yılda bir gerekli tahlilleri yaptırarak hekimlere başvurması gerekir. Her ay kendi yaptığı muayenede kişinin cilt renginde bir değişiklik, portakal kabuğu görünümü olduysa ya da ciltte bir kızarıklık olduysa mutlaka bir hekime başvurması gerekir” ifadelerini kullandı.
“EMZİRMEK, MEME KANSERİ RİSKİNİ AZALTIYOR”
Meme kanseri riskini en aza indirmek için hastalığa neden olan değiştirilebilir risk faktörlerinin ortadan kaldırılması gerektiğine işaret eden Op. Dr. Metin Baş, hormonlu gıdalardan ve özellikle yağlı yiyeceklerden uzak durmanın, ilk doğumu 30 yaşından önce yapmanın, emzirmeye özen göstermenin, alkol ve sigara kullanmamanın meme kanseri riskini azaltan önemli faktörler olduğunu kaydetti.
Baş, “Son dönemlerde soya izoflavanlarının östrojene benzer etkileri meme kanseri ile ilişkili olabileceği deneysel çalışmalarda ortaya koyulmuştur. Ayrıca A, C, E vitaminleri ile beta karotenin, likopenin ve antioksidanların yetersiz olması meme kanseri riskini artırabilir. Özellikle 50 yaş üstü kadınlar bu vitamin ve besinlere karşı dikkatli olmalıdır. Ayrıca bu kanser türünde genetik yatkınlık da çok önemli bir faktördür. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan özellikle anne, teyze, abla gibi birinci derece yakınları meme kanserine yakalanmış olanlar risk grubunda bulunduklarını bilerek doktor kontrolü altında olmalıdır” diye konuştu.
“ERKEN TEŞHİS BU TÜR HASTALIKLARDA ÖNEMLİ ROL OYNUYOR”
Son dönemlerde, meme kanseri vakalarının artmakla birlikte tedavideki önemli gelişmelerin de yaşam oranlarını arttırdığını ifade eden Op. Dr. Baş, “Erken dönemde teşhis edilen meme kanseri vakaları, günümüzde tamamen tedavi edilebilmekte ve hasta kanserden kurtulmaktadır. Kanser tanısı konulan hastalar; sosyal yaşamdan kopmamaları, morallerini yüksek tutmaları ve tedavi sürecinde yaşanabilecek sıkıntıları en aza indirecek önlemler açısından bilgilendirilmelidir. Hastaların günlük yaşamlarına devam etmelerini sağlamak, tedavi sürecinin olumlu sonuçlanması için oldukça önemlidir” dedi.
“KANSERE KARŞI BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ GÜÇLÜ OLMALIDIR”
Güçlü bir bağışıklık sisteminin tüm hastalıklarda olduğu gibi meme kanserinden korunmada da etkili bir faktör olduğunu vurgulayan Op. Dr. Baş, şunları söyledi: “Her gün düzenli olarak lif ve probiyotik maya içeren gıdaların yanı sıra süt, yoğurt gibi gıdaların da alınması hem sağlığın korunması hem de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ile kanser riskini azaltan önemli faktörlerdir. Son yıllarda bazı merkezlerde yapılan çalışmalar, B vitamininin meme kanseri riskini yüzde 50 oranında azalttığını göstermektedir. Bir başka çalışmada B vitamini eksikliği olan ve meme kanseri teşhisi konulan hastalarda, metastaz riskinin B vitamini düzeyi normal olanlara göre daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Balık, yumurta sarısı, süt ve süt ürünleri, tereyağı B vitamininden zengin olan besinlerdir”
“KADINLARIN ORTAK TEHLİKESİ MEME KANSERİDİR”
Kadınların en çok yakalandığı kanser türünün meme kanseri olduğunun tespit edildiğini aktaran Baş, şunları kaydetti: “Farkındalığı artırarak risk altındaki tüm kadınların, rutin kontrol ve muayenelerini aksatmadan yaptırmalarını hedefleyen bu süreçte, sizler de almanız gereken önlemleri ve vücudunuzun verdiği mesajları okumayı öğrenmelisiniz. Mamografi çektirmek ve bağışıklık sisteminizi güçlendirecek bir diyet uygulamak, yapabilecekleriniz arasında ilk sıralarda yer alıyor. Kadınların en çok yakalandığı kanser türünün meme kanseri olduğunu tespit etmişler. Birçoğunuz, meme kanserinin ileri yaşlarda görülmeye başlandığını düşünür ve henüz risk grubunda olmadığına inanır. Oysa bir kadının meme kanseriyle karşılaşma riski, 20 yaşından itibaren ortaya çıkar. Hep kadınları ikaz ediyoruz ama seyrek rastlanıyor da olsa erkekler de meme kanserine yakalanabilirler”
“MEME KANSERİ, SİNSİ BİR HASTALIKTIR”
Meme kanserinin sinsi bir hastalık türü olduğunu vurgulayan Op. Dr. Metin Baş, şöyle devam etti: “Meme kanseri, kişi fark etmeden vücudunda oluşup gelişmeye başlar. Ancak meme kanserinin sessiz sedasız gelebiliyor olması sizin onunla mücadele edemeyecek olduğunuz anlamı gelmez” diye konuştu.
