Kanla beslenenler!
“Türkiye’de belli bir grup var ki, hep suret-i Hak’tan görünür; ama sürekli kan ve gözyaşı ile beslenir. Sıkışınca da dansöz misali kıvırır” diyen Emin Pazarcı, bugünkü köşe yazısında Selahattin Demirtaş ve Kandil’in, milleti aptal yerine koymaya çalıştığını belirtti.
Bu zamana kadar Esad ve IŞİD'in yaptığı vahşetleri tek tek sıralayan Pazarcı, Türkiye'nin mazlumların yanında olmasını görmezden gelenlere de 'nankörler ' diye seslendi.
İşte Emin Pazarcı'nın 'Kanla beslenen' adlı köşe yazısı:
Esad, on binlerce insanı katletti, seslerini çıkarmadılar!
IŞİD, Musul'u işgal etti, konsolosluğumuzu basıp çalışanları rehin aldı; çok da umurlarında olmadı!
Türkmenler yerlerinden, yurtlarından edildi; “din kardeşiyiz” demediler!
IŞİD katliamlarını hep görmezlikten geldiler. Ne zaman ki IŞİD, Kobani dedikleri Ayn el-Arap'a dayandı, feryada başladılar.
Çünkü, Ayn el-Arap'ta PKK var. Çünkü, o bölge terör yuvası Kandil'den destek gören PYD'nin elinde. Çünkü, IŞİD bu defa masum insanları değil, terör örgütü militanlarını vurmaya başladı.
İstedikleri kadar inkâr etsinler, diledikleri gibi evirip çevirsinler ama asıl mesele budur!
Türkiye, Ayn el-Arap'tan kaçan 200 bin insanı bağrına bastı. Bu millet onlara kucak açtı. Terör destekçileri ise, milletin askerine taş attılar.
Nankörlüğün en uç noktalarından örnekler verdiler.
Sonra, Ayn el-Arap'ta sivil insan kalmamasına rağmen, “IŞİD, sivillere yönelik katliam yapacak” feryatlarına başladılar. Kılıçdaroğlu bile bunlara uydu, “Kobani için özel tezkere” isteyip, Türk askerini göreve çağırdı.
Densizliğe bakın ki…
Türk askerinden sınırı geçip PKK'nın uzantısı PYD'yi kurtarması ve onunla omuz omuza savaşması bile istendi!
Türkiye'de belli bir grup var ki, hep suret-i Hak'tan görünür; ama sürekli kan ve gözyaşı ile beslenir.
Sıkışınca da dansöz misali kıvırır.
Bu defa da aynısı oldu. HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, önce 7'den 70'e herkesi sokağa davet etti. “Bizim için her yer Kobani, alan tutun” dedi. Tahrik edici mesajları peş peşe sıraladı.
Akan kanın ardından da yıllardır alıştığımız taktik devreye girdi. “Yok, hayır, ben öyle demedim” türünden savunmalar başladı. Suç, her zamanki gibi “provokatörlerin” üzerine yıkılıverdi.
Telsizle militanlarını “Hala neden ölü yok” diye fırçalayan Kandil uzantıları bile, şehit ettiği polislerimizin ardından “vah vah, tüh tüh” açıklamaları yapabildi.
Yine bir Türkiye klasiği yaşandı…
Yine bu millet aptal yerine konulmaya çalışıldı!
İşte Emin Pazarcı'nın 'Kanla beslenen' adlı köşe yazısı:
Esad, on binlerce insanı katletti, seslerini çıkarmadılar!
IŞİD, Musul'u işgal etti, konsolosluğumuzu basıp çalışanları rehin aldı; çok da umurlarında olmadı!
Türkmenler yerlerinden, yurtlarından edildi; “din kardeşiyiz” demediler!
IŞİD katliamlarını hep görmezlikten geldiler. Ne zaman ki IŞİD, Kobani dedikleri Ayn el-Arap'a dayandı, feryada başladılar.
Çünkü, Ayn el-Arap'ta PKK var. Çünkü, o bölge terör yuvası Kandil'den destek gören PYD'nin elinde. Çünkü, IŞİD bu defa masum insanları değil, terör örgütü militanlarını vurmaya başladı.
İstedikleri kadar inkâr etsinler, diledikleri gibi evirip çevirsinler ama asıl mesele budur!
Türkiye, Ayn el-Arap'tan kaçan 200 bin insanı bağrına bastı. Bu millet onlara kucak açtı. Terör destekçileri ise, milletin askerine taş attılar.
Nankörlüğün en uç noktalarından örnekler verdiler.
Sonra, Ayn el-Arap'ta sivil insan kalmamasına rağmen, “IŞİD, sivillere yönelik katliam yapacak” feryatlarına başladılar. Kılıçdaroğlu bile bunlara uydu, “Kobani için özel tezkere” isteyip, Türk askerini göreve çağırdı.
Densizliğe bakın ki…
Türk askerinden sınırı geçip PKK'nın uzantısı PYD'yi kurtarması ve onunla omuz omuza savaşması bile istendi!
Türkiye'de belli bir grup var ki, hep suret-i Hak'tan görünür; ama sürekli kan ve gözyaşı ile beslenir.
Sıkışınca da dansöz misali kıvırır.
Bu defa da aynısı oldu. HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, önce 7'den 70'e herkesi sokağa davet etti. “Bizim için her yer Kobani, alan tutun” dedi. Tahrik edici mesajları peş peşe sıraladı.
Akan kanın ardından da yıllardır alıştığımız taktik devreye girdi. “Yok, hayır, ben öyle demedim” türünden savunmalar başladı. Suç, her zamanki gibi “provokatörlerin” üzerine yıkılıverdi.
Telsizle militanlarını “Hala neden ölü yok” diye fırçalayan Kandil uzantıları bile, şehit ettiği polislerimizin ardından “vah vah, tüh tüh” açıklamaları yapabildi.
Yine bir Türkiye klasiği yaşandı…
Yine bu millet aptal yerine konulmaya çalışıldı!