İran Asya'ya çıkan en önemli kapı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu ve Kafkasya gibi sorun alanlarının hemen yanı başında yer alan Türkiye...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Ortadoğu ve Kafkasya gibi sorun alanlarının hemen yanı başında yer alan Türkiye ve İran'ın, bu sorun ve çatışma alanlarına rağmen bölgede barış ve istikrar unsuru olarak varlıklarını sürdürdüğünü belirterek, ''Açıkçası, tüm bölgenin ülkelerimiz gibi refaha, huzura, istikrara ve güven zeminine kavuşması için birlikte yapabileceğimiz girişimler olduğunu düşünüyorum'' dedi.

Başbakan Erdoğan, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulunun (DEİK), Ceylan İntercontinental Otel'de düzenlediği Türk-İran İş Forumu'nda yaptığı konuşmada, forumun iki ülkeye ve ülkelerinin ekonomilerine hayırlı olması dileğinde bulundu.

Türkiye ve İran'in iki köklü ve komşu medeniyetin mümtaz birer temsilcisi olduğunu dile getiren Erdoğan, iki ülkenin tarihsel geçmişinin asırlar öncesine dayanan bir muhabbete ve dostluğa sahip olduğunu söyledi.

''Bizim tanışıklığımız yüzyıllar öncesine, Anadolu ile İran arasında mekik dokuyan deve kervanlarına, yük katarlarına dayanır'' diyen Erdoğan, Türkiye ve İran'ın ekonomik ilişkilerinin, bugün dünyadaki çoğu ülkenin tarihinden bile daha eski olduğunu vurguladı.

Başbakan Erdoğan, Türkiye ile İran'ın komşuluk ilişkilerinin de 1639 yılında imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması'na dayandığını dile getirerek, aradaki 380 kilometrelik sınırın, iki ülkenin birlikteliğini, dayanışmasını, ticaret hacmini tahrik ettiğini ve güçlendirdiğini söyledi.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Kültür ve medeniyet dünyamızın her alanında ortak değerlerimiz var. Mevlana'dan Hayyam'a, Fuzuli'den Şehriyar'a kadar pek çok isim, hem sizlerin hem bizlerin gönül tellerini aynı şekilde titretmiştir. Dünyada nice devirler açılmış, nice çağlar kapanmış, nice çalkantılar olmuş ancak aramızdaki komşuluk münasebetlerimiz, kültürel birlikteliklerimiz, ticari ilişkilerimiz, mal alışverişimiz hiçbir zaman sekteye uğramamıştır. Bu kadar ortak paydası bulunan iki ülkenin, her alanda daha fazla iş birliği ve dayanışma içinde olması gerektiğine inanıyorum.''

Erdoğan, göreve geldiklerinden bu yana attıkları adımlara bakıldığında nasıl bir grafik çizdiklerinin ortada olduğunu ama bunu hiç zaman yeterli bulmadıklarını söyledi.

İran'a 10 ay önce yaptığı ziyaretinde, ''10 milyar doların İran'a ve Türkiye'ye yakışmadığını, bu rakamın süratle artırılması gerektiğini'' konuştuklarını anımsatan Erdoğan, ''Hatta ben orada 20 milyar dolar rakamını telaffuz ettiğimde Rahimi kardeşim '20 olmaz 30 olsun. 5 yılda 30 milyar dolara ulaşmamız gerekir' demişti. Şimdi bu 30 milyar doları, bizim hedef olarak belirlediğimiz bu süreye ne yapıp yapıp sığdırmamız lazım. Eğer bunu gerçekleştirmezsek, o zaman İranlı kardeşlerimin güzel bir sözü var, onu gerçekleştirmiş oluruz ki o benim işime gelmez. Nedir o söz? 'Oturdular konuştular ve dağıldılar...' Biz oturup konuşup dağılmayacağız, iş bitireceğiz'' şeklinde konuştu.

