'Dost uyarıları dikkate alınırsa Türkiye'nin lehine olur'
Radikal Gazetesi Yazarı Oral Çalışlar, Avrupa Parlamentosu'nun Türkiye Raporu'nu değerlendirerek, "Başbakan ve Egemen Bağış'ın tepkilerini son derece anlamsız buluyorum. Bunun yerine rapordaki dost uyarılarını Türkiye dikkate alırsa, hem Türkiye'nin lehine, hem hükümetin lehine hem de Türkiye'nin geleceğinin lehine olur" dedi.
NTV ekranlarında yayınlanan Mirgün Cabas'la Her Şey programının dün akşam ki bölümünde Avrupa Parlamentosu (AP)'nun büyük farkla kabul ettiği Türkiye Raporu değerlendirildi. Bahçeşehir Üniversitesi AB Bölüm Başkanı Cengiz Aktar, Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Mine Kırıkkanat ve Radikal Gazetesi Yazarı Oral Çalışlar Mirgün Cabas'ın sorularını yanıtladı.
Geçmiş raporlara kıyasla bu raporu mutad bir rapor olarak niteleyen Aktar, "Ekim-Kasım aylarında yayınlanan Avrupa Komisyonu raporuna cevaben hazırlanan, her yıl bu zamanlarda parlamentonun hazırladığı bir rapor. Ama parlamento adı üstünde konuşulan yer olduğu için her türlü konuyu işleyen ve komisyonun raporundan daha özensiz bir rapor" dedi.
"Diğer raporlardan daha mı sert diyecek olursanız" diyen Aktar, "ürkiye'nin demokrasi konusundaki sorunları o kadar birikti ki, artık göze batar hale geldi. O anlamda sert tabi. Ama benim rahatsız olduğum nokta şu, bu raporu 2000 ve 2002 yılının raporlarıyla karşılaştırdım. O kadar büyük benzerlikler var ki, yani müzakerelere başlamadığımız dönemin raporlarını anımsatıyor bana, biraz başa döndük" ifadelerini kullandı.
"Müzakerelere başlamak için Türkiye adımlar attı bütün aday ülkeler gibi. 2002-2004 döneminde 8 paket çıktı" diye konuşan Aktar şöyle devam ett:
"Önce ilk koalisyon hükümeti, ardından Ak Parti hükümeti dünyanın işi yapıldı. Ve Türkiye haikaten cumhuriyet reformları ayarında işler yaptı o zaman. Ve o sayede müzakerelere başladık. Yani Kopenhag siyasi kriterinde yeterince yol almıştır. Müzakerelere başlamalara ehildir kararı verildi 2004 yılının sonunda. Şimdi durmayan düşer veya durmayan geriye düşer misali Türkiye o zamandan beri pek birşey yapmadığı ve atılan adımlar akamete uğradığı için artık bu raporlar böyle çıkıyor. Komisyonun raporuda böyle çıkıyor, parlamentonun da. Artık Türkiye'nin eksikliklerini, zaaflarını gözler önüne seren raporlar olarak önümüze geliyor. Bunda kızacak sinirlenecek birşey yok."
"BAŞBAKAN'IN 'SİPARİŞ' SÖZÜ YAKIŞIKSIZ"
Cabas'ın, "Bu raporda en dikkat çeken hükümetin hoşuna gitmeyen şey nedir, çok kısa bir süre geçmesine rağmen üzerinden Nedim Şener ile Ahmet Şık'ın da bu rapora girmiş olması önemli nasıl görüyorsunuz?" sorusuna Kırıkkanat, "Bir kere Soner Yalçın O da tv bir dönemeç oldu. Onun üzerine Nedim ile Ahmet'in tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu diyebilirim. Çünkü olayın artık izah edilebilir bir tarafı kalmadı" diye cevap verdi.
