ANALIZ - ABD-Suudi Arabistan Iliskileri Zayiflamaya Devam Ediyor
Suudi Arabistan'daki rejime, iç ve dis tehditlere karsi uzun yillar boyunca fiili güvenlik garantileri saglayan ABD'nin bu politikasinin son dönemde köklü bir degisime ugradigi görülüyor Suudi ARAMCO tesislerinin korunmasi için 2019 yilinda konuslandirilan hava savunma sistemlerinin geri çekilmesi ve 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslamasi ABD'nin bu politika degisikligini göstermesi bakimindan kritik önemde Bu durum ayni zamanda Riyad yönetiminin Trump'in baskanlik dönemi boyunca ABD'yi yeniden ülkedeki rejimin güvenlik garantörü olmaya ikna etmek için sarf ettigi çabalarin basarisiz oldugunu da gösteriyor.
ISTANBUL -NECMETTIN ACAR- ABD’nin uzun süredir Orta Dogu siyasetine yönelik ilgisinde ciddi bir gerileme oldugu bilinen bir gerçek. Bu durumun en önemli göstergesi bölge güvenligine yönelik ABD’nin fiili güvenlik garantilerinde son dönemde tanik olunan azalma. ABD’nin bölge güvenligindeki garantörlük rolünün zayiflamasi tüm Körfez ülkelerini olumsuz etkileyecektir. Fakat bu yeni durumdan en olumsuz etkilenecek aktör hiç süphesiz Suudi Arabistan olacak. Bu yüzden Suudi Arabistan yönetimi, ABD’nin bölge güvenligine yönelik ciddi motivasyon kaybi yasamaya basladigi 2010 yilindan günümüze kadar ABD’yi yeniden bölge güvenliginin garantörü olmaya ikna etmek için oldukça çaba sarf etti. Ancak gelinen nokta itibariyla Suudilerin, ABD’nin bölge güvenligine ilgisindeki azalma egilimini tersine çevirmeye yönelik çabalarinin basarisiz oldugunu söyleyebiliriz.
Agustos ayi sonlarindan itibaren yasanan bazi gelismeler, ABD-Suudi iliskilerinde bir canlanmanin aksine zayiflama egiliminin yeni bir ivme kazandigini ortaya koyuyor. ABD yönetiminin Afganistan’da, ülke yönetimini Taliban’a birakarak çekilmesinin ardindan baskent Riyad yakinindaki Prens Sultan Hava Üssü’ndeki gelismis hava savunma sistemlerini geri çekmesi ve 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin erisime açilacagini ilan etmesi, ABD-Suudi iliskilerinde bir süredir devam eden zayiflamaya ivme kazandiran gelismeler olarak sayilabilir.
- ABD’nin Körfez güvenligine ilgisindeki azalmanin sebepleri
Ikinci Dünya Savasi’ndan günümüze kadar Orta Dogu güvenlik mimarisinin basat aktörü olan ABD’nin son dönmede bölge güvenligine yönelik ilgisinde ve motivasyonunda ciddi bir azalma ile karsi karsiyayiz. ABD’nin uzun yillardir bölge için sagladigi güvenlik garantilerini azaltma girisimi, küresel siyasi atmosferde ve enerji piyasasinda yasanan köklü dönüsümlerle yakindan ilgili. Zira küresel siyasal atmosferde yasanan gelismeler ABD gücünün asinmasina, enerji piyasasinda yasanan gelismeler ise ABD’nin Körfez enerji kaynaklarina bagimliliginin sonlanmasina yol açti.
Bugün ABD hâlâ süper güç; askeri, ekonomik ve teknolojik açidan en büyük küresel aktör. Fakat ABD’den sonra gelen ikinci küresel aktör Çin, ABD ile arasindaki mesafeyi hizla kapatiyor ve yakin zamanda ABD’yi geçecegine kesin gözüyle bakiliyor. Dolayisiyla ABD’nin son dönemde yasadigi güç asinmasi ABD’nin askeri, ekonomik ve teknolojik açidan zayiflamasindan degil, ikinci küresel aktörün beklenenden çok daha hizli büyümesinden kaynaklaniyor. Içinde bulundugumuz dönemde küresel ekonomi ve siyasetin agirliginin Atlantik’ten Pasifik’e dogru yön degistirdigi bir “güç kaymasina” sahit oluyoruz.