Bu konuda, başta İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Rahimi olmak üzere İran yönetiminin de kendileri ile aynı yönde düşündüğünü bildiğini vurgulayan Erdoğan, İran'daki dostların da Türkiye-İran iş birliğini daha ileriye taşıma iradesini paylaştıklarını görmekten memnuniyet duyduğunu belirtti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: ''Bakınız, hep birlikte zor bir coğrafyada yaşıyoruz. Ortadoğu gibi, Kafkasya gibi sorun alanlarının hemen yanı başında yer alıyoruz. Ancak bu sorun ve çatışma alanlarına rağmen, Türkiye ve İran olarak, bölgede bir barış ve istikrar unsuru olarak varlıklarımızı sürdürüyoruz. Açıkçası, tüm bölgenin ülkelerimiz gibi refaha, huzura, istikrara ve güven zeminine kavuşması için birlikte yapabileceğimiz girişimler olduğunu düşünüyorum. Bu çerçevede, iki ülkenin, özellikle ekonomi alanında kaydettiği başarılar, hiç kuşkusuz tüm bölgeyi etkileyecek, tüm bölgenin refahına, huzuruna katkı sağlayacaktır. Biz İran için nasıl Avrupa'ya açılan kapıysak, İran da bizim Asya'ya açılan en önemli kapımızdır. Ekonomilerimiz, aslında birbirini tamamlar niteliktedir. Coğrafi yakınlığımız, ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizi geliştirmek için eşsiz fırsatlar sunuyor. Halklarımız arasındaki kardeşlik bağları, ekonomik ve ticari ilişkilerimizin gelişmesinde elbette önemli paya sahiptir. Şunu çok açık net altını çizerek söylüyorum: Biz birbirimize göre, komşulardan bir komşu değiliz, olmamalıyız. Bu kadim kardeşlik ve komşuluk ilişkilerimizin daha ileriye taşınmasında esaslı adımlar atmalı, ticaretimizi daha da serbestleştirmeliyiz.''

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Biz Avrupa ile aramızda oluşturduğumuz engelsiz ticaret mekanizmasının bir benzerini niçin İran'la da kuramıyoruz. Bunu gerçekleştiremememiz için şahsen bir neden göremiyorum'' dedi.

Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) tarafından Ceylan İntercontinental Otel'de düzenlenen Türk-İran İş Forumu'na katılan Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, Türkiye'nin yakın dönemdeki tecrübelerinden örnek vermek istediğini dile getirerek, yakın bir geçmişe kadar Türkiye'nin ihraç kalemlerinde genelde tarım ürünlerinin ağırlık teşkil ettiğini, iş adamı ve sanayicilerin dış dünyayla ilişkilerinin bugünkü kadar yoğun olmadığını anlattı.

Erdoğan, 1996 yılında Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği ilişkisi kurulana kadar, bunun tartışmasının kamuoyunda çok hararetli bir şekilde yapıldığını ifade ederek, bu konuda ''Gümrük Birliğiyle birlikte Türk sanayisinin çökeceği, Avrupa mallarının Türk pazarını istila edeceği ve Türkiye'nin ticaret açığında uçurum olacağı'' şeklinde bazı görüşler olduğunu kaydetti.

Bu türden gereksiz vehimlerle Türkiye'nin Gümrük Birliği sürecini tamamlamasının önüne geçilmeye, ülkenin bu ticaret rejiminden faydalanmasına engel olunmaya çalışıldığını belirten Erdoğan, ancak aradan geçen sürede Gümrük Birliği sayesinde Türk sanayicisinin kendine olan güveni ve rekabet gücünün eskiye oranla hatırı sayılır şekilde arttığını, Türk üreticisi ve sanayicisinin belki de başka hiçbir vesileyle gerçekleştiremeyeceği bir iç disiplini geliştirdiğini vurguladı.

