Alman basınından özetler 06 Nisan 2010

Afganistan'da Cuma günü üç Alman askerinin ölümü ve Dünya Futbol Şampiyonası'na ev sahipliği yapacak olan Güney Afrika'da aşırı sağcı liderin öldürülmesiyle yaşanan gerilim bugün Almanya basınının gündemini oluşturdu.

Afganistan’da Taliban ile yaşanan çatışmalar sırasında üç Alman askerinin hayatını kaybetmesi, Almanya’yı sarstı. Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg’in ilk kez Afganistan’daki durumla ilgili ‘savaş’ kelimesini kullanması dikkat çekti. Berlin’de yayımlanan Tagesspiegel gazetesinin yorumu şöyle:



“Savunma Bakanı zu Guttenberg kaplumbağa hızında da olsa dilsel olarak gerçeklere doğru yol alıyor. Selefi döneminde Afganistan misyonu hâlâ ‘istikrar sağlama görevi’ olarak adlandırılırken, zu Guttenberg önce ‘savaş benzeri durum’, şimdi de ‘konuşma dilinde savaş olarak tanımlanan durum’ ifadesini kullandı. Afganistan’da savaşıldığı, silahlı çatışmalara girildiği ve insanların öldüğü gerçeği kafalara yerleştikçe Berlin deki siyasiler de tutumlarını netleştirmek zorunda kaldı. İyi de oldu.”



Süddeutsche Zeitung’un yorumunda ise şu satırları okuyoruz:



“Alman ordusu savaşın içindeyse tartışmalar, ülkeden geri çekilmeye değil, çekilene kadar nasıl hareket edileceğine odaklanmalı. Askerler sadece kendini mi koruyacak, yoksa saldırıya da geçebilecek mi? Alman askerlerinden, Afgan askerlerinden, hatta sivillerden kaçını kaybetmeye hazırız? Yoksa Alman meclisi ve kamuoyunda bu koşullar altında savaşı destekleyecek çoğunluk artık mevcut değil mi? Başbakan Merkel’in bu sorularla ilgili bir tartışma başlatması ve siyasi kaderini buna bağlaması pek olası değil. Bu işi Dışişleri Bakanı Westerwelle de yapmaz. Çünkü tartışmanın ciddiyeti nedeniyle bunu yapmaya cesaret edeceği şüpheli. Ama denemeli. Yoksa kendi telaffuz ettiği savaş sözcüğü boş laf olmaktan öteye gidemez.”



Kölnische Rundschau gazetesi ise Afganistan’dan çekilmenin doğru yanıt olmayacağını savunuyor:



“Batı’nın artık tek umudu, kararlı bir şekilde Taliban’a geri adım attırarak onu Kâbil hükümetiyle anlaşmaya zorlamak. Acı gerçeklerden biri bu. Afganistan’daki misyonun şimdiye kadarki insan hakları, özgürlük, demokrasi gibi hedefleri, çoğu kişide hayal kırıklığı yaratsa da artık misyonla bağlantılı değil. Çünkü Taliban’a karşı zafer kazanılamayacak. Taliban’a da zafer kutlamak nasip olmayacak. Ama ülkeye en azından bir perspektif sunmak, Batı’nın ve dolayısıyla Alman ordusunun hâlâ elinde. Askerlerin hayatlarını tehlikeye atmasının nedeni bu. İlle de Afganistan’dan geri çekilmek gibi bir tepki, yanlış çözüm olur.”



Dünya Futbol Şampiyonası’na on hafta kala ev sahibi Güney Afrika’da siyasi gerilim artıyor. Beyazların ayrı devlet kurmasını savunan ırkçı lider Eugene Terreblanche’ın iki siyah çiftlik işçisi tarafından öldürülmesi ırklar arası tansiyonu yükseltti. Berlin’den Tageszeitung’un yorumu şöyle:



“Terreblanche’ın öldürülmesini trajik bir olay olarak nitelendirmek zor geliyor. Ama aslında öyle. Çünkü faşist liderin ölümü, hoşgörülü bir örnek devlet olarak kurulan ülkenin patlama tehlikesiyle karşı karşıya olduğunun bir göstergesi. Nelson Mandela’nın bir zamanlar dediği gibi; özgür olmak sadece zincirlerini kırmak değil, aynı zamanda diğerlerinin özgürlüğüne saygı göstererek yaşayabilmektir. Terreblanche’ın ölümü, ülkenin son yirmi yılda, kurucusunun ideallerinden ne kadar uzaklaştığının bir kanıtıdır.”



Coburger Tageblatt gazetesinin yorumunda ise şu satırlara yer veriliyor:



“Irkçı ve aşırı sağcı olduğunu gizlemeyen Terreblanche’ın öldürülmesi felaket habercisi gibi. Irk ayrımına dayalı eski apartheid rejiminin hortlakları hâlâ yaşıyor. Güney Afrika, komşu Zimbabve’nin ölümcül yoluna düşmemeye dikkat etmeli. Sadece Dünya Futbol şampiyonası için tüm dünyaya sevimli bir yüz göstermek yetmez. Ülkenin geleceği, bitiş düdüğünden sonra belli olacak.”