Başımıza her an herşey gelebilir
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında ekonomik gelişmeleri ve son dönemde yaşanan gözaltıları değerlendirdi.
Deniz Baykal, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma şöyle:
Baykal konuşmasına Altın Ayı alan Semih Kaplanoğlu ve ekibini kutlayarak başladı.
Ekonominin durumu aynen devam ediyor. Uluslararası kuruluşlar Türkiye'nin notunu artırdı. Ancak o kuruluşlar krizden önce dünyayı krize sokan ülkelere de iyi notlar vermişti.
Bir yılda Türkiye'deki işsiz sayısı 500 binden fazla arttı. Eylülden bu yana artış hızı arttı.
Bursa'da Karacabey'de bir çalışma yaptırdık. Türkiye'nin en zengin olması gereken tarım bölümünde inceleme yapmak üzere harekete geçtik. Gördüğümüz tablo üzüntü vericidir. Devletin çiftçilere sel, vs gibi durumlardan dolayı tazminat yükümlülüğü yerine getirilmiyor. İcra takibi yapılıyor. Çiftçi kan ağlıyor. Vur abalıya misali çiftçi eli böğründe, perişan halde. Besicilik yapanlar zaten sıkıntı içinde. Hayvancılığı batırmışlar. Şimdi güya destekliyorlar. 50 tane büyükbaş hayvanı olanı desteliyorlar. Hangi besicinin 50 tane büyükbaş hayvanı var?
TEKEL işçileri de çok etkin bir mücadele sürdürmüşlerdi, Türkiye'yi uyandırmıştır, kendi haklarını herkese saygı, yasalara saygı anlayışı içinde tüm Türkiye'ye iletmişlerdir. Bu direnişin sonucunu almanız gerekiyor. İnşallah sağduyu insaf hakim olacaktır. AKP'nin içindeki duyarlılık inşallah artık harekete geçecektir.
Türkiye çok güçlü travmalar yaşadı ama ilk kez Cumhuriyet tarihinde yargı yargının karşısına hükümet kararıyla çıkarılmıştır. Ne söylediğimi biliyorum. Bu olayların ardında doğrudan siyaset vardır. Siyasetin yargıyı kendi amaçları için kullanıyor. Bunun sonucunda Türkiye’de ilk kez kuvvet komutanları, ordu komutanları gözaltına alınmıştır. Bir günde 21 amiral ve general 27 subay, 48 silahlı kuvvetler mensubu gözaltına alınmıştır.
Benim bildiğim kadarıyla bırakın Türkiye'yi herhangi bir demokratik bir ülkede böyle bir tablo yaşanmamıştır. Yunanistan'da darbe olmuştur, darbeciyi hapse atmışlardır, böyle bir tablo yaşanmamıştır. Faşizmden demokrasiye geçen ülkelerde bile böyle bir şey yaşanmamıştır. Demokrasi korku rejimi değildir. Sabaha karşı 4'te kapı çalınıyorsa olsa olsa sütçü diyorsanız orası demokratik ülkedir. Ama sabaha karşı 4'te kapı çalınıyor ve ister hukukçu, ister asker, ister sivil olun eyvah geldiler diyorsanız orada demokrasi yoktur.
Vatandaş neden tutuklandıklarını merak ediyor. Geçmişte bunlar güç ellerindeyken darbe düğmesine bastılar mı? 2003'te bu iş olmuş. Bunu kendi içinde birilerinden mi sakladılar. O zamanki askeri yetkililer bundan haberdar değil miydi? Bunlar onlardan ayrı bir iş yapıyorlardı. Bir askeri tatbikat yapıyoruz demişler. Bu tatbikattan genelkurmayın, milli savunma bakanının haberi var. Bu tatbikatta bir askeri darbe planlaması yapılıyor deniyor. Bunu 7 yıl sonra mı anladın? Bu darbe planını 48 kişi mi yapmış, onlar bunu planlarken, onların amirleri, bakanları, başbakanları nerdeymiş. Neyle meşgulüz? Bunun arkasında ne var.
Geçmişte kimsenin haberi olmadığı bir darbe girişiminden hesap soracaklarmış. Aradan 7 yıl geçmiş, emekliye ayrılmış, şimdi buna gerek duyulmuş.