Başbakan Erdoğan, ''Benim bir sözüm var: Yüzmeyi öğrenecek olanı atacaksın suya, yüzmeyi öğrensin, yoksa karada yüzme öğrenilmez. Bu kapalı toplum mantığı veya kapalı ekonomi mantığı içerisinde dünyaya bakanlar, aynen karada yüzme öğrenmeye çalışanlar gibidir. Yüzme suda öğrenilir ve çocuğun koltuğunun altına devamlı şişik simitleri koyarsın, ama herhalde yetişmiş olanın da koltuğunun altına bu şişik simitler konmaz. Süratle bunu öğrenmesi için o su korkusunu atabilmesi için bunu başarmamız lazım. İşte 1996 bize bunu kazandırdı'' şeklinde konuştu.

Recep Tayyip Erdoğan, böylece üretilen malların kalitesinin de o denli arttığını hatta bugün Avrupa'daki evlerde kullanılan televizyon, buzdolabı gibi beyaz eşyanın, tekstil ürünlerinin menşesinin Türkiye olduğunu dile getirerek, bu durumun Türkiye için de bir gurur kaynağı haline geldiğini bildirdi.

''TÜRKİYE DAMDAN DÜŞTÜ''

''Ticaretin serbestleşmesinden, tarife dışı engellerin, gümrüklerin, kotaların kaldırılmasından hiçbir zaman korkmamak, endişe duymamak lazım'' diyen Erdoğan, Türkiye'nin bunu bizzat yaşadığını, yani damdan düştüğünü söyledi.

Erdoğan, ''Bizim Nasreddin Hoca'nın bir sözü var biliyorsunuz. Damdan düşer bir yerleri kırılmıştır. Herkes doktor aramaya başlar o da der ki 'Durun durun bana doktor getirmeyin. Bana damdan düşen birisini getirin' der. Şimdi hakikaten damdan düşmek çok önemli. Damdan düşen bunun tedavisini nasıl yaptıysa, ona göre bir tedavi yöntemi oluşturmak lazım'' diye konuştu.

Kendi insanına güvenip güven aşıladıklarını, sonunda da hem Avrupa hem Türkiye'nin kazandığını vurgulayan Başbakan Erdoğan, konuşmasına, şöyle devam etti:

''Ben bu forum vesilesiyle, gündeme bu konuyu taşımakta özellikle fayda görüyorum. Biz Avrupa ile aramızda oluşturduğumuz engelsiz ticaret mekanizmasının bir benzerini niçin İran'la da kuramıyoruz? Bunu gerçekleştiremememiz için şahsen bir neden göremiyorum. Çünkü ben İranlı kardeşlerimizi de çok yakından tanıyorum. İranlı sanayici ve iş adamlarının en az bizim sanayici ve iş adamlarımız kadar üretken ve dinamik olduğunu iyi biliyorum. Nitekim, 2002 yılında 1,2 milyar dolar olan ticaret hacmimizi bakın bu yıl 10 milyar dolara ulaştı. Bire 8 bire 9 artmış durumda. Aslında bu daha fazlasıyla artabilirdi. Bunu daha da artırmamız lazım. Şu anda aramızdaki engelleri kaldırdığımız, Tercihli Ticaret Anlaşması görüşmelerini bir an önce sonuçlandırdığımız takdirde, gelemediğimiz 30 milyar dolara 5 yıl içinde ulaşırız. Bunu başarmamız lazım. Rusya ile başardık. Rusya ile başardığımıza göre İran ile niye başaramayalım? Kaldı ki Rusya bize ağırlıklı olarak doğalgaz satıyor. Aynı şekilde İran da bize ağırlıklı olarak doğalgaz satıyor. Tabii burada ticaret açığı makası İran'ın lehine çok fazla. Bizim İran'a verebileceğimiz çok şey var. Biz bunu verebilirsek bir taraftan bu makası kapatır bir taraftan bizim doğalgaz olarak alabileceğimiz çok şey var. Daha fazlasını almamız lazım. Çünkü Türkiye sanayileşmede ciddi sıçrama yapıyor ve bizim organize sanayi bölgelerinde yoğun olarak doğalgaz kullanmamız lazım, bunu da istiyoruz.''

