Milliyet yazarı Can Dündar'dan şok iddia
Milliyet Gazetesi yazrı Can Dündar, bugünkü yazısında oldukça ses getirecek bir iddiaya yer verdi.
Deniz Feneri Savcılarının tutuklama dalgası yapacakken görevden alındığını öne süren Can Dündar "Bu, siyasetin hukuka açık müdahalesi değil de nedir?" diye sordu.
İşte Can Dündar'ın bugünkü yazısı:
Milliyet’te 2 Eylül 2011 günü “CHP liderinin ‘Köstebek’ dediği Bakan Atalay mı?” diye sormuştum.
CHP lideri, Somali yolculuğu sırasında, önceki gün açıkladığı “Köstebek”in ipuçlarını vermiş, “’Başbakan’a çok yakın biri’, Kanal 7’de yapılacak aramayı önceden bildirdi” demişti.
Israrımıza rağmen isim vermemişti; ama o yazıda, “verdiği eşkâlden, bir robot resim çiziyorum; çizdiğim resim, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a benziyor” demiştim.
Başbakan Yardımcısı Atalay hemen bir açıklama yapıp “İddiaların asılsız ve gerçek dışı” olduğunu söylemişti.
Dün, bu açıklamasını yineledi:
“Kılıçdaroğlu köstebek arıyorsa, mesleğine ihanet ederek gizli soruşturma dosyasını sızdıranlara baksın” dedi.
Atalay’ın, aylardır muhaliflere yönelik soruşturma dosyalarının, iktidar yanlısı gazetelere sızdırılıp tefrika edilmesine de aynı şekilde tepki göstermesi beklenirdi.
Kaldı ki, baskın tüyosunu belgeleyen telefon diyaloglarını Taraf muhabirine sızdıran, Deniz Feneri sanıklarından Zahit Akman’ın avukatı değil miydi?
Baskın tüyosu “normal” mi?
Atalay, “İçişleri Bakanlığım döneminde hiçbir davayla ilgili bir yönlendirmem söz konusu olmamıştır. Şahsıma atfen dile getirilen bu iddialar külliyen yalandır” diyor.
Keşke o cümleye birkaç kelime daha ekleyip “şahsıma ya da korumama atfedilen” deseydi. Çünkü kendi koruma müdürünün, özel kaleminin telefonundan, Kırıkkale Belediye Başkanı’nı arayıp baskını haber verdiği iddia ediliyor.
Kılıçdaroğlu’na göre, şirketle ticari ilişkisi bulunan Kırıkkale Belediye Başkanı da Almanya’daki davada “asıl fail” kabul edilen yetkiliyi arayıp 2 gün sonra gerçekleşecek baskını haber veriyor.
Atalay dün de NTV’de “Makamımdan korumamın ilimin belediye başkanına telefon etmesi çok normal” dedi.
Eğer o koruma müdürü, iddia edildiği gibi “Baskın olacak, toparlanın” istihbaratı uçurduysa bu “normal” midir?
Köstebek tutuklanacaktı
Savcılar muhtemelen bu bağlantıyı belgeledikleri için, “hasadı toplamadan” görevden alındılar.
Öğrendiğime göre dosya kendilerinden alınmasa, tam o günlerde yeni bir tutuklama dalgası gelecekti:
Özel kalem telefonundan faillere haber uçuran “köstebek”, yani Atalay’ın koruma müdürü gözaltına alınacaktı. O dalgada 10-15 şirket çalışanı ile yönetici yakını da tutuklanacak, soruşturma “yukarıya” doğru tırmanacaktı.
Dosyanın savcılardan alınmasıyla sadece bu tutuklamalar değil, üst bağlantıların ortaya çıkması da engellenmiş oldu.
Bu, siyasetin hukuka açık müdahalesi değil de nedir?
“Kendi cebinizden gidin”
Atalay, “3 savcı 3 yılda niye bir iddianameyi yazamadı” diye soruyor. Keşke savcılar konuşsa da, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten Alman savcıların Türkiye’ye gelmesinin nasıl engellendiğini, kendilerinin Almanya’ya gidip belge toplaması için kimlerin “Gerek yok” raporu verdiğini anlatsa...
En basitini yazayım:
Almanya’ya gitmek isteyen savcılara, “Uçak paralarını kendi cebinizden ödeyin” demek aklın alacağı iş midir?
Bunlar ortaya çıkmaz mı bir gün?
“Dokunan yanar!”
“İnsan hakkı ve onurunun” çiğnenmesine tepki veren Atalay, aylardır özel görüşmeleri sayfa sayfa yayımlanarak hayatları lime lime edilen insanları bilmiyor mu?
Bence Deniz Feneri yöneticileri, dinlemeye takılan çok özel görüşmeleri sızdırmadıkları için savcılara dua etsin. İntikam hissiyle davranılsa, bir kısmı bir daha insan içine çıkamazdı.
Şimdi siyasi hesaplaşma gensoruda yapılacak.