Sen darbe planlaması yaptın diye 7 yıl sonra hesap soruyorsun, fiilen askeri darbeyi yapanlardan niye hesap sormuyorsun. Anayasa’nın geçici 15. maddesi onları koruyor diyorsan biz sana aylar öncesinden bunu beraberce kaldıralım dedik.
Bu bir hukuk süreci değil, siyasal hesaplaşma sürecidir. Bunu da AKP'nin Kahramanmaraş vekili çok açıkça ifade etmiştir. Ağızdan kaçmamıştır. Kapalı oturumda düşüncelerini söylemiştir. "Sakın oylarımızı düşürmeyin, bu Ergenekoncular çok fena intikam alır" diyor. Kendi kendine bunun hesabını bizden sorarlar, çünkü sorulması gereken bir hesap var. "Bu memlekette herkesi fişlemişler. Şimdi de biz fişliyoruz" diyor.
Kim kimi fişliyor, ne biçim laf bu! Yaptıkları işler bugün kimsenin içine sindireceği işler değil. Kimse bunu hukuktu, demokrasinin işleyişi demesin, bunun altında bir hesaplaşma var.
Bugün Türkiye'nin manzarasına bakınca sanki Türkiye'de darbe yapıldı zannediyorsun. Ya da yabancı güçler el koydu, her yere elini kolunu uzatmaya başladı.
Hükümet bağımsız yargı sözünden hoşlanmıyor, onun yerine tarafsız yargı diyor. Tarafsız yargıdan kast ettiği de ondan taraf olması. Bağımlı yargı hiçbir şart altında tarafsız olamaz. Çünkü bağımlı.
Daha önce DGM'lerden şikâyet ediliyordu. Kaldırıldı ama onun yerine özel yetkili savcılar getirildi. Bir ülkede ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olabilir. Ama özel yetkili deyince iş çığırından çıkıyor. Şimdi yargının temelinde bu özel yetkililer vardır. Yargı bir bütündür. Şimdi imtiyazlı olan yargı mensuplarıyla imtiyazlı olmayan yargı mensupları vardır.
Bir süre önce Ergenekon davasına bakan hakim bu davaya bakamayacağım dedi. Çünkü üstümde kurumsal baskı var deyip çekildi. Diğer hakimler hak verdi. Peki, bu baskılar sadece ona mı yapıldı. Hoşa gitmeyen karar alanlara verilen cezalar, uygun davrananlara getirilen ödüller. İncelerseniz görürsünüz
Burada gözü pek bir savcı çıktı. JİTEM iddialarının üzerine de cesaretle yürüyen bir savcı. Şimdi de cumhuriyet yasalarını oradaki tarikat ve cemaat örgütlenmelerine karşı uygulamaya teşebbüs ediyor. Şuçu bu. Peki bu savcı o soruşturmayı başlatmamış olsaydı bu yaşananlar onun başına gelir miydi? Gelirdi diyecek tek bir kişi var mı? Yok kameriye kurmuş da, imar suçunu ihlal etmiş. Bunlar yetmedi, Ergenekon dediler. Adam JİTEM'e karşı davaların öncesi. Suç imal ediliyorsa, icat ediliyorsa o ülkede hukuktan söz etmek mümkün mü?
Sen tuzak kuruyorsun, iftira atıyorsun, tertip kuruyorsun. Bunu devlet yapıyor. Eğer bu yapılıyorsa kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Herkese, her şey her an başımıza gelebilir.
İçişleri bakanı, koordinatör bakan ve DTP'nin genel başkanı buluşuyor. Orada konuşulanları bir eski vekil haber veriyor. "Merak etmeyin gelsin PKK'lılar sınırdan olduğu gibi geçireceğiz" dendi orada bize diyor. Geçiyorlar mı gelenler, uygulama Türkiye'nin kurallarına aykırı mı? Evet. Herkes orada, MİT orada, Hakimler savcılar orada, Adalet Bakanı yetkilileri oradan ne arıyor. Hakimlerin ayarlandığı bir yerde hukuk devletinde söz edilebilir mi?
Delil anlamını kaybetti. Delilin yerini imzasız mektup, gizli tanık aldı. Hangi gizli tanık, o davada sanık olan gizli tanık birden tanık oluyor, mahkemenin seyri değişiyor.
İnsanlar kendi masumiyetlerini ispat etmeye mecbur bırakılıyorlar. Oysa kişinin suçlu olduğunu ispat etmek savcının görevi. Suçsuzluğunu ispat et diyor savcı. Hükümet yargının içine doğrudan girmiştir. Adalet bakanlığı karar alınacağı gün saat 06'da alınacak karara sahip çıkacak bildiri yayınlıyor. Karar ondan sonra yayınlanıyor. Boğazına kadar olayın içine girmiştir.
Türkiye’de böyle siyasi ağırlığı olan davalar yaşandı. 12 Eylül'de darbe yapıldı, 27 Aralık’ta DİSK' davası başladı. 100 gün sonra sanıklar hakimin önündeydi. MSP genel başkanı tutuklandı. 7 ay sonra hakimin karşısına çıkarıldı. MHP başkanı ekimde tutuklandı. Ağustosta mahkemeye çıktı. Gelelim bugünkü manzaraya. Ergenekon davası 2007 12 Haziran’ında başladı. 3 yıl tamamlanmak üzere. Ergün Poyraz diye bir yazar var. 27 Temmuz 2007'de tutuklandı. Hala tutuklu. Silahlı değil, neyle itham edildiği belli değil. Daha önce yazdığı kitapta Cumhurbaşkanı ve Başbakanla ilgili çok ağır sözler söyledi. O kitapla ilgili dava açılmadı ama Ergenekon vesilesiyle gözaltına alındı. 3 yıldır bir yazar tutuklu.
Hala iddianameler tamamlanmadı. Ucu açık iddianame diye bir şeyi Ergenekon da gördük. Yabancı uzmanlar inceledi, bu bir fantezi dediler. Bir bakıyorsun Ergenekon'un saymanı dediler. Adam ölüyor, cenazesini belediye kaldırıyor. Ortada iddia var, ama hala bir mahkûmiyet yok.
Baykal konuşmasına Altın Ayı alan Semih Kaplanoğlu ve ekibini kutlayarak başladı.
Ekonominin durumu aynen devam ediyor. Uluslararası kuruluşlar Türkiye'nin notunu artırdı. Ancak o kuruluşlar krizden önce dünyayı krize sokan ülkelere de iyi notlar vermişti.
Bir yılda Türkiye'deki işsiz sayısı 500 binden fazla arttı. Eylülden bu yana artış hızı arttı.
Bursa'da Karacabey'de bir çalışma yaptırdık. Türkiye'nin en zengin olması gereken tarım bölümünde inceleme yapmak üzere harekete geçtik. Gördüğümüz tablo üzüntü vericidir. Devletin çiftçilere sel, vs gibi durumlardan dolayı tazminat yükümlülüğü yerine getirilmiyor. İcra takibi yapılıyor. Çiftçi kan ağlıyor. Vur abalıya misali çiftçi eli böğründe, perişan halde. Besicilik yapanlar zaten sıkıntı içinde. Hayvancılığı batırmışlar. Şimdi güya destekliyorlar. 50 tane büyükbaş hayvanı olanı desteliyorlar. Hangi besicinin 50 tane büyükbaş hayvanı var?
TEKEL işçileri de çok etkin bir mücadele sürdürmüşlerdi, Türkiye'yi uyandırmıştır, kendi haklarını herkese saygı, yasalara saygı anlayışı içinde tüm Türkiye'ye iletmişlerdir. Bu direnişin sonucunu almanız gerekiyor. İnşallah sağduyu insaf hakim olacaktır. AKP'nin içindeki duyarlılık inşallah artık harekete geçecektir.
Türkiye çok güçlü travmalar yaşadı ama ilk kez Cumhuriyet tarihinde yargı yargının karşısına hükümet kararıyla çıkarılmıştır. Ne söylediğimi biliyorum. Bu olayların ardında doğrudan siyaset vardır. Siyasetin yargıyı kendi amaçları için kullanıyor. Bunun sonucunda Türkiye’de ilk kez kuvvet komutanları, ordu komutanları gözaltına alınmıştır. Bir günde 21 amiral ve general 27 subay, 48 silahlı kuvvetler mensubu gözaltına alınmıştır.
Benim bildiğim kadarıyla bırakın Türkiye'yi herhangi bir demokratik bir ülkede böyle bir tablo yaşanmamıştır. Yunanistan'da darbe olmuştur, darbeciyi hapse atmışlardır, böyle bir tablo yaşanmamıştır. Faşizmden demokrasiye geçen ülkelerde bile böyle bir şey yaşanmamıştır. Demokrasi korku rejimi değildir. Sabaha karşı 4'te kapı çalınıyorsa olsa olsa sütçü diyorsanız orası demokratik ülkedir. Ama sabaha karşı 4'te kapı çalınıyor ve ister hukukçu, ister asker, ister sivil olun eyvah geldiler diyorsanız orada demokrasi yoktur.
Vatandaş neden tutuklandıklarını merak ediyor. Geçmişte bunlar güç ellerindeyken darbe düğmesine bastılar mı? 2003'te bu iş olmuş. Bunu kendi içinde birilerinden mi sakladılar. O zamanki askeri yetkililer bundan haberdar değil miydi? Bunlar onlardan ayrı bir iş yapıyorlardı. Bir askeri tatbikat yapıyoruz demişler. Bu tatbikattan genelkurmayın, milli savunma bakanının haberi var. Bu tatbikatta bir askeri darbe planlaması yapılıyor deniyor. Bunu 7 yıl sonra mı anladın? Bu darbe planını 48 kişi mi yapmış, onlar bunu planlarken, onların amirleri, bakanları, başbakanları nerdeymiş. Neyle meşgulüz? Bunun arkasında ne var.
Geçmişte kimsenin haberi olmadığı bir darbe girişiminden hesap soracaklarmış. Aradan 7 yıl geçmiş, emekliye ayrılmış, şimdi buna gerek duyulmuş.
Sen darbe planlaması yaptın diye 7 yıl sonra hesap soruyorsun, fiilen askeri darbeyi yapanlardan niye hesap sormuyorsun. Anayasa’nın geçici 15. maddesi onları koruyor diyorsan biz sana aylar öncesinden bunu beraberce kaldıralım dedik.
Bu bir hukuk süreci değil, siyasal hesaplaşma sürecidir. Bunu da AKP'nin Kahramanmaraş vekili çok açıkça ifade etmiştir. Ağızdan kaçmamıştır. Kapalı oturumda düşüncelerini söylemiştir. "Sakın oylarımızı düşürmeyin, bu Ergenekoncular çok fena intikam alır" diyor. Kendi kendine bunun hesabını bizden sorarlar, çünkü sorulması gereken bir hesap var. "Bu memlekette herkesi fişlemişler. Şimdi de biz fişliyoruz" diyor.
Kim kimi fişliyor, ne biçim laf bu! Yaptıkları işler bugün kimsenin içine sindireceği işler değil. Kimse bunu hukuktu, demokrasinin işleyişi demesin, bunun altında bir hesaplaşma var.
Bugün Türkiye'nin manzarasına bakınca sanki Türkiye'de darbe yapıldı zannediyorsun. Ya da yabancı güçler el koydu, her yere elini kolunu uzatmaya başladı.
Hükümet bağımsız yargı sözünden hoşlanmıyor, onun yerine tarafsız yargı diyor. Tarafsız yargıdan kast ettiği de ondan taraf olması. Bağımlı yargı hiçbir şart altında tarafsız olamaz. Çünkü bağımlı.
Daha önce DGM'lerden şikâyet ediliyordu. Kaldırıldı ama onun yerine özel yetkili savcılar getirildi. Bir ülkede ihtisas mahkemelerine ihtiyaç olabilir. Ama özel yetkili deyince iş çığırından çıkıyor. Şimdi yargının temelinde bu özel yetkililer vardır. Yargı bir bütündür. Şimdi imtiyazlı olan yargı mensuplarıyla imtiyazlı olmayan yargı mensupları vardır.
Bir süre önce Ergenekon davasına bakan hakim bu davaya bakamayacağım dedi. Çünkü üstümde kurumsal baskı var deyip çekildi. Diğer hakimler hak verdi. Peki, bu baskılar sadece ona mı yapıldı. Hoşa gitmeyen karar alanlara verilen cezalar, uygun davrananlara getirilen ödüller. İncelerseniz görürsünüz
Burada gözü pek bir savcı çıktı. JİTEM iddialarının üzerine de cesaretle yürüyen bir savcı. Şimdi de cumhuriyet yasalarını oradaki tarikat ve cemaat örgütlenmelerine karşı uygulamaya teşebbüs ediyor. Şuçu bu. Peki bu savcı o soruşturmayı başlatmamış olsaydı bu yaşananlar onun başına gelir miydi? Gelirdi diyecek tek bir kişi var mı? Yok kameriye kurmuş da, imar suçunu ihlal etmiş. Bunlar yetmedi, Ergenekon dediler. Adam JİTEM'e karşı davaların öncesi. Suç imal ediliyorsa, icat ediliyorsa o ülkede hukuktan söz etmek mümkün mü?
Sen tuzak kuruyorsun, iftira atıyorsun, tertip kuruyorsun. Bunu devlet yapıyor. Eğer bu yapılıyorsa kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Herkese, her şey her an başımıza gelebilir.
İçişleri bakanı, koordinatör bakan ve DTP'nin genel başkanı buluşuyor. Orada konuşulanları bir eski vekil haber veriyor. "Merak etmeyin gelsin PKK'lılar sınırdan olduğu gibi geçireceğiz" dendi orada bize diyor. Geçiyorlar mı gelenler, uygulama Türkiye'nin kurallarına aykırı mı? Evet. Herkes orada, MİT orada, Hakimler savcılar orada, Adalet Bakanı yetkilileri oradan ne arıyor. Hakimlerin ayarlandığı bir yerde hukuk devletinde söz edilebilir mi?
Delil anlamını kaybetti. Delilin yerini imzasız mektup, gizli tanık aldı. Hangi gizli tanık, o davada sanık olan gizli tanık birden tanık oluyor, mahkemenin seyri değişiyor.
İnsanlar kendi masumiyetlerini ispat etmeye mecbur bırakılıyorlar. Oysa kişinin suçlu olduğunu ispat etmek savcının görevi. Suçsuzluğunu ispat et diyor savcı. Hükümet yargının içine doğrudan girmiştir. Adalet bakanlığı karar alınacağı gün saat 06'da alınacak karara sahip çıkacak bildiri yayınlıyor. Karar ondan sonra yayınlanıyor. Boğazına kadar olayın içine girmiştir.
Türkiye’de böyle siyasi ağırlığı olan davalar yaşandı. 12 Eylül'de darbe yapıldı, 27 Aralık’ta DİSK' davası başladı. 100 gün sonra sanıklar hakimin önündeydi. MSP genel başkanı tutuklandı. 7 ay sonra hakimin karşısına çıkarıldı. MHP başkanı ekimde tutuklandı. Ağustosta mahkemeye çıktı. Gelelim bugünkü manzaraya. Ergenekon davası 2007 12 Haziran’ında başladı. 3 yıl tamamlanmak üzere. Ergün Poyraz diye bir yazar var. 27 Temmuz 2007'de tutuklandı. Hala tutuklu. Silahlı değil, neyle itham edildiği belli değil. Daha önce yazdığı kitapta Cumhurbaşkanı ve Başbakanla ilgili çok ağır sözler söyledi. O kitapla ilgili dava açılmadı ama Ergenekon vesilesiyle gözaltına alındı. 3 yıldır bir yazar tutuklu.
Hala iddianameler tamamlanmadı. Ucu açık iddianame diye bir şeyi Ergenekon da gördük. Yabancı uzmanlar inceledi, bu bir fantezi dediler. Bir bakıyorsun Ergenekon'un saymanı dediler. Adam ölüyor, cenazesini belediye kaldırıyor. Ortada iddia var, ama hala bir mahkûmiyet yok.