Küresel siyasette yasanan bu gelismeler ABD’li karar vericileri, ülke dis ve güvenlik politikasinin önceliklerini yeniden degerlendirmeye zorluyor. Eski Baskan Barack Obama döneminde ortaya çikan “Asya Pivot” stratejisi bu degerlendirmenin bir sonucuydu. ABD’nin içinde bulundugumuz dönemde de istikrarli bir sekilde takip ettigi bu politika “ABD açisindan stratejik gelecegin Afganistan ve Irak’ta degil, Asya-Pasifik bölgesinde” oldugu savina dayaniyordu. ABD’nin, Asya-Pasifik bölgesine yönelik dis ve güvenlik politikalarinda giristigi bu yeni ayarlama Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki iddiali politikalarini dengelemek için ABD’nin askeri konuslanmasini degistirme ve bölgedeki müttefikleriyle savunma baglarini güçlendirme taahhüdü içermekteydi. ABD’nin gelistirdigi Çin’i dengeleme stratejisinin bölge açisindan en önemli sonucu Orta Dogu’daki ABD güvenlik taahhütlerinin azalmasi ve ABD askerlerinin bölgeden kademeli olarak çekilmesi oldu. 2021 yilinda ABD’nin Afganistan’daki tüm askerlerini ve Irak’taki muharip güçlerini çekmesi iste bu yeni ayarlamanin bir sonucu.
ABD’nin Körfez bölgesine yönelik ilgisinde yasanan azalmanin ikinci sebebi ise kaya gazi devrimiyle ABD’nin bölge enerji kaynaklarina olan bagimliliginin sonlanmasi. Bu yeni durum ABD’nin bölge enerji kaynaklarina siddetli bir biçimde bagimli oldugu dönemde Suudi Arabistan ile imzaladigi “petrol karsiligi güvenlik” zimni anlasmasini ortadan kaldirdi.
Agustos ayi sonlarinda Prens Sultan Hava Üssü'ndeki gelismis hava savunma sistemlerini geri çekmesi, ABD’nin bölge enerji kaynaklarinin güvenligi için üstlendigi garantörlük rolündeki azalmayi gösteren en kritik gelisme. Zira baskent Riyad’in 115 km güneydogusundaki bu savunma sistemleri, 2019 yili Eylül ayi ortalarinda, Yemen kaynakli oldugu iddia edilen ARAMCO saldirilari sonrasinda konuslandirilmisti. Bu tarihte Suudi Arabistan ülke tarihinin en büyük saldirilarindan birine maruz kalmis, ülke petrol üretiminin yarisi ve küresel üretimin yüzde besi devre disi kalmisti.
Suudi Arabistan, Trump yönetimiyle elde ettigi yakinlik sayesinde gelismis ABD hava savunma sistemlerini petrol endüstrisinin kalbini korumak için bu bölgeye konuslandirilmasini saglamis ve bu sayede ülke petrol üretim ve ticaretine yönelik olasi saldirilari caydirmak istemisti. Bugün Suudi petrol endüstrisinin en zayif halkasi olarak da anilan ve Riyad’a çok yakin bir mesafede bulunan Abkayk ve Hureys petrol rafine ve üretim alanlari hava savunmasindan mahrum kalmis durumda. Bölgedeki hava savunma sistemlerinin devre disi kalmasiyla, uzun süredir devam eden, Yemen kaynakli balistik füze ve drone saldirilari Suudi petrol endüstrisinin güvenligi için daha büyük bir endise kaynagi haline gelecektir.
- Suudilerin ABD ile iliskilerindeki zayiflamayi tersine çevirme çabalari
Suudi yönetimi 2010’lu yillardan itibaren ABD’nin bölge güvenligine ilgisindeki azalmanin somutlasmaya baslamasiyla bunu tersine çevirmek adina büyük çaba sarf etti. Trump yönetiminin ticaret ve finansal araçlari önceleyen yaklasimi ABD-Suudi iliskilerinde kismi bir iyilesmeyi ortaya çikarmisti. Bu dönemde Suudi Arabistan yüz milyarlarca dolarlik anlasmalara imza atarak ABD yönetimini yatistirmaya ve Riyad-Washington arasindaki iliskileri eski seviyesine çikarmaya ugrasti. Ayni zamanda ABD’nin tanimladigi bölgesel statükoya sahip çikma adina ABD büyükelçiliginin Kudüs’e tasinmasina ve Birlesik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn gibi Körfez ülkelerinin Israil’le normallesmelerine zimni olarak destek verdi.