"Yani gazeteci tutuklamaları devam ettiğinde bütün gazetecilere bir şekilde bir yafta yapıştırıldı ve AP'de, Türkiye'yi izleyen Parlamenterler olaya hep Kemalistler tutuklanıyor, darbe yanlıları vs. diye baktı" diyen Kırıkkanat, "Olay öyle yutturuldu. Sayın başbakanımız raporu hazırlayan parlamenterleri dengesiz olarak niteliyor ama bugün dengesizdilerdi de kendisini metheden raporlar çıktığında Ak Parti hükümetinin başta yaptığı reformları destekleyen raporlarlar çıktığında dengelilerdi de şimdi mi akıllarını oynattılar. Kelimeleri son derece yersiz ve yakışıksız buluyorum. AP'nin raporu hakkında 'sipariş rapor' diyor, 'onlar sipariş raporları yazarlar, biz bildiğimiz yolda gideriz' diyor Başbakan. Eğer bir birliğe girilecekse bildiğin yolda gidemezsin. Bir yol haritası vardı o yol haritası da Kopenhag kriterlerini yerine getirmektir. O yol haritasında gitmeyi kabul ettiğin için zaten üye adayısın. Bildiğin yolda gidersen eğer sen AB üye adaylığından çıkıyorsun demektir. Sipariş sözünü çok yakışıksız buluyorum çünkü bu raporların sipariş edilmediği bugüne kadar çıkan raporlara dönmesi ama arada Ak Parti hükümetinin başlangıçta gerçekten bir siyasal irade söz konusuydu. Ard arda yaptığı reformalar AB'ye uyum sağlamak açısından o zaman sipariş değildi de şimdi şimdi mi sipariş oldu" şeklinde konuştu.
"TUTUKLAMALARI AÇIKLAYACAK RASYONEL BİR KİŞİ YOK"
Burada önemli olanın AP'yi de AB'yi de rahatsız edenin özgürlüklerin kısıtlanması olduğuna işaret eden Kırıkkanat şöyle devam etti:
"Bu anlamda bize şu anda gazeteci tutuklamalarını mantıklı olarak açıklayabilecek rasyonel bir kişi yok kaşımızda. Ortalık toz duman ve diyorlar ki, bu gazeteciler gazetecilik faaliyetlerinden değil gazetecilik dışında yaptıkları eylemlerden tutuklandı diyorlar. Şimdi söyleyeceğimi şu ana kadar hiçbir gazeteci söylemedi. Türkiye'de gerçek gazeteci sayısı üç bini aşmaz. Bu üç bin gazetecinin içerisinde 63'ü tutukluysa ve gerçekten 63'ü gerçekten terör örgütüne üye olmaktan ve yasa dışı faaliyetlerde bulunmaktan tutukluysa, o devlet ya uyuşturucu kaçakçılarının ele geçirdiği Guatemala gibi Güney Amerika Muz Cumhuriyetlerine benzemiş bir devlettir. Ya da o devlet kökünden sallanıyordur. Bize 63'ü izah edemezler bu çok büyük bir sayı."
"TÜRKİYE DOST UYARILARINI DİKKATE ALMALI"
Çalışlar da raporu, "Ahmet ile Nedim'in tutuklanması bardağı taşırdı Avrupa ile ilişkilerde" diye değerlendirerek şunları kaydetti:
"Ama Avrupayla ilişkilerde ciddi problemler var. Çünkü Türkiye demokratikleşme alanında çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Yani kürt meselesi orada duruyor dokunulamaz halde burada ergenekon davasının sınırlarını çizmek konusunda problemler yaşandığı belli oluyor. Ve nitekim bunun yansıması olarak da bugün, o davanın herhalde yönetilmesinde önemli rol oynayan polis müdürlerinden biri görevden alındı. Demek ki hükümete de yansıyan birşey var ki, onu almak ihtiyacı hissettiler. Yani Türkiye içinde bulunduğu potansiyel değişim isteği büyüme isteğiyle gerçekten demokratikleşmeye açık bir ülke. Ama bunun iyi yönetilmesi gerekiyor bu iyi yönetilemiyor. Bence hükümetin tavır değiştirmesi lazım. Başbakan ve Egemen Bağış'ın tepkilerini son derece anlamsız buluyorum. Bunun yerine rapordaki dost uyarılarını Türkiye dikkate alırsa, hemTürkiye'nin lehine, hem hükümetin lehine hem de Türkiye'nin geleceğinin lehine olur. Yani ciddi uyarılara ihtiyaç var. Bu dost uyarılarını da biz samimi demokrasi desteği ve samimi dost uyarıları olarak görmeliyiz."