Tüm diğer kanserlerde olduğu gibi meme kanserinde de çevresel faktörlerin ve genetik mirasın son derece önemli olduğuna dikkat çeken Baş, “Genetik duyarlılık, kansere yakalanmanıza sebep olan genlerin doğduğunuz andan itibaren sizi etkileyeceği anlamına gelmez. Aksine yaşam koşulları, sigara bağımlılığı ve kötü beslenme gibi sebeplerle kendilerine gelişecek bir ortam bulabilirler. Fazla kilolu olmak da olumsuz etkenler arasında yer alır. Yapılan araştırmalara göre, meme dokusunda bulunan leptin hormonunun fazlalığı, meme kanseri olma ihtimalini de artırıyor. Genetik faktörlere bağlı kalmaksızın tüm kadınlar meme kanseri riski taşırlar. Ayrıca östrojen hormonu fazlalığının da meme kanserini oluşturan genetik mutasyona sebep olduğu biliniyor. Bu sebeple hormon dengesinin hastalık üzerindeki etkisi son derece önemli bir gösterge olabilir”
Yapılan bilimsel istatistiklerin, meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 20’sinin ailesinde meme kanseri hikayesine rastlandığını gösterdiğine işaret eden Op. Dr. Metin Baş, şöyle devam etti: “Bu oran tahmin edilenin biraz altında. Kalıtsal durum söz konusu olduğunda, ailesinde meme kanseri vakası olanların meme ve yumurtalık kanserine eğilimlileri olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, ‘kalıtımsal meme ve yumurtalık kanseri sendromu’ olarak adlandırılıyor. Bu yüzden meme kanserine yakalanma riskini yüzde 85’lere kadar yükseltir”
Obeziteye yani şişmanlığa dikkat edilmesini isteyen Op. Dr. Baş, obezitenin meme kanseri riskine yakalanmada önemli bir etken olduğunu ve bu yüzden alınan kilolara çok dikkat edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Kaynak: İHA
Özel Kastamonu Anadolu Hastaneleri Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Metin Baş, Ekim ayı itibariyle ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ olduğunu ifade ederek, meme kanseri hakkında bilgiler verdi. Erkeklerde de meme kanseri riskinin olduğunu ifade eden Op. Dr. Metin Baş, erkeklerin göğsünde şişkinlik hissettiğinde hekime başvurması gerektiğini söyledi.
Erkeklerde meme kanseri riskine dikkat çeken Op. Dr. Baş, meme kanserinin kadınlarda erkeklere oranla yüz kat daha fazla olduğunu belirterek, “Erkeklerde meme kanseri yüzde 1’dir. Genelde kendine yakıştıramadıkları için ya da kadınlar gibi meme kanseri olduklarını söyleyemez. O yüzden erkek meme kanserlerini biraz daha geç dönemlerde görürüz. Meme kanseri erkeklerde de tabii ki önemli. Tek önerimiz erkeklerde göğsünde şişkinlik olduğunda bir an önce hekimlere görünmeleridir” dedi.