Her ne kadar Riyad yönetimi ABD ile iliskileri onarma konusunda büyük gayret sarf etse de bu dönemde iliskilerdeki gerilimi artiran oldukça önemli gelismeler de yasandi. Gazeteci Cemal Kasikçi’nin Istanbul’daki Suudi Arabistan Baskonsoloslugunda öldürülmesi, Yemen savasi ve savasin yol açtigi insani kriz manzaralari -her ne kadar Trump ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman arasindaki iliskiler sicak seyretse de- Washington’daki Suudi algisini önemli ölçüde kötü etkiledi. Trump’in baskanlik seçimlerini kaybetmesi sadece nevi sahsina münhasir yöntemlerle Riyad’la iyi iliskiler kurmayi becerebilen bir ABD baskaninin görevinin sona ermesi degildi. Bu gelisme ayni zamanda ABD Kongresi ve Senatosundaki Suudi dostu üyelerin de sayisini önemli ölçüde azaltti. Yani son dönemde Washington’daki Suudi karsitlarinin elleri epey güçlendi.
- ABD’nin Körfez güvenligindeki rolünü azaltama konusundaki kararliligi
Joe Biden’in baskanlik koltuguna oturmasiyla ABD’nin Orta Dogu ilgisindeki azalmanin daha da hizlandigi ve ABD’nin Asya-Pasifik bölgesine yönelik önceliklerinin güçlendigi bir sürece sahit olduk. Bugün ABD’li karar vericilerin, Asya-Pasifik bölgesine yönelik yeniden konuslanma politikasini ülkenin en önemli önceligi olarak kabul ettigini ve askeri kaynaklarini Çin’i çevrelemek için seferber etme konusunda son derece kararli olduklarini söyleyebiliriz.
ABD’nin Afganistan ve Irak’tan askerlerini, Suudi Arabistan’daki hava savunma sistemlerini çekmesi ve Washington-Riyad hattinda gerilimi tirmandiracak bilgilerin ortaya çikma ihtimaline ragmen 11 Eylül olaylarina dair gizli belgelerin yayinlanmaya baslanmasi ABD’nin bu karaliligini göstermesi bakimindan önemli. Aslinda bu kararliligi “Orta Dogu’yu Iranli düsmanlarinizla paylasmalisiniz” demek suretiyle en net ifade eden Obama olmustu.
Bugün baktigimizda ABD-Suudi iliskilerinin geri döndürülemez sekilde zayifladigini söyleyebiliriz. Hava savunma sistemlerinin geri çekilmesinin ve 11 Eylül saldirilarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslanmasinin ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine müteakip gerçeklesmis olmasi bu açidan mühim. Nitekim uzun süredir Körfez’deki ABD müttefiki rejimler “zamani geldiginde ABD’nin Körfez’den de çekilebilecegi” endisesiyle karsi karsiyalar. Bu yasananlar ise ABD’nin yavas yavas bölgeden çekildigini göstermek suretiyle bu endiseyi hakli çikariyor.
Özellikle 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslamasi önümüzdeki günlerde gerilimin dozunu artirabilecek bir potansiyel tasiyor. Ilk yayinlanan belgelerde saldiriya katilan iki Suudi vatandasina Suudi konsoloslugunda “üst düzey konuma” sahip bir ismin, tercümanlik, seyahat, konaklama ve finansman konusunda destek sagladiginin ortaya konulmasi gelecekte bu belgelerin yeni gerilimler üretebilecegini gösteriyor. Son dönemde 11 Eylül olaylarinda Suudi yönetimini sorumlu tutan ABD kamuoyunun ve magdur ailelerin Biden yönetimine baskisinin arttigini da söylemek mümkün.