BEYAZ GAZETE
Geçmiş raporlara kıyasla bu raporu mutad bir rapor olarak niteleyen Aktar, "Ekim-Kasım aylarında yayınlanan Avrupa Komisyonu raporuna cevaben hazırlanan, her yıl bu zamanlarda parlamentonun hazırladığı bir rapor. Ama parlamento adı üstünde konuşulan yer olduğu için her türlü konuyu işleyen ve komisyonun raporundan daha özensiz bir rapor" dedi.
"Diğer raporlardan daha mı sert diyecek olursanız" diyen Aktar, "ürkiye'nin demokrasi konusundaki sorunları o kadar birikti ki, artık göze batar hale geldi. O anlamda sert tabi. Ama benim rahatsız olduğum nokta şu, bu raporu 2000 ve 2002 yılının raporlarıyla karşılaştırdım. O kadar büyük benzerlikler var ki, yani müzakerelere başlamadığımız dönemin raporlarını anımsatıyor bana, biraz başa döndük" ifadelerini kullandı.
"Müzakerelere başlamak için Türkiye adımlar attı bütün aday ülkeler gibi. 2002-2004 döneminde 8 paket çıktı" diye konuşan Aktar şöyle devam ett:
"Önce ilk koalisyon hükümeti, ardından Ak Parti hükümeti dünyanın işi yapıldı. Ve Türkiye haikaten cumhuriyet reformları ayarında işler yaptı o zaman. Ve o sayede müzakerelere başladık. Yani Kopenhag siyasi kriterinde yeterince yol almıştır. Müzakerelere başlamalara ehildir kararı verildi 2004 yılının sonunda. Şimdi durmayan düşer veya durmayan geriye düşer misali Türkiye o zamandan beri pek birşey yapmadığı ve atılan adımlar akamete uğradığı için artık bu raporlar böyle çıkıyor. Komisyonun raporuda böyle çıkıyor, parlamentonun da. Artık Türkiye'nin eksikliklerini, zaaflarını gözler önüne seren raporlar olarak önümüze geliyor. Bunda kızacak sinirlenecek birşey yok."
"BAŞBAKAN'IN 'SİPARİŞ' SÖZÜ YAKIŞIKSIZ"
Cabas'ın, "Bu raporda en dikkat çeken hükümetin hoşuna gitmeyen şey nedir, çok kısa bir süre geçmesine rağmen üzerinden Nedim Şener ile Ahmet Şık'ın da bu rapora girmiş olması önemli nasıl görüyorsunuz?" sorusuna Kırıkkanat, "Bir kere Soner Yalçın O da tv bir dönemeç oldu. Onun üzerine Nedim ile Ahmet'in tutuklanması bardağı taşıran son damla oldu diyebilirim. Çünkü olayın artık izah edilebilir bir tarafı kalmadı" diye cevap verdi.
