Batı siyasileri ve medyası ile katliamın arkasında duruyor! Soykırım destek yarışı
Batılı siyasiler ve medya organları kana doymayan İsrail'in barbar katliamlarını ve soykırım dilini meşrulaştırmada birbiriyle yarışıyor. Hepsinin elinde Gazze'deki masum bebeklerin kanı var
ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler bir bütün olarak barbarlıkta sınır tanımayan İsrail'in arkasında duruyor. Batılı siyasiler ile medya organları Filistinlilere yönelik uygulanan soykırımı desteklemede adeta birbirleriyle yarışıyor.
Soykırımcı Siyonistlere sarsılmaz askeri ve mali desteklerini sunan Batılı liderler diplomatlarına da 'gerilimi azaltma ve ateşkes', 'şiddete ve kan dökülmesine son' ile 'sükuneti yeniden tesis etme' gibi terimleri yasaklayarak İsrail'e diplomatik ve siyasi dokunulmazlık zırhı kazandırarak kalkan oluyor.
İsrail'e itidal çağrısı yapıp yapmayacağı sorulan Batılı liderler gazetecilere cevap verme zahmetine bile girmedi.
Nitekim Tel Aviv'e koşan ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile İngiltere Başbakanı Rishi Sunak 'acil bir ateşkes, itidal ve barış' talep etmek yerine, soykırımcı İsrail'in saldırılarına sarsılmaz desteklerini dile getirdi.
Gazze'de vahşi bir soykırım uygulayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya her tür siyasi, askeri ve mali yardımı yapmaya hazır olduklarını tekrarladılar.
YANGINA BENZİN
İsrail ordusu bundan sonra ne yaparsa yapsın eleştirmeyeceklerini belirten Batılı liderler, Gazze'deki vahşeti durdurmak yerine yangına benzin döküyorlar.
Çünkü eskiden Batılı liderler ne kadar Yahudi yanlısı olsalar da İsrail'in savaş suçlarını dile getirmekten asla korkmazlardı.
En azından dengeli bir politika çağrısında bulunurlardı. Haddi aşan İsrailli siyasilere ahlak, uluslararası hukuk ve küresel devlet adamlığı konusunda ders verirlerdi.
Örneğin İsrail ordusu Eylül 1982'de Hıristiyan Falanjistlerin Şatilla ve Sabra mülteci kamplarında Filistinli mültecileri ve Lübnan vatandaşlarını katletmesine seyirci kaldığında,
İngiltere başbakanı Margaret Thatcher bu katliamları 'saf bir barbarlık eylemi' olarak nitelemişti. Fakat şimdi Batılı liderler İsrailli siyasilerden daha pervasız bir dil kullanıyor.
İsrail'e savaş suçları işlemesi için açık çek veriyorlar. Bu liderlerin soykırımcı ve Siyonist tavırları vicdan sahibi herkesi şaşkına uğratıyor.
Aslında şaşırmamak lazım. Zira vahşette sınır tanımayan İsrail'i savunan Batılı siyasi liderler hiç bu kadar deşifre olmamıştı.
Çünkü ABD ve Avrupa'nın başını çektiği dünya liderlerinin çoğu, işgalci İsrail güçlerinin Filistinli çocukları öldürmesine, yaralamasına, işkence etmesine ve gözaltına almasına onlarca yıldır hep tam destek verdi.
Sadece bazen göstermelik uyarılarda bulunuyorlardı. Artık bu ikiyüzlü dönem sona erdi. Ne var ki Batı'nın İsrail ile deşifre olan suç ortaklığı buzdağının sadece görünen kısmıdır. Önümüzdeki dönemde daha büyük ve akıl almaz işbirlikleri söz konusu olacak gibi görünüyor.
MEDYADAN DEVLET TERÖRÜNE ÖVGÜ
Zira İsrail'e Batılı siyasileri aşan bir destek veren Batı medyası soykırım dilini ve sivillere yönelik barbarlığı meşrulaştırmaya çalışıyor.
Batı'nın özgürlüğü kimseye kaptırmayan liberal gazeteleri ve televizyonları İsrail'in Filistinlilere uyguladığı amansız devlet terörünü sürekli olarak meşrulaştıran yayınlar, haber ve analizler yapıyor.
Örneğin Washington Post, 'ateşkes ve itidal' gibi ikircikli sözler kullanmayarak 'Hamas'ın terörizmini kayıtsız şartsız kınadığı' için Biden'ı yere göğe sığdırmayan bir başyazı yayınladı.
