Mhp Grup Toplantısı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MGK kararlarında Türkçe'nin öne çıkartılmasının, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Diyarbakır'da karşılanması sırasında iki dilli pankartların açılmasıyla çiğnendiğini belirterek, "Sorumluluk mertebesinde bulunanların söz ve davranışlarıyla Anayasa suçu işlediklerinin farkına varmaları kendi hayırlarına olacaktır" d

Mhp Grup Toplantısı
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MGK kararlarında Türkçe'nin öne çıkartılmasının, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Diyarbakır'da karşılanması sırasında iki dilli pankartların açılmasıyla çiğnendiğini belirterek, "Sorumluluk mertebesinde bulunanların söz ve davranışlarıyla Anayasa suçu işlediklerinin farkına varmaları kendi hayırlarına olacaktır" dedi.
MHP Meclis Grup Toplantısında bir konuşma yapan MHP Genel Başkanı Bahçeli, Haziran ayında milletvekili genel seçimlerinin yapılacağını ve sonucunda 24. dönem TBMM'nin tecelli edeceğini belirterek, 1946 yılından bu tarafa ağır aksak da olsa işleyen çok partili siyasi hayatın, seçimlerle birlikte demokratik tercihler ve desteklerle daha da olgunlaşarak yoluna devam edeceğini belirtti. AK Parti tarafından, cepheleşmenin ileri aşamalarına taşınan toplumsal yapının seçimlerle birlikte nefes alacağını kaydeden
Bahçeli, "Önümüzde her anlamda çok zor ve sıkıntılarla dolu bir süreç vardır. Türkiye seçimlere, iktidarın neden olduğu çok ciddi bir beka sorunuyla gitmektedir. AK Parti'nin yürüttüğü demokratik açılım adı verilen yıkım projesinin puslu ışığı altında şımaran ve büyüyen bölücülük, önümüzdeki en önemli meseleler arasında yer almaktadır. İktidar partisiyle bölücüler arasındaki kontrollü ve planlı gerginlik, seçimler yaklaştıkça daha da artacak ve perde gerisinde anayasa taslağı için pazarlıklar kızışacaktır.
Maksat Türk milletini daha çok incitmek, eziyet etmek ve son aşamada bölmektir. Bu tezgahın bir ucunda AK Parti vardır, diğer tarafında ise etnik bölücülüğün tüm unsurları yer almaktadır. Ana Muhalefet Partisi de gelişmeleri duyarsız, tepkisiz izlemekte, bir anlamda iktidarın değirmenine su taşımaktadır. Başbakan Erdoğan'ın unuttuğu, ancak seçimler yaklaşınca birden bire hatırladığı 'tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak' ifadelerinin AK Parti zihniyeti bakımından inandırıcılığı ve karşılığı yoktur.
İktidar partisi seçim hamlesi yapmakta, aldattığı, kandırdığı milliyetçi-muhafazakar eğilimdeki vatandaşlarımıza şirin görünmeye çalışmaktadır" şeklinde konuştu.

