'Degisen Türkiye-Misir Iliskileri Dogu Akdeniz'de Belirleyici Olacak'
Yakin Dogu Enstitüsü Müdürü Dr. Mustafa Çirakli ve Müdür Yardimcisi Dr. Erdi Safak, son haftalarda Türkiye ile Misir arasinda yasanan diplomatik yakinlasmayi ve Kahire’de gerçeklestirilen görüsmeleri degerlendirdi. Bu kapsamda gelisen yeni sürecin Dogu Akdeniz’i de etkileyecegi ifade edildi.
Bölgesel gerilim ve krizlerde Türkiye’nin Misir’la siklikla karsi karsiya geldigini belirten akademisyenler, Misir’la dogrudan görüsmelerin bu düzeyde yeniden baslamasinin, hem ikili iliskiler hem de Dogu Akdeniz’deki gelismeler açisindan kritik önemi bulundugunu kaydetti.
Dr. Mustafa Çirakli: “Siyasi irade belirleyici olacak”
Dr. Ögretim Üyesi Mustafa Çirakli, gerçeklesen görüsme ile ilgili "Ikili iliskiler Temmuz 2013’te Mursi’nin devrilmesine neden olan askeri darbeyle bozulmustu. O dönemden sonra iki ülke arasinda siyasi alandaki gerginligin yani sira basta karsilikli ticaret olmak üzere ekonomik iliskilerde de olumsuzluk hakimdi. Yakin zamanda iki tarafin da attigi adimlarla baslayan normallesme çabalari ve bu yönde Türkiye’nin ortaya koydugu siyasi irade, geçtigimiz haftalarda Türk Disisleri Heyeti’nin Kahire’ye yaptigi ziyaretle resmiyet kazanmis oldu” ifadelerini kullandi.
Gayriresmi normallesme çabalarinin geçtigimiz Mart ayinda basladigini söyleyen Dr. Çirakli, “Disisleri Bakani Çavusoglu konu ile ilgili yaptigi açiklamada Misir ve Türkiye arasinda hem istihbarat düzeyinde, hem de bakanliklar düzeyinde temaslarin oldugunu ve diplomatik düzeyde de bazi temaslarin basladigini açiklamisti. Ayni zamanda Misir ile kurduklari temaslarin seyrine göre Dogu Akdeniz deniz yetki alanlari ile alakali bir müzakerede bulunabileceklerini ve buna göre ilerleyen zamanlarda bir anlasma imzalayabileceklerini de söylemisti. Yine kisa süre önce Disisleri Bakani Çavusoglu, Misir Disisleri Bakani ile Ramazan ayini tebrik etme amaciyla telefon görüsmesi gerçeklestirdi. Tüm bunlar Türkiye’nin ikili iliskilerinin normallestirme çabasinin açik bir göstergesi olarak degerlendirildi” hatirlatmasini yapti.
Misir ile Türkiye iliskilerini bekleyen zorluklar ve firsatlar ile ilgili de konusan Çirakli, Sisi’nin yönetimi ele aldigi 2013 yilindan beri hem demokrasiye karsi tutumu hem de Dogu Akdeniz’de yaptigi bölgesel ittifaklar açisindan Türkiye ile çelisen stratejik bir yol çizdigini dile getirdi. Ancak son dönemlerde Türkiye-Misir iliskilerinde gözle görülür sekilde bir yumusama yasandigini ve normallesmeye yönelik adimlarin Dogu Akdeniz ve Libya’da yasanan gelismelerle iliskili oldugunu söyleyen Çirakli, “Ikili iliskilerde yasanan yumusama birdenbire yasanan bir süreç olmamistir. Yani normallesmeye yönelik sürecin degisen dengeler baglaminda Misir ve Türkiye’nin Dogu Akdeniz’deki ortak ekonomik ve siyasi çikarlarinin olusmaya baslamasi ile birlikte gelismesi bir tesadüf degildir. Bu anlamda Türkiye-Libya anlasmasinin Misir için önemi yeniden vurgulanmaya baslandi. Ayni zamanda Kahire’nin bölgesel bir enerji merkezi olma çabasinda Türkiye’ye ihtiyaci oldugu gerçegi de daha açik bir sekilde kabul görmeye basladigini söyleyebiliriz” dedi.
