Beyaz Gazete Ana Sayfa
Genişlet Işıklar
Bu Haber Diğer Kanallarda Nasıl Sunuldu

Bu kavuşma ömre bedel

15 Mart 2013 Cuma günü yayınlandı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Stockholm temasları çerçevesinde İsveç parlamentosu Riksdag'da İsveçli milletvekillerine hitaben bir konuşma yaptı.

Konuşmasına, "Türkiye’den İsveç’e devlet başkanı düzeyinde ilk resmi ziyareti gerçekleştiriyor olmanın ayrıcalığını ve gururunu yaşıyorum" sözleriyle başlayan Cumhurbaşkanı Gül, "Avrupa’nın iki ucunda yer alan Türkiye ve İsveç, 17. yüzyılda başlayan ilişkilerini zamanla ittifak ilişkilerine dönüştürmüş iki dost ülkedir. Pek çok bakımdan hasletleri birbirine benzeyen iki necip millettir" ifadelerini kullandı.

Osmanlı İmparatorluğu ile İsveç Krallığı'nın ortak noktaları olarak "çok kültürlülük ve hoşgörü"yü gösteren Cumhurbaşkanı Gül, "Çok kültürlülük ve hoşgörü bakımından zamanının çok ilerisinde uygulamaları hayata geçiren Osmanlı İmparatorluğu ve İsveç Krallığı, Baltıklar ve Orta Avrupa’ya yönelik Çarlık Rusyası yayılmacılığına karşı da birlikte mücadele etmişlerdir. İsveç halkının en varoluşsal mücadelelerinde, Türk devleti ve halkı her zaman İsveçli dostlarımızın yanında olmuştur. Kuşkusuz bunun en müşahhas örneği, İsveç Kralı XII. Karl’ın 5 yıl süreyle Ruslara karşı mücadelesini o tarihlerde Osmanlı toprağı olan Bender Kalesi’nden ve bilahare Edirne’den yürütmesidir" dedi.

Gül, "Bundan 300 yıl önce Kral XII. Karl’ın kız kardeşine yazdığı mektupta ifade bulan Türk ve İsveç halkları arasındaki kadim dostluk, işte böylesine epik imtihanlardan geçmiş bir dostluktur. Avrupa’nın iki kanadında yer alan ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin ahdi temeli, Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1737’de imzalan ticaret anlaşması ve 1739’da imzalanan ‘Barış, Birlik ve Dostluk İttifakı’na dayanmaktadır. Bu nedenle ‘en eski dost’ olarak birbirlerini tanımlayan ülkelerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilişinin hemen ardından 1924’de imzaladıkları dostluk anlaşması ile bu tarihi ilişkilerini yeni dönemde de perçinlemişlerdir. İlişkilerimizin bugün ulaştığı nokta pek çok açıdan memnuniyet vericidir. Bununla birlikte Türkiye ile İsveç arasındaki ilişkilerin her alanda daha da geliştirilmeye ve derinleştirilmeye müsait bir potansiyele sahip olduğu da açıktır. Sözkonusu potansiyelin değerlendirilmesinin sadece ülkelerimize değil, başta Avrupa coğrafyası olmak üzere diğer bölgesel ve küresel gelişmelere de somut katkı ve zenginlik sağlayacağına samimiyetle inanıyorum" şeklinde konuştu.

"İSVEÇ'TEKİ TÜRKLER İKİ ÜLKE ARASINDA EN ÖNEMLİ KÖPRÜ" İsveç'teki Türkler’in iki ülke arasında en önemli köprü olduğunu ifade eden Gül, "Bugün Türkiye ile İsveç arasındaki en önemli köprüyü İsveç’te yaşayan ve sayıları artık 115 bin civarında bulunan Türk toplumu oluşturmaktadır. İsveç’in toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasi hayatına katkısı her geçen gün daha da artan Türk toplumunun entegrasyonu bizim açımızdan fevkalade önemli bir konudur" diye konuştu.

"Bu kapsamda özellikle yeni nesillerin hem İsveççe, hem de Türkçe’ye hakim bir şekilde iyi eğitim almaları, entegrasyonun başarısında anahtar rol oynayacaktır" diyen Gül, Türkiye olarak bu yöndeki gayretlerin daha da geliştirilmesine büyük önem verildiğini söyledi.