"HÜKÜMET İKİ DİL İSTEKLERİNE KARŞI MÜSAMAHAKAR"
İki dilli hayat taleplerinin yaygınlaşmasının, bazı belediyelerde ikinci dilin kullanılmasının önünün açılmasının, resmi işlemlerin Türkçe dışındaki mahalli bir dilde yapılmasının esasında PKK açılımının bir sonucu olduğunu söyleyen Bahçeli, ilaç kupürlerinin hazırlanmasında, nikah işlemlerin yapılmasında, camideki vaazların ya da sağlık işlemlerinin yürütülmesinde ve tabelaların yazımında Türkçe dışında başka bir dilin kullanılmasının, Türk milletini etnik ayrışmanın eşiğine kadar getireceğini savundu.
Bununla birlikte iki dilli eğitim ısrarları neticesinde, anaokulundan üniversiteye kadar mahalli ölçekte kalması gereken bir dilin devreye girmesinin, Türkiye'nin birliğini ve bütünlüğünü tamamen ortadan kaldıracağını kaydeden Bahçeli, Türk milletini bir arada tutan, birlikte yaşamasına zemin hazırlayan, vatandaşlar arasında ortak duygu, bilinç ve hislerin oluşmasına yol açan şeyin eğitim sistemi olduğunu vurguladı. Bahçeli şunları söyledi: "Bugün, iki dilli hayatın yasa ve kural tanımadan uygulanmaya
geçildiği birileri tarafından söyleniyorsa, bu eşkıyalığın ve başkaldırının cesaretlendiricisi kesinlikle AK Parti'dir. Başbakan Erdoğan ve hükümetinin ikinci dil isteklerine karşı müsamahakar tavırları, siyasi taktik icabı takındıkları hoşgörülü tutumları hepimizin bildiği gerçekler arasındadır. AK Parti hükümetinin affı mümkün olmayan gafleti ve hıyanete uzanan yanlışları neticesinde, siyasi bölücülük kimlik taleplerini yoğunlaştırmış ve sözüm ona kitleselleştirmek için durmadan uğraş vermiştir. Bölücü
terörün mesafe alması için önündeki bütün pürüzler bizatihi hükümet eliyle kaldırılmış ve dağdaki canilerin rahat hareket etmelerinin yolu açılmıştır."
Bu şartlar altında yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı ve burada alınan kararların yeni bir oyalama sürecinin hayata geçtiğini gösterdiğini dile getiren Bahçeli, tek devlet, tek bayrak, tek millet ve tek vatana dönük vurguların yalnızca sözde kaldığını ve ufukta görünen seçim sandığı nedeniyle bir AK Parti manevrası olduğuna dönük izlenimleri kuvvetlendirdiğini söyledi. Kurul bildirisinde ifade edilen 'halkımızın her zaman ortaya koyduğu, kardeşlik ve huzur içinde bir arada yaşama kararlılığı
Türkiye Cumhuriyeti'nin birlik ve beraberliğinin en güçlü teminatıdır' şeklindeki kararlılık beyanlarının havanda su dövmekten başka bir manaya gelmediğini bildiren Bahçeli, "Bir defa, milletimizin birlikte kardeşçe yaşamasına karşı sergilenen kötülüğün ve verilen tahribatın müsebbibi Milli Güvenlik Kurulu sıralarında oturan AK Parti hükümetidir. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ve toplumsal barışı uygulamaya koydukları yıkım projesiyle sarsan Başbakan Erdoğan ve hükümeti olmuştur.
Tahriklerin önünü açan, bölücü taleplerin azmasına kapı aralayan şüphesiz yine AK Parti zihniyetinden başkası değildir. Sonuçsuz ve samimiyetten yoksun Kurul kararlarının göz boyamak ve milletimizin milli hislerini istismar etmek için kurgulandığı açıktır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün geçen yılın son günlerinde gerçekleştirdiği Diyarbakır dşeklinde konuştu.

"HÜKÜMET İKgezisi ve ortaya çıkan vahim ve ibretlik gelişmeler bize başka bir fikir vermemiştir" şeklinde konuştu.

"TERÖRİSTBAŞININ ATADIĞI EŞBAŞKAN CUMHURBAŞKANI'NI KARŞILAYAN EKİPTE YER ALDI"
Milli Güvenlik Kurulu kararları arasında Türkçenin öne çıkarılmasının, Cumhurbaşkanı'nın karşılama törenleri sırasında pankartlarda ve afişlerde Türkçe dışındaki bir dilin kullanılmasıyla çiğnendiğini ve anlamsız bir hale getirildiğini belirten Bahçeli, Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada ise, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ne yapılan ziyaretin ne öncesinde ne de ziyaret sırasında iki dilli tabelaya rastlanılmadığının ifade edildiğine işaret etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü karşılama
törenleri esnasında Türkçe afişlerin yanında mahalli dilin de yazıldığı pankartların görülmediği yönündeki sözlerin kendileri açısından hiçbir hükmü bulunmadığını ifade eden Bahçeli, "Bu konuda 30 Aralık 2010 tarihinde yaptığımız basın açıklamasında dile getirdiğimiz görüşlere üzüldüğünü söyleyerek Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinin iki dilli hizmet konusundaki uygulamalarını gizlemeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanı'na şu gerçekleri Türk milletinin önünde hatırlatmak ve kendisinden açıklama beklediğimizi
belirtmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanı'na ilk tavsiyemiz her şeyden önce Diyarbakır belediyesinin resmi internet sitesine bakmasıdır. Diyarbakır Belediyesi'nin resmi internet sitesi Türkçe ve Kürtçe iki dillidir. Belediye hizmet birimleri Kürtçe ve Türkçe isimlerle sitede yer almaktadır. Cumhurbaşkanı Gül'ün ziyareti de resmi sitede iki dilli yansıtılmıştır. Cumhurbaşkanı Gül, Diyarbakır Belediyesi'ni ziyaretinde, Belediye reklam panolarında Kürtçe ve Türkçe yazılı hoş geldiniz afişleriyle karşılanmıştır.
PKK'nın şehir yapılanması KCK, İmralı canisinin talimatıyla Diyarbakır Belediyesi'nde eş başkanlık uygulaması başlatmıştır. Teröristbaşının atadığı eş başkan Cumhurbaşkanı Gül'ü Belediye'ye gelişinde karşılayan resmi teşrifat ekibi arasında yer almıştır. Diyarbakır Belediye Meclisi kararı ile 97 yerleşim biriminin trafik tabelalarına iki dilli isim yazılması kararlaştırılmış, Valiliğin itirazı üzerine mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı almış olmasına rağmen iki dilli tabelalar Sayın Cumhurbaşkanı'nın
ziyareti sırasında da kaldırılmamış olup bugün de yerinde durmaktadır" diye konuştu.
Diyarbakır Belediye Başkanının şehrin tüm girişlerine Türkçe ve Kürtçe hoş geldiniz tabelaları asacaklarını açıkladığını hatırlatan Bahçeli, bunun yanı sıra, imar planına açılan yeni yerleşim birimlerine Kürt tarihini hatırlatan isimler vereceklerini de belirttiğini söyledi. Belediye Meclisi'nin yeni isimleri kabul etmesiyle cadde ve sokaklara iki dilli tabelalar asılacağını kaydeden Bahçeli, "Devlete, Anayasaya ve kanunlara meydan okuyarak fiili durum yaratmayı amaçlayan bu kararlar Sayın
Cumhurbaşkanı'nın Diyarbakır ziyaretinden kısa bir süre önce Aralık 2010'un ikinci yarısında alınmıştır. Sayın Cumhurbaşkanı bütün bunları bilerek bu belediyeyi ziyaret etmiştir. Bu bakımdan Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu konudaki tespit ve eleştirilerimizden üzünt dşeklinde konuştu.