Ilerleyen süreçte ortak menfaatleri açisindan iki tarafin da somut adimlar atmasini muhtemel olarak nitelendiren Çirakli, ayni zamanda mevcut zorluklarin da bulundugunu ve bunlarin göz ardi edilmemesi gerektigini ifade ederek, “Diplomatik kulislerde genel kani Sisi rejiminin Türkiye-Misir normallesmesine yönelik somut adimlar atmasinin zaman alacagi yönünde. Ikili iliskilerin ilerletilmesini tesvik edecek birçok stratejik olgu var. Ancak normallesme sadece iki ülkenin karsilikli iyi niyetine bagli degil. Bölgedeki diger aktörlerin destegi de önemli faktörlerden. Misir’in özellikle Yunanistan ve Güney Kibris ile kurdugu ittifakin Türkiye-Misir iliskilerinin normallesme sürecinde önemli bir engel unsuru olusturabilecegini belirtmek gerekiyor. Burada siyasi irade belirleyici olacak” yorumunda bulundu.
Dr. Erdi Safak: “Olasi bir deniz yetki anlasmasi uluslararasi hukuk baglaminda bölgesel dengeleri önemli ölçüde degistirecek”
Dr. Ögretim Üyesi Erdi Safak ise, Dogu Akdeniz’de en uzun kiyi seridine sahip iki ülke olan Türkiye ve Misir’in uluslararasi hukuk açisindan deniz yetki alanlarinin belirlenmesi yönünde varacagi olasi bir anlasmanin iki ülke açisindan son derece önemli oldugunu belirterek, “Türkiye, Dogu Akdeniz’de kita sahanligi hakkina sahip. Ancak bölgede henüz Münhasir Ekonomik Bölge (MEB) ilaninda bulunmadi. Burada Türkiye’nin tavri Dogu Akdeniz’e tüm kiyidas ülkeler ile birlikte ortak, hakça ve orantililik ilkesi çerçevesinde münhasir ekonomik bölge alanlarinin belirlenmesi yönündedir. Bu baglamda Türkiye’nin Misir ile imzalayacagi olasi bir deniz yetki anlasmasi, bölgeye kiyisi olan diger devletler açisindan da önemli sonuçlar doguracak” seklinde konustu.
Diger taraftan Misir’in Dogu Akdeniz’e yönelik deniz politikasinin Türkiye’den oldukça farkli oldugunu söyleyen Safak, “Misir’in Dogu Akdeniz’de 1958’den bugüne 12 deniz mili genisliginde kara sulari uygulamasi var. Bununla birlikte yine bölgede 200 deniz mili ya da isletilebilir derinlige kadar kita sahanligi haklarini kullanacagini öngören bir düzenlemesi de mevcut. Ayni zamanda Misir, Güney Kibris Rum Yönetimi ve Israil ile münhasir ekonomik bölge anlasmalari da imzaladi. Birlesmis Milletler Deniz Hukuku Sözlesmesine de taraf olan Misir’in Türkiye ile anlasmasi kendi menfaatleri açisindan da son derece önemli. Çünkü Dogu Akdeniz’de en uzun kiyiya sahip ülkeler olan Türkiye ile anlasmak Misir’in Dogu Akdeniz’de deniz yetki alanlari ile ilgili konumunu güçlendirecektir” diye konustu.
Misir’in Dogu Akdeniz’de konumunu güçlendirmek için Türkiye’ye verdigi öneme de dikkat çeken Safak, “Yunanistan ile imzalamis oldugu deniz yetki alanlari anlasmasi bunun açik ve net bir örnegidir. Misir Dogu Akdeniz’de Türkiye ile sorun yasayan Yunanistan’la Deniz Yetki Anlasmasi imzalarken Türkiye’nin kita sahanligina dikkat etmis ve anlasma bu çerçevede belirlenmisti. Böylece Misir, Dogu Akdeniz bölgesinde Türkiye’nin deniz yetki alanlarina saygi duymakla birlikte ilerleyen süreçte olasi bir krizin de önüne geçti. Sonuç olarak Türkiye ile Misir’in karsilikli deniz yetkilerini belirleyen olasi bir anlasma iki ülkenin uluslararasi hukuk çerçevesinde deniz yetkilerini belirlemekle kalmayacak, gelecekte olusacak olasi bir krizin ya da çatismanin da önüne geçecek” yorumunda bulundu.