“AİLESİNDE MEME KANSERİ GÖRÜNENLER DAHA FAZLA RİSK ALTINDADIR”
80 yaşına kadar yaşayan her 8 kadından birinin meme kanseri riski taşıdığını ifade ede Op. Dr. Baş, “Erkeklerde nasıl prostat kanseri daha fazlaysa kadınlarda da meme kanseri riski daha fazladır. Örneğin ailesinde meme kanseri görünenler daha fazla risk altındadır. Özellikle birinci derece yakınında meme kanseri ve yumurtalık kanseri olanlarda risk daha da artar. Hiç doğum yapmamış kadınlar daha riskli, erken adet görenler ya da geç menopoza giren kadınlar da risk altında bulunuyor. Kanser hücresi var vücudumuzda ama eğer genlerimiz sağlamsa bu hücrenin ölüm emrini veriyor. Kanserli hücre çoğalmadan, agresifleşmeden onu öldürüyor. Bu immün sistemde var, genetik faktörlerde var” şeklinde konuştu.
“KADINLARDA 40 YAŞINDAN SONRA HER YIL MAMOGRAFİ TAKİBİ YAPILMASI GEREKİR”
Meme kanserini ele gelmeden tespit etmeye çalıştıklarını kaydeden Metin Baş, “Tarama testi olarak önerilen rutin kontroller ve kendi kendine dediğimiz yöntem hastalara anlatılıyor. İşte bu yöntem aynanın karşısına geçerek ayın belli dönemlerinde memesini kontrol etmesi anlatılıyor. Her 3 yılda bir hekim kontrolü de öneriliyor. Meme kanseri erken yaşlarda görülmeye başlandığından her 2 yılda bir ya da her yıl mamografi takibi ve hastanın gene her ay kendini muayene etmesi gerekir. 50 yaşından sonra her kadının yılda bir gerekli tahlilleri yaptırarak hekimlere başvurması gerekir. Her ay kendi yaptığı muayenede kişinin cilt renginde bir değişiklik, portakal kabuğu görünümü olduysa ya da ciltte bir kızarıklık olduysa mutlaka bir hekime başvurması gerekir” ifadelerini kullandı.
“EMZİRMEK, MEME KANSERİ RİSKİNİ AZALTIYOR”
Meme kanseri riskini en aza indirmek için hastalığa neden olan değiştirilebilir risk faktörlerinin ortadan kaldırılması gerektiğine işaret eden Op. Dr. Metin Baş, hormonlu gıdalardan ve özellikle yağlı yiyeceklerden uzak durmanın, ilk doğumu 30 yaşından önce yapmanın, emzirmeye özen göstermenin, alkol ve sigara kullanmamanın meme kanseri riskini azaltan önemli faktörler olduğunu kaydetti.
Baş, “Son dönemlerde soya izoflavanlarının östrojene benzer etkileri meme kanseri ile ilişkili olabileceği deneysel çalışmalarda ortaya koyulmuştur. Ayrıca A, C, E vitaminleri ile beta karotenin, likopenin ve antioksidanların yetersiz olması meme kanseri riskini artırabilir. Özellikle 50 yaş üstü kadınlar bu vitamin ve besinlere karşı dikkatli olmalıdır. Ayrıca bu kanser türünde genetik yatkınlık da çok önemli bir faktördür. Ailesinde meme kanseri öyküsü olan özellikle anne, teyze, abla gibi birinci derece yakınları meme kanserine yakalanmış olanlar risk grubunda bulunduklarını bilerek doktor kontrolü altında olmalıdır” diye konuştu.
“ERKEN TEŞHİS BU TÜR HASTALIKLARDA ÖNEMLİ ROL OYNUYOR”
Son dönemlerde, meme kanseri vakalarının artmakla birlikte tedavideki önemli gelişmelerin de yaşam oranlarını arttırdığını ifade eden Op. Dr. Baş, “Erken dönemde teşhis edilen meme kanseri vakaları, günümüzde tamamen tedavi edilebilmekte ve hasta kanserden kurtulmaktadır. Kanser tanısı konulan hastalar; sosyal yaşamdan kopmamaları, morallerini yüksek tutmaları ve tedavi sürecinde yaşanabilecek sıkıntıları en aza indirecek önlemler açısından bilgilendirilmelidir. Hastaların günlük yaşamlarına devam etmelerini sağlamak, tedavi sürecinin olumlu sonuçlanması için oldukça önemlidir” dedi.