Göreve geldiklerinde 81 ilin 9'unda doğalgaz kullanıldığını, ama şimdi bu rakamın 66'ya çıktığını vurgulayan Erdoğan, ''Diğerlerine de doğalgaz götürmemiz lazım. Ve bunların da ağırlıklı olarak İran sınırına yakın bölgede olduğunu da söylersem o zaman ne kadar süratle bunun artacağı ortadadır'' dedi.

Erdoğan, Türkiye ile İran arasındaki halihazırdaki ticaretin, potansiyelinin çok altında olduğunu, bunun daha da geliştirilmesi gerektiğini her vesileyle kendilerinin de İranlı dostlarının da söylediğini anlatarak, şöyle devam etti:

''Öyle ise buna pratik çözümler getirmemiz lazım. Altını çiziyorum, bürokratik oligarşiye aramızdaki münasebetleri kurban etmememiz lazım. Bunu bizim çözmemiz lazım. Eğer bu işi bürokrasinin eline bırakırsak bu iş yürümez. Biliyorum ki İran'da bürokrasi var, bizde de bürokrasi var. Öyle ise ne yapacağız bu işi bizzat biz yakından takip edeceğiz. Çünkü bunun bedelini halka biz ödüyoruz. Bürokrat halka bedel ödemez. O sadece masasında. Kendisine verirsin talimatı, takip edersen netice alırsın, takip etmezsen 50 dereden 50 türlü su getirir ve kova dolu gidersin boş dönersin. Onun için bu işi yakın takibe almamız lazım. Tam bu noktada, büyük İranlı şair Sadi Şirazi'nin anlamlı bir sözü aklıma geliyor. 'Yolda laf söylemek değil; adım atmak lazım. Yürümedikten sonra lafın manası kalmaz.' İnanın düşüncelerimizi eyleme geçirdiğimiz takdirde, tasarladıklarımızı uygulamaya dökme kararlılığını taşıdığımız takdirde önümüzde hiçbir engel kalmayacaktır.''

Türkiye ile İran'ın, komşuluğun da ötesinde bir hukuku bulunduğunu ifade eden Erdoğan, hiç dil bilmeyen bir Türk vatandaşının Tahran'a gitmesi durumunda orada yolunu bulacağını, yabancılık çekmeyeceğini, hüsnü kabul göreceğini söyledi.

Recep Tayyip Erdoğan, aynı şekilde bir İranlının da Türkiye'ye geldiğinde kendini evindeymiş gibi hissedeceğini aynı izzet-i ikramı göreceğini dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
''Çarşılarımızda, pazarlarımızda asırlardır hep aynı hava solunur. Çünkü bizim ruh ve manevi dünyamızı zenginleştiren maya aynıdır. Bu toprakların çocukları Firdevsilerin, Hafızların, Mevlanaların, Yunusların ve isimlerini sayamadığım yüzlerce gönül insanının kültürüyle, terbiyesiyle yoğrulmuştur. Biz lisede edebiyat okurken, Zebani Farisi terennüm ettik. Onu okuduk. Bizler Sadi Şirazi'yi, Hafız'ı, Fuzuli'yi hep orada okuduk onların şiirlerini öğrendik. Dolayısıyla demek ki birbirimize yabancı değiliz, hele hele divan edebiyatından biraz nasibi olan zaten bu işi yakalamış demektir. Birbirimize bu kadar yakınsak, halklarımız arasındaki hissi yakınlık ve muhabbet duygusu bu denli yoğunsa, bunu ekonomik anlamda da taçlandırmak hepimizin görevi olmalıdır. Bu düşüncelerle Türkiye-İran ticari ve ekonomik ilişkilerini hak ettiği seviyeye çıkaracağımıza olan inancımla sözlerime son veriyor, sizlere sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.''