Çekilmeyen sifonun sonuçları

Ergun Babahan'ın itirafları Fatih Altaylı'yı adeta çıldırttı ve bugün yayınlanan köşesinde ağır hakaretlerde bulundu.

Gazeteci Ergun Babahan, Taraf gazetesinden Neşe Düzel'le yaptığı ve dün yayınlanan röportajda 28 Şubat medyasını anlattı. Pek çok gazeteciyi deşifre eden Babahan, Altaylı'nın da MİT Ajanı olduğunu iddia etti. Bu iddialara Altaylı'dan cevap gecikmedi. Ama Altaylı'nın cevapları biraz ağır oldu ve Babahan'a ağıza alınmayacak ithamlarda bulundu.

Fatih Altaylı'nın bugün yayınlanan köşesinde kaleme aldığı yazısı söyle:

Bu yazı için hepinizden özür dilerim.

Ama bazen böyle yazmak zaruri hale geliyor.

Değerli okurlar, ben hayatımda çok şerefsiz gördüm. Haysiyetini ayaklar altına alan çok insan gördüm. Onu bunu yalamaktan ağzı kokan çok insan gördüm.

Ama böylesini hiç görmedim.

Bir daha da göreceğimi zannetmiyorum.

Bugün bu köşeyi kirleten tosun, bu mesleğin, belki de insanlığın en büyük yüz karalarından biridir.
Her türlü aşağılıklığı gördüğüm bu meslekte bile görmediğim bir tiptir. Kendisine sufle, hatta dikte edilen yazıların altına okumadan imzasını koyup gazetedeki köşesinde yayınlamakta hiçbir beis görmeyen, gelene ağam gidene paşam demekten asla çekinmeyen bu yaratık dün bir gazeteye röportaj vermiş.

Ve benim, Tuncay Özkan'la, "Sen MİT ajanısın, ben MİT ajanıyım" kavgası yaptığımı anlatmış.
Karşılık vermeye layık türden değil ama sükût ikrardan gelir denmesin diye yazalım da haddini bilsin.
Behey rezil!

Benim ne olduğum ortada da, eğer sen benim dediğin gibi biri olduğuma inanıyorsan niye sözde başında olduğun gazeteye gelirken "Ben bu adamı gazetemde istemem" demedin. Hadi onu sineye çektin. Haysiyetin bu kadardı, sonrasında 1.5 yıl benim "altımda" çalıştın? Neden, "Ben böyle bir adamın altında çalışmam" deyip çekip gitmedin, gidemedin?

Neden TMSF gazetemize el koyduğu zaman gelip hüngür hüngür ağladın?

Neden?

Madem MİT ajanı olduğuma inanıyordun, neden istifayı basıp gitmedin? Neden TMSF günlerinde, "Sen neredeysen ben oradayım" diye kapımda yattın? Ve neden, "Ben yarın istifa ediyorum" dediğimde "Ben de" deyip oradan TMSF kapısına koşarak, "Fatih Altaylı yarın istifa ediyor, onun yerine beni yayın yönetmeni yapın" dedin?

TMSF değil ama Ankara'daki birileri vasıtasıyla o koltuğa oturunca neden ilk işin, o güne kadar bütün baskı ve ricalara rağmen benim Sabah'a almadığım Nazlı Ilıcak'ı köşe yazarı yapmak oldu?
Satıştan sonra gazetenin yeni patronunun seni kapıya koyacağını anladığın zaman neden elinde listelerle Aydın Doğan'ın kapısına gidip, "Beni işe alın. Bu listedeki herkesi getirip Sabah'ı bitireyim. Bu takunyalılarla, köylülerle çalışmak zoruma gidiyor" dedin?

Var mı bu sorulara yanıtın?

Olamaz, biliyorum.

O GÜNLERİ HATIRLAYALIM

Hadi gel biraz da geçmişe gidelim istersen. İster misin rezil! 28 Şubat’tan bahsediyorsun.
Utanmadan. 28 Şubat’ta sen Sabah Gazetesi’ndeki yazarların “Andıç” nedeniyle kovulma tebligatını yaparken, dünkü röportajında o dönemde sansürcülükle görevlendirildiğini itiraf ederken, ben Hürriyet Gazetesi’ndeki köşemde o meslektaşlarıma, “Sansürlendiniz. Benim köşem sizindir. Gelin burada yazın” diyordum.

Aha arşiv orada. Aha Mehmet Ali Birand hâlâ yaşıyor.

Siz pusmuş otururken ben 28 Şubat döneminde YÖK’ün baskıcı uygulamalarına Hürriyet’teki köşemde karşı çıkıyordum. Bugün hâlâ tartışılan “katsayı” meselesine benden başka tek kişi sesini çıkaramıyordu.

Hatırlıyor musun tosun?

Utanmaz, diyorsun ki, “Başbakan Mesut Yılmaz’ın önünde sen MİT’çisin, ben
MİT’çiyim kavgası yaptılar”.

Rezilsin rezil!

Hayatımda gördüğüm en büyük rezil!

KAVGANIN NEDENİNİ SEN BİLEMEZSİN

Doğru olan tek şey, benim Tuncay Özkan’la Başbakan Mesut Yılmaz’ın önünde kavga ettiğim. Ama o kavga kapalı kapılar ardında değil, 25 yayın yönetmeninin önünde oldu. Konu da MİT falan değildi.

Mesut Yılmaz, o günlerde gündemde olan meseleleri konuşmak için yayın yönetmenlerine bir yemek vermişti. Yayın yönetmeni olmadığım halde ben de davetliydim.

Küçük beynin hatırlamayabilir, anlatayım da herkes duysun. Aydın Doğan’ın, Milliyet’i Korkmaz Yiğit’e sattığı günlerdi. Sonra ortaya bir ses kaydı çıktı. Çakıcı ile Yiğit arasında yapılan bir konuşmanın bandı. Bu bant üzerine satış bozuldu, Türkiye’nin gündemi değişti. Kavganın nedeni işte o banttı.
O dönem milletvekili olan Fikri Sağlar, bu bandı yayınlaması için Kanal D Haber Yayın Yönetmeni Tuncay Özkan’a vermişti. Tuncay da bu bandı yayınlamamış, götürüp Başbakan Mesut Yılmaz’a dinletmişti.

Tuncay Özkan’la işte bu yüzden Başbakan’ın önünde kavga ettik. Ben o yemekte Özkan’a, “Sen gazeteci misin, Başbakan’ın yardımcısı mısın? Sana bu bandı yayınla diye verdiler, sen koştura koştura Mesut Bey’e götürdün. Bu mu gazetecilik” dedim.

Tartışma o yüzden çıktı.

Olası bir kavgayı da Mesut Yılmaz önledi. Mesut Yılmaz da hayatta, orada bulunan sayısını hatırlamadığım kadar gazeteci de. Bak Türk basınının en derin çukurundaki adam!
Bu röportajını mahkemeye veriyorum. Seninle adalet önünde hesaplaşacağız. Benim, Oktay Ekşi gibi seni doğduğun yere kadar kovalamaya niyetim falan da yok. Çünkü işim gücüm var. Doğumunda annen sifonu çekmeyi unutmuş diye, seninle daha fazla uğraşamam.