"TÜRKİYE VE İSVEÇ EKONOMİLERİ AVRUPA İÇİN BİR FIRSAT" Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Özelikle Avrupa’da etkisini hala sürdüren küresel ekonomik krize rağmen Türk ve İsveç ekonomileri istikrarlı bir şekilde büyümelerini sürdürmektedir. Avrupa’nın iki kanadında yer alan ülkelerimizin bu ekonomik dinamizmi, tüm Avrupa için de ciddi fırsatlar yaratmaktadır. İsveç’in demokrasi, insan hakları, cinsiyet eşitliği alanında uluslararası camiaya yaptığı katkılar hepimizin malumudur. Bununla birlikte ‘refah devleti’ kavramını tüm dünyaya armağan eden İsveç’in sosyal adalet konusundaki uygulamaları hepimiz için bir ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Tüm bunlara ilave olarak bilgi, teknoloji ve inovasyona dayalı başarılı bir ekonomik büyüme politikası uygulayan İsveç, bu bakımdan da tüm dünyaya model teşkil etmektedir. Türkiye ise, 2001 yılında yaşadığı ekonomik krizden çıkardığı derslerle kapsamlı ekonomik reformları hayata geçirmiş bir ülkedir. Kamu maliyesi bakımından Maastricht kriterlerinin ötesinde bir performans sergileyen Türk ekonomisi, son 10 yılda Avrupa ekonomileri ortalamasından yaklaşık 5 kat daha hızlı büyümüş ve milli gelirimiz 1 trilyon doları aşmıştır. Üstelik hızla bilgiye dayalı bir ekonomi olmak yönünde ilerlemekte, bilim, teknoloji ve yenilik faaliyetlerine kapsamlı teşvikler sağlamaktayız. Eğitim seviyesi her geçen gün yükselen genç ve dinamik nüfusumuz var. Ayrıca, dünyanın yeni ekonomik ağırlık merkezini oluşturan Asya bölgesinde ortaya çıkan ekonomik fırsatlara erişim açısından adeta sıçrama tahtası fonksiyonu görecek bir jeostratejik konuma sahibiz. Bu itibarla Avrupa’nın iki kanadında yer alan iki dinamik ekonomi olarak Türkiye ve İsveç’in geliştirecekleri işbirliği imkanlarının son derece etkili bir sinerji yaratacağına inanıyorum. Devlet ziyareti vesilesiyle bana 100 kadar Türk işadamı refakat etmektedir. Bu durum, ekonomik ve ticari ilişkilerimizi geliştirme kararlılığımızın en müşahhas göstergesidir. İşadamlarımızın karşılıklı olarak gerçekleştirecekleri temaslar neticesinde çok sayıda iş ve yatırım imkanı bulacaklarından eminim. Ayrıca, hükümetler olarak özellikle bilim, teknoloji ve inovasyon alanlarındaki işbirliğine öncelik vermemizin ekonomik ilişkilerimize yeni bir ivme kazandıracağı kanaatindeyim. Öte yandan, kültür, sanat ve turizm alanlarındaki işbirliğimizin artmasının, halklarımız arasındaki insani münasebetleri daha da güçlendireceğine inanıyorum." GÜL’DEN ÇOK KÜLTÜRLÜLÜK VURGUSU Türkiye’nin asırlardan beri çok kültürlü, çok dinli ve çok uluslu imparatorlukların mirasçısı olarak siyasi varlığını sürdürdüğünü ifade eden Gül, "Ülkelerimizin şanlı tarihlerinden gelen ve gurur duyulması gerektiğine inandığım ortak bir özelliğe dikkat çekmek isterim. Türkiye asırlardan beri çok kültürlü, çok dinli ve çok uluslu imparatorlukların mirasçısı olarak siyasi varlığını sürdürmektedir. Bu öyle bir mirastır ki Anadolu’da nereye gidersiniz gidin karşınıza ayrı bir tarih, ayrı bir medeniyet izi çıkmaktadır. Bu öyle bir mirastır ki çok kültürlü yaşam Türkiye’de yaşayan insanların hayatının doğal bir parçası haline gelmiştir. Bu anlayışla, ülkemizin öz evlatları olan dini azınlıkları Türkiye’nin zenginliği olarak görmekteyiz. Dün Engizisyon’dan, Holokost’tan kaçan Musevilere, Bolşevik ihtilalinden kaçan Beyaz Ruslara, Halepçe’den kaçan Kürtlere topraklarını açan halkımız, bugün de Suriye’deki iç savaşın mağduru yüz binlere kucak açmaktadır. Bu bağlamda, İsveç ile benzer hasletlere sahibiz. Zira, 180 farklı ülkeden gelen insanların nüfusun yüzde 15’ini oluşturduğu İsveç, bu renkli mozaiği, demokrasisi, ekonomisi ve toplumsal barışı ile dünyada örnek alınması gereken bir anlayışın öncülüğünü yapmaktadır. İsveç’te yaşayan ve kökleri yüzyıllardır Türkiye coğrafyasında bulunan Süryani toplumu, ülkelerimiz arasında ortak bir payda oluşturmaktadır. Halihazırda Riksdag’da çeşitli siyasi partilere mensup parlamenterlerle temsil edilen İsveç’teki Süryani toplumunun önde gelen temsilcilerini geçtiğimiz günlerde ben de Ankara’da kabul ettim. Ayrıca bana refakat eden heyetimde Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Lideri ve Patrik Vekili, Metropolit Filüksinos Yusuf Çetin de bulunmaktadır. Türkiye’deki Süryani toplumunun şartlarının daha da iyileştirilmesi konusunda samimiyetle çaba gösteriyoruz” diye konuştu.