Kaynak: İHA
Dr. Mustafa Çirakli: “Siyasi irade belirleyici olacak”
Dr. Ögretim Üyesi Mustafa Çirakli, gerçeklesen görüsme ile ilgili "Ikili iliskiler Temmuz 2013’te Mursi’nin devrilmesine neden olan askeri darbeyle bozulmustu. O dönemden sonra iki ülke arasinda siyasi alandaki gerginligin yani sira basta karsilikli ticaret olmak üzere ekonomik iliskilerde de olumsuzluk hakimdi. Yakin zamanda iki tarafin da attigi adimlarla baslayan normallesme çabalari ve bu yönde Türkiye’nin ortaya koydugu siyasi irade, geçtigimiz haftalarda Türk Disisleri Heyeti’nin Kahire’ye yaptigi ziyaretle resmiyet kazanmis oldu” ifadelerini kullandi.
Gayriresmi normallesme çabalarinin geçtigimiz Mart ayinda basladigini söyleyen Dr. Çirakli, “Disisleri Bakani Çavusoglu konu ile ilgili yaptigi açiklamada Misir ve Türkiye arasinda hem istihbarat düzeyinde, hem de bakanliklar düzeyinde temaslarin oldugunu ve diplomatik düzeyde de bazi temaslarin basladigini açiklamisti. Ayni zamanda Misir ile kurduklari temaslarin seyrine göre Dogu Akdeniz deniz yetki alanlari ile alakali bir müzakerede bulunabileceklerini ve buna göre ilerleyen zamanlarda bir anlasma imzalayabileceklerini de söylemisti. Yine kisa süre önce Disisleri Bakani Çavusoglu, Misir Disisleri Bakani ile Ramazan ayini tebrik etme amaciyla telefon görüsmesi gerçeklestirdi. Tüm bunlar Türkiye’nin ikili iliskilerinin normallestirme çabasinin açik bir göstergesi olarak degerlendirildi” hatirlatmasini yapti.
Misir ile Türkiye iliskilerini bekleyen zorluklar ve firsatlar ile ilgili de konusan Çirakli, Sisi’nin yönetimi ele aldigi 2013 yilindan beri hem demokrasiye karsi tutumu hem de Dogu Akdeniz’de yaptigi bölgesel ittifaklar açisindan Türkiye ile çelisen stratejik bir yol çizdigini dile getirdi. Ancak son dönemlerde Türkiye-Misir iliskilerinde gözle görülür sekilde bir yumusama yasandigini ve normallesmeye yönelik adimlarin Dogu Akdeniz ve Libya’da yasanan gelismelerle iliskili oldugunu söyleyen Çirakli, “Ikili iliskilerde yasanan yumusama birdenbire yasanan bir süreç olmamistir. Yani normallesmeye yönelik sürecin degisen dengeler baglaminda Misir ve Türkiye’nin Dogu Akdeniz’deki ortak ekonomik ve siyasi çikarlarinin olusmaya baslamasi ile birlikte gelismesi bir tesadüf degildir. Bu anlamda Türkiye-Libya anlasmasinin Misir için önemi yeniden vurgulanmaya baslandi. Ayni zamanda Kahire’nin bölgesel bir enerji merkezi olma çabasinda Türkiye’ye ihtiyaci oldugu gerçegi de daha açik bir sekilde kabul görmeye basladigini söyleyebiliriz” dedi.