Suudi Arabistan’daki rejimin güvenligini garanti eden ve rejimi uzun yillar içerideki ve disaridaki tehditler karsisinda koruma konusunda fiili güvenlik garantileri saglayan ABD’nin bu politikasi son dönemde köklü bir degisime ugradi. Suudi ARAMCO tesislerinin korunmasi için 2019 yilinda konuslandirilan hava savunma sistemlerinin geri çekilmesi ve 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslanmasi ABD’nin bu politika degisikligini göstermesi açsindan kritik önemde. Bu durum ayni zamanda Riyad yönetiminin Trump’in baskanlik dönemi boyunca ABD’yi yeniden ülkedeki rejimin güvenlik garantörü olmaya ikna etmek için sarf ettigi çabalarin basarisiz oldugunu da gösteriyor.
[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararasi Iliskiler bölümü baskanidir]
Kaynak: AA
Agustos ayi sonlarindan itibaren yasanan bazi gelismeler, ABD-Suudi iliskilerinde bir canlanmanin aksine zayiflama egiliminin yeni bir ivme kazandigini ortaya koyuyor. ABD yönetiminin Afganistan’da, ülke yönetimini Taliban’a birakarak çekilmesinin ardindan baskent Riyad yakinindaki Prens Sultan Hava Üssü’ndeki gelismis hava savunma sistemlerini geri çekmesi ve 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin erisime açilacagini ilan etmesi, ABD-Suudi iliskilerinde bir süredir devam eden zayiflamaya ivme kazandiran gelismeler olarak sayilabilir.
- ABD’nin Körfez güvenligine ilgisindeki azalmanin sebepleri
Ikinci Dünya Savasi’ndan günümüze kadar Orta Dogu güvenlik mimarisinin basat aktörü olan ABD’nin son dönmede bölge güvenligine yönelik ilgisinde ve motivasyonunda ciddi bir azalma ile karsi karsiyayiz. ABD’nin uzun yillardir bölge için sagladigi güvenlik garantilerini azaltma girisimi, küresel siyasi atmosferde ve enerji piyasasinda yasanan köklü dönüsümlerle yakindan ilgili. Zira küresel siyasal atmosferde yasanan gelismeler ABD gücünün asinmasina, enerji piyasasinda yasanan gelismeler ise ABD’nin Körfez enerji kaynaklarina bagimliliginin sonlanmasina yol açti.
Bugün ABD hâlâ süper güç; askeri, ekonomik ve teknolojik açidan en büyük küresel aktör. Fakat ABD’den sonra gelen ikinci küresel aktör Çin, ABD ile arasindaki mesafeyi hizla kapatiyor ve yakin zamanda ABD’yi geçecegine kesin gözüyle bakiliyor. Dolayisiyla ABD’nin son dönemde yasadigi güç asinmasi ABD’nin askeri, ekonomik ve teknolojik açidan zayiflamasindan degil, ikinci küresel aktörün beklenenden çok daha hizli büyümesinden kaynaklaniyor. Içinde bulundugumuz dönemde küresel ekonomi ve siyasetin agirliginin Atlantik’ten Pasifik’e dogru yön degistirdigi bir “güç kaymasina” sahit oluyoruz.
Küresel siyasette yasanan bu gelismeler ABD’li karar vericileri, ülke dis ve güvenlik politikasinin önceliklerini yeniden degerlendirmeye zorluyor. Eski Baskan Barack Obama döneminde ortaya çikan “Asya Pivot” stratejisi bu degerlendirmenin bir sonucuydu. ABD’nin içinde bulundugumuz dönemde de istikrarli bir sekilde takip ettigi bu politika “ABD açisindan stratejik gelecegin Afganistan ve Irak’ta degil, Asya-Pasifik bölgesinde” oldugu savina dayaniyordu. ABD’nin, Asya-Pasifik bölgesine yönelik dis ve güvenlik politikalarinda giristigi bu yeni ayarlama Çin’in Asya-Pasifik bölgesindeki iddiali politikalarini dengelemek için ABD’nin askeri konuslanmasini degistirme ve bölgedeki müttefikleriyle savunma baglarini güçlendirme taahhüdü içermekteydi. ABD’nin gelistirdigi Çin’i dengeleme stratejisinin bölge açisindan en önemli sonucu Orta Dogu’daki ABD güvenlik taahhütlerinin azalmasi ve ABD askerlerinin bölgeden kademeli olarak çekilmesi oldu. 2021 yilinda ABD’nin Afganistan’daki tüm askerlerini ve Irak’taki muharip güçlerini çekmesi iste bu yeni ayarlamanin bir sonucu.