"Yani gazeteci tutuklamaları devam ettiğinde bütün gazetecilere bir şekilde bir yafta yapıştırıldı ve AP'de, Türkiye'yi izleyen Parlamenterler olaya hep Kemalistler tutuklanıyor, darbe yanlıları vs. diye baktı" diyen Kırıkkanat, "Olay öyle yutturuldu. Sayın başbakanımız raporu hazırlayan parlamenterleri dengesiz olarak niteliyor ama bugün dengesizdilerdi de kendisini metheden raporlar çıktığında Ak Parti hükümetinin başta yaptığı reformları destekleyen raporlarlar çıktığında dengelilerdi de şimdi mi akıllarını oynattılar. Kelimeleri son derece yersiz ve yakışıksız buluyorum. AP'nin raporu hakkında 'sipariş rapor' diyor, 'onlar sipariş raporları yazarlar, biz bildiğimiz yolda gideriz' diyor Başbakan. Eğer bir birliğe girilecekse bildiğin yolda gidemezsin. Bir yol haritası vardı o yol haritası da Kopenhag kriterlerini yerine getirmektir. O yol haritasında gitmeyi kabul ettiğin için zaten üye adayısın. Bildiğin yolda gidersen eğer sen AB üye adaylığından çıkıyorsun demektir. Sipariş sözünü çok yakışıksız buluyorum çünkü bu raporların sipariş edilmediği bugüne kadar çıkan raporlara dönmesi ama arada Ak Parti hükümetinin başlangıçta gerçekten bir siyasal irade söz konusuydu. Ard arda yaptığı reformalar AB'ye uyum sağlamak açısından o zaman sipariş değildi de şimdi şimdi mi sipariş oldu" şeklinde konuştu.
"TUTUKLAMALARI AÇIKLAYACAK RASYONEL BİR KİŞİ YOK"
Burada önemli olanın AP'yi de AB'yi de rahatsız edenin özgürlüklerin kısıtlanması olduğuna işaret eden Kırıkkanat şöyle devam etti:
"Bu anlamda bize şu anda gazeteci tutuklamalarını mantıklı olarak açıklayabilecek rasyonel bir kişi yok kaşımızda. Ortalık toz duman ve diyorlar ki, bu gazeteciler gazetecilik faaliyetlerinden değil gazetecilik dışında yaptıkları eylemlerden tutuklandı diyorlar. Şimdi söyleyeceğimi şu ana kadar hiçbir gazeteci söylemedi. Türkiye'de gerçek gazeteci sayısı üç bini aşmaz. Bu üç bin gazetecinin içerisinde 63'ü tutukluysa ve gerçekten 63'ü gerçekten terör örgütüne üye olmaktan ve yasa dışı faaliyetlerde bulunmaktan tutukluysa, o devlet ya uyuşturucu kaçakçılarının ele geçirdiği Guatemala gibi Güney Amerika Muz Cumhuriyetlerine benzemiş bir devlettir. Ya da o devlet kökünden sallanıyordur. Bize 63'ü izah edemezler bu çok büyük bir sayı."
"TÜRKİYE DOST UYARILARINI DİKKATE ALMALI"
Çalışlar da raporu, "Ahmet ile Nedim'in tutuklanması bardağı taşırdı Avrupa ile ilişkilerde" diye değerlendirerek şunları kaydetti:
"Ama Avrupayla ilişkilerde ciddi problemler var. Çünkü Türkiye demokratikleşme alanında çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Yani kürt meselesi orada duruyor dokunulamaz halde burada ergenekon davasının sınırlarını çizmek konusunda problemler yaşandığı belli oluyor. Ve nitekim bunun yansıması olarak da bugün, o davanın herhalde yönetilmesinde önemli rol oynayan polis müdürlerinden biri görevden alındı. Demek ki hükümete de yansıyan birşey var ki, onu almak ihtiyacı hissettiler. Yani Türkiye içinde bulunduğu potansiyel değişim isteği büyüme isteğiyle gerçekten demokratikleşmeye açık bir ülke. Ama bunun iyi yönetilmesi gerekiyor bu iyi yönetilemiyor. Bence hükümetin tavır değiştirmesi lazım. Başbakan ve Egemen Bağış'ın tepkilerini son derece anlamsız buluyorum. Bunun yerine rapordaki dost uyarılarını Türkiye dikkate alırsa, hemTürkiye'nin lehine, hem hükümetin lehine hem de Türkiye'nin geleceğinin lehine olur. Yani ciddi uyarılara ihtiyaç var. Bu dost uyarılarını da biz samimi demokrasi desteği ve samimi dost uyarıları olarak görmeliyiz."
BEYAZ GAZETE