Ilerleyen süreçte ortak menfaatleri açisindan iki tarafin da somut adimlar atmasini muhtemel olarak nitelendiren Çirakli, ayni zamanda mevcut zorluklarin da bulundugunu ve bunlarin göz ardi edilmemesi gerektigini ifade ederek, “Diplomatik kulislerde genel kani Sisi rejiminin Türkiye-Misir normallesmesine yönelik somut adimlar atmasinin zaman alacagi yönünde. Ikili iliskilerin ilerletilmesini tesvik edecek birçok stratejik olgu var. Ancak normallesme sadece iki ülkenin karsilikli iyi niyetine bagli degil. Bölgedeki diger aktörlerin destegi de önemli faktörlerden. Misir’in özellikle Yunanistan ve Güney Kibris ile kurdugu ittifakin Türkiye-Misir iliskilerinin normallesme sürecinde önemli bir engel unsuru olusturabilecegini belirtmek gerekiyor. Burada siyasi irade belirleyici olacak” yorumunda bulundu.
Dr. Erdi Safak: “Olasi bir deniz yetki anlasmasi uluslararasi hukuk baglaminda bölgesel dengeleri önemli ölçüde degistirecek”
Dr. Ögretim Üyesi Erdi Safak ise, Dogu Akdeniz’de en uzun kiyi seridine sahip iki ülke olan Türkiye ve Misir’in uluslararasi hukuk açisindan deniz yetki alanlarinin belirlenmesi yönünde varacagi olasi bir anlasmanin iki ülke açisindan son derece önemli oldugunu belirterek, “Türkiye, Dogu Akdeniz’de kita sahanligi hakkina sahip. Ancak bölgede henüz Münhasir Ekonomik Bölge (MEB) ilaninda bulunmadi. Burada Türkiye’nin tavri Dogu Akdeniz’e tüm kiyidas ülkeler ile birlikte ortak, hakça ve orantililik ilkesi çerçevesinde münhasir ekonomik bölge alanlarinin belirlenmesi yönündedir. Bu baglamda Türkiye’nin Misir ile imzalayacagi olasi bir deniz yetki anlasmasi, bölgeye kiyisi olan diger devletler açisindan da önemli sonuçlar doguracak” seklinde konustu.
Diger taraftan Misir’in Dogu Akdeniz’e yönelik deniz politikasinin Türkiye’den oldukça farkli oldugunu söyleyen Safak, “Misir’in Dogu Akdeniz’de 1958’den bugüne 12 deniz mili genisliginde kara sulari uygulamasi var. Bununla birlikte yine bölgede 200 deniz mili ya da isletilebilir derinlige kadar kita sahanligi haklarini kullanacagini öngören bir düzenlemesi de mevcut. Ayni zamanda Misir, Güney Kibris Rum Yönetimi ve Israil ile münhasir ekonomik bölge anlasmalari da imzaladi. Birlesmis Milletler Deniz Hukuku Sözlesmesine de taraf olan Misir’in Türkiye ile anlasmasi kendi menfaatleri açisindan da son derece önemli. Çünkü Dogu Akdeniz’de en uzun kiyiya sahip ülkeler olan Türkiye ile anlasmak Misir’in Dogu Akdeniz’de deniz yetki alanlari ile ilgili konumunu güçlendirecektir” diye konustu.
Misir’in Dogu Akdeniz’de konumunu güçlendirmek için Türkiye’ye verdigi öneme de dikkat çeken Safak, “Yunanistan ile imzalamis oldugu deniz yetki alanlari anlasmasi bunun açik ve net bir örnegidir. Misir Dogu Akdeniz’de Türkiye ile sorun yasayan Yunanistan’la Deniz Yetki Anlasmasi imzalarken Türkiye’nin kita sahanligina dikkat etmis ve anlasma bu çerçevede belirlenmisti. Böylece Misir, Dogu Akdeniz bölgesinde Türkiye’nin deniz yetki alanlarina saygi duymakla birlikte ilerleyen süreçte olasi bir krizin de önüne geçti. Sonuç olarak Türkiye ile Misir’in karsilikli deniz yetkilerini belirleyen olasi bir anlasma iki ülkenin uluslararasi hukuk çerçevesinde deniz yetkilerini belirlemekle kalmayacak, gelecekte olusacak olasi bir krizin ya da çatismanin da önüne geçecek” yorumunda bulundu.