Tarihin toplumların mevcut sorunlarını kendi içlerinde doğrudan muhataplarıyla ve ait oldukları coğrafyalarda diyalog halinde çözmeleri gerektiğini, dışarıdan dayatılan hiçbir çözümün veya iddianın sürdürülebilir olmadığını gösteren birçok acı örnekle dolu olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye olarak son 10 yılda işte bu genel yaklaşım ışığında, demokratik hak ve özgürlüklerini daha da genişletmek isteyen tüm halkımızın sorunlarını çözmek için büyük gayret içinde olduk. Demokratik olgunluk doğrultusunda yapılan devrim niteliğindeki pek çok reforma rağmen hala alınacak mesafe bulunduğunun bilincindeyiz. Bu özgüven ve kararlıkla Süryani vatandaşlarımızın meselelerine de hassasiyetle eğilerek çözeceğimizden emin olabilirsiniz" dedi

"KENDİ İÇİNE KAPANMIŞ AVRUPA'NIN AKDENİZ'DE BİLE GELİŞMELERİ YÖNLENDİRME KABİLİYETİ OLAMAYACAK" Konuşmasında Avrupa’nın geleceği hakkındaki görüşlerini de paylaşan Gül, şunları söyledi: “Uluslararası sistem bazen ‘eksik dengelerin’, ‘plastik anların’ (plastic moment) cari olduğu dönemlerden geçer. İşte son yıllarda uluslararası stratejik ve ekonomik iklime hakim olan ahval böyle bir durumdur. Böyle dönemler ciddi kriz ve türbülansları beraberinde getirdiği gibi, daha iyi bir küresel yönetişim için tarihi fırsatlar da sunarlar. Bu tür dönemlerin ortaya çıkardığı ‘yaratıcı imha’ sürecinden layıkıyla yararlanarak, uluslararası sistemin işlemeyen yönlerini her açıdan reforme edebilir, böylece çok daha sağlıklı bir küresel yönetişime ulaşabiliriz. Akdeniz havzasında sancılı bir demokratik dönüşüm sürecinin yaşandığı bir ortamda, Avrupa’nın siyasi irade ve stratejik vizyona belki de her zamankinden daha çok ihtiyacı olduğu kanısındayım. Kendi içine kapanmış bir Avrupa”nın bırakın küresel bir aktör haline gelmesi, Akdeniz gibi kendi bölgesinde cereyan eden gelişmeleri dahi yönlendirme kabiliyeti sözkonusu olmayacaktır. Bu nedenle her zaman olduğundan daha fazla dayanışmaya ve daha geniş düşünmeye ihtiyacımız vardır. Tarihinin en ciddi mali ve ekonomik krizlerinden birini yaşayan Avrupa Birliği bu sorunlarına çözüm ararken, İsveç’in de ısrarla savunduğu gibi orta ve uzun vadeli ekonomik stratejisini belirlemelidir." "AVRUPA'DA IRKÇILIK, YABANCI DÜŞMANLIĞI VE İSLAMAFOBİYE İZİN VERİLMEMELİDİR" "Ekonomik kriz nedeniyle artan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobi gibi akımların Avrupa’nın geliştirdiği, savunduğu ve yaydığı evrensel ilkelerin sorgulanır hale getirmesine izin verilmemelidir” diyen Gül, “Avrupa’nın geleceğine yönelik kaygı ve ideallerimizde büyük ölçüde benzer görüşleri paylaştığımıza inandığım İsveç’in, aynı vizyoner yaklaşımla Türkiye’nin AB katılım sürecine yönelik verdiği samimi ve güçlü desteğe burada bir kez daha teşekkür etmek isterim. Türkiye’nin üyelik müzakerelerini daha fazla suni oyalamalara mahal bırakmadan başarıyla tamamlamasına izin verilmesi, her şeyden önce ‘ahde vefa’nın bir icabıdır. Nihai üyelik ise elbette AB halklarının ve Türk halkının vereceği karar çerçevesinde şekillenecektir. Demokrasinin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ya doğru genişlediği, küresel ekonominin sıklet merkezinin Asya’ya doğru kaydığı bir dönemde Avrupa’nın Türkiye’den uzaklaşması, ilerde ciddi stratejik sonuçlar doğurabilecek stratejik bir miyopluk olacaktır. Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığım ve sadece ülkelerimizi değil, Avrupa’yı ve dünyayı ilgilendiren bu önemli konulardaki görüşlerimi, dost bir parlamentonun kürsüsünden sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duydum. Türkiye ve İsveç olarak elbirliği ile ileriye doğru atacağımız her adım, daha güvenli, daha özgür ve daha müreffeh bir dünyayı gelecek nesillerimize bırakmamıza yardımcı olacaktır" diye konuştu.


HABERDAR OLMAK İÇİN MAİL BÜLTENİMİZE KAYIT OLUN
Copyright BeyazGazete.Com ' Tüm Hakları Saklıdır. Web sitemizde yayınlanan haberlerin telif hakları haber kaynaklarına aittir. Kaynakları beraberinde belirtilmiştir. Haberleri kopyalamayınız. Norm Yazılım
Ajanslar
yukarı