"HÜKÜMET İKü duymasına gerek bulunmamaktadır. Üzüntü ve endişe duyulacak bir durum varsa, bu da Sayın Cumhurbaşkanı'nın etnik bölücülere cesaret ve meşruiyet kazandıracak fiiller içine girmesi, bunun sonucu Cumhurbaşkanlığı makamının yara almış olmasıdır. Belediyeler kamu tüzel kişileridir. Belediye hizmetleri de kamu hizmetidir. Bu durumda belediye hizmetlerinde resmi dil olan Türkçe'nin kullanılması zarureti tartışmaya açık değildir" değerlendirmesini yaptı.
Cumhurbaşkanı'nın başkanı olduğu Milli Güvenlik Kurulu'nun 2010 yılının son toplantısından sonra yapılan açıklamada Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi dilinin Türkçe olduğu gerçeğini değiştirmeye yönelik hiçbir girişimin kabul edilemeyeceğinin bilinmesi gerektiğine dikkat çeken ifadelere herkesten önce Cumhurbaşkanı'nın uyması ve saygı göstermesi gerektiğini vurgulayan Bahçeli, Cumhurbaşkanı Gül'ün iki dilli belediye hizmet uygulamasının birçok örneğini sergileyen ve bölücülüğün odağı haline gelen Diyarbakır
belediyesini ziyaret ederken bunu unuttuğunu savundu. Bahçeli şöyle konuştu: "Bunun sonucu Milli Güvenlik Kurulu bildirisi bizzat Cumhurbaşkanı tarafından delinmiş, sıfırlanmış ve hükümsüz hale gelmiştir. Ankara'da Türkçe diyen Sayın Cumhurbaşkanı, bu sözlerini Diyarbakır'daki tutum ve davranışlarıyla boşa çıkarmış ve devletin itibarını deyim yerindeyse yerlere sermiştir. Bu gelişmeler ışığında Cumhurbaşkanlığı yemininde ifade edilen hususlara riayet edilmemiş ve vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü
konusunda hassasiyet gösterilmemiştir.
Merakımız yanı başında sallandırılan afişlerdeki farklı bir dili fark edemeyecek kadar gerçeklerden kopan birisinin, ettiği yemine bağlı kalarak, Türkiye Cumhuriyeti'nin şan ve şerefini bundan sonra nasıl koruyacağıdır. Ancak bilinmelidir ki Milliyetçi Hareket Partisi var olduğu müddetçe milletimizin dağılmasına yönelik beyhude girişimlerin sonuç vermesi, Türkçe'nin zayıflatılması ve Türk kimliğinin yok edilmesi asla mümkün olamayacaktır. Daha önce defalarca söylediğimiz gibi biz herkesin ana diline saygı
duyuyoruz ve konuşulmasında, kamusal alana çıkmaması ve eğitim dili olmaması kaydıyla bir sakınca da görmüyoruz. Bugünkü süreçte millet bütünlüğünü parçalayıcı bir özellik taşıyan açılım denilen yıkım sürecinin acı ve vahim seyri ülkemizi bir felakete sürüklemektedir. Cumhurbaşkanı'nın beyanlarını, hükümetin inşa ettiği sonu meçhul karanlıklar ve tuzaklarla dolu gidişatı bir de bu zaviyeden değerlendirmek gerekmektedir. Bu itibarla sorumluluk mertebesinde bulunanların söz ve davranışlarıyla Anayasa suçu
işlediklerinin farkına varmaları kendi hayırlarına olacaktır.
Türk'ü, Türkçeyi, Türk milletini siyasi fantezileri uğruna değersizleştirmeye, küçültmeye ve içini boşatmaya çalışanları emin olun ki ne millet ne de yüce Allah affedecektir. Böylesi bir alçalmanın içinde olanlardan hesap sormak da bizim en öncelikli görevimizdir ve bu milli görevi yerine getireceğimizden de hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır".