Alfabede harf kalmaz

Dün duruşması yapılan "derin PKK" denebilecek KCK, Türkiye, İran, Suriye ve Irak'ın "uhu"su olmak yolunda...


Dün duruşması yapılan "derin PKK" denebilecek KCK, Türkiye, İran, Suriye ve Irak'ın "uhu"su olmak yolunda.
KCK, 4 coğrafyadaki "Kürdistan Toplulukları Birliği" anlamına gelmekte.
Bu durumda her biri aynı büyüklükte olmasa bile Kürt depremi tehdidi ortak paydasındalar.
Bu "yeni durum" 4 komşu ülkeye "topraklarındaki Kürtleri kullanarak" birbirlerini destabilize etmek, güçten düşürmek, geleneksel politikalarına "fren yaptırmak" için "alarm" verdi.
İhtiyatlı adımlarla da olsa Türkiye, İran, Irak ve Suriye hepsine ortak tehdit olan PKK'ya karşı dayanışmaya yöneliyorlar.
"Derin PKK" diye tanımlanan KCK anatomisini yapalım:
Abdullah Öcalan'ın işaretiyle 2005'te 4 komşu ülkedeki Kürtlerin "şemsiye örgütü" olarak KCK (Kürdistan Toplulukları Birliği) kuruldu.
Öcalan'ın "devlet olamadan 4 parçada çözüm" misyonunu yüklendi.
"Konfederal Kürdistan demokrasileri" PKK'nın ve tüm illegal ve legal Kürt örgütlerini 4 ülkede yönlendirecekti.
Asıl çalışma coğrafyaları kentlerdi.
2006'da bir toplantı daha yapıldı. Bu hareketin Türkiye uzantısı oluşturuldu.
İllegal bir kuruluş bu.
Kürt aydınları, bazı işadamları, belediye başkanları, eski milletvekillerinin de KCK ve türevlerinde oldukları iddia edilmekte.
Onların bir kısmı tutuklu, bazıları tutuksuz yargılanıyorlar.
Dünkü duruşmada hâkim önündeydiler.
"Kentlerdeki eylemlerden, taş atmalardan, eğitim boykotu ve sandık boykotu fikir üretiminden, kepenk indirmelerden de" sorumlu oldukları iddia edilmekte.
Peki...
PKK varken neden KCK ve onun türevi "Türkiye Meclisi?"
Onlara göre sorunun iki cevabı var.
1- Legal bir kuruluş olan ve Meclis'te milletvekilleri bulunan BDP'yi bu illegal yapılaşmanın -hiç değilse- organik bağ olarak dışında bırakmak. Yeni bir kapanmaya çanak tutmamak.
2- Kandil'le diyalog için illegal de olsa bir adres ortaya koyabilmek.
........................
Mahkeme önünde BDP milletvekilleri...
"Adres" ise mahkemede yargılanıyor.
Sorunun cevapları kesmedi.
Cevap için ufukta gene  3-5 harfli yeni bir kuruluş  mu var?
Bu gidişle alfabede harf kalmayacak... Ya da dava "siyasi" ise açılımın siyaseti ne olmalı? "Doğu" seçeneğini gündemden düşürmek, aklın yolu değil mi?

SİLAHSIZ PROPAGANDAPKK eylemleri "zarar vermenin" ötesinde "örgüt propagandası" amaçlıdır.
Tüm şiddet uygulayan örgütler için "silahlı propaganda" var oluşun omurgasıdır.
Buna karşılık, elbette her fırsat "silahsız propagandaya" da dönüştürülür.
Dünkü KCK duruşması bu amaçla kullanıldı.
"Kürtçe savunma yapmak" istekleri hem dikkatleri daha da fazla duruşmaya çekti, hem diğer isteklerin yeniden dile getirilmesi fırsatını servis tabağında sundu; "Kürtçe eğitim, Kürtçe savunma, özerklik, özerk meclisler" referans olarak tekrarlandı.
Kulaklar alıştırılıyor bu söylemlere.
Öte yandan...
En katı çizgilerin arkasında blok oluşturanlar bile namlunun ucundan, gözlerini namlunun arkasındaki gerçeklere de çevirmek gereğini görmekteler.
"Çivi çakmakla" her şeyin çözülmediği "ayma sürecindeyiz."
Çekicin, çiviyi tutan parmağa da vurduğu gerçeği artık görülmekte.
Bu ayma süreci her iki taraf için de geçerli.
Özellikle Türk ya da Kürt kökenli toplumları "kan tuttu..."
Şiddet kabul görmüyor.
Bunca tahrike karşın halkın sokaklara inmemesi, birbirine girmemesi çok önemli.
O manzara bozulmadıkça sağ duyu ekseninde buluşma olacaktır.
KCK duruşmasının köpürtüldüğü gerçeğinin arkasında böyle bir gelecek algılıyorum.

BORSA Michael Douglas'ın oynadığı "BORSA" Oliver Stone yönetiminde son ekonomik krizin "romantik" belgeseli.
Michael Douglas, bizim "EZEL" dizisindeki Tuncel Kurtiz gibi "vecizeler" sıralıyor.
Kurtiz kurtlar sofrasının bilge yaşlısı, Michael Douglas da paranın mabedi "New York borsasının..."
İkisinin de eksenlerinde "intikam" var.
Birinde soğuk yenilen mantı, diğerinde soğuk biftek...
İkisinde de "iyi çocuklara" hesabı kapatmak rolleri verilmiş.
"BORSA"da lüks yaşam, gökdelenlerde, helikopterlerde, görkemli sosyal sorumluluk davetlerinde şampanyayla yıkanarak sunuluyor.
100 milyon dolarlık çekin küresel baronların önüne "temiz enerji" üretimi gibi "naif" bir amaç için -kendi beş parasız kalması pahasına- gözden çıkarılışı ilginç.
Kriz sonrası Amerikan zihniyetinde değişimlere gönderme yapıyor.
Filmden aklımda kalan Michael Douglas vecizesi ile noktayı koyuyorum:
"Alan da kazanır, satan da kazanır sadece açgözlüler kaybeder..."