Kadayıf Olmak İsteyen Arpalar!

Ersoy BABA

Ersoy BABA

Buğday askere gidiyormuş.
Arpa uğurlamaya gelmiş.
Buğday:

'Ben gelene kadar ekmekliği idare et' demiş.

Heyecanlanmış arpa:
'Kadayıf da olayım mı?' diye atılmış.

Acı acı bakmış buğday arpaya.

Allah, kimseye haddini aşırmasın.

Küçük bir makam elde edince, başı dönenlerden eylemesin.

Konu makamlara mevkilere gelmişken; görevini yapıp çekilmesi gerektiğinde bunu anlayışla karşılayabilenler ile, hızını alamayıp kadayıf olmayı hedefleyen arpalardan bahsedeceğim.

Simon Sinek'in bir kitabında güzel bir hatıra okumuştum. Siz de duyun istedim. Sonra tek tek anlatamayacağım geldi aklıma. Yazarak paylaşıyorum:
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.

Elinde karton bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı.

Ama kafasının başka yerde olduğu anlaşılıyordu...

Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.

Derin bir nefes aldı ve;
-“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu,

-'Bu konferansta geçen yıl da hem de aynı kürsüde konuşmuştum.

Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu.

Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi.

Otel müdürü otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.

Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.

Yine aynı limuzinle beni bu salona getirmiş, özel bir kapıdan içeri almışlardı.

Çok şık bir bekleme odasında konferans saatini beklerken porselen bir bardakta kahve ikram etmişlerdi.

Sonra beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”

Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti...

“Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.”

Bir an durdu ve sonra:
-“Dün buraya kendim aldığım uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı.

Otele taksi ile geldim.

Odama kendim çıktım.

Sabah buraya yine taksi ile geldim.

Kapıdan girerken güvenlikten geçtim.

Hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile.

Sonra bulabildiğim yere oturdum.

Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıkıp şu gördüğünüz karton bardağa kahveyi kendim doldurdum.”

Seyirciler gülmeye başlamıştı.

“Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana değil makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.”

Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi.

Alkışlar bitince de şunları söyledi:
-“Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Hiçbiri size ait değildir.
Ve bir gün görevinizi bitirdiğinizde, porselen bardak bile halefinize verilir.”

Porselen bardağın kendi bilgi, birikim ve tecrübesine verildiğini sanan birileri de makamı el değiştirdiğinde şoka uğrar. Aynı kadayıf olmayı kafasına koyan arpa gibi.



Makam elden gittiğinde o makamın bir ucuna yeniden yerleşebilmek hedefiyle çırpınıp dururlar. O zamanlara kadar bırakın aynı safta olmayı; zerre yakın olmadıkları ile kol kola girer, onların fikirlerini kabullenir, onların söylemlerini tekrarlar, ayakkabıları tozlanmışsa yalayarak parlatırlar.

Bütün bunlardan utanmadıkları gibi bir de eski yol arkadaşlarını eleştirir, iftiralar atar, ağza alınmayacak sözleri onlar için sarf ederler.

Hepsi ellerinden uçup giden makamı bir ucundan yeniden tutabilmek için.

Yeni yol arkadaşlarının kendini “sümkürüldükten sonra atılan” kâğıt mendil gibi gördüklerini bile bile.

Sadece bir süre daha o makamın bir köşesine kadar tekrar gelebilmek için bu aşağılık, yüzüne tükürülesi durumu ısrarla yaşarlar.

Üzülmez mi insan? Üzülüyorum tabi.

Denk gelsem de makamını devrederken ağzından dökülen talebini yüzüne karşı yerine getirebilsem diye aklımdan geçmiyor değil. Zaman zaman tükürüğümü bile yutmuyor bekletiyorum.

İmam efendi camide vakit namazını kıldırmak için hazırlık yaparken birinin duasına kulak misafiri olur.

Adam o kadar içten yalvarmaktadır ki:
-“Allah'ım ne olur bana bir 100 lira gönder. Ne olur Allah'ım 100 lira.”

İmam adamın haline üzülür. Yardımcı olmak ister. Cebindekileri çıkarır. Bakar ki en fazla 50 lirası vardır.

-“En azından acil bir ihtiyacını karşılar” düşüncesiyle gider ve adama parayı bırakır. Adam parayı sayar ve cebine koyar. Sesli duasına devam eder:
-“Allah'ım ne olur bir daha para gönderirken İmamla gönderme. O yarısını kesiyor.”

Allah bizleri nankörlerden ve gerçekleri göremeyenlerden eylemesin.
Kalın sağlıcakla.