'İYİ NİYETLİ AKSİLİKLER'
New York Times'ın 14 Ekim tarihli başyazısında İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Filistinlileri 'insan hayvanlar' olarak adlandırmasını, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un, 'Sorumlu olan bütün bir ulustur.
Evlerimizi savunuyoruz, evlerimizi koruyoruz ve omurgalarını kırana kadar savaşacağız' şeklindeki bütün Filistinlileri hedef alan ölüm ültimatomunu, Likud Milletvekili Revital Gottlieb'ın 'Binaları yıkın! Ayrım gözetmeksizin bomba!
Gazze'yi dümdüz edin. Merhamet etmeden!' çağrısını ve yine Likud milletvekili Ariel Kallner'in 'Düşmana şimdi Nakba' şeklindeki soykırım çıkışını 'yoğun bir duygu atmosferinde' gerçekleşen sözler olarak niteledi. NYT ve böylece İsrailli siyasilerin soykırım dilini rasyonalize ederek meşrulaştırıyor.
Batı medyası İsrail'in akıl almaz zulmünü, acımasızca sistematik katliamlarını, Gazze'ye yönelik kuşatmanın sadizmini 'iyi niyetli aksilikler' olarak sunuyor.
Batı medyasına göre İsrail devlet terörü meşruama Filistinli grupların katliamlara karşı direnişi gayrı meşru. Bu tablo Batı'nın nasıl bir ahlaki, vicdani ve insani çöküntü içinde olduğunu gayet net gösteriyor.
Dolayısıyla Filistinlilere yönelik soykırımda yarışan Batılı siyasilerle medya İsrail'in suç ortaklarıdır. Ellerinde masum Gazzeli bebeklerin kanı var. Ne yapsalar da bu suçtan arınamazlar.
FİLİSTİNLİLERİN DİRENİŞ HAKKI YOK SAYILIYOR
NYT, CNN, BBC, FT, WSJ gibi medya organları da WP ile aynı çizgide yayın yapıyor. Hepsi Filistinli siviller için biraz kaygı duyduklarını dile getirse de hemen ardından İsrail'in soykırım ve katliam operasyonlarını övüyorlar.
Batı medyasına göre İsrail devleti, Hamas'ın İsraillileri öldürmesine 'askeri olarak karşılık verebilir' ancak Filistinliler ırkçı ve ayrımcı 'apartheid' rejimi altında ve 75 yıllık etnik temizlikten sonra bile aynı hakka sahip değiller. Filistinlilerin İsrail'in devlet terörü karşısında kendilerini savunma hakkı yok.
Soykırımcı Siyonistlere sarsılmaz askeri ve mali desteklerini sunan Batılı liderler diplomatlarına da 'gerilimi azaltma ve ateşkes', 'şiddete ve kan dökülmesine son' ile 'sükuneti yeniden tesis etme' gibi terimleri yasaklayarak İsrail'e diplomatik ve siyasi dokunulmazlık zırhı kazandırarak kalkan oluyor.
İsrail'e itidal çağrısı yapıp yapmayacağı sorulan Batılı liderler gazetecilere cevap verme zahmetine bile girmedi.
Nitekim Tel Aviv'e koşan ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile İngiltere Başbakanı Rishi Sunak 'acil bir ateşkes, itidal ve barış' talep etmek yerine, soykırımcı İsrail'in saldırılarına sarsılmaz desteklerini dile getirdi.
Gazze'de vahşi bir soykırım uygulayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya her tür siyasi, askeri ve mali yardımı yapmaya hazır olduklarını tekrarladılar.
YANGINA BENZİN
İsrail ordusu bundan sonra ne yaparsa yapsın eleştirmeyeceklerini belirten Batılı liderler, Gazze'deki vahşeti durdurmak yerine yangına benzin döküyorlar.
Çünkü eskiden Batılı liderler ne kadar Yahudi yanlısı olsalar da İsrail'in savaş suçlarını dile getirmekten asla korkmazlardı.
En azından dengeli bir politika çağrısında bulunurlardı. Haddi aşan İsrailli siyasilere ahlak, uluslararası hukuk ve küresel devlet adamlığı konusunda ders verirlerdi.
Örneğin İsrail ordusu Eylül 1982'de Hıristiyan Falanjistlerin Şatilla ve Sabra mülteci kamplarında Filistinli mültecileri ve Lübnan vatandaşlarını katletmesine seyirci kaldığında,
İngiltere başbakanı Margaret Thatcher bu katliamları 'saf bir barbarlık eylemi' olarak nitelemişti. Fakat şimdi Batılı liderler İsrailli siyasilerden daha pervasız bir dil kullanıyor.