Hukuken ise yeni savcıların 150 klasörlük bu hassas dosyayı ne yapacakları izlenecek. İşleri zor. Çünkü eskilerin sudan bir gerekçeyle görevden alınması, savcı ve hâkimlere, bu işlere “dokunanın yandığını” gösteren bir gözdağı oldu.
İşte Can Dündar'ın bugünkü yazısı:
Milliyet’te 2 Eylül 2011 günü “CHP liderinin ‘Köstebek’ dediği Bakan Atalay mı?” diye sormuştum.
CHP lideri, Somali yolculuğu sırasında, önceki gün açıkladığı “Köstebek”in ipuçlarını vermiş, “’Başbakan’a çok yakın biri’, Kanal 7’de yapılacak aramayı önceden bildirdi” demişti.
Israrımıza rağmen isim vermemişti; ama o yazıda, “verdiği eşkâlden, bir robot resim çiziyorum; çizdiğim resim, dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a benziyor” demiştim.
Başbakan Yardımcısı Atalay hemen bir açıklama yapıp “İddiaların asılsız ve gerçek dışı” olduğunu söylemişti.
Dün, bu açıklamasını yineledi:
“Kılıçdaroğlu köstebek arıyorsa, mesleğine ihanet ederek gizli soruşturma dosyasını sızdıranlara baksın” dedi.
Atalay’ın, aylardır muhaliflere yönelik soruşturma dosyalarının, iktidar yanlısı gazetelere sızdırılıp tefrika edilmesine de aynı şekilde tepki göstermesi beklenirdi.
Kaldı ki, baskın tüyosunu belgeleyen telefon diyaloglarını Taraf muhabirine sızdıran, Deniz Feneri sanıklarından Zahit Akman’ın avukatı değil miydi?
Baskın tüyosu “normal” mi?
Atalay, “İçişleri Bakanlığım döneminde hiçbir davayla ilgili bir yönlendirmem söz konusu olmamıştır. Şahsıma atfen dile getirilen bu iddialar külliyen yalandır” diyor.
Keşke o cümleye birkaç kelime daha ekleyip “şahsıma ya da korumama atfedilen” deseydi. Çünkü kendi koruma müdürünün, özel kaleminin telefonundan, Kırıkkale Belediye Başkanı’nı arayıp baskını haber verdiği iddia ediliyor.
Kılıçdaroğlu’na göre, şirketle ticari ilişkisi bulunan Kırıkkale Belediye Başkanı da Almanya’daki davada “asıl fail” kabul edilen yetkiliyi arayıp 2 gün sonra gerçekleşecek baskını haber veriyor.
Atalay dün de NTV’de “Makamımdan korumamın ilimin belediye başkanına telefon etmesi çok normal” dedi.
Eğer o koruma müdürü, iddia edildiği gibi “Baskın olacak, toparlanın” istihbaratı uçurduysa bu “normal” midir?
Köstebek tutuklanacaktı
Savcılar muhtemelen bu bağlantıyı belgeledikleri için, “hasadı toplamadan” görevden alındılar.
Öğrendiğime göre dosya kendilerinden alınmasa, tam o günlerde yeni bir tutuklama dalgası gelecekti:
Özel kalem telefonundan faillere haber uçuran “köstebek”, yani Atalay’ın koruma müdürü gözaltına alınacaktı. O dalgada 10-15 şirket çalışanı ile yönetici yakını da tutuklanacak, soruşturma “yukarıya” doğru tırmanacaktı.
Dosyanın savcılardan alınmasıyla sadece bu tutuklamalar değil, üst bağlantıların ortaya çıkması da engellenmiş oldu.
Bu, siyasetin hukuka açık müdahalesi değil de nedir?
“Kendi cebinizden gidin”
Atalay, “3 savcı 3 yılda niye bir iddianameyi yazamadı” diye soruyor. Keşke savcılar konuşsa da, Deniz Feneri soruşturmasını yürüten Alman savcıların Türkiye’ye gelmesinin nasıl engellendiğini, kendilerinin Almanya’ya gidip belge toplaması için kimlerin “Gerek yok” raporu verdiğini anlatsa...
En basitini yazayım:
Almanya’ya gitmek isteyen savcılara, “Uçak paralarını kendi cebinizden ödeyin” demek aklın alacağı iş midir?
Bunlar ortaya çıkmaz mı bir gün?
“Dokunan yanar!”
“İnsan hakkı ve onurunun” çiğnenmesine tepki veren Atalay, aylardır özel görüşmeleri sayfa sayfa yayımlanarak hayatları lime lime edilen insanları bilmiyor mu?
Bence Deniz Feneri yöneticileri, dinlemeye takılan çok özel görüşmeleri sızdırmadıkları için savcılara dua etsin. İntikam hissiyle davranılsa, bir kısmı bir daha insan içine çıkamazdı.
Şimdi siyasi hesaplaşma gensoruda yapılacak.
Hukuken ise yeni savcıların 150 klasörlük bu hassas dosyayı ne yapacakları izlenecek. İşleri zor. Çünkü eskilerin sudan bir gerekçeyle görevden alınması, savcı ve hâkimlere, bu işlere “dokunanın yandığını” gösteren bir gözdağı oldu.