ABD’nin Körfez bölgesine yönelik ilgisinde yasanan azalmanin ikinci sebebi ise kaya gazi devrimiyle ABD’nin bölge enerji kaynaklarina olan bagimliliginin sonlanmasi. Bu yeni durum ABD’nin bölge enerji kaynaklarina siddetli bir biçimde bagimli oldugu dönemde Suudi Arabistan ile imzaladigi “petrol karsiligi güvenlik” zimni anlasmasini ortadan kaldirdi.
Agustos ayi sonlarinda Prens Sultan Hava Üssü'ndeki gelismis hava savunma sistemlerini geri çekmesi, ABD’nin bölge enerji kaynaklarinin güvenligi için üstlendigi garantörlük rolündeki azalmayi gösteren en kritik gelisme. Zira baskent Riyad’in 115 km güneydogusundaki bu savunma sistemleri, 2019 yili Eylül ayi ortalarinda, Yemen kaynakli oldugu iddia edilen ARAMCO saldirilari sonrasinda konuslandirilmisti. Bu tarihte Suudi Arabistan ülke tarihinin en büyük saldirilarindan birine maruz kalmis, ülke petrol üretiminin yarisi ve küresel üretimin yüzde besi devre disi kalmisti.
Suudi Arabistan, Trump yönetimiyle elde ettigi yakinlik sayesinde gelismis ABD hava savunma sistemlerini petrol endüstrisinin kalbini korumak için bu bölgeye konuslandirilmasini saglamis ve bu sayede ülke petrol üretim ve ticaretine yönelik olasi saldirilari caydirmak istemisti. Bugün Suudi petrol endüstrisinin en zayif halkasi olarak da anilan ve Riyad’a çok yakin bir mesafede bulunan Abkayk ve Hureys petrol rafine ve üretim alanlari hava savunmasindan mahrum kalmis durumda. Bölgedeki hava savunma sistemlerinin devre disi kalmasiyla, uzun süredir devam eden, Yemen kaynakli balistik füze ve drone saldirilari Suudi petrol endüstrisinin güvenligi için daha büyük bir endise kaynagi haline gelecektir.
- Suudilerin ABD ile iliskilerindeki zayiflamayi tersine çevirme çabalari
Suudi yönetimi 2010’lu yillardan itibaren ABD’nin bölge güvenligine ilgisindeki azalmanin somutlasmaya baslamasiyla bunu tersine çevirmek adina büyük çaba sarf etti. Trump yönetiminin ticaret ve finansal araçlari önceleyen yaklasimi ABD-Suudi iliskilerinde kismi bir iyilesmeyi ortaya çikarmisti. Bu dönemde Suudi Arabistan yüz milyarlarca dolarlik anlasmalara imza atarak ABD yönetimini yatistirmaya ve Riyad-Washington arasindaki iliskileri eski seviyesine çikarmaya ugrasti. Ayni zamanda ABD’nin tanimladigi bölgesel statükoya sahip çikma adina ABD büyükelçiliginin Kudüs’e tasinmasina ve Birlesik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn gibi Körfez ülkelerinin Israil’le normallesmelerine zimni olarak destek verdi.
Her ne kadar Riyad yönetimi ABD ile iliskileri onarma konusunda büyük gayret sarf etse de bu dönemde iliskilerdeki gerilimi artiran oldukça önemli gelismeler de yasandi. Gazeteci Cemal Kasikçi’nin Istanbul’daki Suudi Arabistan Baskonsoloslugunda öldürülmesi, Yemen savasi ve savasin yol açtigi insani kriz manzaralari -her ne kadar Trump ile Veliaht Prens Muhammed bin Selman arasindaki iliskiler sicak seyretse de- Washington’daki Suudi algisini önemli ölçüde kötü etkiledi. Trump’in baskanlik seçimlerini kaybetmesi sadece nevi sahsina münhasir yöntemlerle Riyad’la iyi iliskiler kurmayi becerebilen bir ABD baskaninin görevinin sona ermesi degildi. Bu gelisme ayni zamanda ABD Kongresi ve Senatosundaki Suudi dostu üyelerin de sayisini önemli ölçüde azaltti. Yani son dönemde Washington’daki Suudi karsitlarinin elleri epey güçlendi.