İsrail'e savaş suçları işlemesi için açık çek veriyorlar. Bu liderlerin soykırımcı ve Siyonist tavırları vicdan sahibi herkesi şaşkına uğratıyor.
Aslında şaşırmamak lazım. Zira vahşette sınır tanımayan İsrail'i savunan Batılı siyasi liderler hiç bu kadar deşifre olmamıştı.
Çünkü ABD ve Avrupa'nın başını çektiği dünya liderlerinin çoğu, işgalci İsrail güçlerinin Filistinli çocukları öldürmesine, yaralamasına, işkence etmesine ve gözaltına almasına onlarca yıldır hep tam destek verdi.
Sadece bazen göstermelik uyarılarda bulunuyorlardı. Artık bu ikiyüzlü dönem sona erdi. Ne var ki Batı'nın İsrail ile deşifre olan suç ortaklığı buzdağının sadece görünen kısmıdır. Önümüzdeki dönemde daha büyük ve akıl almaz işbirlikleri söz konusu olacak gibi görünüyor.
MEDYADAN DEVLET TERÖRÜNE ÖVGÜ
Zira İsrail'e Batılı siyasileri aşan bir destek veren Batı medyası soykırım dilini ve sivillere yönelik barbarlığı meşrulaştırmaya çalışıyor.
Batı'nın özgürlüğü kimseye kaptırmayan liberal gazeteleri ve televizyonları İsrail'in Filistinlilere uyguladığı amansız devlet terörünü sürekli olarak meşrulaştıran yayınlar, haber ve analizler yapıyor.
Örneğin Washington Post, 'ateşkes ve itidal' gibi ikircikli sözler kullanmayarak 'Hamas'ın terörizmini kayıtsız şartsız kınadığı' için Biden'ı yere göğe sığdırmayan bir başyazı yayınladı.
'İYİ NİYETLİ AKSİLİKLER'
New York Times'ın 14 Ekim tarihli başyazısında İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın Filistinlileri 'insan hayvanlar' olarak adlandırmasını, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un, 'Sorumlu olan bütün bir ulustur.
Evlerimizi savunuyoruz, evlerimizi koruyoruz ve omurgalarını kırana kadar savaşacağız' şeklindeki bütün Filistinlileri hedef alan ölüm ültimatomunu, Likud Milletvekili Revital Gottlieb'ın 'Binaları yıkın! Ayrım gözetmeksizin bomba!
Gazze'yi dümdüz edin. Merhamet etmeden!' çağrısını ve yine Likud milletvekili Ariel Kallner'in 'Düşmana şimdi Nakba' şeklindeki soykırım çıkışını 'yoğun bir duygu atmosferinde' gerçekleşen sözler olarak niteledi. NYT ve böylece İsrailli siyasilerin soykırım dilini rasyonalize ederek meşrulaştırıyor.
Batı medyası İsrail'in akıl almaz zulmünü, acımasızca sistematik katliamlarını, Gazze'ye yönelik kuşatmanın sadizmini 'iyi niyetli aksilikler' olarak sunuyor.
Batı medyasına göre İsrail devlet terörü meşruama Filistinli grupların katliamlara karşı direnişi gayrı meşru. Bu tablo Batı'nın nasıl bir ahlaki, vicdani ve insani çöküntü içinde olduğunu gayet net gösteriyor.
Dolayısıyla Filistinlilere yönelik soykırımda yarışan Batılı siyasilerle medya İsrail'in suç ortaklarıdır. Ellerinde masum Gazzeli bebeklerin kanı var. Ne yapsalar da bu suçtan arınamazlar.
FİLİSTİNLİLERİN DİRENİŞ HAKKI YOK SAYILIYOR
NYT, CNN, BBC, FT, WSJ gibi medya organları da WP ile aynı çizgide yayın yapıyor. Hepsi Filistinli siviller için biraz kaygı duyduklarını dile getirse de hemen ardından İsrail'in soykırım ve katliam operasyonlarını övüyorlar.
Batı medyasına göre İsrail devleti, Hamas'ın İsraillileri öldürmesine 'askeri olarak karşılık verebilir' ancak Filistinliler ırkçı ve ayrımcı 'apartheid' rejimi altında ve 75 yıllık etnik temizlikten sonra bile aynı hakka sahip değiller. Filistinlilerin İsrail'in devlet terörü karşısında kendilerini savunma hakkı yok.