“KANSERE KARŞI BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ GÜÇLÜ OLMALIDIR”
Güçlü bir bağışıklık sisteminin tüm hastalıklarda olduğu gibi meme kanserinden korunmada da etkili bir faktör olduğunu vurgulayan Op. Dr. Baş, şunları söyledi: “Her gün düzenli olarak lif ve probiyotik maya içeren gıdaların yanı sıra süt, yoğurt gibi gıdaların da alınması hem sağlığın korunması hem de bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi ile kanser riskini azaltan önemli faktörlerdir. Son yıllarda bazı merkezlerde yapılan çalışmalar, B vitamininin meme kanseri riskini yüzde 50 oranında azalttığını göstermektedir. Bir başka çalışmada B vitamini eksikliği olan ve meme kanseri teşhisi konulan hastalarda, metastaz riskinin B vitamini düzeyi normal olanlara göre daha yüksek olduğu anlaşılmıştır. Balık, yumurta sarısı, süt ve süt ürünleri, tereyağı B vitamininden zengin olan besinlerdir”
“KADINLARIN ORTAK TEHLİKESİ MEME KANSERİDİR”
Kadınların en çok yakalandığı kanser türünün meme kanseri olduğunun tespit edildiğini aktaran Baş, şunları kaydetti: “Farkındalığı artırarak risk altındaki tüm kadınların, rutin kontrol ve muayenelerini aksatmadan yaptırmalarını hedefleyen bu süreçte, sizler de almanız gereken önlemleri ve vücudunuzun verdiği mesajları okumayı öğrenmelisiniz. Mamografi çektirmek ve bağışıklık sisteminizi güçlendirecek bir diyet uygulamak, yapabilecekleriniz arasında ilk sıralarda yer alıyor. Kadınların en çok yakalandığı kanser türünün meme kanseri olduğunu tespit etmişler. Birçoğunuz, meme kanserinin ileri yaşlarda görülmeye başlandığını düşünür ve henüz risk grubunda olmadığına inanır. Oysa bir kadının meme kanseriyle karşılaşma riski, 20 yaşından itibaren ortaya çıkar. Hep kadınları ikaz ediyoruz ama seyrek rastlanıyor da olsa erkekler de meme kanserine yakalanabilirler”
“MEME KANSERİ, SİNSİ BİR HASTALIKTIR”
Meme kanserinin sinsi bir hastalık türü olduğunu vurgulayan Op. Dr. Metin Baş, şöyle devam etti: “Meme kanseri, kişi fark etmeden vücudunda oluşup gelişmeye başlar. Ancak meme kanserinin sessiz sedasız gelebiliyor olması sizin onunla mücadele edemeyecek olduğunuz anlamı gelmez” diye konuştu.
Tüm diğer kanserlerde olduğu gibi meme kanserinde de çevresel faktörlerin ve genetik mirasın son derece önemli olduğuna dikkat çeken Baş, “Genetik duyarlılık, kansere yakalanmanıza sebep olan genlerin doğduğunuz andan itibaren sizi etkileyeceği anlamına gelmez. Aksine yaşam koşulları, sigara bağımlılığı ve kötü beslenme gibi sebeplerle kendilerine gelişecek bir ortam bulabilirler. Fazla kilolu olmak da olumsuz etkenler arasında yer alır. Yapılan araştırmalara göre, meme dokusunda bulunan leptin hormonunun fazlalığı, meme kanseri olma ihtimalini de artırıyor. Genetik faktörlere bağlı kalmaksızın tüm kadınlar meme kanseri riski taşırlar. Ayrıca östrojen hormonu fazlalığının da meme kanserini oluşturan genetik mutasyona sebep olduğu biliniyor. Bu sebeple hormon dengesinin hastalık üzerindeki etkisi son derece önemli bir gösterge olabilir”
Yapılan bilimsel istatistiklerin, meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 20’sinin ailesinde meme kanseri hikayesine rastlandığını gösterdiğine işaret eden Op. Dr. Metin Baş, şöyle devam etti: “Bu oran tahmin edilenin biraz altında. Kalıtsal durum söz konusu olduğunda, ailesinde meme kanseri vakası olanların meme ve yumurtalık kanserine eğilimlileri olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum, ‘kalıtımsal meme ve yumurtalık kanseri sendromu’ olarak adlandırılıyor. Bu yüzden meme kanserine yakalanma riskini yüzde 85’lere kadar yükseltir”
Obeziteye yani şişmanlığa dikkat edilmesini isteyen Op. Dr. Baş, obezitenin meme kanseri riskine yakalanmada önemli bir etken olduğunu ve bu yüzden alınan kilolara çok dikkat edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.