- ABD’nin Körfez güvenligindeki rolünü azaltama konusundaki kararliligi
Joe Biden’in baskanlik koltuguna oturmasiyla ABD’nin Orta Dogu ilgisindeki azalmanin daha da hizlandigi ve ABD’nin Asya-Pasifik bölgesine yönelik önceliklerinin güçlendigi bir sürece sahit olduk. Bugün ABD’li karar vericilerin, Asya-Pasifik bölgesine yönelik yeniden konuslanma politikasini ülkenin en önemli önceligi olarak kabul ettigini ve askeri kaynaklarini Çin’i çevrelemek için seferber etme konusunda son derece kararli olduklarini söyleyebiliriz.
ABD’nin Afganistan ve Irak’tan askerlerini, Suudi Arabistan’daki hava savunma sistemlerini çekmesi ve Washington-Riyad hattinda gerilimi tirmandiracak bilgilerin ortaya çikma ihtimaline ragmen 11 Eylül olaylarina dair gizli belgelerin yayinlanmaya baslanmasi ABD’nin bu karaliligini göstermesi bakimindan önemli. Aslinda bu kararliligi “Orta Dogu’yu Iranli düsmanlarinizla paylasmalisiniz” demek suretiyle en net ifade eden Obama olmustu.
Bugün baktigimizda ABD-Suudi iliskilerinin geri döndürülemez sekilde zayifladigini söyleyebiliriz. Hava savunma sistemlerinin geri çekilmesinin ve 11 Eylül saldirilarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslanmasinin ABD’nin Afganistan’dan çekilmesine müteakip gerçeklesmis olmasi bu açidan mühim. Nitekim uzun süredir Körfez’deki ABD müttefiki rejimler “zamani geldiginde ABD’nin Körfez’den de çekilebilecegi” endisesiyle karsi karsiyalar. Bu yasananlar ise ABD’nin yavas yavas bölgeden çekildigini göstermek suretiyle bu endiseyi hakli çikariyor.
Özellikle 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslamasi önümüzdeki günlerde gerilimin dozunu artirabilecek bir potansiyel tasiyor. Ilk yayinlanan belgelerde saldiriya katilan iki Suudi vatandasina Suudi konsoloslugunda “üst düzey konuma” sahip bir ismin, tercümanlik, seyahat, konaklama ve finansman konusunda destek sagladiginin ortaya konulmasi gelecekte bu belgelerin yeni gerilimler üretebilecegini gösteriyor. Son dönemde 11 Eylül olaylarinda Suudi yönetimini sorumlu tutan ABD kamuoyunun ve magdur ailelerin Biden yönetimine baskisinin arttigini da söylemek mümkün.
Suudi Arabistan’daki rejimin güvenligini garanti eden ve rejimi uzun yillar içerideki ve disaridaki tehditler karsisinda koruma konusunda fiili güvenlik garantileri saglayan ABD’nin bu politikasi son dönemde köklü bir degisime ugradi. Suudi ARAMCO tesislerinin korunmasi için 2019 yilinda konuslandirilan hava savunma sistemlerinin geri çekilmesi ve 11 Eylül olaylarina iliskin gizli belgelerin yayinlanmaya baslanmasi ABD’nin bu politika degisikligini göstermesi açsindan kritik önemde. Bu durum ayni zamanda Riyad yönetiminin Trump’in baskanlik dönemi boyunca ABD’yi yeniden ülkedeki rejimin güvenlik garantörü olmaya ikna etmek için sarf ettigi çabalarin basarisiz oldugunu da gösteriyor.
[Dr. Necmettin Acar Mardin Artuklu Üniversitesi Iktisadi ve Idari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararasi Iliskiler bölümü baskanidir]